Bana Hayatı Öğretmeyin

27 Temmuz 2013 Cumartesi yazildi.




Ben atarinin kolunun kablosunu atariye dolayarak çalıştıran nesildenim. Bana hiçbir şeyi çöpe attıramazsınız.

İçinden çıkan taso için cips alan, tasoyu alıp cipsi arkadaşına veren nesildenim. Bana ihtiyacım olmayan şeyleri paylaşmayı anlatmayın.

Mahallenin en iyi top oynayan çocuğunu takımına almak için adım atan nesildenim, bana adaleti anlatmayın.

Ben sevdiği kızı arkadaşı seviyor diye var gücüyle ona ayarlamaya çalışan nesildenim. İçi yana yana sarıldıkları anı izleyip gülümseyen nesildenim bana delikanlılığı anlatmayın.

Öğrenci zili çaldığı anda yerlerini alan, öğretmen geldiği anda hızlı bir şekilde ayağa kalkan, derste elleri çiçek olan, izin almadan tek kelime konuşmayan nesildenim bana büyüklere saygıyı öğretmeyin.

Ben avucunu camla kesip, acımamış gibi yapıp, kankasıyla tokalaşıp kan kardeşi olan nesildenim. Bana dostluğu öğretmeyin.

Akşam karanlığında mezarlıklarda saklambaç oynayan nesildenim. Bana cesareti öğretmeyin.

Komşu teyzeye ‘cici anne’ diyen, evinden çıkmayan böreklerini çöreklerini yiyen nesildenim. Bana komşuluğu anlatmayın.

Bayram sabahı erkenden kalkıp bütün mahalleyi kapı kapı dolaşıp şeker, harçlık toplayan nesildenim. Bana bayramları anlatmayın.

Arkadaşı düşüp yaralandığında, onun ağladığını görüp gözleri dolan nesildenim. Bana şefkati anlatmayın.

Ibızıttın mı?’ diyip ‘he?’ diye cevap alındığında ‘zıııııttt erenköy’ diye bağırıp gülmekten yerlere yatan nesildenim bana mizahı anlatmayın.

Kemal Sunal filmlerini yüzlerce kez izleyen nesildenim bana film kültürünü öğretmeyin.

Bütün bilyelerini tasolarını gözü gibi koruyan saklayan biriktiren nesildenim. Bana koleksiyondan bahsetmeyin.

 Adam olun akıllı olun!

Miamiden Bir Hikaye Part 2

yazildi.



--Yıllardan 2008 Ben Amerikadan geleli 3 yıl olmuş ve benim hatunu görmeyeli 2 yıl olmuştu. Artık yavaş yavaş unutmaya başlıyordum.
Ya da unuttuğumu sanıyordum ama hala aklımdaydı. Onu tamamen unutmak için bir şeyler yapmam gerekiyordu. Devamsızlık sorunum olmadığı için sadece sınavlara girip çıksam yetiyordu. Benimde samimi bir arkadaşım izmirde okuyor ve bu olayların hepsini biliyor gel de buraya yerleş bizimle kal dedi.
Düşündüm taşındım ankaraya sınavdan sınava gelecektim izmire yerleşecektim bir iş arayacaktım hayatımı kurmaya çalışacaktım bir yandan alttaki derslerimi temizleyip okulu bitirmeye calısacaktım.
Topladım bavulumu ne varsa, çıktım gittim izmire.
Ankarada benim yerime başka bir arkadaş çıktı ancak hala her şey benim üzerimeydi yani bir süreliğine ordan ayrılıyordum.
Neyse bindim otobüse ve izmirin yolunu tuttum..


--Garda arkadaşım karşıladı. ismi Berk.
Konuştuk dertleştik, bu olayları tekrar hatırlamamak için bahsetmemeye calısıyordu sırf ben hatırlamıyıp üzülmeyeyim diye. Bana yeni bir hayat kuracaktık. Gittik onların evine.
Berk yakışıklı ve kızlarla haşır neşir birisidir. Yani okulunda gidipte tavlayamayacağı hatun yoktur.
Ayrıca maddi durumu yerinde paranın hesabını da yapmayan bir tiptir.
Yani buradan anlayacağınız evlerinden kız eksik olmaz,
Ev 3+1 bornovada ve 3 kişi kalıyorlar ama tabi hiç 3 kişi kalmak nasip olmamış çocuklara o da ayrı bi olay tabi.
Neyse bunlar daha ön bilgi hafiften ısının diye en ayrıntısına kadar giriyorum.


-- Neyse Berk arkadaslarıyla tanıstırdı beni artık onların evde kalacağımı söyledi, zaten konuşmuş önceden çocuklarda cok sıcak karsıladılar.
ilk gece tabi biralar, vodkalar alındı bir müddetten sonra olay döndü dolaştı benim bu Portekizli hatun hikayesine geldi.
Evindeki diğer 2 arkadaş bilmiyordu, o muhabbet ortamında başından sonuna kadar onlarada anlattım, bir güzel ağladık hepimiz.
Sanki o evdeki diğer cocuklarla da 40 yıllık dost muşum gibi konuşuyordum ama nerden bilebilirdim ki ileride bana büyük bir p*çlik yapacaklarını?


--Neyse işte o gece yattık ertesi sabah kalktığımda hiçbiri evde değildi.
Berki aradım dersinden çıkınca buluştuk. Bana iş aramaya başladık.
ilk 1-2 gün adam gibi bir iş bulamadık derken benim arkadaş okulda hemşerisi bir asistan varmış onunla görüştü bana bir iş ayarlaması için, çünkü çevresi baya genişmiş.
Neyse asistanın bir arkadaşı bornovada bir cafe/barın işletmeciliğini yapıyormuş, orda garson olarak işe başlayabileceğimi söylemiş, konuşacakmış arkadaşıyla. Benim gidip gözükmemi istedi. Tamam dedik verdiği adrese gittik.
Adam ingilizcemin nasıl olduğunu, yabancılarında geldiğini söyledi.
Anlattım işte amerikaya gittiğimi, ingilizcemin konuşabilecek düzeyde olduğunu.
Sonra biraz ingilizce pratik yaptık ve adam beni işe aldı.


--işte o işe girdikten sonra biraz olsun hayatım düzene girer gibi oldu. Portekizli hatun yüzünden mahvolan hayatım biraz olsun düzene girecek gibi gözüküyordu.
işveren çok kral adamdı, mekan iyiydi, iyi de para veriyorlardı.
Evden işe işten eve monoton bir hayat sürüyordum.
Bir gün gece 3 4 gibi eve döndüğümde bizim arkadaş ve diğer elemanın evde olmadığını gördüm.
diğer çocuğun odasından sesler geliyordu. Nabıyon diye tam gideceken içerden sesler geliyor.
Okulun çıtırlarından bir tane getirmiş eve almış kucağına çakış öncesi yıkama yağlama yapıyordu.
Neyse dedim rahatsız etmeyeyim.

--Onları öyle görünce uzun zamandır bir kızla olmadığımı, kendimi harap etmenin bir manası olmadığını anladım.
En kısa zamanda bende bir hatun yapmalıydım yoksa bir ömür Portekizli hatunu düşünerek geçmezdi.
Çıktım gittim işe, çok sağlam hatunlar geliyordu artık bende iyice alışmıştım ortama, çekinmeden yapıyordum her şeyi.
Sonra bir kız vardı, haftada 5 gün bizim cafedeydi. Baya şakalaşıyoruz git gel git gel derken baya kaynaştık bununla. Bir gün bana dedi ev arkadaşım 3 günlüğüne evde olmayacak. Yalnız kalmaktan çok korkuyorum benimle gelir misin bir gün diye.
Yok mok cart curt derken evet demek zorunda kaldım.
Gittik bunun evine. Oturduk konuşuyoruz. Dışarıdan 2 şişe şarap almıştık onu içiyor bir yandan da muhabbet ediyorduk. Şişenin sonuna yaklaştıkça iş cinselliğe geliyordu.
--Kız sarhoş oldu ve bana her şeyi anlatmaya başladı. Meğersem bir sevgilisi varmış 2 hafta önce ayrılmışlar çok sıkkınmış canı falan filan.
Sevgili ayaklarına girince biraz duruldum ben, kendimi o çocugun yerine koydum sonuçta yeni ayrılmış o yüzden o cocuga saygımdan o gece orda kalamazdım.
Tam kalkacakken ağlamaya basladı kalktı ayağa bayılır numarası yapıyor, çok korkuyorum gelip bana bir şey yapacak diye, lütfen yanımdan ayrılma falan diyor.
Meğer çocuk durmadan kapılarına dayanıyormuş bunun, kaç defa polislik olmuşlar. Gitme diyip duruyor.
Lan dedim aldın yine başına belayı, neyse dedim bu gecelik kalayım burada ama birdaha kızı def edecem hemen.
Derken gece kız sızdı kaldı kucağımda.
Aldım yatağına yatırdım falan, bir yandanda gitsem mi diye düşünüyorum ama kıza söz verdim şimdi neyse dedim bir gece kal oğlum burada sonra sabah basar gidersin.
Keşke o gece basıp gitseymişim


--Neyse bende yattım bi kanepeye, durmadan bu kızın cep telefonu çalıyor masanın üstünde. Aldım telefonu Alper diye biri arıyor durmadan.
Dedim boşver açma, sonra işte mesaj geldi.
Ya açarsın bu telefonu ya da evine gelirim konuşuruz. Bana bir şans daha vermelisin demiyorum bir şans daha vereceksin, zorundasın yoksa sonu kötü olur tarzı bir mesaj işte.
Lan dedim dertsiz başına dert açmaya bayılıyosun diyorum kendi kendime, ne işin var 3-5 günlük tanıdıgın kızın evinde ha olgum?
Neyse ben mesaja falan cevap vermedim. hala arıyor mesajlar atıyor çocuk tabi bu sırada bana uyumak haram oldu ve sabaha karşı hakkatende çıkmış gelmiş çocuk. Kapı çalıyordu.
Gittim delikten baktım kimse yok sanırım aşağıdan basıyordu.
Ondan sonra gittim ve kızı kaldırdım
Kaldırmaz olaydım..
--Kalktı sersem sersem suratıma bakıyor, bu sırada zil calıyor falan neyse kız balkona çıktı ve kapıyı açtı.
Geldi çocuk yukarı kız iç kapıyı acmıyor kapının arkasından konusuyor, gecenin bir körü millet rahatsız olur falan dedim yolla şunu diyorum. Çocuk ordan bağırıyor aç kapıyı diye.
Neyse zorla saklı gizli açtı kapıyı ve çocukla yüz yüze geldi bende yanındayım dedim hadi bakalım hayırlı ugurlu olsun bakalım ne olacak, ya hastanelik olacağız ya da karakolluk.
Çocuk anında dedi bu çocuk kim diye. Kız yüzüme baktı be birden elimi tuttu erkek arkadaşım dedi.
Ben ağzımı açmadan çocuk tehditler savurmaya basladı. Bu saatten sonra izmir ikinizede dar gelecek, siz ayvayı yediniz cart curt.
Ben konuşacağım ama ne diyeceğim, yok sevgli değiliz desem bir sorun evet sevgilim desem bir sorun. Çünkü kız sevgilim falanda değil yani.
Neyse biz daha agzımızı acamadan çocuk tehditleri savurdu savurdu ve gitti.
Gitmez olaydı..
--Dedim kızım senide sikeyim eski sevgilinide sikeyim ben gidiyorum, ne diye beni karıştırıyorsun böyle işlere?
Kız ağlıyor çok özür dilerim yoksa basımdan def olmayacak bu pislik, belki sevgilim oldugunu duyarsa peşimi bırakır falan filan
Ne halin varsa gör dedim çıktım evden aq gece sabaha karşı yürüyerek eve gittim.
Eve vardığımda bizim çocuklar götlerinden solmuş şekilde uyuyorlardı.
Bende yattım uyudum dedim olayları ertesi gün anlatırım
--Neyse ertesi gün yine gittim işe. Kız çıktı geldi yine. Özür diliyorum, affet beni vs vs
Diyorum git başımı belaya sokma benim, bundan sonra görüşmeyelim gel oturcaksan otur buraya garson müşteri ilişkisi olsun sonra cık git falan diyorum ben buna.
Öyle derken başımızdan savdık işte. Sonra aksam oldu işten çıktım (bi gün gece 3 de bi gün aksam 11 de çıkıyordum işten) o gün de 11 de çıktım eve doğru dönüyorum bir baktım karşımda o çocuk arkasında da 5-6 kişi.
Aha dedim şimdi yarraa yedin işte oğlum, hadi bakalım nasıl kurtulacan diyorum kendi kendime. Zaten kaçmaya falan hiç gerek yok eninde sonunda bu çocukla karşılaşıcaz biz. Gittim adam gibi konuşmak için, çocuk alkolü almış zaten, ben daha ağzımı açmadan bir tane yerleştirdi suratıma yumruğu, bende ona karşılık verdim.
Vermez olaydım
--Bende çocuga vurduğum an biz birbirimize girdik ve ben altıma aldım bunu vurmak istemiyorum ama arkadan diğer arkadaşları üzerime bir çullandılar vuruyorlar.
Zaten dayak yiyeceğiz onlar bana yumruk vuruyor, ben altımdaki çocuğa vuruyorum.
Çocuk pert oldu. Ama bende pert oldum ve en sonunda yüzümü kapakladım yattım yere tekme atıyorlar derken çevredekiler girdi ayırdılar. Çocuklar tehditler savura savura bastı gitti, şehri terk et, yoksa izmir sana dar gelecek cart curt.
Orda bir tane abla gördü beni doktor olduğunu söyledi, ambulans çağırmamız gerektiğini söyledi dedim gerek yok abla ben giderim falan filan.
Tabi o sırada kalabalık olmuş ortalık bana bakıyor herkes, kalktım kalabalığı yardım. Doktor abla geldi yanıma gel dedi bari pansuman yapayım falan.
Arabasının yanında kaldırıma oturttu beni, arabasından cıkardı sargı bezlerini, tentirdiyotları falan işte pansuman yaptı bana.
Evimin nerede oldugunu sordu bırakabileceğini söyledi, yok mok derken kendimi arabada buldum.
Sağolsun eve kadar bıraktı, kartını verdi ve bir ara uğramamı istedi muayehanesine.
-- Gece geldim eve 12 gibiydi. Arkadaşlar bilgisayardaydı, biri kız arkadaşıyla yiyişiyordu.
Hepsi benim şaftın kaymış halde olduğunu görünce geldiler yanıma hemen.
Baştan sona anlattım durumu çocugun kim oldugunu falan sordular, işte her şeyi konuştuk orada. Bizim hararetli konuşmamızdan sonra içerdeki arkadaşta cıktı geldi sevgilisiyle.
Onlara da anlattık durumu, neyse dedim kapatalım burada kalsın.
Hemen aradım bizim işvereni anlattım durumu izin istedim 2-3 gün dinlenmemi keyfime bakmamı söyledi.
Sonra sabah oldu Berk dedi Karşıyakada bir manita yaptım onun yanına gidelim hem bira kafa dağıtmış olursun falan, dedim tamam gidelim aq.
Geçtik vapurla karşıya
Geçmez olaydık
--Kız ve 1 arkadaşı karşıladı bizi. Kızların ikiside güzel. Berk zaten kızı yiyip bitiriyo. Bizde diğeriyle mal mal konusuyoruz. Yüzüme ne oldugunu falan sorup duruyorlar. Kızların ikiside biraz oynak kızlardı. Bi cafedeyiz kızlar tuvalete kaydı, Berk diyor oğlum diğer kıza yazsana iyi iş olur ondan falan filan. Lan yok diyorum karı kız işi koşturmak istemiyorum, anca aşık olursam falan filan.
Lan diyo olsun olgum kac yıldır bekliyon kız iş götürürsün falan diyo bana.
Sonra işte geldi kızlar, kız harbidende iş göğüsler açık falan tiky tarzı kızlardan.
Dedi kızlara bizim arkadaş hadi bize gidelim bu gece bizde kalalım diye.
Kızlar ailelerine haber verdiler ikiside birbirinde kalacağını söyledi ve evin yolunu tuttuk
--Bir yandan şu başımı belaya sokan kız arayıp duruyor, açıyorum görüşmek istediğini özür dilemek istediğini falan söylüyor.
En sonunda baya ağır konuştum def ettim başımdan onu.
Neyse biz eve geldik bizim Berkle kız arkadası yiyişip duruyorlar, bizim kızla da biz konusuyoruz falan, aslında o da iş belli, tam ortam kızları bunlar.
Ben bir yandan bir kıza dokundugumda hala Portekizdek hatunu hatırlıyorum, triplere giriyorum, uzun zamandır bir kızla beraber olmadım, hem cinsellik manasında hemde sevgili manasında. Bir yandan da kız gözüme çok çekici geliyor.
--Derken odadan biizm diğer bir eleman daha çıktı geldi. Meğersem aq bu kızla bizim evdeki eleman eski sevgililermiş. Daha hepimizin yeni haberi oluyo aq. Hadi ben neyse de Berk de bilmiyomuş.
Tabi ortam biraz bozuldu, bende bozuldum nerden bileyim aq.
Neyse bizim Berkin sikinde değil aldı kızı gitti odasına.
Bizde ben odadaki diğer eleman ve kız konuşuyoruz
Yanlarından ayrıldım dedim ben yatacağım.
--Bunlar sabaha kadar konuşmuşlar falan neyse sabah oldu benim sınav zamanlarımda geliyor
Daha Ankaraya gidip not toplayacağım aq
Neyse sınav haftası zamanı döndum 1 haftalıgına Ankaraya hallettim sınavları tekrardan izmire geldim.
Sağolsun işveren çok kral adamdı izinde falan sorun çıkarmazdı anlayışlıydı.
Tekrardan işe başladım her şey günlük gülistanlık gidiyordu ta ki o kızı görene kadar.
--4-5 kişilik kız arkadaş grubu, gelmişler bizim cafeye. Hemen gittim hoş geldiniz falan filan.
Ne istersiniz dedim hepsi bira istedi sadece biri dedi ben sütlü kahve alayım.
Dedim tabi efendim getiriyorum.
Ama 2 yıl sonra ilk defa bir kıza karşı içim bir kıpırtılı oldu.
Dedim kendine gel oğlum, senim aklında hala Portekizli civcivin var.
Ama bir yandan da diyorum ki hayatını zindan etme be oğlum.
Neyse kızlara getirdim biralarını sonra da asıl kıza kahvesini getirdim.
Üstünde beyaz bir gömlek tarzı bir şey vardı, altında kot pantolon, şirin mi şirin bir kızdı.
Kahvesini verdim afiyet olsun dedim ama yüzüne bakıyorum durmadan.
Diğer kızlar cin gibi hemen anladılar heralde kızdan hoşlandığımı
Ben gittikten sonra aralarında gülüşmeye kıza bakıp beni işaret ediyorlardı falan.


-- Sonra dedim oğlum ne yap ne et bunun ismini öğren, gittim kızların masaya.
Dedim afiyet olsun başka bir isteğiniz var mı falan, ama hep ben kahve içen kıza bakıyorum.
Sonra birer bira daha istedi kızlar, benim kız biraz utangaç belli ki ağzını açmıyor çünkü.
işte bunlar içeceklerini içtiler sonra hesabı istediler, getirdim ve hesabın arasına bir kagıt koydum kahve içerken bile bir kuğu kadar güzelsiniz tarzı bir şey yazmıştım.
Neyse hesabı ödediler, kağıdı almışlar içinden bir şey koymadan çıkmışlar gitmişler.
Bir yandan o kızı düşünüyordum bir yandan birdaha göremeyeceğimi düşünerekten kaderime küsüyordum.
Hayatımız paso keder olsa da bazen sevinç olabiliyormuş bunu ertesi gün öğrendim.


--Ertesi gün işe başladım. Aradan bir saat geçti geçmedi kapıdan içeriye bir kız girdi. Aman allahım o kızdı vallahi o kızdı. Heyecandan kalbim atmaya başlamıştı.
Uzun zaman sonra ilk defa bir kıza karşı yine hisler beslemeye başlamıştım.
Ne yapacaktım diye kendi kendime sormaya başladım, neyse dedim ha bismillah gittim kızın masasına.
Hoş geldiniz efendim sizi burada yalnız görmek beni çok mutlu etti dedim ve kız gülümsedi.
Dün yaptığım densizlik için kusuruma bakmayın ama dayanamadım yazmak zorunda kaldım umarım rahatsızlık duymamışsınızdır dedim.
Kız yook aslında çok hoşuma gitti bu dedi.
Peki dedim arkadaslarınız yok mu bugun yalnız mı takılıyorsunuz?
Evet dedi bir kahveni içmeye daha geldim bu sefer yalnızım dedi.


--Hemen gittim kahvesini getirdim ve yanında dikiliyorum. Otursana dedi
Dedim şimdi oturmayayım sonuçta burada çalışanız biz falan
Neyse cesaretimi topladım ve eğer yarın öğlen müsait olursanız size bir kahve ısmarlamak isterim dedim.
Olabilir dedi, mekanı belirledik falan telefonunu aldım ve kalktı kız.
Ertesi gün buluşacaktık, Portekizli kızdan sonra yıllar sonra ilk defa duygusal anlamda bir kızla bulusacaktım beklide.
Akşam geldim eve anlattım durumu evdekilere işte sonra dedim bir mesaj atayım.
Selam nasılsın tarzı bir mesaj gönderdim ki o da mesajımı bekliyormuş zaten hemen cevap yazdı.
Sonra bir süre mesajlaştık, ama baya baya mesajlaştık yani ki benim kontörüm bitmiş arkadaşın telefondan mesaj atıyordum artık o derece.
Kıza msj attım ben bir an önce seni görebilmek için yatıyorum şimdi, yarın erkenden kalkıp geleceğim yanına.
Tamam mı tamam uyudum o gece

--Sabah kalktım kızla buluştuk, arkadaşlardan daha önce öğrendiğim mekanlara götürecektim kızı, bornovada belirlediğimiz bir cafede kahve içtikten sonra aldım kızı kordonboyuna götürdüm.
Orda çimlere oturduk denizi seyrediyorduk, içimdekileri ona anlatmaya başladım.
Biraz hızlı oldugunu ama tam istediğim bir tarzda kız olduğunu söyledim, arkadaşlarından çok farklıydın, en güzeli, en sadesi falan filan kıza iltifat üzerine iltifat yagdırıyordum.
Derken 1 tane falcı teyze geldi yanımıza aha dedim yarağı yedik kurtulamayız şimdi bundan.
Geldi dedi ağabeycim çok yakısıyorsunuz ablanın bir falına bakayım falan filan, aldı kızın elini falına bakıyomus aklı sıra fesupanallah ben siktir çekiyorum kız diyor baksın ya ne var ki bunda diyor.
Neyse baktı kızın eline bu abimi sakın bırakma, ileride sizi çok güzel günler bekliyor, bu abim seni çok seviyor falan filan diyor. Kızın hoşuna gittiği gibi benimde gitti lan dedim aferin sana teyze.
Sonra bide gül satan bi kız geldi tam oldu 5 lira güle 5 lira falcıya verdim postaladım.

--Kız falcının söyledikleri doğru mu dedi
Aslında fal falan boş işler ama bu falcı çok dogru soyledi falan diyorum.
Neyse işte sonra kızla biz hergün mesajlasıyoruz, durmadan benim çalıstıgım yere geliyor falan.
Aradan bir süre geçti ve sevgilim olmasını istediğimi söyledim ama bunu yapma amacım bir yandan da Portekizli aşkımı unutmaktı.
Kız kabul etti ve sevgili olduk.
Ama benim Ankarada okuduğumu falan bilmiyordu, orasını hiç anlatmamıştım o da hiç sormamıştı nedense. Neyse onu da anlatmıştım
ilişkimiz gayer rayında ilerler iken benim final sınavları yüzünden tekrar Ankaraya dönmem gerekti. Ankaraya geldim sınavları hallettim geri döndüğümde ise birçok şey değişmişti
--Bizim evdeki arkadaşlardan biri büyük bir orospu çocukluğu yapmış, içip içip benim hatunu aramış rahatsız etmiş ibne. Benim hakkımda çok önemli bir şey bildiğini onu anlatacağını söylemiş kıza ve kızla bulusmuslar.
Çocuk benim Amerikada olan bütün olaylarımı anlatmış, çaktığım kızları, Portekizde bir sevdiğim olduğunu, hala onu sevdiğimi falan filan. Kız inanmamış ilk önce sonra ağlamaya başlamış.
--Lan neyse döndum izmire kız telefonlarıma cıkmıyo, mesajlarıma cevap vermiyo, delirdim.
Bizim çocuklara söylüyorum yavşak ağzını açmıyo, bide bana teselli vermeye çalışıyo. Neyse Berkeye dedim oğlum nabayım falan, evini falan bilmiyorum aq. Neyse okuluna gittim. Ege üniversitesi bornovadaki kampüsüne.
Okul çıkışı şans eseri yakalım bunu, aldım köşeye konuşmak için, benden kaçmaya başladı ağlıyor bide.
Aha dedim noluyoruz aq
Neyse zor zar ağzından kelimeleri aldım bizim elemanın anlattığını söyledi falan.
Yalanlayamadım da ama onu da sevdiğimi söylüyorum bir yandan
Bir yandan da eve gidince o çocugun anasını sikeceğimi düşünüyorum derken kız çekti gitti kendine iyi bak diyerek, buz gibi kaldım
Ve eve döndüm geri
--bir hışımla açtım kapıyı, çocuk evde
üzerine yürüdüm direk dedim böyle böyle gerçek mi bu
ya kardeşim kafam güzeldi falan dedi senin ta amına koyayım lan ben dedim kafam döndü saldırdım cocuga evde
sonra berke ayırdı hemen, dedim amınıza koyayım lan sizin hayatımızı düzene sokalım dedik amına koydunuz dedim.
berke elemanla konusuyo dogru mu falan filan
eleman diyo kafam çok iyiydi söyledim diyo, dedim ebenin amı kafan güzelse ne sikime kıza söylüyon senin mi gözün var pezevenk diyorum ağzını açmıyo.
dedim izmir serüveninde bu kadar artık eve dönme vakti geldi, sikerim böyle hayatın ızdırabını diyorum bir yandan
bir yandan da hala portekizli kız için içimde bir yerde kor duruyor belki arar diye

--berkeyle çocugun arasıda açılıyor, ben diyorum siz hiç bozmayın muhabbetinizi benim yüzümden, ben yarım sabaha izmirden giderim arkadaş diyorum.
sonra oturdum berkenin laptopla net'e girdim. sonra maillerime bir baktım amerikadan çalıştığım şirketten mail gelmiş.
2009 yazı için teklif gönderiyorlar, gel çalış diye.
9$ saatlik maaş, kalacak yer onlardan bir otel işi garsonluk.
bunu da bizim ordaki supervisor gönderiyor, aradan yıllar geçmesine rağmen bizi unutmamış sağolsun arkadasla bana teklıf yolluyor, o da pozisyonunu üstlere çıkarmış başka otlden teklif gelmiş ve o da bze teklif gönderiyor.
Msn adresini yazmıs detaylıca görüşürüz msn de diyor.
ekledim hemen ama zaten cepte para yok amerikaya gtmek hayal olur ama işte bir umut ekledik msn'sini
neyse ondan sonra otobüs biletlerine baktım sabah için bir tane ayırttırdım internetten ve sabah kalktım bavulumu topladım yola çıkacakken karşımda benim kız


--bizim berke aramış kızı, benim mahvolduğumu sabah gideceğimi falan filan söylemiş. kız da dayanamamıs sabah cıkmıs gelmiş. karsımda görünce çok şaşırdım.
dedim özür dilerim senden sakladım durumu, evet durum böyleydi eskiden öyle bir ilişkim olmuştu sana bahsetmek istemedim.
çok sevmiştim onun için canımı verirdim, onun adını andıgım zaman bile tüylerimin diken diken oldugunu, hala onun resimlerine bakıp her gece ağladığımı, sabahlara kadar içtiğimi, hayatımın zindan oldugunu ne varsa anlattım aq.
kız bir yandan göözleri dolu beni dinliyor, seni gördüm belki onu unuturum diye senden cok hoslandım yalan yok, hayatımı düzene sokmak için uğraştım ama geçmişim hep karşıma çıkacaktı bunu biliyordum.
benim suçum bunu sana anlatmamak falan dedim.
en sonunda dedim zaten benden sana fayda gelmez, benden kendime de fayda gelmez dedim ve yanağından öptüm.
ancak yine de senden çok hoşlandım, ama seninde benimde iyiliğimiz için benim gitmem gerekiyor dedim ve ayrıldım ordan


--gitme demedi, ha ki dese çok birşey deişir miydi hayır kafama koymuştum.
ben bu portekizli kızla oturup karsılıklı konuşmadan kendi hayatımı yoluna koyamayacaktım.
bindim otobüse ve ankaranın yolunu tuttum 5-6 aylık bir maceram daha sona eriyordu
yaşıtlarım okulu bitirmiş işe başlamışlardı bile, ben hala okuyacağım diye ugrasıyordum.
artı bazı şeyleri planlayıp birşeyler yapmak gerekti yoksa hayat böyle geçmezdi


ankaraya indim, telefonumu açtım bir baktım ki "gitme" yazan bir mesaj
altında ise gitme desem herşeyin ile kabul etsem, o kızı unuttursam, benimle olur musun? diye yazıyor.
elim ayagım birbirine dolaştı, ne yapacağımı şaşırmıştım ama artık çok geç gibiydi.
artık düşünmekten bertaraf olmuştum, ne yapacaktım hayatım git gel yollarda geçiyordu
sonra bir cevap attım benden sana fayda gelmez, ama sen 2 yıl aradan sonra beni heyecanlandıran ilk kişi oldun bunu unutma dedim
aradan 1 saat geçti geçmedi izmirden arıyor bir numara
hemen açtım


--kız arıyor tekrardan.
diyor bu sefer ben geleceğim senin yanına.
diyorum nasıl olacak bu iş, sonradan jeton düşüyor. Bu kız hem üni okuyor 2. senesi hemde bir kere daha öss'ye hazırlanıyordu.
diyor bütün tercihlerimi ankara yapacağım, bende sen olmayınca bir boşluğa düşmüş gibi oldum, herseyınle kabul edeceğim seni.
anneme de anlattım seni ne kadar çok sevdiğimi o da seni çok seviyor hiç tanımadıgı halde diyor.
lan diyorum vay anassını hayata bak böyle hayat mı olur hep son dakka üzüntüleri oluyor banzen de böyle sevinçler oluyor.
sevinsem mi üzülsem mi bilemedim ve kıza dedim ki


--gel, lütfen gel, ne olursan ol ankaraya gel
seni çok özledim, sana çok alışmışım, affet beni ve gel.
ağzımdan bir anda çıktı bunlar, ben bile ne dediğimi bilmiyordum
dedim seni unutmayacağım, o benim evdeki orospu cocugu arkadasımdan da uzak dur, yoksa katil olmak zorunda kalacağım
sonra işte kızla barıştık ve uzaktan aşk yaşamaya basladık en nefret ettıgım olaydır ama ankarayı kazanacak diye umut ediyorduk bir yandan da geceleri hala portekizli kızı sayıklıyordum, benim bünyemi sikmişti, nasıl kurtulacaktım bu durumdan bilmiyordum.
en sonunda psikoloğa gitmeye karar verdim.
sınıfan bir arkadaş ayarladı bir görüşme ve psikoloğa gittim


--içimde ne var ne yok bir çırpıda anlattım
yavşak herif bana herkesin dediği sakin olmaya çalış, unut onu, yeni bir hayat kur, bak kız arkadaşın ile yeni bir hayata başlamışsın onu ne yaparsan yap devam ettir, telefonunun hattını değiştir, portekizli kız ile ilgili herşeyi sil kafandan vs vs
aslında biraz iyi gelmişti, unutmaya çalışıyordum artık yavas yavas ki aradan da zaten 2-3 yıl geçmişti.
Neyse işte eve geldim ben msn'yi açtım gece sabaha karşı tkılıyordum net'te derken bizim amerikadaki supervisor açtı msn'yi.
hemen konusmaya basladık bize işi çagırdıgını söyledim nasıl gelecez diye sordum
bize bir iş sözleşmesi göndereceğini, onun sayesinde vize alıp gelebilceğimizi söyledi.
ancak onun için bizee en az bi 1.500 dolar falan lazım neden bulacaktık o kadar parayı.
hemde tam kızı unutmaya calısırken, yeni bir kız arkadaşı yapmışken bırakıp gitmek olmaz.
amerika işi o şekilde yalan olmuş oldu.
neyse haziran oldu kız öss ye girdi


--15 tane tercih yaptı ilk 8 tercih ankara son 7 tercih ise izmirdi.
neyse heyecanla sonuçları bekliyorduk artık yaz da olmuştu zaten.
bu süre zarfında tatile gitmek istediğini söyledi bana kız, parayı denkleştirdim, bir zamanlar otellerde çalıştıgım için çok tanıdıgım var oralarda ucuz yollu bir otel ayarladım 2 kişilik. beraber kalacaktık kızla.
neyse ailesine benimle gideceğinii söylemedi yalan attı falan izin aldı işte.
kuşadasına gidecektik beraber, ikimizde çok mutluyduk.
çıktık gittik kuşadasına
keşke gitmeseydik
-- beyler büyük bir ibnelik yaptım kıza, allah beni kahretsin ki nefisime hakim olamadım, asıl hikaye kısmına geldik ama çıkmak zorundayım beyler yarın kaldığımız yerden devam edeceğiz.

--neyse kızla kuşadasına gittik herşey güzel.
otele yerleştik, ortalığı kesiyorum ben full turist
belkide otelin %90'ı turist neyse ilk günümüz çok mutluyuz, sarılarak uyuyoruz falan 2. gün oldu bu lisesinden bi kız arkadaşını gördü otelde aq gele gele oraya gelmişler gerizekalılar sen cık izmirden gel kuşadasına tatile
neyse hatunu bıraktım arkadasıyla muhabbet ediyorlar falan dedim siz takılın ben bi 2 bira çakayım
gittim bar'a bi bira içiyordum derken daha ortalık sakin bi elemanla tanıştım, ibne 1 tane rusla gelmiş otele, bir de rusun arkadası varmıs bu cocuk 2 tane sarısın rusu takmıs koluna oturuyor.
neyse tanıştık muhabbet ilerledi falan, meğer cocuk cok rahatsızmış. Rus hatun yapmıs ama bi tane de arkadası varmıs yanından hiç ayrılmıyormuş da yalnız kalamıyorlarmışta falan filan işte
sonra muhabbet iyice açıldı ben kızlarla konusuyorum baktım bunlar zil zurna sarhoş, dedim oglum kız görcek basına iş alacan bir yandan korkuyorum bir yandan da diyorum oglum çapkınlık yap
yapmaz olaydık
--ben bunların yanından ayrıldım, gece görüşürüz diye sözleştik
gittim benim kızı aldım çıkacaz otelden, bu tutturdu benim arkadaşımın canı sıkılıyormuş ailesiyle, o da gelsin bizimle beaber takılalım. dedim tamam aq gelsin çıktık geziyoruz eğleniyoruz falan aksam oldu benim aklım otelde kaldı.
döndük geri aksam 10 gibi üçümüz gittik bara, bizim ruslarla eleman orda hala içiyolar aq.
neyse geçtik bizde bira söyledik, konusuyoruz falan ben baya içtim hafif çakır keyf oldum, benim kız dedi hadı cıkalım artık yatalım
dedim tamam hadi cıkalım cıktık odaya gece 12 gibi, alkolünde verdiği etki ile canım öyle bir sex istiyor ki
neyse kızı yatırdım ben sarılarak uyuduk, tabi o uyudu ben uyumadım, uyuyamadım
sonra tekrardan indim bara, ortalık anasının amı gibi olmuş kimin eli kimin belinde belli değil
buldum bizim cocukları, sonra zaten ucmuslar onlar, rus kızla yiyişiyolar diğeriylede ben konusmaya basladım, git gide kendimi kaybediyordum
kaybetmez olaydım


--kızla nasıl oldu anlamadan öpüşmeye başladık, iyice kafam iyi olmustu artık ne yaptıgımı bilmiyordum bende salıvermiştim kendimi.
birde yabancı sarısın bir kız, sanki kendimi portekizli hatunla öpüşüyormuş gibi hissediyordum.
sonra kalktık ordan, kızın odaya cıkıyoruz
neyse çıktık odaya, bende prezervatif falan yok, o sıralar tribal takıldıgımızdan hiç sikiş sokuş yapmıyoruz uzun zamandır.
artık iyice kendimizi kaybettik, cırılcıplak soyundum, o kıza dokunuyordum ama yemiin ediyorum ona dokunmuyordum benim portekizli kıza dokunuyordum hala, bir yandan da ne yapıyorum ben diye kedime soruyordum ama artık cok geçti
o gece kızla birlikte olduk, ben kalktım hemen giyindim bizim odaya indim, benim kız uyuyo hala
içimde bir şüphe ve üzüntüyle yattım yanına sızmışım hemen
sabah kalktım
kalkmaz olaydım


-- benim kız uyanmış dışarı cıkmıs, sonra bana mesaj atmıs uyandıgın gibi cabuk yanıma gel diye
neyse indim gittim yanına ağlıyor, yanında arkadaşı var tabi
dedim aha yarrağı yedik kesin birisi söyledi
ne oldu diyorum agzını acmıyor
o an anladım beni arkadasının gördüğünü ve söylediğini.
o gün de tekne turuna çıkacaktık, hersey mhvoldu, ayrılacagız falan filan diye düşünürken kız birden bire sarılıverdi bana aq
allah allah diyorum ne oluyor


-- sonra demez mi " aşkım benim bir arkadaşım trafik kazası geçirmiş durumu çok kötümüş. benim izmire dönmem lazım vs vs. "
o an yüzümdeki ifade cok karmasıktı
sevinsem bir türlü üzülsem bir türlü ama üzülmüşgibi yapıyorum hadi ya falan filan
bana diyo madem peşin verdik parayı, sen kal ben burdan giderim senin gelmene gerek yok falan diyor.
zaten cepte kurus para yok son parayı otele vermişiz nasıl gideyim, tamam dedim bunu bindirdim otobüse ama benimde moralim bozuldu
kendime gelmiştim dedim bir daha tövbe aldatmayacagım
sonra bu benim kızın arkadaşı geldi yanıma
seninle birşey konusmam gerek dedi
dedim otur bacım konuşak bir de senle konuşak bakalm
sonra başladık konusmaya
hatun diyo bana onu bir daha sakın üzme, cok hassas falan fişman içimden diyorum bi kes artık tamam ama dısımdan uslu cocuk tripleri yapııyorum tabiki üzmem o benim birtanem falan
sonra dedi ki emin misin üzmediğine?
dedim neden emin olmayım falan
sonra demez mi sence izmire gitmesinin nedeni arkadasının trafık kazası yapması mı?
o an başımdan aşağı kaynar sular döküldü


--dedim baska ne sebebi olabilir ki?
beni rus kızla barda öpüşürken gördüğünü söyledi. onu dediği an zaten benim moral tamamen gitti
sarhoş oldugumu, aslında kızı cok sevdiğimi, ne yaptıgımı bılmedıgımı flaan söyledim, neden direk ona gidip anlattıgını ilk once benimle neden konusmadıgınıu falan söyledim.
sonra dedi ki zaten anlatmadm ona sırf onu cok sevdiğimden, lütfen ona birdaha böyle birşey yappma falan diyor
dedim büyüksün lan vallahi allah senide sevdiğine bagıslasın falan sarıldım kıza cok tesekkür ettim, birdaha böyle birşey yapmayacagımı söyledim.
neyse bende öyle kendı kendıme takılıyorum otelde derken telefonum caldı benim kız arıyor, geri dönüyormuş otele.
dedim ne oldu hayrola, bunn gçtvern arkadasları saka yapmıslar kıza aq nası arkadasları varsa, yok xx kişisi kaza geçirdi falan fişman, sonra şaka diye aramışlar ama kız çoktan otobüse binmişti çıktı geri geldi otobüs daha kuşadasından cıkmadan.
sonra işte tatil günlerimiz geçiyor derken agustosun ortalarıydı sanırım öss sonucları acıklanacak ve ankara mı izmir mi öğrenmiş olacagız.
sabah kalktık net'e girdik öss sistesi kitlenmiş derken açtık siteyi ve bir baktık ki

--ankara üniversitesi xxx bölümü
allaa biz ucuyooruz ama sevinçten, şimdi 4 yıl benim yanımda olacak, buyuk ıhtımallede evlılık olur artık, onun ıcın planlar kurmaya basladık ankarada üniyi gördüğümüz an.
o gün sevinçten 100 kere balıklama atladım denize falan, boynumu kırıyordum anasını satayım
benim kız pek içmez, karşıdırda hatta cok kez yasakladı bana içkiyi falan ama o gün serbesttik bunun şerefine içecektik artık
neyse bunun arkadasınıda aldık ama benim kalp nasıl atıyor, o kızın yüzüne nasıl bakacağım, ya söylerse, ya da benim kız anlarsa ne yapacağım cart curt derken bara girdik
girmez olaydık
--girdik birşeyler içiyoruz o günü kutluyoruz falan, bu ruslarla bizim eleman geldi bizim masaya
çocugu hemen çektim anlattım durumu, beni kurtarmasını söyledim falan işte. neyse kız geldi rus öpüşme vakaasına getircek olayı, ben kacıyorum falan benim kızda izliyo öyle. neyse aq rus kız ingilizce olarak neden benden kaçıyorsun beğenmedin mi beni tarzı birşey söyledi benim kız anladı bunu
ne diyo bu diyo bana, dedim ne bileyim anlamadım ki
sonra benım kızın arkadası delkanlı kızmıs aldı bızımkını dısarı cıkalım hadı bosver sürtükleri falan diyo
aldı dısarı cıkardı arkalarından ben cıktım
kız suphelendı bıraz diyo neden öyle diyo o, tanısıyo musun onunla, dogruyu soyle bana lutfen falan dıyor
diyorum yok falan fılan, yanındakı cocuklaı tanıyorum dıyorum hala utume gelıyo
sonunda ınandı işte dedım senın ankaraya gelmeni kutluyoruz sen bu günü zehir etme falan sonra yumusadı biraz sarıldı
oh dedım bu işten de yırtık

--sonra bavulumuzu falan topladık tatil bitmişti artık dönecektik. direk ankaraya benim eve gedik birkaç gün takıldıktan sonra izmire gönderdim. son hazırlıklarını yapsın okul için gelsin diye.
işte eylül olmuştu okula başladık, bir yurda çıktı ankarada. gül gibi geçinip gidiyorduk
sömestır tatilinde dedi ki bana seni ailemle tanıstırma vakti geldi. hadi izmire geliyorsun benimle.
dedim yok mok derken kendımı izmirde buldum
güzel giyinmiştim, artık ailesiyle görüşecektim.
girdik kapıdan bu ailesiyle tanıstırdı beni hemen girdik içeriye babası iri yarı osmanlı adamı tam, anneside çok iyi ve kibar birisi.
ilk görünüşte çok iyiydiler, sonra babası beni soru yagmuruna tuttu
nerde kalıyon? ne yapıyon? ailen nerede? okulda nasılsın vs vs işte
sikti attı kafamı
böyle şeylere pek alısık olmadıgımdan bir tuhaf geliyordu.
--neyse o kısmıda atlattık, aileside onay verdi gibi oldu, artık söz möz keselim kendi aramızda falan diyor kız. ben ne kadar kızı sevsemde hala kendime portekizliyi unutup unutamadıgımı sorup duruyorum.
neyse söz tarzı birşey yaptık, yüzük takmak istiyormuş al dedim tak, ben takmam ama bir tuhafıma gidiyor falan anlastık işte öyle
ilişkimiz çok iyi gidiyordu, okul daha bitmedi ama nişan yapalım falan diyordu onun ailesi, neymiş efendim ateşle barut yanyana durmazmış, ne kadar güvenselerde işi resmiyete bimndirceklermiş vs, benimkilerin ise daha haberi bile yok, söylemedim hiçbir şey.
neyse işte geçen yıl kendi aramızda bir nişan olacaktı, bende aileme açtım olayı
açmaz olaydım

--portekızlı kızı unuttugumu duyunca cok sevındı annem, cok olumlu baktılar bu işe. uzun aradan sonra ilk defa beni bu denli mutlu görüyorlardı çünkü.
ama mutlu muydum bir de kendime sormam lazımdı
hani ahmet kayanın bir şarkısı vardı ya siz benim neler çektiğimi nerden bileceksiniz, siz benim nasıl yandıgımı nerden bileceksiniz.
ben her ne kadar mutlu gibi gözüksemde, hala içimde bir umut var biliyorum bir gün portekizli kız karsıma cıkacak, aşkım ben geldim diyecek. eğer öyle birşey olursa ben ne yapacagım?
öyle birşey olmasa bile içimde hep o olacak, yanımdakı kızı öpecek bedenim ancak ruhum diğer kızı öpmüş gibi hissedecek.
ellerim bu kızın ellerini tutacak, dudaklarım bunu öpecek ama kalbim hala orda olacaktı, iyi düşünmem lazımdı kendi hayatmı karartmıştım ve baskasının hayatını da karartmak istemiyordum.
düşündüm en sonunda kararımı verdim

--portekizli hatunu unutmaya calısacaktım, oturdum benim hatunla bütün seyleri konustum.
anlattım bütün herseyi, onu unutmak için elimden ne geliyorsa yaptıgımı söyledim, her ne olursa olsun içimde bir yerde tamamen unutna kadr kalacaktır eğer ki beni böyle kabul edeceksen tamamen seninim falan dedim.
sonra bana sarılıp ağlamaya basladı, benımde gozlerım doldu, unutacaksın onu falan dıyor espri ile karışık birşeyler söylüyor.
neyse tamamen hersey halloluyor ve geçen sene martta nişan yaptık, okullar bitince de evlilik yapacağız.
ailesi falan bana o kadar güveniyorlar, kıza kötü birşey yapmayacagımı bılıyorlar ve kızın benımle eve cıkma ıstegıne karsılık bana güvendıklerınden onay verıyorlar.
sonra ankarada bir eve çıkıyoruz, ama inanın p*çlik namına hiçbir şey yapmıyorum, çünkü bilen bilir insan sevdiğine dokunamıyor bile ki evlenmeden hiç o düşüncelere girmiyorum bu kızla.
derken öyle birşey oldu ki

--doğum günüm geldi çattı, öyle dogum gunlerıne cok onem veren bir tip değilim ondan pek kaale almam aslında ama o gün telefon çaldı, aşkım diyen bir ses yarım yamalak söylüyor bunu işte o an yıkıldım, kalbim duracak gibiydi.
Evet aq evet yııllar sonra ilk defa onun sesini duyuyordum, artık bir sevgilim vardı ama hala onu dusunuyordum hala onu hissediyordum.
canımı canına takarcasına
ömrümü uğruna harcarcasına
deliler gibi aşığım sana
illede sen illede sen
kaç kere bu şarkıyı dinlediğimi sayamadım artık. işte portekizde evlenmiş ve çocuk bekliyormuş. bende eminim ki o da beni seviyor, yoksa aramazdı, o da beni istiyor, bir gün karsılasacagız bunu biliyorum.
neyse telefon kapandı benim hayatım tekrardan çöktü, tam hersey guzel olacak onu unuttum derken tekrardan hayatıma giriyordu ve tepetaklak ediyordu.
benim kız durmadan ne oldugunu soruyor, söylemiyorum.
tuvalte gittim
evet afedersiniz oturdum klazöte ve ağlamaya basladım
ne yapacağımı bilmiyordum, hayatımda hep karsıma cıkacaktı bu kız ne yapacagım ne yapacagım Allahım diyordum.
sonra cıktım kızı karsıma aldım doğum günümde o kadar güzel olmuş, bana hediyeler almış ama gözüm görmüyordu
kararlıydım konusacaktım ve ayrılmak istediğimi, onun da hayatını karartmamak için bunun en iyisi oldugunu söyleyecektım
söylemez olaydım
--söyledim, içimdeki herseyi anlattım. duraksadı.
biliyordum dedi, onun ileride bizim önümüze engel olacağını biliyordum dedi. o aradı değil mi? konuşsana nasılmış asıl aşkın? naslmış ugruna gözyaşı döktüğün aşkın? uzaklarda da olsa seni mi düşünüyormuş? diye bagırıyor ama nasıl bir bagırma
ne yapacağımı şaşırdım.
nerden bulmuş telefonunu? hani bana değiştirdim demiştin neden yalan attın? unutamayacaksın sen onu, bu güzel günümüzüde mahvetti sonunda senin o meshur xxx'in.
kız delirmişti adeta, agzımı acmadan onu dınlıyordum
haklıydı
onun sucu benim gibi ruh hastası birine rastlamasıydı
keske gitmeseydım kahrolası şu izmire, keşke ugramasaydı o kahrolası bornovadaki cafeye, keşke kazanmasıydı şu ankarayı
keşke keşke keşke
daha kımın hayatını karartacatım?
ağlamaktan yorgun düştü ve kanepeye uzandı, uyuyakaldı


-- sonra gayet medeni 2 insan gibi oturduk konuştuk, ben bu kızı unutamayacağımı söyledim. o esnada tartısmalar ailelerin araya girmesi vs vs bir ton olay oldu ama en sonunda biz ayrıldık, evdende ayrıldı ve bir yurda cıktı o da.
dedim ki kendi kendime bir gün bu kızı bulacaksın oğlum.
sonra tamamen derslerime odaklandım, evden okul okuldan ev.
hiçbirşey yapmıyordum. temizledim birsürü dersi.
ve işte 2009'un sonu 2010'un başında ise inci sözlükte takılmaya başladım.
makara kukara eğlenmeler derken ortam cok sıcak geldi ve yazın sizde biliyorsunuz ki hayat hikayemi anlattım burda amerikadaki.
ben bu portekizli aşk işine girmeyecektim hiç, çunku onu andıkça hatırlıyordum anmayacaktım ama yazdıkça yazasım geldı yazdıkca aşka geldim ve kendimi o aşkı da anlatmış olarak buldum.
sonra burdan yüzlerce özel mesaj geldi kızın peşini bırakma diye
bırakacaktım, ne yapacaktım baska
ama o hıkayeyı anlattıktan sonra 2-3 gün hasta oldum, yataktan cıkamadım.
ailem yine onu hatırladıgımı dusunerekten moralımı ıyı tutmaya calısıyorlardı, cıkmıyordu aklımdan illaki geliyordu.
sonra bir gün bana gelen özel mesajları okuyorum bir tane arkadaş nickini vermiyim neden koşmuyorsun hala sevdiğinin arkasından?
dedim artık yeter lan ölecem aq daha nesine koşayım amına koyayım daha nesine koşayım para mı var, iz mi var nesine koşayım
sonra bir baskasından daha mesaj kardeş senin yerınde olsam didime giderdim (didimde portekızlı hatunun akrabaları var, 1. hikayeyı okuyanlar bilir.)
sonra bir mesaj daha arkadaş didime git bul şunun ailesini
böyle böyle tonlarca mesaj geldi
sonra kardeş paraysa para, yanında yoldaşsa yoşdaş ben varım diyen bir çok arkadaş cıktı, hepsi sagolsun tanımasamda kral insanlarsınız aq, hiçbir şekilde kabul etmedim bunları, kendim halledecektim bu işi
yıllar sonra didime gidip onun ailesini bulacaktım (ailesi derken akrabalarını kastediyorum yoksa ana babası portekizde)
ve ondan sonra cıktım gittim didime daha 1 ay oldu olmadı



--atladım gittim didime aq, elimde adres vardı yıllar öncesinden
ama biliyordum akrabalaının orda olmadığını, olsun son kez son şansımı deneyecek ve buna tamamen son verecektim.
bu son yıllarda içtiğim alkolün, aldığım günahların haddi hesabı yok
artık bu sondu, inşallah akrabalarının izine ulaşamazdım, telefonumu değiştirirdim ve tamaen bu işe bir son verirdim unuturdum onu.
neyse didime vardım, bayramdan sonra, yani daha 1 ay olmadı bile.
bu sırada elimdeki adresi sordum şura şura derken derken buldum evi.
kalbim atıyordu aq, yolunu sikeyim ne diyecektim lan yıllar oldu, akrabaları lan siktir git evllendi sen kim oluyosun dese ne diyecektim?
yok git buradan deseler ne diyecektm?
bunları düşündüm ama artık sona gelmiştik ne olacaksa olcaktı çaldım kapılarını
ve çıktı karşıma bir teyze


-evet tanıyordum o tezeyi, yıllar önce gördüğüm teyzeydi ve hiç değişmemişti.
o da beni görünce tanıdı, hafif tebessüm oldu yüzünde. dedim ki hadi oglum bu sefer olumlu olacak bu görüşme.
beni içeriye davet etti, hiç değişmediğini hala eskisi kadar güzel ve zarif oldugunu söyledim. (kadınla bu tarz iltifatlardan hoslanıyorlar. böyle yaparak biraz olsun olmayan şansımı artırıyordum birkaç bilgi almak için.)
tahmin ettiğim gibi hoşuna gitti. ama aradan yıllar geçtiğini burada ne aradığımı sordu
unutamadım dedim. hala sevyorum. unutamadım böyle ayrılmamalıydık dedim. yüzüme baktı gülümsedi ve basladı konusmaya
" o da seni çok sevmişti. hatta tapıyordu. hatta türk adetlerini öğretmem için bana baskı yapıyor, türkçe öğrenmek iiçin çabalıyordu. ama annesi babası buna karsıydı. baska ülke vatandası ıle evlenmesı zor olacakmış, kendı memleketınden bir damat isrtiyorlar, onlarada hak ver. şimdi aradan yıllar geçti bunları konusmanın mantıgı yok. sen uzun yol çekip gelmişsin bunları sana anlatmam lazım. bilmiyorum ama biliyor musun evlendi ve çocuğu oldu "
işte o laftan sonra başımdan aşağı kynar sular döküldü. evlendıgını ve hamıle oldugunu bılıyordum ama buna ınanmak ıstemıyordum ya da çocugu oldugunu duyunca ne bıleyım cok garip oldum.
gözlerim doldu, bana su getirdi.
dedim allah bagıslasın tesekür ederim dedi ve devam etti
" dogrsunu soylemek gerekirse o da seni hiç unutmadı, portekizdeydı belki ama kalbi inan hep seninleydi. bir gün seninle karsılasacagını soyluyordu hep. biz arkadas gibi oldugumuzdan bana herseyını anlatıyor. ben bazen senin tarafında oluyorum sonucta yarım türk sayılır diyor ve gülüyor."
teşekkür ederim dedim
peki ne istiyorsun dedi
onun mail adresi, telefonu veya ne bileyim ulaşacagım bir adres istiyorum dedim.
veremem dedi, artık unut lütfen dedi, unutmak zorundasın dedi.
çünkü söz verdim, yenii bir hayat kurdu, sonucta o da benim bir kızım ve istemem tekrardan seni hatırlayıp kahrolmasını.
olmaz dedi.
yıkılmıştım ama bunları duydum, kafamda tamamen bitirdim artık dedim sen elınden gelen hersey yaptın daha da uzatma cocugu bıle olmus.
en sonunda cıkarken dur dedi içimde kalmasın son kez sana birşey daha söyliyim dedi
söylemez olaydı


--sana çok önemli birşey söyleyeceğim dedi, lan dedim çocuk senden derse çık vur kendini falan diyorum ben ama nasıl olcak ööyle şey biz cok önce birlikte olduk ama kız 2-3 sene sonra hamile kaldı yani evlendikten sonra kaldı diye geldi aklıma yani böyle şey imkansız. neyse dedim söyle teyze. yine basladı bu konusmaya
" hani dedi geçen sene seni aradı ya işte o zaman buradaydı "
işte kalbim durdu, oturdum koltuğa tekrardan. dedim ne diyosun sen teyze nasıl burdaydı, beni aradığında yabacı bir numara vardı kodu falan çok değişikti nasıl oluyorda ordan arıyor dedim
" telefonlarını yurtdısına actırınca burda da kullanabılıyorsun o yüzden dedi. hatta seni aradığında eşi dışarıdaydı. oturdu 1 saat ağladı. defteri vardı onun kaydetmiş senin dogum gününü. yıllar sonra cıktılar geldile yine türkiyeye, bile bile senin dogum günün zamanı geldi " dedi.
cesaretini toplarsa benimle son kez görüşecekmişti, cok ağlamış. kaç kere özel numarayla aramış sesimi duyupkapatmıs. kac kere mesaj yazmıs tam gönder derken silmiş atmış. en sonunda dogum gunum zamanı konuştugumuzda ağlamamak için dudaklarını ıssırmış ve kan içinde kalmış dudakları. bana diyecekmiş ki gel didime son kez görüşelim diye ama diyememiş telefonu kapatmış çünkü böylesi daha iyi olacakmış.
çocuğuna ise takma isim olrak benim ismimi koymuş, durmadan öyle hitap ediyormuş.
bunları duyduktan sonra ben yine kahroldum, ama son kez kalktım ayağa dedim teşekkür ederim kendinize iyi bakın
kapıdan çıkarken öyle birşey söyledi ki kulaklarıma inanamadım, siz de inanamayacaksınız.


-- çok düşündüm desem mi desem mi diye söylemeyecektim ama son anda dayanamadım dedi ama senin bu halini gördüm, yıllar sonra bu aşk için çıkıp gelmişsin buralara, benimde sana son bir iyiliğim dokunsun dedi ama söz ver dedi bir daha bu sevdayı unutacaksın, gidecek kendine yeni bir hayat kuracaksın.
allahım dedim sana geliyorum
elim ayagım zangır zangır titriyor
teyze dedim sakın arayacagım konusacaksınız deme dedim
ne konusacagım dedim, burada aniden ne konusacagım dedim ama bunu istemeyerek diyorum
sonra kendimi toparladım ve sarıldık teyzeyle dedi arayacağım ve konuşacağız.
ilk önce ben arayıp nasılsın diye soracağım eğer müsait ise yanımda oldugunu söyleyeceğim dedi.
ama müsai değilse sakın zorla almak yok tamam mı dedi.
dedim senin ağzını öpiy teyze sen ara sadece sesini duymaya bile razıyım
ona sadece civcivim desem onun aşkım diyen sesini duysam yeter benim için diyorum.
ben gittim bi elimi yüzümü yıkadım geldim.
soluklandım biraz, bana içecek birşeyler getirdi.
ben biraz rahatladım dedim hadi ara teyze ara
dedi tamam arıyorum sakın ses cıkarma dedi ve hoparlorü açtı


--telefonu açtı kız, o an sesini duydum ya nasıl diyim lan size, hani allah korusun canınızdan cok sevdiğiniz birisinin ölmesi kesinleşmiştir, kendinizi alıştırmışsınızdır ölecek diye sonra birden mucize olur ve doktor der ki hayata döndü o lafı duydugunuzda nasıl bir ruh haline gelirsiniz bir düşünün. işte bende sesini telefondan duydugum an o ruh halindeydim.
kendi dilinde konusuyorlardı, ne dedıklerını anlamıyordum ama artı sesini duyuyordum onun. sonra birden konusmasının arasında benim ismimi söylediğini farkettim, sanırım durumu anlatıyordu.
benim kalp atısım o kadar fazla ve derinden vuruyor ki portekizde telefonda olsanız ve duysanız benım kalbımın atışını sanırsınız ki türkiyede deprem oluyor.
neyse 1 dakıka falan konustuktan sonra bana dogru baktı ve gülümsedi teyze, yalnızmış dedi ve telefonu bana uzattı
böye işin ızdırabını sıkeyım sımdı bıle o anki gibi kalbim atıyor lan birayı actım 5 dk olmadan bitti
telefonu elıme aldım
şöyle bir yutkundum
bana ordan bir ses " aşkım "
hiç değişmemiş sanki
sanki yanıbaşımda diğer odada
sanki rüyadayım bu rüya hiç bitmesin istiyorum
sanki bunların hepsi bir şaka, şimdi diğer odadan çıkıp gelivericekmiş gibi hissediyorum
işte sustum kaldım, donarsın ya hani dondum.
hemen toparladım kendıme geldım ve
aşkımm dedim, ağlıyordu, ağlıyordum.
susuyordu, susuyordum.
dedi ki sana birisini vereceğim telefona, seni sevdiğim gibi onu da seviyorum dedi ve çocugunu verdi telefona
1 yaşına gelmiş, konuşmayı bilmiyormuş, sadece ıhh ahh tarzı sesler cıkartıyor.
ağlayısım arttı iyice, sonra tekrardan aldı telefonu, senin ismini koydum ona.
kimse bilmiyor neden oldugunu, onu gördukce seni hatırlıyorum.
seninle son kez görüşmek isterdim ama olmadı tarzı sözler söylyor.
lütfen artık unut beni, benim mutlu bir yaşantım var, bu son konuşmamız olsun diyor.
olsun be gülüm diyorum içimden, incideki p*çler olmasa, bana git diye gaz vermeseler senin sesini de duyamayacaktım.
sonra dedi ki, seni seviyorum. türkçe öğrenmeye calsıyormus ınternetten kalıplasmıs birçok söz söylüyordu.
sanki karsımda türk vardı.
dedi sen ne yapıyorsun, okulunu bitirdin mi gibi eski zamandan beni tanıdıgındn kalmış sorular.
ankarayı soruyor, kar yagıyor mu hala diyor, cok üşüdüğünü söylüyor. bir aşti diyişi var oturıyım sadece o aşti diyişini dinliyim bir 70lik açar onu dinleyerek içerim.
neyse konuşmamız bitti
artık en sonunda kapatalım dedi
yarım saate yakın olmustu, nefes alısını duydukca kalbım atıyordu.
en sonunda kapatmadan bana dedi ki

son biramı açıp geliyorum, yeminle bitiriyorum bu sefer kusura bakmayın beyler biraz uzun oldu ama ne yapalım içimdekiler çok yogun anlaayın aq anlayın


-- "yazın türkiyeye geleceğim. seninle son kez o zaman görüşmek isterim. beni görmeye gelir miisn?"
dedim allahım sana geliyorum herhalde, çok sevindiğimi anladı. o da gülmeye basladı. hem aglıyor hem gülüyorduk. iyice mala döndüm aq.
sonra dedim "seni son kez görmeyi tabikide cok istiyorum ancak sen evlisin ve cocugun var bu dogru olmayabilir."
bunları dıyorum ama cevap olarak olsun yinede görüşelim dese bir kere yüzünü görsem sonra allah bin belamı versin büyük yemin ediyorum ne arayacam ne soracam kızı
cunku bize yakışmaz, orospu cocuklugudur evli birisiyle böyleseyler yasamak.
ama dayanamıyordum.
son kez mi dedim?
son kez dedi
son kez mii dedi?
son kez dedim.
telefon numaramı kesinlikle alma dedi. söz verdim almayacagım aramayacagım diye.
türkiyeye geldiğinde beni arayacagına, son kez bulusacagımıza ver herseyi yüz yüze sonlandıracagımıza söz verdik.
hatta benim mutlu olmamı, birisiyle birlikte olmamı cok istediğini, okulumu bitirdiğimde iyi bir türk kızıyla evlenmem gerektiğini söyledi. kaderin bizi ayırdıgını ama artık bazı seylerin değişmesinin zor oldugunu kabullenmemız gerektiğini söyledi.
herseyi kabul ettim, unutacagım seni dedim sez veriyorum dedim ama yazın geldiğinde son kez seninle görüşüp tamamen bu işi bitireceğim dedim.
tamam dedi, görüşeceğiz dedi.
görüşeceğiz dedim.
seni öpüyorum aşkım dedi
bende aşkım dedim
ve ağlayarak telefonu kapattı.
şaşkındım, teyzenin bile gözleri dolmuştu, ne diyeceğimi bilmiyordum.
teşekkür ederim dedim, allah razı olsun dedim, dedim ki bugün bana bu iyiliği yaparak cennetin kapısını araladınız, çok teşekkür ediyorum.
o da çok duygulandı, senin düğününe geleceğim diyor. söz veriyorum bir gün evlendiğinde o mutlu gününde bende olacağım, senın mutlu olmanı cok istiyorum diyor.
teşekkür ederim dedim, aksam kalmamı söyledi ama istemedim.
telefon numaramı bıraktım, ne olur ne olmaz diye verdım telefon numaramı teyzeye.
kızın ise telefon numarasını almadım, çünkü artık kafamda bitiriyordum artık.
sonra çıktım ve geldim ankaraya. okullar başladı, söz verdim derslerimi geçeceğim diye. onun için calısıyorum, net'e falan giremedim. bunu siizinle paylasacagım günü iple çektim.
bugüne nasipmiş.
kız bu yaz geldiği zaman görüşeceğiz beyler, bilmiyorum nasıl bir ruh halınde olayım
çok değişmiştir, büyümüştür, belki tamamen salmıştır kendini, belki daha güzel bir bayan olmuştur artık.
eskisi gibi sarı civcivim diyemeyeceğm.
aşkım demek yok.
artık bitiriyorum, kafamdan tamamen cıkarıyorum. koskoca adam olduk lıselı bir cocuk gibi dik kafalı olmaya gerek yok.
artık düşünmeyeceğim onu.
kendimi tamamen alıştırıyorum
her gece yatmadan yazı düşünüyorum, ne diyeceğim konusunda pratik yapıyorum.
bu yaz hayatımın bitişi ve yeni bir hayatımın başlangıcı olacak, didimde bu yaz yeni bir tarih yazılacak benim hayatım için.

beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim beyler
gerek ilk hikayemde, gerekse şimdi özel mesajlarınız olsun, buradaki yazılarınızla olsun okuyan okumayan, küüfür eden etmeyen herkesin canı sagolsun.
saglıcakla kalın.

işte bizim hikayemiz hep böyle gider
Umutlar hep gecelerde yol olur gider
işte bizim hikayemiz burada biter
Aydınlıklar karanlıkta yol olur gider


-- beyler yazın olsunda bi, orda olacakları da anlatırım size. bana özel mesaj atan bütün arkadaşların mesajları duruyor.
o gün geldiğinde hepinize saati falan yazacağım.
bana özel mesaj atan bütün arkadaşlara, buhikayenin sonunu anlatacağım.
şuan bende bilmiyorum ancak buluşmamız geldiği zaman söz veriyorum 1 kişiyi bile atlamadan mesaj atacağım, saati günü verip öyle başlayacağım.
seviyorum sizi demekki ne kadar piç de olsak bazen insan oldugumuzu hatırlayabiliyoruz.
portekizli olan bütn futbolcuların ..., şu kuaresma siktir olsun gitsin bjk'den onu gördükçe aklıma geliyor.
bir bomba daha patlatıyorum o zaman, geçen okulun yurt dışı bürosuna başvurdum, sınava falan gireceğim eğer hersey okey olursa yurtdısına gideceğim 6 ay.
seneye tabi.
bile bile sordum adama portekizle anlaşmanız var mı diye, çok istedim yok desin diye ama dedi ki var.
ama ne olursa olsun portekize gitmeyeceğim. eğer olursa yurt dısı işi, sizinde önerilerinizi bekliyorum arkadaşlar hangi ülke olsun diye.
kalın saglıcakla..

age of empires ta kafiri nasıl altettik final

yazildi.




4 ocak 1216: dört gündür yılbaşını kutluyoruz. bizdeki de ne savurganlık ne şehvet düşkünlüğü ne pişkinlikmiş arkadaş. millet akşama kadar eğleniyor, sabahlara kadar dans, müzik, eğlence. tarkanlar da gitmedi. tiksindikçe tiksindim bu milletten. ne idüğü belirsiz tipler, namusumuz ırzımız var bizim.

5 ocak 1216: hamdi çavuşu çağırttım, ver elyınslarını defet şu melunları dedim. yol verdik, pembe tarkanlar ayrıldılar.

7 ocak 1216: kaya bey ve atlıları geri döndüler. stirling savaşı william'ın zaferiyle sonuçlanmış. ordusu ile briton diyarlarını işgale başlamış. dedim "ordu kaç kişidir", "on beş" dedi kaya bey. on beş kişi ile ülke mi işgal edilir lan?

10 ocak 1216: kuzey duvarına açılan boşlukları örmeye başladık. pezeveng oduncular ormanı düzgün de kesmemişler. bazı yerlerde ağaç var bazı yerlerde yok. duvarı nasıl yaparsak yapalım bir yerde boşluk kalıyor. köylüler falan geçiyorlar ağaçla duvar arasından. deli ibrağam'ı çağırttım, bulamadılar.

12 ocak 1216: deli ibrağam'dan halen haber yok. eniştesini de alıp gitmiş. merak ve endişe içerisindeyim. bir delilik yapmaya. gerçi yaparsa yapsın, biraz da başkaları uğraşsın. sabır Ya Rab.

16 ocak 1216: lalamı ziyarete town center zindanlarına indim. pek bir zayıflamış buldum. "sıhhatin nicedir lala?" dedim. küfretti. "sonra görüşürüz lala" dedim, ayrıldım. bi muhteşem yüzyıl tadı yaşatmıyorlar adama.

20 ocak 1216: kuzey duvarında uzun mızraklı, geniş kalkanlı birini görmüşler. açık mavi giyordu dediler. meraka kapıldım, kaya bey'e söyledim, beş atlı saldılar peşinden.

23 ocak 1216: atlılardan haber yok. kaya bey'e kalan atlıları da salmasını söyledim. altı atlı daha kuzeye yolladık. hamdi çavuş'a emir buyurdum dört de pikeman yolladık.

26 ocak 1216: pikemanlerin üçün geri geldi. ağız göz darmadağın bunların. "atlılar nerede?" dedim. "yok beyim.." dediler. "pusuya düştük beyim, ben diyeyim yirmi siz deyin yirmi beş kişiydiler" dediler. telaşa kapıldık. kuzey surlarına bizzat denetime gidiyorum yarın.

27 ocak 1216: geçen haftaki açık mavi giysili adam bu sabah kuzey surlarının dibine kadar geldi. yarı sarhoş "kraaaal" diye bağırıyordu, surlara çıktım "ne var" diye seslendim. "sen kralsan bu daha kraaaal" diye indirdi pantolonu bir taraflarını gösteriyor. "edebini takın bre deyyus" diye kükredim. "naparsın laaan" diye bağırdı bu. "atlılarını hacavat ettim daha ne yaparsın" dedi. okçulara emir verdim, oklamaya başladılar bunu. "ben teutonum laaaan, aşiretiz lan biz" diye bağıra bağıra uzaklaştı.

28 ocak 1216: pikemanleri çağırttım. "lan hani yirmi beş kişiydiler?" diye sordum. sus pus oldular. hamdi çavuş "beyim teuton şovalyesi o adam, kaleiçinin adamları, her türlü yol var bunlarda, ilişmeyelim" dedi. ya sabır çektim. giden atlılara mı yanayım, zedelenen irtibarıma mı bilemiyorum Ya Rab bize sabır ihsan eyle.

3 şubat 1216: öğle namazı çıkışında kukuletalı, pelerinli biri yolumu kesti. Eliyle gel işareti yaptı. Baktım bizim deli ibrağam. 'hayrola ibrağam' dedim, 'ağam tebdili kıyafetim, takip et' dedi. Merak ettim, düştüm peşine. Bir miktar yürüdük, güney duvarına kadar geldik. Sonra doğuya kara ormana doğru gittik. Hava kararmaya başladı. inceden tırstım, takıldım delinin peşine gidiyorum, tutsa bir köşeye çekse yardımıma gelen olmaz. 'ibrağam de hele nereye gidiyoruz' diye sordum, 'ağam çok seveceksin, çok hoşuna gidecek' dedi sonra gülmeye başladı. Aklıma geçen sene gördüğüm rüya geldi, iliklerime kadar titredim. Dağın başında deliyle bir başıma, şimdi ıssız bir yamaca kamp kurduk. ibrağam dal toplamaya gitti. Korkudan yatamıyorum. Sırtımı ağaca dayayıp oturdum, belime de kuşağı kat kat bağladım.

4 şubat 1216: ağacın dibinde uyuyakalmışım, sabah ibrağamın dürtmesi ile uyandım. Hemen kılıca davrandım, ibrağam 'seher vaktidir ağam, namaz eda vaktidir, hem sabah ayazında açıkta yatmak cırcır eder' dedi. Kuşağa baktım bağladığım gibi duruyor. Yola koyulduk. Öğleye doğru bir açıklığa geldik. ibrağam durdu, 'ağam sıkı dur, şimdi sana tayyar babayı gõsterecem' dedi. Yürümekten takatim kalmamış, çaresiz babayı göstermesini bekledim. Bu ağaç dallarından örülü bir tepeciğe çıktı, dalları sağa sola atmaya başladı. Alttan tahta bir sandık göründü. Ancak tekerleri var idi. Üzerinde yanlamasına uzun bir kütük konmuştu. 'ibrağam de hele nedir bu' dedim. 'tayyardır ağam' dedi. bir gevşedim, bir rahatladım ki anlatamam. 'tayyar baba bu mu' dedim. ibrağam 'moğol kafirinin ardından çok düşündüm, rüyanızdaki daş kalaları altetmek içün bize enişteden daha kuvvetli bu tayyarlar lazım.' dedi. En esnek ağaçlar bu ormanda imüş, o sebeple gizliden burada çalışır imüş. ibrağam gibi on adamım ola idi kafiri hallaç pamuğu gibi atar idik.

7 şubat 1216: yemişliye geri döndüm. Tayyar'ı gizli tutma kararı aldık. ibrağam daş attırabilse de hareket ettiremediğini söyledi. 'bunun daha büyüklerini yap ibrağam' dedim. Hareket sorununu çõzerse yapacakmış. 'ağam bu pıroto tiptir' dedi. Tebessüm ettim 'sen nasıl diyorsan o tiptir ibrağam' dedim. Meczup.

10 şubat 1216: aksakallarla kurultay'ı toplama emri verdim. Gene kuzey çayırlıktaki keçi yünü çadırda toplandık. Kokudan, sıcaktan Nevrim döndü. 'Allah aşkına bir yıkanın öyle gelin, sarımsağı kim yedi, elli çeşit hacı esansı kokuyor yapmayın eylemeyin' derken kendimden geçmişim.

12 şubat 1216: emir buyursum, çadırdan yorgan doldurulacak. Teuton meselesini hamdi çavuş ve kaya bey ile müzakere ettik. Önce aşiretin yerini bulalım dedik. 'tiz atlı okçular hazırlana' diye emir buyurdum. Kaç odun ise verilecek.

14 şubat 1216: süttutmazların esma hatunun oğlu oldu. Göğsü ayı gibi kıllı, bacakları kurt bacağı, beli öküz gibi kuvvetli idi. doğar doğmaz çiğ et ve şarap istedi. Çok pis tırstık, gece gizlice gidip briton duvarlarının dibine bırakıp döndük. Hala şoktayız. Çağ atlatan gençlerden biri 'hep gdo'dan oluyor' dedi. Gözlerime kan yürüdü. 'bu genci lalamın yanına gõtürün eşlik ede' dedim.

16 şubat 1216: celalddin efendi dün olanları duyunca çok kızdı. Koşup bebeği geri getirelim diye gittik ama nafile, kurt kapmış muhtemelen, veledi bulamadık. Kefaret olarak kırk fakiri doyurmak gerektir diye sofra kurulmasını emrettim. Bedava yemiş var diye ta yenice'den kalkıp gelenler oldu. Artık ses etmiyorum, takatim kalmadı.

21 şubat 1216: teutonlu şovalye yine gelmiş dün gece. Surların dibinde dolanmış köylüleri kovalamış. Okçular yolladım yenicelinin kuleyi tahkim ettirdim. Sur dibi iyice çapulcu mekanına döndü zaten. Jiletçisi, otçusu ne kadar ipz sapsız varsa doldular. iğreniyorum bu köyden.

24 şubat 1216: bu sabah köye bir heyet geldi. Taşşak will adamları ile gelmiş. Verdiğimiz desteğe karşılık bize relik getirmişler. Hacı celaleddin efendi benden önce koşup aldı reliği. Seslenmedim.

27 şubat 1216: william'ın şerefine yemek verdirdim. Zaten ne kadar erzak varsa yemeğe, ziyafete gidiyor. Will yemekte coştukça coştu 'britonların anasını ağlatacam, zaten prenseslerine de çakıyorum' diye bağırmaya başladı, bir yandan da benim kıza bakıyor. Emir verdim, hanımla kızı uzaklaştırdım. Ayrıca bundan sonra erkekler etek giymeyecek, yasakladım. Anamız bacımız var.

4 mart 1216: sabahın bir vakti deli ibrağam sürü sürü koyunu önüne katmış karanlık orman tarafından town center meydanına geldi. "tayyar'a odun toplarken rast geldim ağam, hepsini getirdim" dedi. "tayyar'ı şimdi karıştırma" dedim, tüm koyunları tarlaların oradaki değirmene gönderttim. önümüz bayram.

7 mart 1216: hamdi çavuş ile güney surlarını teftiş ederken söz taşşak will'den açıldı. hamdi çavuş "beyim bu will briton kralının kellesini alırsa ahdiniz var, kızınızı ister" dedi. "biliyorum hamdi" dedim. adamdaki göz göz değildi zaten. yüz verdik pezevenge iç güveysi gelecek.

8 mart 1216: kaya bey'i çağırttım. "o kadar çağ atladık hala scout'tan öteye gidemedik" diye çıkıştım. "light cavalry planlarımız var beyim" dedi. "gereği neyse yapılsın" dedim. "seksen yemişe bakar beyim, altın odun istemez" dedi.

9 mart 1216: yemiş lafını duyunca köyün gençleri ahırların önüne yığıldılar. seksen yemişi alan ata atlayıp dolanmaya başlıyor. bir havalar, bir artistlikler. aralarından iri kıyım olanlarını seçtim, 40 odun 70 de altın verile diye emir buyurdum, moğol kafirinin atlı okçuları gibi cengaverler yetiştirile. kalanların atlarını geri aldık. pürsüm pürsüm geri döndüler.

14 mart 1216: bayramın ilk günü namazı topluca eda ettik. hacı celaleddin efendi'nin tekkede yer kalmadı, halk dışarılara taştı. hamdi çavuş "ramazan'da oruç tutmuyorsunuz, bayramda camiye akın ediyorsunuz biz mağdur oluyoruz" diye söylenmeye başladı. subhaneke'den sonraki tekbirde de secdeye gitti bu. hutbeden sonra çektim bunu bir kenara "hangi oruç hamdi çavuş?" dedim. "hangi bayramın namazını kıldın söyle bakalım" diye emir buyudum. mırın kırın etti. "beynamaz pezeveng" diye gürledim. bayram boyunca güney duvarını teftişe yolladım. sürünsün it.

16 mart 1216: ibrağam'ın koyunları ikişer ikişer kesiyoruz. maşAllah delide bir kuvvet var, bıçağı çaldığı gibi indiriyor hayvanları. ne ayak bağlama, ne yere yıkma. takır takır alıyor hepsini. hacı celaleddin efendi bunu görünce "murdar ediyorsunuz hayvanları" diye bağıra çığıra geldi. ibrağam süklüm püklüm oldu. "meczuptur hocam, elleşme" dedim. kalan koyunları usulüne uygun kestik.

17 mart 1216: bugün bayram'ın son günü. sabah town center'da dolanır halkla bayramlaşırken kuzey duvardan bir atlı geldi, vukuat çıkmış, alel acele gittik. duvarın beri yakasında uzun beyaz kıyafetli yabancı biri ağlaşıyor. on metre kadar yanda da bizim köylüler yumulmuş bir şey yapıyorlar. hayra yoramadım, vardım yabancının yanına, saracenliymiş. deve süvari, scout görevinde dolanırken bizim köylüler hücum etmişler. yedi kişi birleşip adamın devesini oracıkta kesivermişer. "canımı zor kurtardım" diyor adam. bayram vaktidir, ses etmedim. iki at hediye edip saldık adamı. bu köyden de insanından da tiksiniyorum ya Rab, affeyle.

19 mart 1216: öğleye doğru çağ atlatan gençler ellerinde parşömen town center meydanında dolanıyorlar. "nedir" diye merak ettim, çağırttım bunları. parşömene üç beş satır karalamışlar, adını da son havadis koymuşlar. bir tane alıp okudum, kurban kesiminde yine hoş olmayan manzaralar diye haber yapmışlar. köşede de kaçan bir dana, ardından da koşturan şişman bir adam var. başına da taç yapmışlar. "bu ben miyim?" dedim. seslenmediler. "kim bre bu yeteneksiz hadsiz deyyus?" diye kükredim. titremeye başladılar. bir aya bana bir blacksmith kuracaksınız yoksa hepinizi kazığa vururum" diye gürledim. eteklerime sarıldılar. nöbetçilere "bunlara uygun bir arsa gösterin, şu paçasına işeyeni lalamın yanına yollayın" diye emir saldım. böyle böyle gelişiyoruz.

22 mart 1216: lalamı çok özledim. ziyaret etmek, gönlünü almak niyetindeyim. zindandan bağırışları town center'da yankılanıyor, ara ara kulak kabartıyorum, sanırım küfrediyor. iş güç bitsin, bir ara uğrayacağım.

26 mart 1216: süttutmazların esma'nın kocası seyfi'yı getirdiler bugün, beti benzi atmış. durumu çok ağır dediler. "o çocuk kimdendi.. kimdendi" diye sayıklıyordu garip. esma hatun anamın ak sütü gibi temizim dese de adamcağız düşünmekten dellenmiş iyice.

28 mart 1216: seyfi'yi kaybettik. bildiğin kaybettik, akşam hava serin iyi gelir diye dışarı çıkarmışlar. sabah gelip bakıyorlar, adam yok. kurt almış olabilir diyorlar. kurda insan kurban eder olduk iyice, alıştı da pezeveng, kimi koysak gelip alıyor. iyice küfre düşüyoruz. zerre sevmiyorum şu köyü.


4 nisan 1216: sabah kuzey surlarından koşa koşa bir haberci geldi. britonlar taşşak will'i yakalamışlar. Town center meydanlarında tehşir edip kafasını keseceklermiş. Gitti deli oğlan. Haberciyi tekrar briton diyarına saldım, gelişmelerden haber verecek.

5 nisan 1216: hamdi çavuş’u çağırttım, kuzey surunu tahkim et, kulelere okçu yerleştir, demir kapıyı kapa kimseye açılmayacak diye emir buyurttum. Deli ibrağam’ın eniştesini surların arkasına yerleştirttim. Briton gavuru will’i yakaladı ise üzerimize varması yakındır.

10 nisan 1216: haberci geri geldi. haftaya Meydanda tüm briton villager’ları toplanıp William wallace’ın vuracaklarmış kellesini. Benim de planlarım var elbet.

11 nisan 1216: kaya bey’i çağırttım. Akıncılarını topla, tüm britonlar town center’da, kuzey diyarlara sefer eylenile, briton diyarı hududunda beni bekleyin dedim. Gözleri parladı. Atlı okçuları ve light cavalry’leri topladı, bayırı inip briton topraklarına doğru dört nala gözden kayboldular.

12 nisan 1216: yol hazırlıkları dürtdürttüm, william’ın idamında gizlice hazır bulunacağım. Hanım bir pelerin yaptı gri. Deli ibrağam’a da hazır olmasını söyledim, beraber gideceğiz.

17 nisan 1216: briton diyarındayız, dağlardan ormanlardan gizlice geldik. Üç gündür briton oduncularının arasında odun kırıyorum, bu akşam köylüler birden işi gücü bırakıp town center’a yöneldiler, biz de ibrağamla peşlerinden gittik. Kaya bey’e işaret verdim, bizim ardımızdan odun kamplarını, marketlerini artık güvenliksiz neresi varsa yağma edecekler.

18 nisan 1216: tüm halk gri giyinmiş, pislik çamur gırla. Geceyi town center’ın uzağında bir handa geçirdik. Muhabbet esnasında Hancı “kral yiyor ama çalışıyor, ordu çok güçlü, istesek misal o Yemişlideki godoşun ağzına s..çarız..” dedi, ibrağam’ın gözü döndü. Kolundan kavradım, zor zaptettim. “odaya çıkalım ibrağam” dedim, “tamam beyim” dedi. Ben ibrağam’a sarılmış üst kata odaya çıkarken hancı arkamızdan “vay.. i..neler” diye mırıldandı, kıs kıs güldü. Ses etmedim. Elbet hesaplaşacağız seninle yağ tulumu.

23 nisan 1216: sabahı gizlice kılıp meydana gittik. Kalabalık ki ne kalabalık. William’ı getirdiler, yatırdılar bir daşın üzerine. Kalabalığın arasına karıştım, izliyorum. Halk öldür öldür diye bağırıyor. Keşişin biri geldi, krala bağlılık et dedi. William hayır dedi. Keşiş volulu volulu diye kutsal kitaplarından okumaya başladı. Bir yandan da william’ın orasına burasına şiş sokuyorlar. Derken William bir şeyler mırıldandı, rahip durdu “esir bir şey diyor” dedi, halk da sustu. William bir şeyler geveledi, bana baktı, göz göze geldik. Gülümsedim, o da gülümsedi. “yemişlinin kralı burda lan” diye bağırdı. Tüm gözler benle ibrağam’a döndü.

24 nisan 1216: sabahtandır koşuyoruz, tüm briton ordusu arkamızda. ibrağam’da da iyi nefes var, Yusuf Yusuf dur durak bilmeden gidiyoruz güneye doğru. Yolda kaya bey’in yakıp yıktığı arazilere denk geldik, çoluk çocuk demeden katletmiş, hancıyı da delik deşik etmişler, biraz içim soğudu. Bizdekilerde de el ayarı hiç yok. Tepenin arkasında atlılar mı var ne? Geliyor yine pezevengler. Ya gayret, koş ibrağam koş koooş.

26 nisan 1216: kuzey duvara yakın yerde kaya bey’le karşılaştık. Okçular davranınca britonlar geri döndüler. Akşsevgi ateşlendim, hasta yatıyorum. Hanım yemiş şerbeti yapıp gelmiş, nevrim döndü, “yemiş tutan elini…” diye sövdüğümü hatırlıyorum.

28 nisan 1216: britonlardaki de ne kinmiş arkadaş. Will’i parça parça etmişler. kollarını bir kuleye, kafasını barracks'a, bacaklarını town center’a asmışlar.

29 nisan 1216: Kuzey surun dibinde ipek kumaşa sarılı bir paket bulmuşlar. Alıp getirdiler, açtık, will’in ta**akları çıktı. Tedirginiz. Devir cenk devridir diye dört bir yana haber saldım, eski yenice’den piyadeleri çağırttık. Ya nasip.


1 mayıs 1216: sabah town center meydanından gelen bağırış gürültü ile uyandım. köylüler toplanmışlar, ellerinde çekiçler "işçi işçi" diye bağırıyorlar. hamdi çavuş'u çağırttım, "işçi bayramıdır beyim" dedi. emir verdim hepsini oduna ve yemişe saldım. "oduncu", "seyis" diye diye dağıldılar.

8 mayıs 1216: lalamı ziyarete zindana indim. "lala üzerime çok geliyorlar, dayanamıyorum" dedim. konuşmadı, gözlerimin içine baktı hüzünlü hüzünlü. "her şeyi bırakıp gidesim var lala" dedim. "s.ktir git" dedi. muhafızlara emir buyurdum lalama biraz saman versinler daş zeminde yatmasın.

11 mayıs 1216: öğle namazı çıkışı kaya bey soluk soluğa geldi, "felaket beyim felaket" diyor. "hayırdır" dedim, teuton gavuru kuzey duvara dayanmış. hemen ordu toplanıla diye emir saldım. yarın kuzeye gideceğim.

12 mayıs 1216: zibil gibi teuton gelmiş, hepsi kalkanlı mızraklı şovalyeler. duvarın ötesinde ok menzilinin dışında bekliyorlar. çadır kurmuşlar, "ille de teuton olsun, ister çamurdan olsun" diye müzik çalıp oynuyorlar. hamdi çavuş'a sordum bu nedir diye, "savaş dansıdır beyim" dedi. öyle de hareketli parça ki, insanın oynayası geliyor surlarda. askere emir saldım, kimse kıvırmayacak, dirayetli olacağız.

15 mayıs 1216: üç gündür oynuyor teutonlar. ne enerjidir, ne hırstır. köyde de hırsızlık aldı başını gitti, cepçiler mi ararsın, yemişe dadananlar mı, oğlu askerde olup ziyaretine gidemeyen yaşlı teyzeler mi. köye tüm giriş çıkışları yasaklattırdım.

17 mayıs 1216: akşama doğru ibrağam eniştesi ile daş fırlatmaya başladı. yetişmiyor. çaresiz bekliyoruz.

19 mayıs 1216: ikindi vakti teutonların oradan biri yaklaştı. "laaan godoşşş tanıdın mı beni oğluum" diye bağırıyor. surlara çıkıp dikeldim tüm haşmetimle, azametimle ordumun başında durdum. arkadan bir fısıltı geldi "la godoş bizim kralmış" diye. nevrim döndü, zor zaptettiler beni. koluma girmişler. teuton anamıza bacımıza sövdü bir süre. arkadaş ben öyle küfür görmedim, adam çağ açtı çağ.

20 mayıs 1216: kurultayın kurulmasını emir saldım. tüm kumandanlar gele diye buyurdum. bunlar toplandılar, tiftik çadırı kurmaya başladılar. "lan hala duruyor mu o çadır" diye bağırdım, bayılmışım. uyandığımda çadıra tıkış tıkış doluşmuş savaş planları konuşuyorlardı. çorap kokusundan yine kendimden geçmişim. en sonra "beyimiz yine gayb alemlerine geçiyor.." diye mırıldandıklarını duydum.

21 mayıs 1216: kaya bey ve atlıları toparladım, kapıların açılmasını buyurdum. "gazamız mübarek ola" diye kükredim. en önde ben, yanımda kaya bey, scoutlar, light cavalry'ler ve horse archer'lar dört nala hücum ettik. teutonlar mızraklarla, ağır zırhları ile geldiler. kıran kırana çarpıştık. omuz üstünde baş, daş üstünde daş koymadık. atlı okçularımız ok atıp kaçıyorlar, teutonlar yavaş, onları takibe çalışırken arkadan süvari birlikleri ile biz dalıyoruz. harcumar ettik koca teuton ordusunu.

22 mayıs 1216: sabaha doğru savaş bitti. bir kısım teuton'u yakalamışlar. aralarında sur dibinde bana söveni tanıdım. emir buyurdular, yanıma getirdiler. "göster lan kim kral" diye bağırdım hiddetle. "abi valla ben yapmadım" dedi bu. "abi bırak gideyim yoluma, ben kendi halinde bir adamım, ben ettim sen etme, sana kul köpek olurum" diye yalvarıyor. tiksindim. şu köye geldim geleli en çok bu adama tiksindim. arkaürün kara ormana, salın orada, kurt halletsin işini dedim. ağlaya ağlaya gitti.

25 mayıs 1216: köstekli saatimi çalmış şerefsiz teuton. hangi ara arkaürdü nasıl yaptı anlayamadım.

31 mayıs 1216: kuzey surunu da yıktıracam, köyü de taşıttıracağım. yine bir ordu göründü ufuktan, bu sefer briton'a benziyorlar. town center'dan çok surda yatıp kalkıyor olduk. bu sefer will'in neresini getirdiler, ya sabır çekip beklemeye başladık.


1 nisan 1216: çağ atlatan gençler haritayı güncellemişler. kuzey duvara getirdiler. "versiyon ikidir beyim" diye verdiler parşömeni. "güncelleme nedir?" dedim. "daha iyisi beyim" dediler. baktım, iki renk atmışlar, olay bu.

2 nisan 1216: briton'dan gelen ordu bilav çayırına yine kamp kurdu. gözetliyoruz, net seçemiyoruz. duvara gelen giden yok. haritaya bakıyorum sıkıntıdan. hamdi çavuş'u çağırttım. "çavuş üç karış yer keşfettik iki yıl önce, hala aynı yerdeyiz" dedim. ses etmedi. britonlar'ı hallettikten sonra dört bir yana keşif buyurdum.

5 nisan 1216: öğleye doğru briton ordusu tarafından bir grup yaklaştı. ellerinde beyaz bayrak, duvar dibine kadar geldiler. biri öne çıktı. "kralınızla konuşmak istiyoruz" dedi. hamdi çavuş'a kaş ettim, "yarın kralımız kralınızla görüşecek" dedi. dağıldılar.

6 nisan 1216: zırhımı kuşandım, kılıç ve ok aldım, kaya bey ile birlikte duvar önüne çıktık. briton kralı da geldi, uzun boylu, yağız bir delikanlı. at üzerinde dimdik bize yaklaştı. yaklaşırken sanki atın eğerinden bir şey kıpırdar gibi oldu. "o nedir?" diye sual buyurdum "kirpi olabilir" dedi kaya bey. kirpi britonlarda uğurmuş. briton bize yaklaştı, yavaşça işaret ettim, duvardaki askerler yaylarına ok sürdüler. kaya bey elimi tuttu "beyim bize yakışmaz kalleşlik" dedi. "nice canlar yanacak kaya gazi, hiç mi acımazsın?" dedim. "beyim bize kancıklık yakışmaz" dedi. "savaşı durdurmanın yolu budur kaya gazi, niçin anlamazsun?" dedim. "beyim bize böyle g.toşluk, i.nelik, yavşaklık.." gözüm dönmüş, en son kılıcımın kını ile kaya bey'in suratına indirdiğimi hatırlıyorum. kendimden geçmişim.

8 nisan 1216: başımda büyük bir ağrı ile uyandım. baktım, etrafımda bizim hanım, amcamgiller, hamdi çavuş. beni öldü sanmışlar, gözümü açınca sevinçten ne yapacaklarını şaşırdılar. yalnız hamdi'nin yüzü biraz asıldı gibi geldi bana. sonra sorarım ben ona. tekrar bayılmışım.

9 nisan 1216: öğleye doğru yarı baygın uyandım. "kızım nerede?" diye sordum, mırın kırın ettiler. yataktan fırladığım gibi town center'ın balkonuna çıktım. aşağıda halk toplanmış, beni görünce sevinç çığlıkları atmaya başladılar. "yaşıyorum! sizin için ayaktayım!" diye seslendim balkondan. aşağıdan bir velet "kral çıplak!" diye bağırdı. başımı öne bir eğdim ki, anadan üryanım. gerisin geri içeri girdim.

11 nisan 1216: hala yatıyorum. britonların durumunu sordum. "britonları dertetmeyin beyim" dedi hamdi çavuş. merak içerisindeyim.

13 nisan 1216: sonunda ayağa kalkabildim. town center'da toplantı var beyim dediler, gittim. mum ışığında loş bir oda, ağır ahşap döşeme yürüdükçe gıcırdıyor. her yer minder ve bağdaş kuran insan dolu. ortada aksakallar, ihtiyat heyeti toplanmışlar. bir de kim olduğunu çıkaramadığım bir güruh var. salonda yün çorap, gül yağı esansı, mesh kokusundan geçilmiyor. bir köşeye kuruldum. yabanı güruhtan biri ayağa kalktı. hayrete kapıldım. "will değil mi bu bre hamdi çavuş?" diye gürledim. "odur beyim" dediler. bana yaklaştı, elinde bir torba büzülü idi. ayaklarıma fırlattı, torba açıldı. eğilip baktım. briton kralının kellesi bana bakıyor idi. "münasip görürseniz kızınızla izdivaca niyetliyim" dedi.

14 nisan 1216: yeteneksiz britonlar. will diye başkasını doğramışlar. biz briton diyarında will ile karşılaşınca oluşan panik ortamında sıvışmış bu. bizim kız da bir sevinçli ki. "zaten ben t.şşağın senin olmadığını anlamıştım will" diyor. hamdi çavuş'a sordum "noluyor lan" diye, "ben de şüphelendiydim beyim, t.şşaktaki ben yanlış yerdeydi" diyor. bir kaç ihtiyar da başlarıyla onayladılar. millet benine kadar ezberlemiş adamdaki malı. nasıl memleket, nasıl köy, tiksiniyorum, dayanacak kudretim kalmadı.

16 nisan 1216: kırk gün kırk gece düğün tertipledik. bugün başlıyor. her yere tellallar gönderdim. köylü de düğüne pek bir sevinçli. yemişli yemişli olalı bu kadar eğlence görmedi. yemişler oluk oluk gidiyor. hem kızı elin t.şşağına veriyorum hem de düğün tertip ediyorum. iyice karaktersizleştik.

19 nisan 1216: bugün haber aldık, briton diyarı talan edilmiş. teutonlar geride kalan tüm binaları yakıp yıkmışlar. briton obasına ayı inmiş, ormanları vahşi aslanlarla dolmuş. bir imparatorluk çöktü, ben de o zalımı damat aldım. dört gündür gerdekten çıkmıyor köpek.

24 nisan 1216: britonlar akın akın geliyorlar. okçu, atlı, köylü. teutonlardan ve yolda kurttan kurtulanlar bize sığınıyorlar. celaleddin efendi'nin dergahından dervişler tek tek hepsine şahadet getirtiyor, dualar eşliğinde mavi elbiseler giydiriyoruz. fethimiz gerçek oluyor hamdolsun.

28 nisan 1216: hiçbir şey üretemez olduk. doğumlar kesildi, analar süt vermez oldu. "population limit" diyor hamdi çavuş. yenicelilerin salgın hastalığı hep. "hunlarda yok öyle şey" dedim, "bizde var" dedi aksakallardan biri. töreymiş. töreniz batsın.

30 nisan 1216: town center'ın güneyini imara açtım. yeni gelen britonlara arsa verdik. ev dikiyor, yuva yapıyorlar. damadın aşireti de köye geldi, dünür olduk adamlarla. doğudaki tepenin orada kale içi diye bir yere yerleştiler. pislik, hırsızlık, çetecilik hepsi bunlarda. köylü daha şimdiden yıldı. sonumuz hayrola.

SON

age of empires ta kafiri nasıl altettik part 5

yazildi.





4 ağustos 1215: bu yıl çok yavaş geçiyor. geçen sene ne kadar çabuktu. göz açıp kapayıncaya kadar bitti. yemişlinin ikinci yılı pek bir yavaş. sıcaklar da kavuruyor. yemiş de kesmiyor artık, insan soğuk bir şeyler arıyor. tüm köylü perişan.

7 ağustos 1215: hacı celaleddin efendi iyileşmiş. tekke'de dolaşmaya başlamış, tüm köylü sevince boğulduk. sabah erkenden şükür namazı kıldırdım town center meydanında. toza toprağa bulandık. hamdi çavuş cami yaptıralım diyor. olur dedim, çağ atlatan gençlere haber saldım.

10 ağustos 1215: bir grup britonlu kafir ormana dalmışlar. atlı birlikler, bizim köylülere saldırmışlar. hemen toplanma emri verilsin dedim. town center'da çan çalmaya başladı, köylüler işi gücü bırakıp town center'a geldiler. kaya bey'i çağırttım. "scout rush" yapalım dedi. emir saldım, atına atlayan ormana gitti. kafire galabe çalmışlar, ancak oduncuları kurtaramamışlar. kafir britonlular hepsini kırıp geçirmişler. bir tek hatce bacı'yı ellememişler, "çalılıkların arasında yuvarlandım, görmediler" diyor kadıncağız. ata yükleyip getirmişler onu da.

11 ağustos 1215: ihtiyar heyetini topladım, "biz niye çan çalıyoruz?" dedim. mırın kırın ettiler. "bre biz kafir adetini ne zamandır taklit ederiz!" diye gürledim. meğerse başından beri böyleymiş. hiç farketmedim. kalp gözüm mühürlenmiş. hemen emir saldım, bundan sonra savaş zamanı sela verilecek. "tüm town centerlarda uygulana" dedim. turnalı selim emmiyi müezzin atadım.

13 ağustos 1215: ikindi vakti baktık ki gölün oradaki yoldan bir kafile geliyor. idris reyis de başlarında. "ne oluyor" demeye kalmadan bunlar town center'a girmeye başladılar. zar zor durdurduk. "çan sesine geldik" dediler. bir haftalık yol tepip gelmiş gerizekalılar. hepsini geri saldım. "çanı da eritin" diye emir buyurdum. akşam okundu, sükun ettim. çok pis tiksiniyorum bu köyden ya Rab.

16 ağustos 1215: çağ atlatan gençler geldiler. town center meydanı yerine bir mescid yapalım, orada ibadet edelim dediler. sevindim. "nasıl olacak bu iş?" dedim. "kubbesi çok geniş olacak, minareleri town center'dan da yüksek olacak" dediler. biraz işkillendim. "devam edin, anlatın hele" dedim. "en az on minare olacak, dört imam aynı anda namaz kıldırabilecek, arka tarafa da olimpik havuz düşünüyoruz. kubbe yazları açılıp kapanabilecek, numaralı on bin kişi alabilecek.." deyince artık dayanamadım, "siz mescid nedir bilir misiniz?" diye sual buyurdum. sus pus oldular. hepsini kovdum huzurdan, bir gün kelleleri gidecek ya ne vakit..

19 ağustos 1215: yenice tarafından deli ibrağam koştura koştura geldi. "town center tamamdır beyim" dedi. yalnız yol verip özgür kıldığımız yeniceliler de daha güneye gidip tekrar town center kurmuşlar. adamlar üç beş köylü ile tüm devleti tekrar inşa etmişler. ürperti geldi. deli ibrağam'a tedbiri elden bırakmamalarını salık verip geri yolladım.

22 ağustos 1215: yarın sabah yenice'yi ziyarete gideceğim. tüm devlet erkanını topladım. erkan dediğim hamdi çavuş, kaya bey, bir de ihtiyar heyeti. çekip başımı gidesim var.

25 ağustos 1215: yenice'ye vardık. yerel halk dansları ile bizi karşıladılar. yenice-yemişli dostluk mektebinden talebeler geldi, yemişli marşı okudular, duygulandım. köyü yeniden imar ediyoruz. daş bol, odun bol. yemişliyi bırakıp buraya mı yerleşsem, tiksinti üstüne tiksinti duyuyorum bu diyarlardan. Allahım sen bana sabır ihsan eyle.

29 ağustos 1215: yemişli'den haber geldi, öğrenciler isyan ediyor diye. panik halinde toparlandık, tez elden yemişli'ye doğru ilerliyoruz. ya sabır, ya sabır.

29 ağustos 1215 itibarıyla paint terk harita:

çağ atlatan gençlerin anal yıllıklarında bulduk, yeteneksizler.

3 eylül 1215: town center meydanına vardık. öğrenciler toplanmış bağırıp çağırıyorlar. "yol yorgunuyum, yarın ilgilenile" deyüp town center'a çekildim. hemen hamdi çavuş'u çağırttım, fikrini sordum. "deli ibrağam'ı çağıralım, salalım aralarına" dedi. öğrencilere acıdım, "şimdilik kalsın, ibrağam'ın haberi olmaya" dedim.

5 eylül 1215: maiyetimi toplayıp üniversiteye gittim sabah erkenden. "geometri bilmeyen giremez" yazıyor girişte. "bana baş muavini çağırın" diye emir buyurdum, getirdiler. "bu ne?" dedim. "ilim beyim" dedi. "ben bilmiyorum, şimdi giremem mi?" dedim. "estağfurullah beyim" dedi, sürekli yere bakıyor. "öğret!" dedim. yere bir yuvarlak çizdi. "bu nedir?" dedim, "toptur" dedi. "top senin sülalendir" diye kükredim, celallendim, kellesini isteyecektim ki hamdi çavuş zor zaptetti. "pekala" dedim, geri döndüm. ben yapacağımı bilirim.

7 eylül 1215: kaya bey ve askerlerine emir verdim, ne kadar öğrenci ve muallim varsa toplattım. hepsini yenice'ye sürdüm. "tüm binaların harcını bu gençler kara" diye emir buyurdum. hepsini deli ibrağam'ın emrine verdim. ağlamaklı oldular. "müstehak size" dedim.

12 eylül 1215: çağ atlatan gençler mescidi bitirmişler, gittim baktım. güzel olmuş. yalnız hamdi çavuş "çok klagib" dedi. "cedlerin yaptıklarının üstüne yeni bir şey katmamışlar" dedi. "lan senin ceddin ne yaptı bugüne kadar, varsa yoksa yemiş" diye gürledim. bu toprağa bir şeyler çizdi. "şöyle üçgen olsa yukarı doğru, minareleri de böyle kıvrımlı olsa" diye bir şeyler geveledi. modern mimariymiş. "her iş bitti bu kaldı" diye söve söve ayrıldım.

15 eylül 1215: celaleddin efendi mescidde ilk cumayı kıldırdı. huşu içerisinde secdeye vardık. çıkışta çağ atlatan gençleri aradı gözlerim, bulamadım. soruşturdum, workshop'talarmış. cumayı ekiyor pezevengler. beynamazlara mescid yaptırdık ona yanarım.

19 eylül 1215: hamdi çavuş "aslında bir wonder yapmak lazım" diye söyleniyor. iyice aklı gitti adamım. allahım sen benim aklıma mukayyet ol. hep yemişten oluyor. hamdi çavuş'un yanına altı pikeman verip bilav çayırının kuzeyini keşif emri verdim. hazırlıkları bitirip haftaya yola çıkacaklar.

21 eylül 1215: her şeyim var ama datmin olamıyorum. bu datminsizliğimi celaleddin efendi'ye açtım. "çık, gez dolaş, iyice asosyal oldun" dedi. "tamam" deyip ayrıldım.

23 eylül 1215: hanımı ve kızı alıp göle tatile gitmeyi düşünüyorum. hamdi çavuş'u da kurda yolluyoruz, idareyi kaya bey'e bıraktım. sabaha yola koyulacağız.

26 eylül 1215: gölbaşında konaklıyoruz. iyi geldi. idris reyis hergün bize balık yediriyor. fosfordan bir acayip olduk, gece parıl parıl parlıyoruz. gölde yüzeyim dedim, ihtiyar heyeti izin vermedi. "gölde yüzmek töreye aykırıdır" dediler. "sittirin lan burada da mı beni buldunuz" diye gürledim, hepsini yemişliye kovdum. düşününce kimse yüzmüyor bu diyarda, inceden tırsmıyor da değilim.

28 eylül 1215: gölün güneyinde ne var çok meraktayım. keşfe gidesim var, lakin yanımda hanım var, kız var. ipsiz sapsız hep çapulcu doludur şimdi oralar. yemişliye döndükten sonra bi keşfe de ben gideyim niyetindeyim.

3 ekim 1215: eşi çocuğu toplayıp yemişli'ye döndük ki ne görelim. town center meydanını pislik arkaürüyor. herkes pespaye kıyafetler giymiş. kir, pis gırla. meydanda kara patates satan adamlar toplanmışlar. üç beş köylü cılız atların yularından tutmuş sürekli köye girip çıkıyorlar. "hayırdır inşaallah neler oluyor" diyerek adamlara emir verdim, kaya bey buluna diye. britonlara sefere çıktı dediler. nevrim döndü.

4 ekim 1215: 6 ekim 1215: kaya bey hala yok. ordunun yarısını alıp gitmiş. yollar çamur içerisinde. sokaklar dilenci kaynıyor. bir haftada nasıl bu hale geldi köy bilemiyorum. çağ atlatan gençleri çağırttım, geldiler. koyu renki uzun cüppeler giymişler, kafaların ortasını kazıtmışlar. "bu ne hal, köyün durumu nicedir?" diye sual buyurdum. "orta çağa girdik.." dediler.

6 ekim 1215: öğle vakti toplu konutlarda vukuat çıkmış asker ile halk arasında. soruşturdum. günlerdir pikeman'ler köylüleri dövüyorlarmış, zorla altın, çanak çömlek topluyorlarmış evlerden. ağlaya ağlaya veriyor köylüler. briton muhaciri bir aşiret var yukarı çayırda oturuyorlar, meczup bir de oğulları var etek falan giyiyor, her yer meydanda. taşşak will diyor köylüler. işte bunun evinde küfe küfe yemiş bulmuş askerler, çanağa çömleğe ses etmemiş de askerler yemişi almak isteyince ters yapmış bu. askerin biri de tokat mı atmış ana bacı mı küfretmiş nolmuşsa bunun aşiret galeyana gelmiş pıçaklarla dalmışlar askerlere.

7 ekim 1215: pikeman'leri topladım, "oğlum bunlar aşiret, bulaşmayın" dedim. hak verdiler. yalnız taşşak will ortalığı yakıp yıkmaya devam ediyor, durduramıyoruz.

10 ekim 1215: köylüler dün gece hatce bacıyı ormanda yakalamışlar. kıskıvrak getirmişler kadını. "cadı cadı" diye town center önünde yakacaklar. ruhunun arınması lazımmış. hacı celaleddin efendinin tekkeden dervişler "melunlar" diye bağırarak gelip yetiştiler. kadını ellerinden zor aldılar. "kafir müşrikler" diye diye nasıl sopa yedi köylü dervişlerden aklım şaştı. yemişli yemişli olalı böyle dayak yememiştir. iman gücü ile vurdukça vurdu dervişler. köylü tekrar imana geldi elhamdülillah.

12 ekim 1215: taşşak will'i yanıma çağırttım, geldi. yüzünü gözünü boyamış, karı gibi de etek çekmiş altına. "derdin nedir aslanım, şu kılığına kıyafetine bir bak" diye babacan yaklaştım. "briton diyarı gözümde tütüyor ağam" dedi. yanına on pikeman kattım, "var git yoluna, campaign mübarek ola" diye buyurdum. ellerime sarıldı.

16 ekim 1215: bir vebamız ekgibti, o da oldu. resmen helak oluyoruz. merhamet eyle ya rab! tüm köylü iki büklüm geziyor. iflahımız kurudu. soruşturdum, gençlerden ikisi güneydeki gölden bir küfe fare getirip köye salmış. "orta çağ havası yakaladık iyice beyim" diyor. altın madenlerine sürdürdüm, giderken "vay sürgün ha, aynen orta çağ lan" diye mırıldanıyorlardı aralarında. millet aklını da kaybetti iyice.

20 ekim 1215: seher vakti gizlice yenice'ye haber saldım. "sabah erkenden deli ibrağam tez gele" diye buyurdum.

21 ekim 1215: bu sabah yenice tarafından bir toz bulutu kalktı, tekbirler eşliğinde deli ibrağam başta arkada onlarca light cavalry town center'a kadar geldiler. pikeman'ler sağa sol kaçıştı. atlılar önümde durdular. deli ibrağam ayaklarıma kapandı. "ağam, beğim, çok şükür sağsın" diye ağlaşıyor. "kalk ibraham seni şova.." derken kendime geldim, omuzlarından tutup kaldırdım. "elhamdülillah imanımız kurtuldu" dedim. tellaklar saldım, orta çağı kaldırdım.

4 kasım 1215: çağ atlatan gençleri çağırdım, "anallara yazın yeni çağın adı zeliha olacak" dedim. "zeliha diye çağ mı olur beyim" dedi biri. "anamın adı beğenemedin mi?" diye sordum tehditkar bir ifadeyle. "estağfurullah beyim" deyip ayrıldılar.

7 kasım 1215: akşama doğru hamdi çavuş köye döndü tek başına, heryeri yara bere içerisinde. kurdu yakaladılar mı diye sordum, seslenmedi. istirahat buyurdum.

11 kasım 1215: üniversiteyi ziyaret buyurdum. hocaların arasında siyah kıyafetli adamlar dikkatimi çekti. soruşturdum "mason bunlar" dediler. mason nedir diye sordum, duvar ustalarıymış, gizli bir tarikat kurmuşlar. celaleddin efendiye sordurdum, duvar örerek tarikat olmaz buyurdu. elleşmedim. masonry üzerinde çalışıyorlar. askerler yüzde on daha iman gücüyle vuracakmış. iyi dedim, ayrıldım.

18 kasım 1215: nihayetinde kaya bey de döndü. teknik açıdan birtonlardan çok geriymişiz, onu söyledi. kale dedikleri dev daş binalar yapmaya başlamışlar. deli ibrağam halleder "çok daş lazım" dedi kaya bey. "olsun bulunur" dedim. "ama binalar çok yüksek" dedi, "olsun yapılır" dedim. kafa bulduğumu sandı sanırım, peki bakalım diye mırıldandı, söylene söylene ayrıldı.

23 kasım 1215: britonlar elçi yollamışlar, yardım istiyorlar. william wallace analarını ağlatıyormuş. iki milita bir knight ile outpostlarını almış adamların. kadın çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirmiş milleti. ormanda bir yerde köy kurmuşlar aşiret olarak, çağ atlamaya çalışıyorlarmış. "knightlarla saygıacaz, analarını belleyecez" dedi briton elçisi, yol verdim, gitti.

26 kasım 1215: olanları hamdi çavuş'a anlattım. "britonlar göz dağı veriyorlar beyim" dedi. sanırım taşşak will'i benim yolladığımdan şüpheleniyorlar. "ses etmeyelim" dedim. kaya bey'i william'ın köyüne yolladım istihbarat getire.

4 aralık 1215: briton diyarından haber üzerine haber geliyor. bizim kundilerin taşşak will şimdi william wallace diye nam salmış, asker toplamış, stirling üzerine yürüyor diyorlar. britonlar da ordu toplamışlar. sürünsün pezevenkler. zamanında keşişti, light cavalry idi az çektirmediler bize.

6 aralık 1215: britonlar ile aramız iyice bozuldu. ara ara archer, pikeman artık ne varsa yolluyorlar üçer beşer. kuzey duvarının orada bir iki dolanıp gidiyorlar. millet korkar oldu.

7 aralık 1215: cuma hutbesini ben yapacağım dedim, hacı celaleddin efendi rıza gösterdi. mimbere çıkıp cemaate "korkmayın, şimalde bu duvar, duvarın devamında da geçit vermez orman olduğu sürece hiçbir güç bize ilişemez!" diye konuşma yaptım. yüreklere su serpildi, tekrar işe koyuldular. toplanan para ile de caminin halılarını yenileyecez.

12 aralık 1215: kaya bey'i çağırttım. ne kadar light cavalry varsa toparlasın, will'e yardıma yollasın buyurdum. kuzey duvardaki kapıyı aylar sonra ilk kez açtık. çocuklar gibi şen on dört atlı sefere çıktılar.

14 aralık 1215: maiyetimi toplayım yenice'ye teftişe gidiyorum, yemişliyi hamdi çavuş'un idaresine bıraktım birkaç gün için.

16 aralık 1215: yenice yakınlarındaki daş madenlerine vardık. mazideki şanlı zaferler hatırıma geldi. her yer iskelet dolu. ihtiyar heyetinden en yaşlı olana "gömmedik mi bunları lala?" diye seslendim. "lala?" diye cevap verdi. "lalam beni hatırlamaz mı oldu?" diye sordum. "lala ne la?" dedi. "lalam biraz istirahat buyursun" dedim. adamı zorla alıp arkaürdüler. sıkıntıdan iyice bunalıyorum.

17 aralık 1215: iskeletleri defnettik. öğle vakti yenice'ye vardık. deli ibrağam town center'da karşıladı bizi. enişesini de getirtmiş. town center meydanında duruyor. "ibrağam" dedim "senin enişteden üç dört dane daha yapalım". "olu ağam" dedi. çağ atlatan gençlerden biri "beyim yalnız bunun bir üst modeli çıktı, s3.." diyecek oldu, cephenimin tersi ile ağzına vurdum, sus pus oldu.

19 aralık 1215: deli ibrağam'ı alıp yemişliye dönüyoruz. workshop'ta bol miktarda enişte üreteceğiz.

23 aralık 1215: town center zangır zangır titriyor. hayırdır inşAllah diye balkona koştum. tüm köyde atlı okçular dört dönüyorlar. köylünün iflahını gevrettiler. "derhal sela verile!" diye emir saldım, tüm köylü town center'a ve kulelere kaçtı. atlılar tarla bağ bahçe ne varsa yakıp yıkıyorlar.

24 aralık 1215: hamdi çavuş'la müzakere ettim, moğol denen bir milletin atlılarıymış bunlar. "nasıl girdiler köye bre çavuş!" diye gürledim "kuzeydeki surlarımız, daş duvarlarımız nicedir!" öfkemi zor dizginledim. hamdi çavuş mırın kırın etti "konuş bre!" dedim. "köylüler... " dedi. "nolmuş köylülere, bre anlat!". "köylüler beyim" dedi "odun odun diye ağaçları kese kese surların etrafındaki ağaçları kesmişler, moğol da o açıklıktan girmiş" dedi. tiksiniyorum şu köyden. şu belayı defedelim, alayının köküne kibrit suyu dökeceğim.

25 aralık 1215: moğol atlısı nicedir dört dönüyor. pikemanlerimiz man at armlarımız kafire işlemez oldu. putperestler dört nala hızla kaçıyorlar. town center ve kulelerin etrafındaki binalara ilişemez oldular ancak tarlalar ve evler harap oldu. deli ibrağam'ı sordurttum, workshop'ta mahsur dediler. kurtar bizi ya Rab!

27 aralık 1215: şafakla beraber bir cenktir gidiyor. her yer toz duman. kuzey duvardaki açıklıktan pempe üniformalı yiğitler geleyazdı. moğol ile cenk edeler. aralarında tarkanların lideri tarkan'ı tanıdım. yiğit delikanlı. benim kız da gözünü pencereden alamaz oldu. hamdi bey'e konuyu açtım "ahdiniz var beyim, briton kralının kellesi... " diyecek oldu. ya sabır çekip uzaklaştım.

29 aralık 1215: hun yiğitleri moğolu güney duvarda kıstırıp harap ettiler. at üstünde er, omuz üstünde baş komadılar. halk sokağa döküldü. odunları çıkarttırdım, evler ve tarlalar yeniden yapıla buyurdum. tarkanları ziyafete buyur ettim. elyıns önerdiler. "elyıns nedir?" dedim, ittifak imiş. seve sev kabul eyledim. bir anda kalp gözümüz açıldı, tarkan diyarlarını görür olduk. celal efendi hayra yordu.

30 aralık 1215: bir yılı daha devirdik bu ecnebi diyarlarda. şükürler olsun.


Final >