age of empires ta kafiri nasıl altettik part 4

27 Temmuz 2013 Cumartesi yazildi.


6 nisan 1215: celal efendi aylardır ortalarda görünmüyor. merak ettim, sordurttum. eşini bulup getirdiler, esma hatun. "bre bacım celal efendi nerededir" diye sual buyurdum. aylar önce "Hakk yolunu bulmaya çıkıyorum" demiş, gidiş o gidiş. feSuphanAllah. adam gözümüzün önünde mertebe mertebe yükseliyor.

8 nisan 1215: öğleye doğru orman tarafındaki surun orada deli ibrağam iki tane at bulmuş, gemli ancak binicisi yok. emir verdim, town center'a getirttik atları. köylülerin bazıları tanıdı atları, kurda yolladığım gençlerden ikisine aitmiş. anaları feryat figan etti. azman hayvan yemiş taze yiğitleri. diğer üçünün akıbetinden endişe ediyoruz.

10 nisan 1215: bugün de gelen giden olmadı. Allah'ım şu hayvandan çektiğimizi Yenicelilerden çekmedik. Sen aklıma mukayyet ol.

12 nisan 1215: Sabah town center salavat-ı şerif sesleri ile inliyordu. koşa koşa avluya çıktım. kalabalık toplanmış, aralarında biri var, salavatlar getiriyorlar. hamdi çavuş'a sordum kimdir diye, hacı celal efendiymiş. seher vakti dönmüş, beraberinde Yeniceli, Britonlu köylüler, bir tabur Briton piyadesi ve dört koyun ile köye gelmiş. Hepsi hidayete ermişler. SubhanAllah. SubhanAllah.

13 nisan 1215: celal efendi nereye, kalabalık oraya. koyunlar bile itaat ediyorlar mübareğe. peşinden ayrılmıyorlar. köyde bir aşağı bir yukarı dolanıyorlar.

15 nisan 1215: celal efendi rica buyurmuş, görüşmek ister. varsın gelsin dedim. ayakta karşıladım. "ulema bizden ne ister" dedim. tekke kurmak istiyormuş. köylülerin bir kısmını derviş olarak yanına alacakmış. piyadeleri bize bırakacak. tez emir buyurdum, göle giden çayırda celal efendi'ye yer verile.

17 nisan 1215: celal efendi gidince asker bozuldu. getirdiği piyadeler karıya kıza sarkar oldular. verdim ellerine oku, hepsini yenicelinin kulesine ve deli ibrağam'ın yaptığı daş kulelere koydum. kafam rahat.

19 nisan 1215: deli ibrağam daş duvarı bitirmiş. bir de kapı yapmış. elinden her iş geliyor. deli meli ama şu köyde bir tek bu adam çalışıyor. hem de karın tokluğuna. bazen acıyorum.

20 nisan 1215: bugün düşündüm de aslında tüm köy elli kasa yemişe tamah etmiş çalışıyor. vallahi tiksiniyorum bu milletten. veriyorum elli yemiş, "tamam, yaparım, emrin"e bağlıyorlar hemen. insan biraz onurlu olur, insan biraz gururlu olur. nefret ediyorum iyice.

25 nisan 1215: celal efendi şafakla beraber çekti gitti yine. "relic getireceği" size dedi. Rüyasında görmüş. Aksakallı bir zat relic veriyormuş. al bunu town center'a götür demiş. "relic ne ola ki?" dedim. kimse bilmiyor. salına salına uzaklaştı.

26 nisan 1215: bir rüya da ben gördüm. hayırdır inşaAllah. havasından mıdır suyundan mıdır.. rüyamda dev daş bir binanın içerisindeyim, karşıda tahtadan kocaman yaratıklar var. alevden toplar fırlatıyorlar. bir yandan da benim daş binamdan içkici alemci ayyaşlar çıkıyor. omuzlarında bira fıçıları ile yaratıklara gidiyorlar. sonra bunlar helak oluyor alev alev patlayıp yanıyorlar. kan ter içerisinde uyandım.

27 nisan 1215: çağ atlatan gençler geldiler. "artık zamanı geldi beyim" diyorlar. odun, altın, daş yığdılar town center'a. korkuyorum.

4 mayıs 1215: çağ atlatan gençler odunların, altınların etrafında toplanmış fısır fısır konuşuyorlar. belli etmeden yanlarına geldim bakayım nasıl atlanıyor bu çağ diye. çaktırmadan bunları duyabilecek kadar yaklaştım. "bugün yatalım yarın sabah erkenden başlarız çağ atlamaya" dedi biri, öbürü "bence uyumayalım yarın geceye kadar, uykumuz düzene girer" dedi. en son bunların uzun boylu olanı "town center meydanına gidelim gezelim biraz kafamız açılır" derken ensesine patlattım. bu çağ atlanacak diye gürledim. sus pus oldular.

6 mayıs 1215: ibrağam'ın ördüğü kuzeydeki daş duvarı kontrole gittim. gelen geçen kapıdan giriyor köye. herkese açıyorlar. "böyle olmaz" dedim. bundan sonra sadece dostlarımıza açacaklar. üşenmiyorlar da her seferinde kaldır indir koca koca demir çubukları.

13 mayıs 1215: bugün yine habersiz çağ atlatan gençlere uğradım. oturmuş muhabbet ediyorlardı, beni görünce ellerine bir iki odun aldılar alelacele, üst üste koyuyorlar. göstermelik şeyler, sanki biz genç olmadık. "kellenizi vurdururum" dedim.

17 mayıs 1215: sabah bağrış gürültü uyandık. dışarı fırladım, britonlular odunculara, yemişçilere saldırıyorlar. hemen karşı taarruza geçtik, kulelerin yardımıyla hepsini defettik.

19 mayıs 1215: baskın nasıl oldu soruşturulmasını emir buyurdum.

22 mayıs 1215: baskın sabahı nöbetçiler britonlulara kapıyı açmışlar. yanıma getirdiler. ben size açmayın demedim mi diye sordum, neden açtınız dedim, trade cart geldi diyorlar. britonlar önden trade cart yollamışlar, gelip kapının altında beklemiş, britonlu askerler rahatça içeri girmişler. "nasıl iş o mendeburlar" diye kükredim. "ama beyim trade cart.." diye mırıldandılar. tiksiniyorum, hepsinden tiksiniyorum.

27 mayıs 1215: sabah gençlerden biri geldi, çağ atlama seviyemiz yüzde otuz olmuş. neye göre hesaplıyorlar, yüzde otuz olan ne, bilemiyorum. çıktım dışarı dolandım biraz, değişen bir şey yok. her şey aynı. çıldırmak üzereyim.


3 haziran 1215: insanlar akın akın kuzeydeki duvara doğru yürüyorlar. ben de takıldım peşlerine. duvarın yakınında durdular. uzaktan bir karaltı ağır ağır geliyor. yaklaşınca seçilir oldu. celal efendi, kucağına büyükçe bir kutu almış, geliyor. bunu görünce tekbirlerle koşuşturdu millet celal efendi'nin elini öpebilmek için. "durun, yapmayın etmeyin" dediysem de dinlemek ne mümkün. volulu volulu derken ezildi gitti adamcağız. zor kurtardık. kutuyla beraber tekkeye götürdük, istirahate çekildi.

7 haziran 1215: köy meydanında deli ibrağam'a rastladım. rüyamı anlattım. dev daş binadan, helak olan ayyaşlardan bahsettim. tek kelime etmedi. gözlerimin içine baktı, sonra kuma bir şeyler çizmeye başladı. acaba binayı mı çiziyor diye omzunun üzerinden baktım.. "değdiriyor musun beyim noluyor geç kenardan bak" dedi bu. irkildim, kendime geldim, omzunun üzerinden bakmak nedir? nasıl bir fiildir? neden yaptım bilemiyorum. Allah'ım sen aklıma mukayyet ol.

12 haziran 1215: celal efendi bugün biraz kendine geldi. "o kutu nedir" diye sordum, "reliktir" dedi. relik nedir bilmiyorum ki. cahilliğim açığa çıkmasın diye belli etmedim "rahmetli dedemin de vardı bunlardan bir tane, almanya'dan getirmişti" diye uydurdum bir şeyler. "yalnız senin getirdiğin biraz eskimiş, bir zımpara cila atalım, kaportaya el atsınlar, ibrağam halleder" dedim. celal efendi çok sevindi mübarek, yattığı yerde bir şeyler söylemeye çalıştı, heyecandan ne dediğini anlayamadım. kendinden geçti. uykusunu bölmemek için tekrar town center'a döndüm.

15 haziran 1215: workshop'a uğradım, kimseleri göremedim. "gençler nerededir" diye sordum, kantinde çay içiyorlarmış. kantin ne ola ki diye soruşturdum, varendaya iki sandalye bir masa atmışlar, sabahlara kadar çay-yemiş-muhabbet çeviriyorlarlar. ne konuşuyorlar diye beyza hatun'un ortanca oğlu furkan'ı yolladım aralarına. "tamam, yaparım" dedi, gitti.

22 haziran 1215: hamdi çavuş relik için "beyim bunlar çok para edecek ileride, antikadır. bunun meraklıları var, sürekli topluyorlar" diyor. Allah'ım nedir bu relik, ne işe yarar, hiçbir fikrim yok. çıldırmak üzereyim.

25 haziran 1215: furkan'dan haber yok, çağırttım, geldi bu. neymiş gençlerin meseleleri dedim. "bir numarası yok la, karı kız muhabbeti yapıyorlar hepsi sap hacı" dedi bu. nevrim dönecekti "yüzde altmış olmuş" diye ekledi. çağ atlayana kadar beklemeye karar verdim. çocuğu iki haftada kendilerine benzetmişler.

29 haziran 1215: en büyük kızım sema hatun'u evlendirmeyi düşünüyorum. hamdi bey'e sordum, öyle herkese vermeyin beyim dedi. yarışma tertip edile diye buyurdum. dört bir diyara tellal yolladım, haber saldım kızıma münasip bir izdivaç arıyoruz, bileğine ilmine güvenen gelsin diye. haber bekliyoruz.

30 haziran 1215: dün hamdi'nin gazına gelip iş yaptık, şimdi kendimi godoş gibi hissediyorum. resmen bağıra bağıra kızıma erkek aratıyorum town center'ın önü şimdiden abazan doldu. çıkrığını kapan geliyor. Tiksiniyorum bu diyardan da insanından da. inceden tırsmıyor da değilim, onca sap.

4 temmuz 1215: sabah bağrış çağrış, hayırdır deyip kalktım yataktan. halkı selamladığım balkona çıktım. town center meydanı hınca hınç bekar erkek dolu. önlerden yer kapmaya çalışıyorlar. beni görünce alkış ve tezahürat koptu. iyice godoş oldum. Akşam ihtiyar heyeti geldi, onlar da rahatsız. "beyim civarda ne kadar sap varsa köye doldu, karımız kızımız var, tedirginiz" diyorlar. bakacağız hal çaresine dedim. yarın kurultayı toplayacağım.

5 temmuz 1215: orman tarafındaki çayıra otağımı kurdurdum, ihtiyar heyeti, hamdi çavuş, kaya bey, çağ atlatan gençler toplandık. yazın sıcağında keçi yününden çadıra sıkış tıkış girince bir çorap kokusu aldı ortalığı, sıcak, ter "noluyor bre" diyerek defettim hepsini dışarı. gerisin geri town center'a döndük.

6 temmuz 1215: varendada town center önündeki gençlerin akıbetini ne yapalım diye mütalaa ettik. "beyim kızınıza talipler" diyecek oldu hamdi, "ben pezevenk miyim lan" diye gürledim. sus pus oldu. ben yapacağımı bilirim diyerek dışarı çıktım. "her kim briton kralının kellesini getirirse iş o er kişi damadım olmaya layıktır!" diye bağırdım, gürültüden pek kimse duymadı. "nolmuş, ne dedi, kimi getireceğiz" diye diye kalabalık bir heves dağıldı. bir süreliğine bu sorunu da çözmüş olduk çok şükür.

9 temmuz 1215: çağ atlatan gençler yanıma geldiler, "beyim az kaldı atlıyoruz" dediler. mektep kurma arzusundaymışlar. "mektebimiz var, hacı celal efendi'nin medresesi neyinize yetmiyor?" diye sual buyurdum. yüksek mektep kuracaklarmış. fen ilimleri üzerine çalışacaklarını söylediler. deli ibrağam'ın daş atanından da yapabilir misiniz dedim, bir sessizlik hakim oldu. "daş bina yaparız.." diye fısıldadı biri, de hadi gidin ne haliniz varsa görün deyip yol verdim.

13 temmuz 1215: deli ibrağam'ı çağırttım. el pençe divan geldi. "rüyamdaki binalardan bir haber var mı ibrağam?" dedim. "çok daş gerekecek ağam" dedi, sustu. "konuş ibrağam, çekinme" dedim. "ağam yenice kafirinde daş çoktur, lakin bizi yaklaştırmazlar" dedi, başını yere eğdi, sustu yine. "anladım ibrağam, yenice'ye ziyaret gerek.." dedim. bunu duyunca deliye can geldi, gözleri parladı. "ağam daş atanımı da getireyim mi?" dedi, "getir koçum" dedim. koşa koşa çıktı. Allah yeniceliye merhamet ede, bu deliyle biraz da onlar uğraşsın.

16 temmuz 1215: yüksek mektep için orman tarafındaki çayırın orada, tam workshop'un yanına idareten derme çatma bir bina yapmış gençler, koşa koşa geldiler. iyi dedim, başlayın eğitime. sevine sevine gittiler.

22 temmuz 1215: hamdi çavuş ve kaya bey'i çağırttım, "asker hazır ola, tez vakitte sefere çıkıyoruz" dedim. hamdi çavuş "nereye beyim?" diye soracak oldu, "sen sır tutmasını bilir misin hamdi çavuş?" dedim. "bilirim beyim" dedi. "ben de bilirim!" dedim. "iyi.." dedi hamdi. "yani.." diye fısıldadım, "tamam.." dedi bu. "tez asker hazrola" dedim, "olur.. bakarız bir şeyler.." dedi, çıktı. alındı sanırım. durduk yere kalbini kırdık adamcağızın özlü söz edeceğiz diye. çağ atlatan gençlere emir buyurdum, son kısımları anal yıllıklara yazmayacaklar.

29 temmuz 1215: town center meydanında gezerken ince bıyıklı, düz saçlı, kumaş pantolonlu kimseler gözüme çarptı. gençten insanlar, iki tanesini de tanıyor gibiyim, çıkaramadım da. "kimdirler, necidirler" diye sordurttum. "beyim geçen sene kurda saldığın gençler bunlar" dediler. mektepe gidince kumaşlı arkadaşlarla tanışmışlar, çok değişmişler, karıyı kızı da bırakmışlar. ne oldu nasıl oldu anlam veremedim. beni gördüler, pilava çağırdılar. "sağol, çok iş var" dedim. "beyim haftaya mutlaka buyrun" dediler. iyi dedim.

3 ağustos 1215: reliki depodan çıkarttım, çağ atlatan gençlere yolladım. biraz zımparalayın, sağını solunu düzeltin, celaleddin efendi'ye götüreceğim dedim. tamam dediler. çağ atlama ne alemde, niye bu kadar uzun sürdü diye sordum. "coğrafi keşifler.." diye mırıldandı biri. kellelerini almamak için yumruğumu sıkıp geri döndüm.

5 ağustos 1215: relik'i getirdiler. altın tozu ile işlemeler yapmışlar, verniklemişler, parıl parıl olmuş. üst tarafında da heykelcikler var, kılıç mızrak savaşır gibi bir sürü heykel. "bu nedir?" diye sual buyurdum "efendim bilav zaferinizi sembolize ediyor" dediler. "hangisi benim?" dedim, sol yanda kafasında çiçekli taç olan birini gösterdiler. "peki ben niye dal daşak dolanıyorum savaş meydanında?" dedim. "efendim sanat.." diye zırvaladı biri. dağılın lan mendeburlar diye kovdum bunları town center'dan. Allah'ım iyice adımı çıkaracaklar. bizim hanıma söyledim, heykellere ipek kaftan dikecek.

8 ağustos 1215: kaya bey'i alıp hacı celaleddin efendi'yi ziyarete gittik, sefer öncesi hayır duasını almaya. halen yatıyor, toparlanamadı. reliki gösterttim, celaleddin efendinin gözleri fal taşı gibi açıldı. ellerini bana uzattı, bir şeyler söylemek istedi, sanki gerizekalı mı dedi tam anlayamadım geri düştü, bayıldı. "ne dedi?" diye sordum kaya bey'e "sevinç narası attı efendim" dedi. iyi dedim, yataktan sarkan elini öpüp orduyu teftiş etmek üzere ayrıldım.

12 ağustos 1215: cuma namazının ardından tekbirler eşliğinde orduyu teftiş ettim. skirmishler, man at armslar, okçular.. hamdi çavuş "beyim yürüyüş düzenine geçelim" dedi, tamam dedim. kare şeklinde etrafımı sardılar, okçular arkada, piyadeler önde, atlılar sağ ve solda yürüyoruz. Ben de en ortadayım, hiç bir şey göremiyorum. gidiyoruz öyle. yenice tarafındaki duvarın orada kamp kurduk, deli ibrağam'ı sordurttum, gören olmamış.

15 ağustos 1215: daş duvarı geçtik, yenice tarafına ilerliyoruz. bu sabah yenice ormanlarına vardık. burada oduncu kulübeleri tarlaları yerle yeksan olmuş. çok şaşırdık. tek bir canlı izine rastlayamadık. hayırdır inşaAllah diyerek Kaya Bey'in yanına üç scout verdim, Yenice'ye yolladım.

17 ağustos 1215: kaya bey ve scoutları geri döndüler. "beyim yenice yerle bir" dedi. "town center'a kadar gittiniz mi?" diye sordum, korkmuşlar, yamaçtan geri dönmüşler. "bu yıkımı hangi güç yapabilir?" diye hayretler içerisinde kaldım. hamdi çavuş'a emir verdim, askere tedirginliğimizi belli etmeyeceğiz.

19 ağustos 1215: Yenice'ye vardık. taş üstüne daş kalmamış koca köyde. deli ibrağam çıkageldi birden bire. koşa koşa yanıma vardı, ayaklarıma kapandı "ağam ağam hoşgelmişsin" diye. "kalk ibrağam anlat hele noluyor burada" diye sual buyurdum. eliyle yenicenin doğusundaki tepeyi gösterdi, çarpık çarpık tahtalardan bir şeyler yapmış. "senin rüyanı duyunca aklıma geldi ağam" dedi. gece vakti daş yağmuruna tutmuş Yenice'yi, dümdüz etmiş bırakmış koca köyü. hepsi town center'a sığınmışlar. habire çan çalıyor. Allah'ım çok pis tırsıyorum bu deliden. napsam bilemiyorum. bir savaş zevki yaşattırmadı bana pezevenk.

20 ağustos 1215: town center'ı kuşattık. teslim olun çağrısı için asker yolladım, okladı şerefsizler.

24 ağustos 1215: hala kuşatma devam ediyor. ne yiyor ne içiyor bunlar bilemiyorum. town center'a doluşmuşlar. deli ibrağam daş atalım diyor, kadın çoluk çocuk var ibrağam, günahtır diyerek kabul etmedim. bekliyoruz.

26 ağustos 1215: yeniceliler heyet gönderdiler. serbestçe gitmelerine izin verirsek teslim olacaklarını söylediler. iyi dedim. zaten daş ve altın madenleri için geldiydik. nereye giderlerse yenicelilere yol verile diye emir buyurdum. kafile kafile yollara düştüler, town center'ı yakıp yıkıp yağmaladık. içinden bir şey çıkmadı, ne kadar odun, yemiş, altın varsa beraberlerinde götürmüş kafir.

29 ağustos 1215: yenice'de kamptayız, toprak reformu yapıyoruz, tüm toprağa el koydum. gece yarısı tüm göğü birbirine çarpan demir sesi gibi sesler kapladı. korku ile birbirimize bakıştık. hamdi çavuş'un ağzından "çağ atladık.." lafı döküldü. etrafıma bakındım, bir değişiklik yok. bırakıp gidecem bu diyarları, o olacak.


3 temmuz 1215: zafer alayları eşliğinde yemişli'ye geri döndük. halk bizi sokaklarda karşıladı. tarlayı odunu bırakan geldi. town center önünde durduk, zafer konuşması yapayım dedim, varendaya çıktım. bir uğultu, naralar, coşku ile bağrışmalar.. "ey tabiyetim!" diye gürledim. sessizlik çöktü, pür dikkat bana baktılar. "Allah'ın izniyle sizlere zafer ve ganimet getirdim!" dedim. ganimeti getirtip town center'ın orta yerine altınları yığdırttım. hızla bir fısıldaşma mırıldanma başladı. "yemiş.." "hani yemiş?" "yemiş yok mu?" sesleri yükseldi perde perde. "Allah sizi bildiği gibi yapsın" diye başlayıp çok pis sövdüm, tüm altını town center'a koydurttum.

5 temmuz 1215: deli ibrağam'ı yanıma çağırttım. yenice arazilerinin imarını sana bırakıyorum, "gölbaşındaki altın madenine kurduğun town center'ın aynısından yapasın, yenice diyarını bayındır edesin" diye emir buyurdum. "gözüm başım üstüne ağam" deyip ayrıldı bu. arkasından "yardıma kaç adam istersin" diye seslendim, "gerek yok ağam" dedi, koşa koşa uzaklaştı yenice tarafına. Deli kuvveti.

7 temmuz 1215: kaç zamandır gölbaşını ve öte taraftaki altın madenlerini teftişe çıkmıyorum, kaya bey'e haber saldım, tez vakitte yola koyulacağız.

9 temmuz 1215: hamdi çavuş bana hala dargın. cuma namazı çıkışında üç beş kişiyi toplamış konuşuyor, kulak kabarttım. "zaten bir yenice bir de britonlar var, ne yani söylese ne olur" diye söyleniyor. ses etmedim, içini döksün, rahatlasın adam.

11 temmuz 1215: britonlar elçi göndermişler. "yeniceliler bizim müttefikimizdir, yaptığınız yanlıştır" diye konuştular, açık açık tehdit etti bizi. tam o esnada aklıma güzel bir vecize geldi, tam oturtamadım deyişi "biz yeniceyi almakla traş olduk, briton diyarına gelirsek şey olur" dedim, tamamlayamadım. ben "şeyi keseriz.. traş geri gelir de.. biz de şey yaparız" diye bocalarken hamdi çavuş kulağıma eğilip "kol kol" diye fısıldadı. "gelir kolunuzu keser g..ünüze sokarız" diye kükredim. bir sessizlik oldu.

14 temmuz 1215: sabah ezanıyla beraber altın madenine doğru yola çıktık. town center'ı hamdi çavuş'a emanet ettim, gözleri ışıldadı, gönlünü aldım.

15 temmuz 1215: göle vardık, idris reyis balık ızgara ile bize ziyafet verdi. mest olduk. yarın akşam serinliğinde yola devam edeceğiz.

17 temmuz 1215: altın madenine vardık. buraları çok ihmal etmişiz, tüm köylüler ayakta boş boş duruyorlar. "bre bu nedir" diye sual buyurdum "beyim maden bitmiş" dedi kaya bey. bir ikisini dürttüm, ellerinde çekiç hareketsiz öyle mal mal bakıyorlar. "aaağğu.. gağğ.. vooğğ" embesil sesler çıkarıyorlar, salyaları akan mı dersin, mayış mayış bakanı mı ararsın. "odun herifler mendeburlar" diye sövmeye başladım. birden bunlara can geldi "oduncu oduncu yaparım" diye oduna koştular. çok fena tırsıyorum bu milletten. zeka geriliğinden şüphe ediyorum.

18 temmuz 1215: gece uyku tutmadı. kaya bey'i uyandırıp gerisin geri yemişli'ye dönelim dedim. üç güne varırız Allah'ın izniyle.

22 temmuz 1215: ince bıyıklı, düz saçlı, mavi kumaş giysili yüksek mektepli üç genç yanıma geldiler. "yenice'de yemişli-yenice dostluk mektebi açacaz" dediler. iyi açın dedim, arazi tahsisi emri verdim. "nerde oturuyorsunuz?" diye sual buyurdum, sekiz kişi kuzey çayırdaki evlerden birinde kalıyorlarmış. population limit'ten kar ediyoruz, sevindim.

26 temmuz 1215: yüksek mektebi gideyim göreyim istedim, haber saldım. üç genç daha geldi "biz genç girişimciler kulübü üyesiyiz" dediler. gittik mektebe, yılın beyi ödülü vereceklermiş, gene mermerden çıplak bir heykel, ellerini yukarıda kavuşturmuş meşale tutuyor, büllük g.t her bir şey meydanda. gençlerden biri heykeli uzattı, ben heykele bakıyorum, büllük de bana bakıyoor. "yeter lan sçarım sanatınıza" diye kükredim, deli ibrağam yenice'den dönene değin tüm heykel bölümünü kapattırdım. artık kafam rahat çok şükür.

Part 5 >

0 yorum: