İşte Benim Hikayem Part 9

21 Temmuz 2013 Pazar yazildi.

-[amacın ne?]
——-


“bende seni unutamadım aşkım, seni seviyorum. hazal.”

bi dakka lan bu ne alakaydı? ne zaman gelmişti bu mesaj bana. tarihine ve saatine baktım. cansunun beni o cafede öylece bırakıp gittiği gün ve saatti. o an herşey şekillenmeye başlamıştı. ve hatırlamaya başladım, ben tuvaletteyken telefonum masadaydı ve o sırada hazal olacak o**spu bu mesajı atmıştı. bunu okuyan cansu, hazalla tekrar konuşmaya başladığımı zannetmiş ve ağlayarak çıkmıştı cafeden. daha sonrası malum zaten, onsuz geçen günler… onsuz günlerin sorumlusu bi tek mesaj mıydı yani? ne bu mesaj, ne bok yiyon sen diye sormayı hiç mi düşünmemişti bu? peki ya salak ben. hiç mi aklıma gelmedi telefonu masada unuttuğum ve o sırada birinin bi or**puluk yapabileceği. gelmedi işte anasını satim. oysa ben neler düşünmüştüm. ailevi bi sorunu vardır belki dedim bunca zaman, hep elbet bi mesaj atar diye bekledim. hemen kendimi toparlayıp anahtarı tekrar amcaoğlundan alarak öykünün söylediği alışveriş merkezine gittim. biraz dolandıktan sonra ilerde onu gördüm öyküyle mağazaların önünde ilerliyordu. koştum yanına tuttum kolundan ne oluyo diye arkasına döndü ve beni görünce suratının şekli inanılmaz derecede değişti. ne oldu sana dedi yüzümdeki yaraları ve morlukları kastederek ve yarı umursamaz bi tavırla. önemli değil onlar şimdi dedim ve biraz fazla sıktım kolunu. bırak kolumu canım acıyor diye bağırdı ve çekti kolunu. çemkirmeyi bırak ve beni dinle diye bağırdım. durumu anlatmaya çalıştım, o mesajdan haberim olmadığını ve hazalla herşeyin çoktan bittiğini.. dinlemeye niyeti yok gibiydi. tuttum kolundan zorla çıkardım ve bindirdim arabaya. hala çemkirmeye çalışıyodu bırak beni gibilerinden.

hazalın evine geldiğimde indim arabadan ve arkamdan o da geldi ne yapacağımı merak eder vaziyette. tekmeledim kapıyı. kapıyı ev arkadaşı açtı çiğdemdi sanırım adı. hazal yok mu dedim. tanıyordu beni

şaşırmıştı, bekle dedi kararsız bi ses tonuyla ve girdi içeri. daha sonra hazal göründü kapıda, tuttum saçından ne yapmaya çalışıyosun lan sen dedim, o sırada çiğdem çığlığı bastı. onu susturmaya çalışırken hoop noluyo lan diye çıktı içerden zırto. hazalın beni aldattığı zırtoydu bu. yakamdan tutmaya çalıştı, fakat gözüm kararmıştı resmen gelişine kafayı koydum burnunun ortasına. o yerde kıvranırken cansuya baktım öylece izliyordu beni. hazala döndüm ne yapmaya çalışıyosun kızım dedim biraz daha sakin şekilde mesajı göstererek. korkmuştu hiç bi şey diyemedi. biraz daha üsteleyince

içeri girdi ve bi buket çiçekle döndü. bunu sen yollamadın mı? dedi.

saçmalama be, sen çoktan bittin benim için dedim ve cansuyu göstererek hayatımda bi tek o var artık dedim. hazal önce cansuya sonra bana baktı ve tabi yaa dedi ve çok özür dilerim diye ekledi. ardından durumu kısaca anlattı, bunun bi platoniği varmış ve çiçeği de muhtemelen o göndermiş üzerindeki notta da “seni unutamıyorum, başkasını sevdiğini biliyorum fakat söz geçiremiyorum kalbime” tarzı şeyler yazıyormuş. bu salakta bunu okuyunca çiçeğide o notuda benim gönderdiğimi sanmış ve o mesajı atmış. tüm bunları anlatırken sevgilisi olacak zırto da kıvrandığı yerden dinliyordu hazalın anlattıklarını, bundan sonra kesinlikle herşey b*ka saracaktı onlar için. daha sonra ne haliniz varsa görün dahada bizi rahatsız etmeyin diyerek onları öylece bırakıp arabaya doğru ilerledim. cansuda geldi arkamdan. çalıştırdım arabayı nereye gideceğimi bilmez halde sürerken arabayı cansuyu bekliyordum sadece, ağzından çıkacak kelimeleri.

-[tekrardan mutluluk]
——

“mucizemm, çok özür dilerim” dedi. mucizem deyince dünya duruyordu sanki. göz ucuyla baktım ona, mahçup görünüyordu. o halde görünce dayanamadım. surat yapmaya gerek yoktu ayrı geçen günlerin acısını çıkarmaya başlamaşıydık bi an önce.

“biliyosun dimi o lafa dayanamayacağımı” dedim gülerek.

“taktikti o bebeğim” dedi dalgasını geçerek.

o sırada bi parkın önünden geçiyoduk, parkın yanındaki yeşilliğe çektim arabayı. “napıyosun” dedi

“benimde kendime göre taktiklerim var bebeğim dedim” yine yavşak bi sesle. ve yumuldum destursuz. bi süre öyle kaldık ki tak tuk sesleriyle toparlandık. sesin nerden geldiğini anlamak için etrafa bakındık ve sesin kaynağını görmemiz fazla uzun sürmedi. ilerdeki bankta oturan ve torununu parka getirdiğini tahmin ettiğimiz yaşlı bi teyze arabaya taş atıyordu. kahkahalarımıza engel olamadık, gülerek gazladık ordan.

herşey eskiye dönmüştü cansuyla. tekrardan mutluyduk ikimizde fakat bu durum fazla sürmedi.

Part 10>

0 yorum: