Beyler az önce bir düğüne katıldım

11 Mayıs 2013 Cumartesi yazildi.

arkadaşım evleniyordu. evlendi. millet oynadı falan neyse ben de gittim bi ufak rakı açtım kendime. oturdum onu içtim. bitti, sonra gittim bi tane daha açıyım dedim, açtım, tam içerken amlının biri geldi.
baktım. "biz seninle daha önce tanışıyor muyduk?" diye sordu. yüzüne baktım. tanıdık geliyordu ama çıkaramıyordum kim olduğunu. kafamı salladım hayır gibisinden. yanıma oturdu. bi kadehte bana koysana dedi. bi daha baktım. "kadeh yok" dedim. ben de var deyip elindeki bardağı gösterdi, aldım kadehi doldurdum bardağı
niye köşede oturuyosun böyle tek başına dedi.
sen niye benim yanımda duruyorsan... dedim
ben seni yalnız gördüğüm için geldim dedi
işte ben de yalnız olmak için buradayım dedim
gitmemi mi istiyosun yani dedi
gelmeni istemedim ama geldin dedim
geldim çünkü seni tek başına bırakmak istemedim arkadaşların yok mu dedi
var dedim bak sahnede oynuyolar
güldü
sen neden oynamıyorsun dedi
güldüm
oynayalım istersen dedi kalktı
gerek yok dedim, bn iyiyim
o zaman ben de iyiyim deyip tekrar oturdu
ben dublemi bitirdim tam yenisini koyacaktım ki arkadaş geldi. kanka tanıştınız mı siz dedi.
tanışmadık dedim.
ben aysun dedi amlı, ben baktım sadece yüzüne. güzeldi...
adımı söylemedim. kadehi doldurmaya başladım.

ööf çok sıkıcısınız düğün lan bu deyip arkadaş gitti
arkasından baktım sadece. kadehi doldurdum
çok hızlı içiyosun biraz yavaş gitsene dedi.
bence sen çok yavaş gidiyosun dedim
buraya içmeye değil eğlenmeye gelmiştim aslında dedi
eğleniyor musun peki dedim
hayır dedi
sahneye alalım seni o zaman dedim
burası daha eğlenceli eminim dedi
baktım yine yüzüne. kimsin sen dedim
dedim ya aysun dedi
hayır, kimsin dedim

ben dedi... damadın eski sevgilisiyim.
yüzüne bakakaldım bu sefer baya uzun baktım şaşırdım amk
gelinin de en yakın arkadaşıyım...
güldüm bi yudum aldım...
sen kimsin peki dedi
ben dedim...

gelinin eski sevgilisiyim. damat da benim amcaoğlu
güldü, bardakları tokuşturduk içtik birer yudum...
e gelin bilmiyo muydu dedim?
biliyodu ama diyecek bir şeyim yoktu dedi
nasıl yani dedim
mecburen sustum. hatalıydım dedi
hatalaar deyip bir yudum daha içtim...

amcanın oğluyla berabermişim demek dedi
güldüm. ben de senin en yakın arkadaşınla berabermişim zamanında kadere bak dedim
güldü. bir yudum aldı. senin hatan neydi peki dedi
hatam yoktu dedim ben istedim ayrılmayı
niye dedi
amcamın oğlu, onu seviyordu. bilmiyordu benimle beraber olduğunu bir gün otururken bana anlattı
ciddi misin? dedi
düşündüm. benim hayatım bu tür şeyler üzerine kurulu değil, evlilik bana göre değildi kızın hayatını mahvetmmek için kararımı verdim dedim
ayrıldın yani bu yüzden dedi
evet dedim. sen hatanı söylemeyecek misin dedim

aldattım onu dedi. o askerdeyken ben başkasıyla oldum ve ondan ayrıldım...
o sen miydin dedim
nasıl yani der gibi baktı
askerdeyken arayıp bana anltırdı seni. küfür ederdi... git o şerefsizi de o orospuyu da bul derdi demek sendin buldum seni dedim
güldü. demek orospuymuşum gözünde he? dedi
değil misin dedim. askerdeyken yapılmaz bu dedim
hataydı dedi.
o hatanın sonucu gözden düşmekti kabullenmelisin dedim
kabulüm zaten dedi
siktir et içelim dedim tokuşturduk tekrar bardakları...

o sırada arkadaşlardan biri geldi. aysunun yanına oturdu... afiyet olsun deyipo konuya dahil olmaya çalıştı. eyvallah dedim. napıyosunuz olum burda gelin piyasaya karışın dedi. gerek yok iyiyiz kardeşim dedim.
yenge kim dedi
yenge değil dedim sikik sikik konuşma arkadaş dedim.
tamam ya dedi tanıyamadım da o yüzden sordum dedi
kardeşim yalnız kalmak istiyorum deyip gönderdim onu
yalnız kalmak istiyo musun dedi
yalnızım şu an dedim
yalnız mıyız sence dedi etrafa bakarak
yalnızız bence ama sessiz bi yer isterdim dedim
tamam o zaman hadi dedi ayağa kalktı elini uzattı

nereye gidiyoruz? dedim
kalkıcak mısın dedi
rakı ve su şişesini alıp ayağa kalktım o önde bn arkada yürümeye bşladık. düğünün olduğu meydanlıktan çıkmıştık. her yer karanlık zaten yürüdük baya bi nereye gittiğimizi bilmiyorum. sordum nereye diye. cevap vermedi, elimi tutup daha hızlı yürümeye basladı neredeyse koşuyorduk. sonra ufak bir tepeciğin önüne geldik. daha önce yaşadığım yerde böyle bir yer olduğunu bile bilmiyordum.
tırmanabilir misin dedi
deneriz deyip tırmanmaya basladık

en tepeye çıktıgımda nefes nefese kalmıstım zaten rakı da var sigara falan baya tıkadı beni o yol. dizlerimin üstüne eğildim
boşver şimdi bırak nefes almayı şu manzaraya bak dedi
kafamı kaldırdığımda gördüğüm şeyi hayatımda görmemiştim daha önce ışıklar öyle özenli yerleştirilmişti ki, hayran kaldım. gök yüzüne baktım, yıldızlar öyle büyüklerdi ki... anlatılmaz
o da etrafı seyrediyordu. yere çöktük. çantasından bardakları çıkardı. ben de rakıyı açtım. birer duble koydum.
niye geldik buraya şimdi dedim
yalnız kalmak istedin ben de yalnızlığa getirdim seni dedi
hala yalnız değilim dedim
bu saatten sonra istesen de gidemem çok yoruldum deyip gülmeye başladı
bardakları tokuşturduk

üzgün müsün dedim
evet dedi
geri dönmek istemedin mi peki dedim
istesem ne değişçekti? arkadaşımı da kaybederdim bu sefer dedi
arkadaşın olsaydı sence evlenir miydi sevgilinle dedim
yüzüme baktı. arkadaşımdı o dedi.
hala arkadaşın dedim
evet yanındaki de eniştem dedi
sustum.
sen? dedi üzgün müsün?
güldüm.

değilim dedim
güldü. tabi ya belli dedi
çok mu belli ettim kendimi dedim
benim dikkatimi çektiysen herkesin dikkatini çekmişsindir dedi
üzgünüm dedim. böyle olmamalıydı belki bütün suç benimdi dedim
neden bıraktın ki, sevmiyo muydun dedi
sevmek? öyle bi şey mümkün olsaydı şimdi damat ben olurdum dedim
ne peki üzgün olmana sebep dedi
o sırada telefonum çaldı

açtım. arayan damattı. nerdesin dedi
sigara almaya çıktım noldu dedim
bi şey yok göremeyince merak ettim halaya geçiyoruz gel hadi dedi
geçin siz deyip kapattım
ee dedi üzgün olmana sebep ne?
bu kızı daha dün başkasıyla gördüm dedim
nasıl yani dedi
üstümdeki kıyafetleri almak için bir avmye gittim tek başıma dedim. yoruldum da. terasa çıktım sigara yaktım. etrafa bakınırken onu gördüm. önce o çıktı kapıdan. sonra

sonra? dedi
sonra bi lavuk. tartışıyolardı. sinirliydi ikisi de. beni görmemeleri için biraz saklandım. bana doğru geldiler ve bir masaya oturdular. ben de geçtim yerime oturdum... tartışmaya basladılar...
sonra sustular. bir kaç dakika geçti aradan. pınar sigara yaktı çocuk pınarın elinden sigarayı alıp söndürdü ve pınarın yanına geçti. sarıldılar. baya uzun sarıldılar... pınar ağlıyodu. çocuk bi şeyler mırıldanıyodu. sonra ayrıldılar. pınar çocuğu öptü...
oha dedi
üzgün olmak için sevmek gerekmiyormuş di mi dedim
nasıl yaa dedi şimdi başka birini seviyor ama erhanla mı evleniyo bu kız dedi
aynen öyle dedim
bir yudum içti. gözlerime baktı

neden susuyosun peki dedi
ne diyim dedim
nasıl ya çık bağır amcanın oğlu sonuçta göz göre göre yakıcaksın başını dedi
çıkıp bağırsam ne olcak? ben onun eski sevgilisiyim aysun dedim. inanırlar mı sanıyosun dedim... sen olsan inanır mıydın dedim
amcanın oğlu bilmiyo ama eski sevgilisi olduğunu dedi
pınara ilk sorduğunda pınar ne diyecek sence? dedim
hassiktir deyip bi yudum daha içti...
neden hızlı gittiğimi anladın mı dedim
bi şey yapmamız lazım dedi

peki. ne yapalım dedim
bilmiyorum ama bi şey yapmalıyız dedi.
yapacak bi şey yok unutmak en iyisi belki mutlu olurlar bilemeyiz dedim
hayır dedi böyle olmaz. ben duramam böyle eli kolu baglı dedi
aysun! dedim otur yerine ve dinle, sen çocugun ben kızın eski sevgilileriyiz! biz kimseye derdimizi anlatamayız! kimse bize inanmaz! o yüzden saçmalama sus ve otur dedim
oturdu sigara yaktım...

ne olcak peki şimdi dedi
olanlar oluyo izleyip görcez dedim
bana orospu demişti şimdi evlendiği ne acaba dedi
orospuları bulmak çocugun kaderinde varmış dedim
öyle bir baktı ki korktum amk, güldüm şakaydı dedim
haklısın dedi.
peki dedim şimdi sen niye üzgünsün?
çocugun kaderine dedi
artık aynı noktadaydık aysunla... bir kadeh bitmişti...

tepede ikinci kadehleri koyarken elimi tuttu
fazla koyma hemen sarhoş olmak istemiyorum dedi
peki deyip kendi kadehime doldurmaya basladım
yine elimi tuttu, kendine de fazla koyma hemen sarhoş olursan tadı kalmaz dedi
baktım. gözleri parlıyordu... neyin tadı kalmaz dedim
güldü. sohbetin... dedi
mantıklı. deyip bıraktım şişeyi. suları o doldurdu.
içtik bir yudum.
ne zamana kadar susabilirim bilmiyorum dedi
ölene kadar susmak zorundasın yoksa sen kötü olursun dedim
çocuk kimdi tanıyo musun peki dedi
hayır dedim.

biraz sessizleştik. düğünün sesi geliyordu biraz da olsa... bulundugumuz yer o kadar sessizdi ki çalgıların seslerini duyuyorduk.
aşağıda herkes eğleniyor baksana seslere dedi
bu eğlenceden mahrum bıraktın bizi dedim
güldü. iyi olmadı mı sence dedi
hayır dedim. dertleşmek istemiyordum bu gece dedim
ne yapalım istersin dedi
yüzüne baktım. güzeldi...
gülüyordu.
içelim dedim.
kahkaha attı, öyle bir attı ki aşağıdan duyacaklar sandım. susturmaya çalıştım elimi yüzüne götürdüm
sus dedim
sustu. gözlerime baktı. yüzündeki elimi tuttu ve

susmamı istersen susarım. dedi
duyacaklar dedim.
eli hala elimdeydi. diğer elimdeki sigarayı aldı, br nefes çekip attı
onu izliyordum. çok zarifti
tekrar gözlerime baktı, susmamı istiyorsan susarım dedi ve dudaklarımdan öpmeye başladı
karşılık veremedim. gözlerimi kapatmıştım sadece. öptü, öptü...
karşılık vermediğimi görünce elimi daha sıkı tutmaya basladı. kendimi çektim...
elim hala elindeydi. gözlerimi açtığımda şaşırmış bir halde bana bakıyordu.
elimi sıkmayı bıraktı. ben de yüzünden elimi çektim.
sessizdi

bir yudum aldım yüzüne bakmak istedim ama bakamadım nedenini bilmiyordum ama utanmıştım. o da utanmış olacak ki kadehi aldı eline içmeden sadece öyle durdu.

saat yavaş yavaş geç oluyordu. kadehi içip kalkalım artık dedim
kalkmasak iyi olurdu ama haklısın dedi bir dikişte bitirdi kadehini
ben içemedim bi kerede hepsişni. bir kaç yudum aldım ve kadehi yere bıraktım.
sigara yaktı.
etkilendim senden dedi
neyimden, öylece bir köşede rakı içişimden mi dedim
başta öyleydi ama şimdi değişti dedi
değiştirmeseydin keşke ben aslında bir köşede oturan adam olmak istiyorum hep dedim
güldü. ama sen o adam değilsin artık dedi
neyim ben dedim
böyle bir ortamda beni sikmeye çalışmayan ilk adamsın dedi
bakakaldım. böyle bir ortamda kaç kez bulundun dedim
güldü. bitirdiysen kalkalım dedi

bitirdim kadehi. toparlanmaya basladık. kadehleri çantasına koydu ben de şişeyi aldım. su şişesini orada bıraktık. ayağa kalktım. elini uzattı, tuttum ve onu da kaldırdım. kalktıktan sonra elimi bırakmadı. ben bırakmak istedim ama daha sıkı tuttu.
sen nasıl bi adamsın gerçekten dedi
böyle bi adamım işte dedim. elindekini hep kaybeden
kaybetmeye alışkınsın o zaman dedi
sadece elimden gidenler için yapacak bir şeyim yok dedim
özgürlük vaadediyor musun elindekilere peki dedi
avucum hep açık, oradan uçup gitmek de serbest, kalıp yetinmek de... dedim
senden gerçekten çok etkilendim dedi, bir kez daha öptü, bu sefer ben de karşılık verdim. öpüşmeye basladık. çantasını yere bıraktı ben de şişeyi... beline sarıldım

belini okşarken onun da kolları omuzlarımdaydı. o halde bir kaç dakika öpüştük. elerimi yavaş yavaş aşağıya doğru indirdim kalçaları çok güzeldi. dudaklarından hiç ayrılmadan okşamaya basladım. elbsesi kısaydı. bacaklarına dokunmaya baslamıstım. teni çok harikaydı. sevişiyorduk ama biliyordum alkolün etkisydi bu. çünkü daha büyük sorunlarımız vardı aslında. o da farkında mıydı bilmiyorum ama o an yapmak istediğimiz şeyi yapıyorduk bu yüzden sesimizi çıkarmıyorduk

bir kaç dakika ayakta seviştikten sonra yere uzandık. üstündeydim. hala dudaklarımız ayrılmamıştı. elbisesinin içine soktum elimi ve külodunu çıkardım. karşı gelmiyordu. gömleğimin düğmelerini açmaya baslamıstı o da... dayanamadım ve kalktım gömleğimin düğmelerini açtı boynumdan öpmeye basladı. kucağıma aldım bacakları açık bir şekilde o boynumdan öptükçe ben elbisenin askısını indiriyordum. unutmustum her şeyi. sikimde değildi o an sadece aysun vardı. diğer konuları o anlık silip atmıştım.

göğüslerini öpmeye basladığımda beni durdurdu.
çok geç oldu gidelim artık dedi
yüzüne baktım yapma allah askına der gibi.
ben de istemiyorum ama gitmemiz lazım baska zaman görüşürüz elbet merak etme dedi
merak etmiyorum. sadece 10 dakika önceki halime geri dönmek istemiyorum dedim
unutturdum yani sana dedi
unutmak istedim... dedim
üzgünüm kalkalım dedi dudaklarımı öptü bir kez ve son kez daha... üstümden kalktı. üstünü başını toparladı
bn rakı şişesini aldım kapağı açtım bir kaç yudum içmeye çalıştım...
güldü o halime... bırak şimdi hadi gidelim dedi
gidelim dedim
gömleğimin düğmelerini ilikledi ve yürümeye başladık

aşağı doğru inerken elimi hiç bırakmadı. biz indikçe sesler daha fazla gelmeye başlamıştı. bir kaç tanıdık gördük selam verip gülüşüp yanımızdan geçip gittiler... biz yaklaştıkça düğün alanına elimi çekmek istedim. çektim de... baktı yüzüme ama yapacak bir şey olmadıgını biliyordu. kabullendi daha hızlı yürümeye basladık.

düğün alanına geldiğimizde her şey normal gibiydi... pistte gelinle damat göbek atıyor kamera kayıtta, diğer misafirler, genç yaşlı demeden herkes oynuyordu. ben yine daha önce oturduğum yere geçtim. aysun da arkadaşlarının yanına geçti. bir kaç dakika öyle devam ettik... derken damat geldi yanıma

amca oğlu nerdesin ya bi oynayamadık karşılıklı dedi

açıklama yapmaya çalışırken tuttu kolumdan ve meydana çıktık beraber. oynamaya basladı. ben duruyordum öyle, alkışlamaya basladım ister istemez, pınar beni görünce yerine oturmustu. derken aysunu gördüm. arkadaşlarıylaydı. piste arkası dönüktü yani beni görmüyordu. bir ara oturdugum tarafa baktı beni göremeyince göz gezdirdi etrafta ama göremedi. piste baktıgında oynadıgımızı gördü, gülümsedi...

yanına bir arkadaşını alıp o da geldi piste. oynamaya basladılar hep beraber. ben sadece alkışlıyordum, o kafayla onu bile yaptıgıma dua etsinler amk. bir kaç kişi daha geldi sonra. hep beraber oynarken damat birden yanımdan ayrılıp babasının oldugu tarafa doğru gitti. ben de onu izlemeye basladım ne oluyor gibisinden. babası bir yeri işaret etti bir şeyler söyledi, damat da koşa koşa o tarafa doğru gitmeye basladı.

aysun geldi yanıma. çok kıvrakmışsın dedi güldü

sorma dedim şu an o kadar mutluyum ki sevinçten göbek atıyorum

kahkaha attı.

ben amca oğlunu aramaya basladım gözlerimle. br kaç yeni misafir gelmişti ve o onlarla ilgileniyordu. ama ben tanımıyordum hiç birini. tanısam da bi şey değişmezdi çünkü arkaları bana dönüktü. yüzlerini göremiyordum, hepsi askerlik arkadasıdır deyip aysuna baktım. gülüyordu sürekli...

kafamı tekrar amcaoğlunun oldugu tarafa çevirdim ve şok oldum

yeni gelen misafirlerden birisinin yüzünü görebiliyordum. bi yerden tanıyordum ama kimdi bir türlü çıkartamıyordum. aysun o yüz ifademi görmüş olacak ki yanıma geldi. ne oldu dedi, hiç dedim biraz yakınlaştım amca oğluna doğru.

yaklaştıkça yüzünü çıkarmaya çalışıyordum elemanın. kim bu amk falan derken, o ifademi gören amcaoğlu beni yanlarına çagırdı. tam gidecekken aysun geldi. ne oldu ya dedi... şu elemanı bi yerden tanıyorum ama kim bilmiyorum dedim

e git tanış dedi bakalım kimmiş. aysuna baktım. ne var gibisinden bakıyordu

tekrar kafamı onlara doğru çevirdiğimde anladım

yüzünü görüp tanımaya çalıştığım orospu çocuğu oydu. dün avmnin terasında pınarla öpüşen çocuk... bi adım geriye gittim. aysun tuttu, ne oluyo dedi. bu o dedim kim dedi şu yüzü bize doğru olan çocuk, o dedim. çocuğa baktı

dünkü çocuk mu dedi

evet dedim

pınarın sevgilisi mi yani dedi

suss dedim. ben gidiyorum yanlarına dedim

ben de geliyorum dedi ben önde o arkada yürümeye basladık... ne diyeceğimi ne yapacağımı bilmiyordum ama sakin olmam lazımdı. muhtemelen çocuk da beni görmüştü çünkü bir kaç kez bana doğru bakmıştı masada otururlarken... tanır mı tanımaz mı acaba diye düşündüm bi an ama sonra siktir ettim. yanlarına gitmem lazımdı. kimdi bu orospu çocugu, erhan onu nereden tanıyordu bilmeliydim

yanlarına gittiğimizde erhan bizi tanıştırdı. çocugun adını söyledi çocuk güler yüzlü bi şekilde elini uzattı. adı tanerdi... mecburen ben de uzattım... tanıstık. aysun geldi arkamdan. erhan aysunu görünce şaşırdı. aysun benim koluma girdi. erhan daha çok şaşırdı. amca oğlu ben bi pınarın yanına gidiyim dedi ve gitti yanımızdan...

orospu çocuğu ve biz yalnız kalmıştık. aysun sordu
nereden tanıyorsun erhanı dedi
iş yerinden diye cevap verdi taner
iş yeri mi dedim
evet noldu ki dedi
olay yavaş yavaş beliriyordu kafamda. pınar da erhanla aynı yerde çalışıyordu. taner bunların üstüydü ve nispeten erhandan daha yakışıklıydı.
o zaman pınarı da tanıyorsun dedim
tabii ki ben kız tarafıyım zaten deyip gülmeye basladı

aysun kolumu bırakmıştı artık. o da ben de şaşkındık. ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemiyordum. bir şekilde aralarındaki mevzuyu öğrenmem emin olmam lazımdı. hatta belki yüzleştirip bu olaya son vermeliydim... sanırım aysun da aynı şeyi düşünüyordu ki

rakı bitti mi hayatım dedi
hayır dedim.
taner atladı hemen... ağzım kurumustu benim de ya ne tarafta oturuyorsunuz dedi
aysuna baktım. oturdugumuz yeri işaret edip o tarafa doğru yürüdük 3ümüz...
bir kadeh tanere bir kadeh de kendime koydum. rakı bitti... aysun ben rakı alıyım deyip ayrıldı yanımızdan ve biz basbasa kaldık
demek amca oğlusun erhanın he dedi
evet dedim.
niye böyle kuytu bi yerde oturuyodunuz dedi
başım ağrıyor o yüzden dedim ve konuya girmeye karar verdim

pınarı ne zamandan beri tanıyorsun dedim
uzun zamandır dedi, bizim iş yerinde çalışmaya basladıgı ilk günden beri neredeyse dedi
o kadar oldu demek dedim... pınar 2 senedir çalışıyordu orada. benim pınarla tanışmam 1 sene öncesine dayanıyordu. zaten kısa br süre beraber olup ayrıldık. sonra erhanla beraber olmaya basladılar zaten...
peki erhan? dedim
erhan pınara göre daha yeni tanıyorum dedi. onların üstü olmadan önce tanımazdım
pınarla erhan aynı bölümdeler ama? dedim
evet dedi pınarla tanışıklığımız çalıştıgımız yerle alakalı değil zaten dedi
orospu çocugu neredeyse itiraf edecekti! sinirlerime hakim olmaya, mantıklı sorular sorup istediğimi almaya çalısırken aynı zamanda mevzu bitince bu orospu çocugunu nasıl döveceğimi düşünüyordum. itiraf etmeye baslaması da bi şeylerin umdugumdan daha erken hallolcagnı gösteriyordu
neyle alakalı? dedim
sustu. bir yudum içti ve yüzüme baktı

pınarı aslında iş yerinde görmüştüm dedi ama yemekhanede tanıstık. klasik bir tanısmaydı öyle ahım şahım bir şey değildi o yüzden üstünde durmaya gerek yok. sonrası da bildiğin kadarı işte

bi şey bilmiyorum dedim
bir ara etkilenmiştim pınardan ama o sırada erhanla çıkmaya basladılar ve ben de alakamı kestim. zaten erhanı yeni tanıyordum, iş yerinde böyle bir sıkıntıya gerek yoktu. vazgeçtim. zaten şimdi nişan arefesindeyim ben de dedi...
umdugum gibi gitmemişti konusma. tabii ki hemen itiraf etmesini beklemiyordum ama konunun başında yan çizmişti.
peki dedim daha sonra pınarla hiç görüşmediniz mi
görüştük tabii ki dedi
hadi ya erhanla beraber oldugunu bile bile mi dedim
evet dedi. iş yerinde görüştük yemek yedik bir kaç kere o kadar dedi
dışarıda hiç görüşmediniz mi dedim
yüzüme baktı. bi yerlerden tanıyormuş gibi bkıyordu bu sefer... kim oldugumu çıkarmaya çalışıyordu o da... anlamıştı bir şeyler olduğunu...
o sırada aysun geldi

elindeki rakı şişesini ve kadehini yere koydu. taner şişeyi aldı, ben doldurayım dedi. kadehi doldururken bir taraftan da beni süzüyordu. aysun konunun nerede oldugunu anlamaya çalıstı
erhanı nereden tanıyorsun diye sordu tanere
taner de iş yerinden diyerek konuyu geçiştirdi...
sessizdik hepimiz. ben tanere taner bana bakıyordu ama hala kim oldugumu çıkaramamıştı. yoksa ortamda durmazdı... aysun da arada kolumu çimdikleyip bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
üstüne gitmek istemiyordum çünkü anladıgı anda her şey daha kötü olabilirdi...
kadehimi kaldırdım, o zaman pınarın mutluluguna içelim deyip kadeh tokuşturmalarını istedim...

kadehler tokuşturuldu, birer yudum aldık. erhanın o an ki bakışları avucumun içine girdiğini gösterdi. artık ne yapsam bir şekilde kendisini ele verecekti. kafası hafiften iyi de olmuştu. benim kafam da güzeldi ama çoktan açılmıştı. yürüyüş, açık hava, sessizlik ve aysun kafamı açmaya yetmişti... hee bir de taneri gördüğüm an.

hiç brimiz konusmuyorduk. benim amacım belliydi, tanerin kendisini ele vermesini sağlamak... şöyle bir piste doğru döndüm erhanla pınar dans ediyorlardı...
şunlara bakın dedim ne kadar yakışıyorlar...
aysun şaşırmıştı. daha yarım saat önce onların kim olduklarını, mutlu olamayacaklarını konuşurken şimdi bunları söylemem şaşırtmıştı onu. tanere döndüm.
sence de öyle değil mi dedim
evet evet kesinlikle dedi
nişanlını neden getirmedin dedim
işleri vardı onun katılamazdı dedi
görmek isterdim dedim. aysundan daha mı güzel deyip aysuna döndüm
güldü ikisi de. aysun hala anlamaya çalışıyordu. ama az kaldı. anlayacaktı

sevdiği güzel gelir insana her zaman dedi taner...
güldüm. haklısın dedim. ama bence pınar bu gecenin en güzel kızı dedim
yüzüme baktı.
eminim nişanlın da pınardan daha güzel değildir dedim
yüzüme bakıyordu, anlam vermeye çalışıyordu ama anlayamıyordu.
pınar evet... hoş kız dedi
beğeniyorsun yani dedim
amacın ne senin arkadaşım dedi
soru sordum niye kızıyosun arkadasım dedim
pınarla ilgili soru soruyosun ama dedi
avucumdaydı artık

cevap vermedim. o devam etti
pınarı daha önce tanıdıgımı söyledim zaten, ona ilgim de vardı ama bitti gitti bunu ön plana çıkarmaya çalışıyorsan uğraşma çünkü bitti gitti dedi
dayanamadım artık ve patladım. ayağa kalktım. kolundan tutup kuytu kimsenin bizi göremeyeceği bir yere götürdüm onu. arada noluyo falan gibisinden mırıldandı. arkama baktım bizi gören olmus mu diye. erhan görmüştü. oldugu yerden hızla bizim oldugumuz yere doğru hareketlendi. aysun gördü erhanın geldiğini ve o da erhana doğru hareketlendi. önüme döndüm ve yürümeye devam ettim
kuytu bi yere geldiğimizde bıraktım kolumu arkamı döndüm ve bi tane vurdum tanere. çok şaşırmıştı ne oldugunu anlayamıyodu. yere düşmemek için tutundu bi ağaca bana baktı.
noluyo ya napıyosun sen dedi
dün dedim pınarla...
sözümü kesti, yanlış anladın sen valla yanlış anladın gibisinden bi şeyler söylemeye basladı
sus lan deyip bi tane daha vurdum. yere düşmüştü. ne var lan aranızda doğruyu söyle bana dedim
bi şey yok yemin ederim yok dedi
bak dedim, muhtemelen bizi buraya gelirken bir kaç kişi görmüştür. ve muhtemelen sen buraya yalnız geldin. zaten birazdan da bizi görenler buraya damlamaya başlarlar. şidmi karar ver, her şeyi bana anlatıp konunun burada kapanmasını mı istersin yoksa birazdan bütün ahaliye anlatmayı mı seçersin... karar senin...
tamam dedi anlatıcam

yanına oturdum, o da doğruldu. pınara aşığım dedi. dünkü görüşmeyi de ben istedim, evlenmesine dayanamıyorum! onu kaybetmek istemiyorum, sen hiç aşık olmadın mı ulan, sevmedin mi, ne oldu da vazgeçtin? neden bıraktın sevdiğini? düşün bi neden terk ettin onu? işte ben aşık oldum ama terk edemedim. bırakamadım! ondan ayrılamadım. o kaçtı ellerimden, bak şimdi düğünü var, evleniyo, mutlu... ben ne haldeyim düşünen bile yok! ne hale geldiğimi gören yok. soran yok... sen olsan vazgeçirmeye çalışmaz mıydın? koşmaz mıydın aşkının peşinden?

kalakalmıştım... söyledikleri her şeyi biliyormuş havasındaydı. benim pınarla olan ilişkimi, pınarı sevdiğimi, erhanın pınarı ikimizin de elinden aldığını... her şeyi... neden bırakmıştım ben pınarı? ne için? amcamın oğlu onu çok seviyor diye mi? ya ben? seviyor muydum pınarı? seviyorsam neden sahip çıkmadım ona? neden bıraktım?
ve pınar... nasıl oldu da bu kadar pisliğin içinde erhanı kandırmayı başardı. nasıl oldu da erhanın gözünü aşkla boyayıp her şeyi ondan sakladı?
peki dedim, pınar? o da seviyor muydu seni?

sevdiğini söylüyordu dedi. erhanla tanışmadan önce çok güzel bir ilişkimiz vardı ya da ben öyle sanıyordum. erhanla tanıştıklarından sonra benden uzaklaşmaya başladı. ne zaman görüşmek istesem arkadaşlarla yemek yicem diyordu. yemekhaneye gittiğimde erhanla ikisini görüyordum. üzgündüm. bir gün aradım ve alkolün etkisiyle ağır konuştum. son konuşmamızdı. sevgili olarak son konuşmamızdı. bi daha aradığımda hiç ulaşamadım ona. zaten dün öğrendim evleneceğini hemen ona ulaşıp görüşmek istedim. o da ısrarlarıma dayanamayıp geldi ve görüştük...

ne konuştunuz peki?
evlenmemesini söyledim. o hep eski konuları açtı. hep bağırdı bana. kızdı. bir ara sinirinden ağlamaya başladı... bir süre konuşamadık zaten ben kendimi zor tuttum ağlamamak için...
sonra sigara yaktı...
sen nereden biliyosun? bi dakka ya? sen? amına koyim gördüm lan ben seni! gördüm seni arkamızdaydın sen!
devam et.

sonra ben yanına geçtim ve sarıldım ona. son kez sarılıyorduk belki, o da bu yüzden beni kırmadı. karşılık verdi...
öpüştünüz ulan! öpüştünüz deyip ayağa kalktım
ben öptüm. yemin ederim pınarın suçu yok, o hiç bi şey yapmadı sakın haberi olmasın. çok üzülür. erhanı seviyor o kaç defa söyledi bana. çok seviyor. asla ona ihanet etmez lütfen aramızda kalsın bunlar. lütfen söyleme kimseye üzme onları. pınarı üzme nolur
karşılık verdi sana o da seni öptü?!
hayır hayır o öpmedi beni. hemen kafasını çevirdi ve kalktı. gittik zaten daha sonra yemin ederim onun suçu yok. lütfen!
haklıydı. bu son görüşmeleri olabilirdi, pınar da bu yüzden biraz tolerans sağlamıştı. öpmemişti taneri, kafasını çevirmişti ve hemen kalkıp gitmişlerdi.
merak etme kimsenin haberi olmayacak ama pınar artık o iş yerinde çalışmayacak! deyip yürümeye basladım
zaten dedi ben gidicem burada duramam, nişanlımla önümüzdeki ay evlenip başka yere tayinimi isticem. gitmek hepimiz için daha iyi olcak bunu biliyorum dedi.
yürümeye devam ettim
bağırdı arkamdan. yemin et dedi, söz ver kimsenin haberi olmayacak. içim rahat olmalı lütfen dedi...
dönüp arkama bakmadım bile. zaten kimseye söylemek gibi bi niyetim yoktu. yine kendi içimde hallettim. yine amca oğlumun götünü kurtardım, yine kendi hayatımdan ödün verdim, yine başkası için bi gecemi bok ettim. daha fazla üstelemek benim de işime gelmezdi. o yüzden siktir edip yürümeye devam ettim...
o kadar uzaklaşmamıştık düğün alanından. ama meydana yaklaştıkça kendime çeki düzen vermeye başladım. üstümü başımı toparladım yavaştan ve erhan karşıma çıktı.
sıçtım amk her şeyi duymuş olabilirdi! bizi dinlemiş belli, aysun durduramamış. ne diceğmi bilemedim ne yapacağımı da
sordu;
ne konuştunuz tanerle?!

ne konustugumuzu duymamıstı. duysa bu soruyu sormazdı. biraz olsun rahatlamıstım
söylesene lan ne konustunuz ne diye oturmuştunuz yerde?
tanere vurduğumu da görmemiş demek. aysun oyalamış biraz...
sana söylüyorum cevap versene!
öööf erhan kafam iyi zaten siktir git düğününe takılmana bak deyip yanından geçtim
kolumu tuttu.
kalbini kırcam ne konustunuz adam gibi cevap ver dedi
bi şey konusmadık. hem ne sikime bana soruyosun iş arkadasın, üstün, kıdemlin, kankan... orada? git ona sor! senin kıçını toplamaktan bıktım bana ne soruyon amına koyim! deyip yürümeye devam ettim
aysun hala aynı yerde bekliyordu, yanına gittim, kadehimde kalan rakıdan büyük bi yudum içtim. aysun üstümü düzeltti. yanagımdan öptü. arkama baktım erhanla taner konuşuyorlardı... hiç ilgilenmedim. kadehimden son yudumu aldım. aysuna baktım ne oldu? konustu mu dedi...
konuştu. ebemi sikti aynı zamanda dedim.
nasıl yani? ne dedi?
kaybettiğim ne varsa hatırlattı. sanki her şeyi biliyormuş gibi yüzüme vurdu...
kaybettiklerin mi? dedi
ceketimi alıp terk ettim orayı.
şimdi aysun ne yapıyor bilmiyorum. numarasını bile almadım. gerek de yok. erhan tanerle ne konuştu bilmiyorum. taner ona da anlatmış mıdır? sanmıyorum. pınar? hala erhanı ayakta uyutmaya devam ediyor o kesin. ben. işte buyum piçler, milletin götünü kurtarıcam diye, millet üzülmesin mutlu olsun diye kendimi yakmaya devam ediyorum. edicem de... değişmez artık...

telefonum kapalı, arayan olmuştur muhtemelen. sabah oldugunda her şey daha da belirginleşir eminim. ama şimdi uyumak istiyorum. bunları paylaşacak bi kaç kişi oldugu için şanslıyım yine de.
dün sözlüğe giremedim bu yüzden dün gelişen olayları da aktaramadım. neyse,

ertesi gün uyandığımda bazı şeyleri kısmen hatırlıyordum. elimi yüzümü yıkadım, bi sigara yaktım, düşünmeye başladım ister istemez. telefonu açmak istemiyordum ama mecburen açmam gerekiyordu. açtım telefonu pek arayan soran olmamış. bir kaç arkadaş aramış ama onlar da konuyla alakasız kişiler o yüzden biraz olsun sevindim. demek ki her şey dün gecede yaşanıp bitmişti. duş alıp evden çıkmak istiyordum. ama bi taraftan da merak ediyordum akşam tanerle erhan ne konuşmuşlardı. düğünü hemen terk etmekle ayıp ettiğimi düşündüm sonra... pınar yanlış anlamış olabilirdi. sonra aysun, benden sonra ne yaptı, erhan onun üstüne gitmiş olabilir miydi? bir sürü soru işareti vardı kafamda... ama birden silip atmak da işime geliyordu ve ben de öyle yapmaya karar verdim.

bir duş beni kendime getirirdi. ardından güzel bir kahvaltı hazırlardım kendime. sonra çıkardım biraz dolaşırdım. işlerimi hallederdim falan derken geçip giderdi günüm ve herkes gibi ben de unuturdum olanı biteni.
telefon hala çalmıyordu. saat de öğleni geçiyordu, nedense erhanın aramasını istiyordum. bir şeyler sormalıydı dün geceyle ilgili bir şeyler anlatmalıydı. ama ne arayan ne soran vardı. garip... siktir edip duşa girmek için hazırlanmaya başladım
derken kapı çaldı
gelenin kim olduğu konusunda pek düşünmeden açtım kapıyı. gelen pınardı. dün geceki olayların ardından en son beklediğim insan aramayıp sormayıp direkt evime gelmişti. üstelik evde annem de olabilir bunu bile düşünmeden evime gelmişti.
hiç bi şey demedim kapıdan çekilip odama geçtim. üzerime bir tshirt geçirdim o da içeri girip arkasından kapıyı kapattı. ben içeri girdiğimde oturmuştu
erhan? diyebildim
haberi yok babasıyla işleri vardı erkenden çıktılar dedi.
senin ne işin var peki burada dedim.
dün gece neler oldu? erhana soramadım bile korkumdan, taner gelmişti ne işi vardı? sen aysunla neler yaptın? taneri nereden tanıyorsun? diye bir sürü soru sormaya başladı dün geceye dair.
erhana neden sormadın deyip mutfağa geçtim. kahve içmem gerekiyordu. başımın ağrısı daha da artmıştı...
ne sorsaydım? tanerle ilişkimi mi?
nasıl yani? ilişkin mi var tanerle? deyip olaydan habrim yokmuş gibi davranmaya çalıştım ama...

pınar çoktan her şeyi öğrenmişti. gece erhan uyuduktan sonra taneri arayıp konuşmuşlar ve taner de benim olaya dahil olduğumu anlatmış.
çok güzel, şimdi niye geldin peki? dedim
sorduğum sorulara cevap istiyorum dedi...
peki dedim. tek tek sor cevaplicam ama sonra gidiceksin.
zaten meraklı değilim deyip soruları sormaya başladı... aysunla başlayalım. ne alaka ya? siz nasıl bir araya geldiniz gece? koluna girmeler falan... sana hayatım diyormuş bi de ne münasebet?!
kıskanıyor musun? ne bu sorular pınar? seni ilgilendiren kısmıyla başlasak?!
ne kıskanması! sen ve aysun... sadece buna anlam veremedim, nalaka yani... hem sen aysun gibi kızlardan hoşlanmazsın ki?...
pınar kes saçmalamayı, ne sorcaksan sor ve git! erhan eve gidip seni göremezse ortalık ayağa kalkar!
tanerle ne konuştunuz?

bu soruyu sormamasını umut ediyordum... ne cevap verecektim ki? taner sana aşıktı, bunu bana öyle bi anlattı ki ben bile daha önce senden neden vazgeçtiğimi sorguladım. amıma koydu, sonra da aşkından kimsenin haberi olmaması için bana yalvardı mı diyecektim? aklımdan geçenleri nasıl aktaracaktım?!
boşver deyip geçiştirmeye çalıştım
boşvermedi... ısrarla sordu bu soruyu en sonunda cevapladım...
sizi görmüştüm iki gün önce
bizi mi?
taner anlatmadı mı dün gece sana bunları?!
hayır devam et...
avmde... terasta.
ee?
sen sinirliydin. taner de arkandan sana yetişmeye çalışıyordu. ilk gördüğümde benzettim sandım ama benzetmemişim. ne yazık ki o gördüklerim doğruymuş...
ne gördün allah aşkına ne doğruymuş!
sen ve taner. kavga ediyordunuz... daha doğrusu sen bagırıyordun o da dinliyordu... sonra sigara yaktın sen, yanına geldi taner ve...
öptü beni!
öpüştünüz diyelim biz ona...
her neyse ee?
eesi dün gece tanerle bunları konuştuk işte...
ne dedi?
seni sevdiğini söyledi... ben bunu söyledikten sonra, pınarla bir kaç saniye göz göze geldik. pınarı sevmek... ben de zamanında söylerdim bunu ona. bi an sustuk... o bozdu sessizliği...
ee? ne dedi?
aşıkmış sana. seni o kadar çok seviyormuş ki, evleneceğini duyduğu anda seninle konuşmak istemiş. sen de ısrarlarına dayanamayıp kabul etmişsin...
keşke etmeseydim! ee?
tartışmışsınız. eski günlerdeki gibi olmanızı istemiş senden...
eski günler mi? eski gün falan yok!
nasıl yok?
yok işte eski gün falan! ben sadece tanerin parasını yemek istedim! ama asla ona ümit vermedim!
nasıl ya daha napıcaksın kızım, çocuga sarıldın lan geçen gün?!
ya o bi anlık duygu boşalmasıydı o sarılınca tutamadım kendimi
e öptün?
o öptü!
o an kalkıp pınarı yaka paça dışarı atmak geldi içimden! karşımda hiç utanmadan gözlerimin içine baka baka parası için birisiyle berabr olmayı kabul eden duran kız amcaoğlumun karısıydı! eski günler falan her şey ama her şey silindi o an gözümden!
saçma, kalkıp gitsen iyi olcak pınar deyip ayağa kalktım
hayır daha bitmedi deyip koltuğa daha da yayıldı...
peki sen ona bi şeyler anlattın mı?

artık bu konuşmanın nereye gittiğini çözebilmek zordu. o yüzden ona cevap vermeden mutfağa gittim. kahvemi aldım. içeri girdiğimde sigara yakmıştı...
anlatmadın mı? diye tkrarladı.
anlatacak bir şeyim yok benim kimseye. ve konu ben değil sizsiniz. başka sorun varsa sor yoksa git!
taner başka bi şey dedi mi?
hayır. hee bir de yalvardı, kimseye anlatmamam için ama anlaşılan o dayanamamış!
dayanamaz o bana zaten deyip güldü.
sustum... kahvemden bi yudum içip sigara yaktım.
eee başka soru?
dün gece, aysunla seviştin mi?

artık iyice sabrımı zorluyordu. sabretmekten nefret eden biriyimdir ama bu hallerine nasıl dayandım ben bile bilmiyorum piçler...
hayır dedim. başka soru?
erhan... dün gece siz tanerle konuşurken bi şeyler duydu mu? arkanızdan geldi çünkü?
sanmıyorum. duysa ne olacak ki hem, baksana rahatsın sen? baya rahatsın...
saçmalıyosun! erhan duyarsa biterim ben! hiç bi şekilde açıklayamam durumu!
bana açıklıyosun gayet güzel bi şekilde?
sen erhan gibi değilsin...
nasıl yani?
anlayışlısın... dinlersin beni, dinlemeden kızamazsın...
pınar iyice saçmalamaya başladın! farkındaysan ben erhanın amcasının oğluyum! yani sen benim artık yengemsin! saygım var erhana o yüzden seni kovmuyorum ama saçmalama! ne merak ediyosan sor, sonra siktir git bi daha da gelme buraya tek başına!
duymadığını nereden biliyosun peki?
duysa bana sormazdı di mi? taner de şu an yaşıyor olmazdı, eh sen de tabi...
güldü. sigarasını söndürdü, kahve almak için mutfağa gitti... ben hala şaşkındım. kahvemden bir yudum aldım, sigaramdan bi yudum çektim ve gitmesi için artık daha net cevaplar vermeye karar verdim...
ama o...
neden geldiğini anlayamamıştım hala. tanerle aramda geçen konusmayı mı, erhanın bu konusmadan ve diğer her şeyden haberinin olup olmadığını mı, yoksa beni baştan çıkarmaya mı...
ben ikram etmedim gideceğini düşünüp ama? diye sordum
daha cevaplamadığın sorular var dedi ve devam etti;
erhanla ne konustunuz peki? yanınıza gelmedi mi?
hayır. konusma bitmişti zaten ben onu yolda yakaladım. bi şeyler sordu başımdan def ettim, ağzımdan bir şey kaçırırım diye korktum
sen niye korkuyosun ki? sana ne olcak sanki olan benle tanere olurdu...
bunu söyledikten sonra anladım ki pınar sadece kendisini düşünen bencil orospunun teki. gittikçe kendisinden nefret ettiriyordu. diyecek o kadar çok sözüm vardı ki o an ona, hiç birini söyleyemedim, söylemedim... söylesem kalırdı biliyorum, söylesem, erhanı hiç düşünmediğini yüzüne vursam, sonu yine kötü olurdu...
haklısın ama ben bencil olamıyorum, üzülen erhan ve ailesi olcaktı, o hallerine sebep ben olcaktım. erhan seviyo kızım seni, anla artık şunu, erhan senin için çok şeyi göze aldı! sen de artık bunu fark etsen iyi olcak! başka soru sormanı istemiyorum...
ben de erhanı seviyorum. sevmesem evlenmem! ama sen taner aysun bi türlü bırakmadınız peşimizi! bi gün taner arar ağlar telefonda, nerdesin ne olur görüşelim der, görüşürüm başımdan def etmek için sen görürsün haydeee sorun! bi gün aysun erhanı arar, ne olur evlenme onunla seni hala çok seviyorum deyip ağlar, haydeee yine sorun! biz bu salaklıklar içinde yürütmeye çalıştık ilişkimizi ve sonunda evlendik! ama hala sorunlar bitmedi! biz birbirimizi seviyoruz ve artık rahat etmek istiyoruz! sana da aslında bunları söylemeye geldim, erhanın haberi olmasın ne olur... lütfen ona söyleme hiç bi şey... hiç söyleme. unutulcak yemin ediyorum sana...
yine suçlu ben olmuştum. üstelik sadece bir şeyleri gördüm diye... kısmen haklıydı, erhan onu çok seviyordu, üzülürdü...
peki deyip ayağa kalktım tekrar. o da kalktı bu sefer ve çantasını aldı...
lütfen, söz ver kimseye söyleme...
söz... dedim sadece.
kapıya doğru yöneldi...
o giderken ben bi sigara daha yaktım. oturdum yerime. başım çatlayacak gibiydi... duş almadan zaten geçmezdi ya bi de bu konuşma üstüne tuz biber olmuştu... salondan çıktı ben sigaradan bir nefes çekerken telefonum çaldı... arayan erhandı... açtım, efendim erhan deyince pınar durdu. arkasını döndü beni dinlemeye başladı
sana geliyorum evde misin dedi
evet de nerdesin şimdi dedim
aşağıdayım hemen sokağın başındayım
ne sokağın başında mı?! erhan gelme dışarıda görüşelim
geldim lan ne dışarısı aç kapıyı hadi deyip kapattı...
pınar da ben de şok olmuştuk. bir şekilde çıkması gerekiyordu evden pınarın yoksa siz daha iyi bilirsiniz ne olcağnı. erhana bu durumu açıklayacak tek kelimemiz yoktu. telaştan bi bok gelmiyordu aklıma zaten...
tekrar aradım erhanı. o sırada pınar kapıyı açıp dışarı çıkmak istedi durdurdum. erhan açtı
noldu dedi
nerdesin amcaoğlu dedim
apartmana giriyorum şimdi noldu dedi
he yok ya ekmek yok da evde bi ekmek alsana dicektim dedim
ne ekmeği olum ya girdim ben apartmandayım
ya olum açım yeni uyandım kap bi ekmek bi de kola, peynir falan gel işte dedim. zaman kazanmamız lazımdı...
eh amına koyayım deyip kapattı telefonu... camdan dışarı baktım. hızlı hızlı yürüyordu. hemen pınarı gönderdim. o gitti... kahve fincanları hala ortalıktaydı. onları toparladım. mutfağa götürüp makineye attım. biraz kendime çeki düzen verdim ve kapı çaldı
erhan. girdi içeri söylene söylene elindeki poşetleri mutfağa götürdü. içeri girdi ve pınarın oturduğu yere oturdu. küllük yanındaydı. hemen onu kaldırdım yanından... kahve içer misin diye sordum, içmedi. ben kendime yeni bi kahve hazırlayıp salona geçtim oturduk...
hiç düşünmeden direk konuya girdi.
dün gece, taneri niye dövdün?
hassiktir. işte şimdi sıçtım! ne diyeceğimi bilmiyordum, biraz önce sorsa bi şeyler uydururdum ama o sabah ki anı kurtarma yalanımı ekmek al diyerek kullanmıştım. aklıma bi şey gelmiyordu üstelik erhan karşımdaydı.
niye dövdün amca oğlu? ne konuştunuz?
sen gitmedin mi onun yanına? sormadın mı?
sordum!
ee?
niye dövdün amcaoğlu?
dövmedim. bi iki tane salladım işte kafam güzeldi zaten...
kafan güzel değildi. sorduğumda çok net açıklamalar yaptın, şimdi ne olduğunu daha net açıkla!
erhan, uzatma kardeşim. dün gece oldu bitti. kaşıma
lan saçmalama noldugunu anlat işte! aysuna mı laf söyledi ne oldu?!
aysun... bir de o vardı tabi. az önce pınar ona olan eski duygularımı kullanıp bir şeyler almaya çalıştı ağzımdan şimdi de erhan... şimdi düşünüyorum da ne boktan bir aile oldu bunlar amk *
aysunla bi alakası yok kardeşim.
neyle alakası var o zaman?
sinir oldum dövdüm işte. o an o vardı elimin altında...
anlaşıldı senden bi bok çıkmicak. aysunu arıyorum şimdi buraya gelsin konuşalım...
aysun mu? saçmalama amcaoğlu onun bi şeyden haberi yok!
olsun, gelsin görüşelim hem dün ilgilenemedik fazla deyip aradı...
onca sıçışların arasında bir bu eksikti! aysun nereden çıktı şimdi amk, her şeyi ötebilirdi! pınarın da az önce dediğine göre hala erhanı seviyordu. zaten bunu dün gece bana da söylemişti. yaptıklarından pişmandı... geldiğinde neler olabileceğini düşünmek bile istemiyordum...
aradı aysunu. ilk denemede açmadı. bir kez daha aradı,
nerdesin?
... (duymadım)
he tamam erdemin evi biliyo musun? (nickaltımda zaten ifşa oldum piçler o yüzden rahatım ismimi verebilirim)
...
evi tarif edip kapattı telefonu erhan. ne oldu geliyo muymuş dedim, onayladı.
asıl şimdi sıçmıştım
o sırada biraz ikna etmeye çalıştım erhanı. gelmesin her boku anlatıcam falan demiştim ama ikna olmadı piç. ben de bi şey anlatmamaya karar verdim. aysun geldiğinde vereceği tepkiye göre davranırdım ama o gelmeden konuşursam, yalan söylesem bile aysun aynı cevapları vermeyecekti. o yüzden suçlu durumuna düşecektim otomatikman. gizlediğim bir şeyler olduğu ortaya çıkacaktı.

sustum. bir kaç soru sordu, geçiştirdim. pınarla mutlu musun diye sordum,
pınar dedi... bir şeyler olduğunu o da sezmişti ama muhtemelen konduramıyordu. ya da düşündüğü şeyler o kadar karışıktı ki o bile anlam veremiyordu...
pınar? dedim
eskisi gibi değil sanki dedi
nasıl yani lan daha yeni evlendiniz?

evet dün evlendik. ama ne bileyim amcaoğlu dün gece çok karıştırdınız kafamı... anlatsan neler olduğunu ben de rahatlicam ama anlatmıyosunuz! tanere sordum, noldu dedim, erdem niye dövdü seni sen niye karşılık vermedin dedim sustu. sana soruyorum susuyosun. pınara sordum bütün gece surat yaptı döndü arkasını uyudu... inanabileceğim bir söz bile yok ortada amcaoğlu, ne yapıyım söyle? nasıl davranıyım?

haklıydı. tek söz söylemeye yüzümüz yoktu çünkü... taner, aşıktı söylediğine göre... aşktan yapmıştı ne yaptıysa... pınar, mutluydu erhanla. mutluluguna gölge düşsün istemiyordu... o da haklıydı.
ben? haksızdım. belki de bu durumda haksız olan tek kişi bendim. erhana yalan söylememiştim hiç. söyleyemezdim de artık. hele böyle bir durumda, sadece susabilirdim. mutlu olması benim gözümde en iyisiydi, ama mutlu da değildi... her şeyi aslında yüzüme gözüme bulaştırmışım farkında değildim... yine de susmalıydım. içimden, aysun geldiğinde o anlatırsa anlatsın deyip sigara yaktım...
derken kapı çaldı

ben kalkmadım yerimden. artık kalkacak halim de yoktu zaten... erhan bana baktı, benden bi hareket görmeyince kendisi kalktı, kapıyı açtı gelen aysundu. içeri girdi. dün geceki gibi değildi. makyajsızdı... saçlarını arkadan toplamıştı, özensiz... üzerine bir kot bir gömlek çekip gelmişti, besbelli merak etmişti olanları... yanıma oturdu hiç bir şey demeden, kulağıma eğilip, noluyo dedi...

bir şey diyemeden erhan geldi içeri. karşımıza oturdu. artık mevzu sorgu havasına bürünmüştü. tepemizde bir ampul eksikti... gerginliği sezmemek için hissiz olmak gerekiyordu...
ben hala sessizdim...
aysun elimdeki kahveyi görünce biraz da havayı değiştirmek için,
bi kahve de ben alırım deyip gülümsedi. yüzüne baktım. gülüşü dün geceki gibiydi. hatta daha güzeldi...
hiç bir şey demeden elimdeki kahveyi ona uzattım. aldı bi yudum içti. erhana döndü...
ee niye çağırdın beni buraya?
erhana baktım başımı kaldırıp. ne diyeceğini merak ediyordum. niye çağırmıştı? belki de bana blöf yapmak için aysun kozunu kullanmıştı ama ben çekilmemiştim. olayları akışına bırakmıştım. erhan da farkındaydı. şimdi karşısında eski sevgilisi ve amcasının oğlu vardı, konu ise daha 1 günlük eşiydi...
evi çabuk buldun? diye başladı konuya erhan.
basit yerdeymiş o yüzden, daha geç bulsaydım daha mı iyiydi deyip bana baktı aysun...
bende hala tepki yoktu. sadece merak ediyordum. derken erhan sordu
dün gece... hayatım dedin?

ben de aysun da şok olmuştuk. bu nasıl soru? nalaka?! dün gece o kadar çok şey olmustu ki bu benim bile aklımdan çıkmıştı. erhanın aklında olması saçmalıgın daniskasıydı!
aysun bana baktı ben aysuna...
evet dedi. bu yüzden mi buradayım?
hayır aslında dedi erhan... mevzu başka. zannedersem bi tek ben bilmiyorum konuyu ver herkes susuyo bana karşı! son çarem sensin. bu yüzden çağırdım seni...
neymiş herkesin bilip senin bilmediğin şey?
dün gece erdem taneri dövmüş. herkese sordum aralarında geçen şeyi ama kimse söylemedi... ne oldu? sen hep erdemleydin. bilirsin her şey yanında oldu zaten?
erhan bunları söylerken sesi titriyordu. tedirgindi besbelli alacağı cevaptan mı korkuyordu yoksa aysunla konuşmak onu heyecanlandırmış mıydı bilmiyorum ama ortada bir şeyler döndüğü kesindi.
aysun bana baktı, kahveden bi yudum daha içti, fincanı bana verdi ve anlatmaya başladı...

taneri dövdüğünü ben de bilmiyodum deyip bana baktı aysun. başımla erhanı onayladım. öyleyse neden oldugunu bilmiyorum ama tahmin ediyorum...
neden?
tanerle erdem...
ee? aysun adam gibi konuşçak mısın artık?
erdem taneri daha önceden tanıyormuş.
nasıl yani? nereden?
bilmiyorum. ben yanınıza geldiğimde zaten bir şeyler olduğunu tahmin ettim. sordum erdeme ama söylemedi. neler olduğunu merak edip peşlerine takıldım ben de... önce erdemle beraber oturdugumuz yere gittik. konusmaya basladık. erdem sürekli sorular sordu taner de cevapladı...
ne sordun kardeşim?
ben hissizdim. bana soru soran erhandı ama ben algılayamadım bile. sadece aysuna bakıyorum. her şeyi anlatıyordu neredeyse ve ben engel olamıyordum. başını öne eğmiş bana sorulan sorunun cevabını vermemi bekliyordu. sustum. kahveden bir yudum içtim ve aysun devam etti...

işte sizi nereden tanıdıgını falan sordu taner de cevapladı...
ee sonra?
sonra bir ara taner abuk subuk konuşmaya başladı pınarla ilgili.
araya girmem lazımdı. aysun orospusu her boku anlatıp her şeyi mahvedecekti! aysun sen git artık diyebildim. ama erhan izin vermedi bile buna. kardeşim arya girme lütfen dedi. aysuna baktı, bekliyordu...
pınarla düğünden bir önceki gün görüşmüşler...
nasıl yani?
görüşmüşler... sonra erdem onları görmüş...
artık dayanamayıp ayağa kalktım ve aysunu kolundan tutup kaldırdım. saçmalıyo erhan, siktirsin gitsin buna mı inanıyosun ya aranızı bozmaya çalışıyo işte! erhan dinleme kardeşim ne olur bak yalan hepsi! tamam tanerle aramdaki her şeyi anlatıcam yemin ederim anlatıcam ama bu kaltak gitsin! yemin ederim konuşçaz...
erhan dinlemedi beni, o kadar yalvarmama rağmen dinlemedi, beni ittirip aysunu yerine oturttu... aysuna bakakaldım. gözlerime anlatmaya çalıştım, yapmamasını, erhanı üzmemesini anlatmaya çalıştım... başını eğip devam etti...

tanerle pınar. tartışıyorlarmış...

erhan bana baktı. o bakışı ömrüm boyunca unutamam piçler. dün gece burada olmayışımın bi sebebi de o bakıştır... beraber büyüdüğüm, kardeşim diye bildiğim, babasını canımdan çok sevdiğim, amcalıktan çok babalığını gördüğüm adamın oğlu, kardeşim... benim yüzümden ne hale gelmişti. o bakışta her şeyi seziyordum. nefreti, acıyı, sırtından vurulmuşluğu... hiç bir şey diyemedim. başımı öne eğdim. gözlerim dolmuştu. bi damla akmaya başladığında aysun devam etti,
erdem de onları görmüş. yanlarına gitmek istemiş, ama olayın büyüyp senin kulagına gitmesinden korkmuş. gidememiş. ama bırakamamış da... merak etmiş, sen olsan sen de öyle yapardın erhan!
erhan da hissizdi artık anlayabiliyordum... aysunu dinlediğinden bile şüpheliydim. aysun artık boş konuşuyordu. erhanın gözlerine bakmaya korkuyordum. aysun yine devam etti
sonra taner pınarın yanına oturmuş. daha fazla tartışmaya başlamışlar. pınar bağırmış çağırmış ve oradan kalkmış. terk etmiş orayı...
bi an erhana baktığımda erhanın bütün dikkatini aysuna verdiğini gördüm. sadece aysunu dinliyordu. arada bir bana bakıp br şey deyip demiyeceğimi kontrol ediyordu ama ben sadece dinliyordum. sadece susuyordum...
aysun da susmuştu.
erhan ayağa kalktı...

aysuna baktım bi an. dün gece tanışıp seviştiğim kız mıydı bu düşündüm. nasıl her şeyi birden bire erhana anlatır, nasıl beni yok sayar nasıl erhanın üzüleceğini düşünemez diye düşündüm. göz göze geldik. gözlerinin içi gülüyordu. kötü bir şey yapmamış da, bi yerlerde gizli olan bir şeyi bulup sahibine vermiş gibiydi... üzgün değildi, mutsuz da... sadece memnundu. rahattı...
derken erhan yanına oturdu aysunun...
bunları biliyorum zaten pınar anlattı! erdemle nalakası var onu anlat bana erdem neden dövsün bu yüzden taneri?!
ben bu sözleri duyduktan sonra artık o anda can vermeye meylettim piçler... o an ki stresim sıkıntım ne varsa üstümden çıktı gitti... şaşırdım, ne diyeceğimi ne yapacağmı bilemedim... demek pınar bir şeylerden daha fazla kaçamayacağını anlamış erhanın eline sus payı vererek bu işten sıyrılmıştı... erhan bu kadarını biliyordu ve bu ona yetiyordu... ama benim anlayamadığım aysunla pınar nasıl aynı şeyleri söyleyebiliyordu?
aysuna baktım tekrar, gülümsedi, beni de rahatlatmak istiyordu bu sefer anlamıştım. arkama yaslandım. bir sigara yaktım. ve dinlemeye devam ettim... artık mevzunun devamını ben de merak ediyordum...

aysun devam etti anlatmaya.

erdem yanlış anlamış onları. kavga ettiklerini görünce aralarında bir şeyler var sanmış. dün gece de kafası güzeldi... bu yüzden biraz fazla agresif davrandı tanere. taner de ona ters cevaplar verince, bir de senin hakkında yorumlar yapmaya başlayınca...
nasıl yani? taner benim hakkımda ne demiş ki? deyip bana baktı erhan. artık benden cevap bekliyordu...
kafamı sallayıp önüme bakmaya devam ettim. aysun kadar iyi olamadım hiç bi zaman sallama konusunda, işi ehline bıraktım...
aysun devam etti;
ya işte abuk subuk erhan da evlendi ya ona şaşırıyorum. üstelik pınar erhandan fazlasını hak ediyor... erhan parasal açıdan pınara yetebilir mi gibisinden konuşunca erdem de tutamadı kendisini... tutup kolundan götürdü gerisini ben de bilmiyodum yeni öğrendim...
erhan bana baktı. ben aysundan gözlerimi ayıramıyordum. öyle bir anlatmıştı ki neredeyse ben bile inanmıştım... erhana çevirdim bakışlarımı. ayağa kalktı. yanıma geldi. ben de kalktım ayağa...
neden anlatmadın bunları bu kadar sıkıntıya soktun bizi? diye sordu.
başımı önüme eğdim tekrar. hala bir şey hissedemiyordum. hala kandırıyordum çünkü kardeşimi, farkındaydım. o değildi ama ben farkındaydım... üstelik herkes kandırıyordu onu, ve o saf... inanıyordu. o kadar temizdi ki konduramıyordu etrafındakilere bu kadar yalancılığı. sarıldım ona. sadece sarılabildim. o kadar dolmuştum ki gözümden yaşlar akmaya başladı. engel olamadım... o kadar sıkı sarıldım ki... kardeşim inanma demek istedim. diyemedim... sadece ağladım.

erhan bana sarıldığında onu koruduğumu onun üzülmemesi için tüm bu olup bitenleri ondan sakladığımı düşünüyordu. bunu bana sımsıkı sarılışından anlayabiliyordum. o da içten içe dua ediyordu daha fazla şeyin ortaya çıkmaması için. o pınarla mutluydu ve aralarına en ufak bir karanlığın girmesini istemiyordu. bu kadarı bile ona fazla gelmişti.

diğer taraftan ben garip bir rahatlık seziyordum içimde. hem de hiç rahat olmamam gereken bir durumdayken... hala erhana söylediğim yalanları -aslında ona yalan söylediğimi kendime bile itiraf edemiyorum hala o yüzden sakladığım gerçekleri desek daha mutlu olurum- içimde tutuyordum. bir taraftan da aysun'a güvenimi boşa çıkarmadığı için daha farklı bir gözle bakmaya başlamıştım. erhanla sarılırken aysun'un gözlerine baktığımda gözlerinin içindeki gururu ve mutluluğu sezmiştim. o da mutluydu olayın kötü sonlanmadığı için. benim ona duyduklarımı bilmediği için sırf erhan mutlu olduğu için mutluydu belki de...

şu duygu seli dakikaları bittiyse bana biriniz kahve koycak mısınız? diyerek araya girdi aysun. elinde benim kahvemi içtiğim kupa fincanını sallıyordu...
gülerek bıraktık birbirimizi erhanla. ev sahibi sensin amcaoğlu ben de şimdi bir mutluluk kahvesi içerim diye kitledi bana sonra erhan.
aysunun elinden kupayı almak için erhanın yanından geçerken erhan da benim kalktıgım koltuga oturdu. aysun kupayı verirken göz kırptı bana her şey yolunda der gibi, ben de gülümsedim. ben mutfakta kahveleri hazırlarken erhanla aysun bir şeyler konuşmaya başladılar. bir şey duyamıyordum ama adımın geçtiğini anlayabiliyordum. içeri girdiğimde aysun;
erhan bizi yakıştırmış ne dersin bi düğün daha mı? diyerek gülmeye başladı

ben şaşırmamıştım. erhanın dalga geçtiğinin farkındaydım, aysunun da... her boku geçmiştik, bir makaramız kalmıştı onu da yapıyorduk işte. bir pınar eksikti. ve eminim orada olsaydı bizden 10 kat daha iyi rol yapabilirdi. etrafa gülücükler saçarak konuyu hemen değiştirebilir işin bu kadar büyümesine bile izin vermezdi. ve aysun, bu konuda pınardan kalır bir yanı yoktu...
yok artık benim evlenmeyeceğimi erhan iyi bilir di mi amcaoğlu?
öyle deme olum bak ben de evlenmem diyodum ama...
hadi lan sen mi evlenmem diyodun? pınarı ilk gördüğünde evlenirim ben bunla demiştin lan denyo hahaha?!
aysun girdi araya, hadi yaa, erhan? evliliğe bu kadar sıcak baktığını bilmiyodum?!
bunu söyledikten sonra ikimiz de birden susup ciddileştik. aysun erhanın eski sevgilisiydi sonuçta ve o an anladığıma göre hiç evlilik konusu aralarında geçmemişti. aysun da şakayla karışık bu konu üzerinden erhana saldırmayı seçmişti. ama o da uzatmayıp şaka yaptım saçmalamayın diyerek havayı tekrar değiştirmeyi başardı.
erhan, evden erken çıktığını ve gitmesi gerektiğini, pınarın onu babasıyla olduğunu sandığını söyleyerek kalktı. biz de ısrar etmedik. gerçi erhan pınarın neler karıştırdığını bilse adını bir daha ağzına alır mı bilinmez ama, şu durumda haklıydı. ona yalan söylememeliydi. çünkü o anda erhana göre pınar, erhana yalan söylememişti...

erhan gitti. içi rahat bir şekilde gitti. bu hem beni hem aysunu rahatlatmıştı. içeri geçtiğimizde aysunla başbaşa kalmıştık ama ben hala duş almak istiyordum. hatta buz gibi soğuk bir duş beni ancak kendime getirirdi. dağınık halimden aysun da bunu anlamış olacak ki hemen kalkmak istedi ben de onayladım.

kapıda bir kaç dakika konuşup telefon numaralarımızı aldıktan sonra aysunu da gönderdim ve sabahtan beri beklediğim hayatımın en kral duşunu almak için banyoya girdim.

suyu hiç ısıtmadım. buz gibi akan suyun altına girdim. kaslı vücudum sırılsıklam olmuştu (şaka lan ibneler o kadar da değil hahaha)...

üzerimi değiştirip evden çıkmaya karar verdim. tanerin iş yerine gidip onunla adam akıllı konuşmak istiyordum ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. korkuyordum. düğün gecesi bana söyledikleri zaten yeterince kafamı karıştırmıştı. bir daha aynı cümleleri kurmaya kalkarsa ne yaparım diye düşünüyordum. ama kafamda kalan bir kaç soru vardı ve bunları ancak taner çözebilirdi. ve sanırım artık erhana yalan söylemek istemiyordum... her ne geçtiyse taner ve pınarın arasında artık gün yüzüne çıkmalıydı ancak benim yüzümden değil. taner itiraf etmeliydi...

gittim...

iş yerinden çıkmalarını beklerken bir sigara yaktım ve kaldırıma oturdum. 1-2 fırt çektikten sonra insanlar tek tük çıkmaya başlayınca sigarayı elimden attım, ve beklemeye devam ettim. derken taner göründü, yanında bir kızla...
kızı tanımıyordum ama pınara benziyordu. gözleri yeşildi, saçları pınarın saçları gibi. boyatmıştı o da aynı renge. tesadüftür deyip fazla üzerinde durmadım. taner beni gördü, yanındaki kızla beraber yanıma geldi.
hayırdır pınarı mı bekliyosun? onlar izinli...
pınarı? hayır seni bekliyordum...
dün gece gibi bi konuşma olacaksa işim gücüm var bu saçmalıklarla uğraşmak istemiyorum!
dün geceki gibi derken neyi kastettin bilmiyorum. ama sadece konuşçaz. istersen kız arkadaşın da gelsin?
yo yo ona gerek yok deyip kıza döndü. bir taksi çağırdı ve kızın soruları arasında sonra anlatırım deyip kızı gönderdi...
ee ne konuşçaz?
istersen benim eve geçelim? hem çaya çorbaya para vermeyiz?
o kadar da değil ben ısmarlarım. şurada bir kafe var oraya gidelim...
tamam dedim ve yürümeye başladık. yol boyunca ikimiz de konuşmadık. ben bir sigara yaktım, sigara bitene kadar da yolumuz bitmişti zaten.
kafedeydik.

pınar nasıl? diye sordu.

daha sabah görmüştüm pınarı. iyiydi, gayet iyiydi. "senden benden daha iyi emin ol" demek istedim ama bilmiyorum diyebildim. aslında bilmek istemiyordum.
görüşmediniz mi düğünden sonra?
hayır deyip geçiştirdim.
ee konu ne neymiş konuşacağımız şey?
konu... derken garson geldi siparişleri verdik gitti. o su almıştı, ben çay.
konu, pınarla aranızda geçenler...
dün anlattım her şeyi. daha fazla uzatma! o azönce yanımda gördüğün kız nişanlımdı ve hiç bir şeyden haberi yok! yoksa bunları kullanıp... ?
kes lan! adam oldun da benim adamlığımı mı sorguluyosun, sorularıma cevap ver sonra siktir git napıyosan yap! umrumda mısınız nişanlın sen bana ne!? sadece şu pınarla aranızda geçenleri adam gibi anlat dedim. şaşırdığından mıdır yoksa korktu mu bilmiyorum hemen anlatmaya başladı. ama dün gecede farklı şeyler değildi. oysa pınar sabah bana anlatırken öncesinin olmadığını, sadece tanerin ona aşık olduğunu söylemişti. büyütülecek bir konu değil ama sanırım ben artık pınardan ve yalanlarından kurtulmak istiyordum.
işin rengi değişmişti. pınardan kurtulmamın tek yolu erhana tüm bu olanları anlatmaktı. ben bunları erhana anlatırsam erhan beni de siktir edebilirdi. ama taner anlatırsa bana bir şey olmazdı. adım geçse bile erhanın sabah ki hali beni umutlandırıyordu.

onun üzülmesini istemediğim için bunları ondan sakladığımı düşünürdü erhan. pınardan kurtulurduk, ben de rahatlardım sonra, konu kapanır giderdi... şimdi iş taneri buna ikna etmeye gelmişti... erhana her şeyi o açıklamalıydı!
peki, nişanlının haberi yok bunlardan eyvallah... erhan? ya erhana anlatırsam? o zaman ne yapacaksın?
söyleyemezsin! söylersen senin de işin biter çünkü bunları ondan sakladın!
yeni öğrenmişimdir belki? bak şimdi anlattın daha yeni?
erhanı üzemezsin! eğer üzmek isteseydin o gece anlatırdın her şeyi!
erhanı ben üzemem doğru, ama sen yapabilirsin bunu! ne sanıyosun taner?! erhanın bu kızla hala evli kalmasına ses çıkarmicağmı falan mı?! bu iş biter sen bitirirsin...
saçmalama! ne dicem "pınarla birbirimizi seviyoruz boşan ondan" falan mı?
bilmem, en az hasarla nasıl kurtulabilirsin onu düşünüp öyle karar verirsin...
ben ağzımı açmam! en kısa zamanda siktir olup gidiyorum zaten buradan! eğer senin de aklın varsa daha fazla kurcalamazsın konu kapanır gider, erhan pınarı seviyor bunu anlayabilmek zor değil! daha fazla aralarına girip kendi pisliklerimize bulaştırmayalım erhanı! biraz akıllı davran...
benim onu ikna edeceğim yerde o beni ikna etmişti. ve bu sefer tanerin ikna yeteneğine hayran kalmıştım. önceki gece beni bok gibi bi hale sokup yanından gönderen adam yine aynı şeyi yapıyordu. yine ağzıma lafı tıkayıp benim ne kadar pislik, erhanınsa ne kadar temiz olduğunu anlatıyordu. ve yine haklıydı...

çayım geldiğinde taner başka sorup olup olmadığını sordu. yoktu... kalkıp gitmek istedi sesimi çıkarmadım. bir sigara daha yaktım ve ne yapmam gerektiğini düşündüm. kafam o kadar karışıktı ki bir türlü işin içinden çıkamıyordum. bu mevzuda tek suçsuz erhandı ama bütün acıyı çekecek olan da erhandı. bütün her şeyden habersiz bir şekilde etrafındakilerin ne kadar yalancı olduğunu bilmeden yaşayan yine erhandı... ama bu haliyle mutlu olan da erhandı... ne yapacağımı düşünürken aysun geldi aklıma...

aradım, nerede oldugumu tarif ettim, zaten erhanla beraber çok kere geldikleri bir yermiş, 10 dakika içerisinde yanımda olacağını söyledi. beklemeye devam ettim, tabi düşünmeye de...

aysun kapıda göründüğünde saçma bir tribe girdim kendi kendime... üstüme başıma baktım, düzelttim, sigaramı söndürdüm, o sırada beni görmüş olacak ki bana doğru yürümeye başladı. yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. daha bir gece önce tanışmamıza rağmen şaşkın halimi ilk kez görmüyordu ama heyecanlı halime ilk kez denk gelmişti. o halini görünce ben de gülümsedim.

yanıma geldi, sol yanağımdan bir kez öpüp karşımdaki sandalyeye değil yanımdaki sandalyeye oturdu. çantasını masanın üzerine koydu, sonra vazgeçip karşıdaki sandalyenin üzerine attı. bana döndü, naber? dedi... güldüm. boş bardağı gördü, baya olmuş sen geleli diye sordu...
baya olmuştu. yarım saat kadar... ama ona söylemek istemedim buraya tanerle geldiğimi. öğrenirse tepki verebilirdi, ve görünüşüne bakılırsa o konuları kapatmıştı kendi içinde. benle de flört etmek için buluşmuştu.
çayın bitmiş yenisini söyleyelim?
evet ya baya oldu, bi 15 dakika kadar...
hadi ya özür dilerim aslında hemen çıktım evden...
koşarak gelmedin ama?
nereden biliyosun?
saçların bozulmamış bi de 10 dakika dedin 15 dakika geçti... demek ki pek sallamadın...
güzelleşmek için 5 dakika kullanmış olamaz mıyım?
bak sen, güzelleşmek için sadece 5 dakikaya mı ihtiyacın var?
yok 5 değil aslında, 2 dakika yeter de artar bile deyip gülümsedi. güzel gülüyordu. hatta çok güzel gülüyordu... sağ yanağındaki gamze o güldüğü zaman ortaya çıkıyordu ve işte bu onu çok güzel bir kıza çevirebiliyordu bir anda...
ne oldu? diye sordu. gamzesine baktığımı fark etmişti...

gülünce, dedim... sadece burada gamzen çıkıyo?
evet dedi sol taraf biraz eksik kalmış, idare et...
bir tanesi bile seni bi anda güzelleştiriyo. dakikalara gerek yok... gözleri kocamandı. ben hayatımda bu kadar büyük gözler görmemiştim. parlıyorlardı, güldüğünde onlar da gülüyordu. samimiydi...
bu gecenin konusu belli oldu desene... her şeyi öğrenen haşin gencimiz, tesadüfen tanıştığı kıza aşık olur...
aşık? götümüz de hemen kalkıyomuş aysun hanım?
götümüz? deyip kahkahayı bastı. ben de gülüyordum ama bu kadar gülmesine şaşırmıştım.
kaldırmayınız efendim deyip gülmeye devam etti...
kalkmasın efendim biz hakim oluyoruz siz de olunuz bir zahmet...
yavaş yavaş kendisini kontrol etmeyi başardıktan sonra burada mı oturcaz diye sordu... hava kararmıştı. ne yapmak istediğini sordum
bilmem ne yaparsın akşamları dedi...
içerim dedim.
o zaman, içelim diye karşılık verdi...

mekan belirlememiştik kalkmadan önce. öylece kalktık. hesabı ödedikten sonra sokağın bir tarafını seçip yürümeye başladık.
ee nereye gidiyoruz? diye sordu
bilmem nasıl bi yer istersin?
sessiz olsun, bi de seni öpebileceğim bi yer olsun
öpmek... güzel bir düşünce, şurada ergenlerin yiyiştiği bi kafe biliyorum ama?
güldü. piçlik yapmayacaksak evine gidebiliriz? dedi arkasından...
ev olmaz. beni yanlış tanımanı istemem, ilk buluşmada beni eve atmaya kalkıştı falan diye adımı çıkarırsın sonra... iyisi mi seni güzel, manzaralı bir yere götüriyim... hem dün geceki manzara borcumu ödemiş olurum? diye cevap verdim
yine o meşhur gülüşünü ağzının tam ortasına kondurdu ve yürümeye devam ettik.
mekana geldiğimizde elimdeki poşetleri orada duran masalı bankın üzerine bıraktım. o da elindeki cips poşetini ve çantasını...
deniz... dedi. aslında pek sevmem.
tamam kalkıyoruz o zaman? deyip poşetleri tekrar aldım...
hayır dedi, kalalım. sevdirirsin belki...
deniz bu kadar güzel haliyle kendini sevdiremediyse?...
denize bakmaya devam edip; şimdi güzelleşti bi anda işte dedi.
artık bana bakıyordu...

bana bakmasını seviyordum. ama daha yeni gelmiştik buraya ve bana bakması için daha çok zaman vardı. içmek lazımdı. kafam ayıkken daha fazla soru işareti oluşuyordu ve ben artık soru istemiyordum...
önce aldığımız kırmızı şarabı açmak lazımdı. tirbişon olmadığı için yanımızda bu epey zorlicaktı bizi farkındaydık... sonra saçından bir toka çıkardı, onu şarabın tıpasına soktuk, işe yaramadı. sonra arabadan çakımı aldım ve bıçağıyla tıpanın dışarıda kalan kısmını kestim. içeride kalan kısmını da şarabın içine ittirirken şaşırdı
gülerek napıyosun sen yaa dedi
şarabımızı açıyorum diyerek daha hızlı ittirdim. tıpa şişenin içine girmişti. daha fazla gülmeye başladı. bir tane plastik bardak alıp bana uzattı, doldurdum, sonra benim bardağımı uzattı. onu da doldurup şişenin ağzına kalan tıpayı soktum. başarılı deyip gülümsedi...
bardağını uzattı, neyin şerefine içiyoruz dedi
sağ yanağındaki gamzenin deyip tokuşturduk.

plastik bardak alırken de baya bi eğlenmiştik. kadehsiz eksik olacağından dem vurmuştuk ama şarabı içerken aklımıza bile gelmedi bu. sarhoş olmak istiyorduk. sarhoş olduğumuzda ne olacağını ikimiz de biliyorduk.
3. bardaklardan ilk yudumu aldıktan sonra sordu; taner... sence doğru mu söyledi?
şaşırmıştım. hem aniden sormasına hem de tanerin ne söylediğini biliyormuş gibi konuşmasına...
taner ne söylemişti ki? diye sordum
pınarla ilgili... ya yalan söylüyorsa? ya pınarla aralarında bir şey varsa?
ne olabilir ki deyip fikrini almak istedim
hala beraber olabilirler? ve bunu sana söylemek istemezlerdi di mi?
orası öyle, ama sanmıyorum. o anda yalan söyleyecek durumda değildi
neden dayak yediği için mi?
bilmem olabilir...
sanmıyorum, asıl tam da o anda yalan söyleyebilir insan...

ne demek istiyorsun?
bi şey demek istemiyorum. sadece merak ediyorum, ben olsam vazgeçmezdim aşkımdan...
vazgeçtiğini sanıyordum? erhanı rahat bırakan sensin?
zor oldu ama evet, bırakmam gerekiyordu. hem ben tanerin söylediği gibi ona aşığım diye dolaşmıyorum ortalıkta...
pınarla aralarında hala bir şeyler var diyelim... neden erhanla evlendi pınar peki?
bilmiyorum. aslında en çok da onu merak ediyorum...
nasıl yani?
pınar erhanı sevmezdi. yani severdi de bu kadar sevmezdi. evlencem ben dediğini hiç duymamıştım...
demek ki seviyormuş...
peki neden tanerle görüştü o zaman?!
taner ısrar etmiş... ?
çok salaksın erdem! eğer dediğin gibi pınar erhanı seviyor olsaydı ne olursa olsun eski sevgilisiyle görüşmezdi!
son defa görüşmek istemiş olabilir...
son mu? daha dün gece telefonla konuşmuşlar!

dün gece mi? nasıl konuşmuşlar? dün gece evlendi pınar erhanla?!... aslında pınar bundan bahsetmişti bana bundan. dün gece taneri aramış ve aramızda geçenleri sormuştu. ama bunu aysun bilmiyordu belli ki ve koz olarak kullanıyordu... işin rengi değişmişti. aysun da pınar-erhan ilişkisinden rahatsızdı. ama benim rahatsızlığımla aynı mıydı bunun sebebi, işte o biraz kafamı kurcalıyordu...
konuşmuşlar, üstelik pınar aramış! diye devam etti. bunları söylerken zafer kazanmış gibi bir havası vardı... elimdeki bardağı masanın üzerine koyup bir sigara yaktım...
ne konuşmuşlar peki?
bilmiyorum o kadarını anlatmadı ama pınar aramış. baya bi konuşmuşlar... erhan uyuyormuş o sırada...
bunu bilmeme rağmen tanere koz olarak kullanmayışıma o an bol bol küfür ettim. eğer bunu da söyleseydim, taner pes ederdi ve dediklerimi yapmak zorunda kalırdı. ama ben ne yazık ki hiç bir zaman hayatımda şu kızlar kadar şeytan olamadım. siz de olamazsınız beyler hiç kasmayın...
peki dedim, konuşmuşlar. yine de bu pınarın erhanı sevmediğini göstermez. belki taner aramıştır. pınar da rahatsız etmemesi için konuşmuştur. hem bunu sana ne zaman anlattı pınar?
bu sabah... dedi
demek pınar benden çıktıktan sonra hemen aysunu arayıp durumu anlatmış ve birlikte böyle bir yalan uydurmaya daha doğrusu pınarın erhana söylediği yalanın doğruluğunu onaylamaya karar vermişlerdi.
güzel... deyip bardağımdaki şarabı bitirdim...

demek bana gelmeden önce konuşmuştun pınarla?
tabii ki konuşmuştum! yoksa onunla aynı şeyi nasıl anlatırdım erhana?
tabi yaa... o an neredeyse ölümüme sebep olacaktın!
biraz daha uzatsam sen beni öldürcektin asıl! kolum hala mor!
geçmez o morluk daha 1 hafta unut... çok sinirlendirdin...
ne yapmamı bekliyordun? o anda ne anlatsaydım? erhancım bildiğin gibi değil valla pınarla taner sikişmiyo mu deseydim?
ne? ne diyosun kızım sen?!
öyle tabi?! ya erdem bari sen yapma ya! şu mevzuya geniş bak biraz!
sen önce doğru düzgün anlatsana ne diyosun?!
pınar diyorum! sandığınız gibi bi kız değil hala neyi anlayamıyosun?!
saçmalama! pınarın tek açığı buydu bunu da kapattık hep beraber! erhanla evlendi erhana ihanet etmez o!
sen öyle san...
gecenin ilk şokunu yaşamış oldum böylece... ben olayları bu kadar sanıp bu haline bile kafayı yicek duruma gelmişken, işin içine girdikçe daha da çirkinleşiyordu. pisliğe batıyorduk hep beraber. pınar yaşadığı pisliğe erhanı çekmekle yetinmeyip beni de çekmeye çalışıyordu.
susturmaya çalıştım aysunu. susmadı...

pınar erhanla beraberken tanerle de görüşüyordu! aynı iş yerindeydiler... hafta sonu erhan çalışmıyordu ama pınar işe gidiyordu mesaiye kalacağım deyip. erhan da saf taneri arayıp ona göz kulak olmasını istiyordu! iş yerinde güvendiği tek adam oydu! şuraya bak ya hala gülüyorum o hallerine...
aysun devam etme! bu kadar pislik yeter sen nerden biliyosun bunları?!
pınar kendisi anlatıyodu! hatta tanerle evlenecekti o öyle istiyordu!
ya niye evlenmedi o zaman! niye erhanı da çekti bu pisliğe?!
erhanla beraberdi tanerle tanıştıklarında zaten... taner sonradan atandı onların bölüme... ondan sonra tanıştılar pınarla.
nasıl yani? erhan sonradan atanmıştı diye biliyorum ben?!
hayır safım benim hayır, taner sonradan atandı. pınarla erhan zaten aynı bölümdeydiler...
şarap şişesini alıp kafama diktim! kusacak gibi olana kadar da içtim, boğazım yandı bıraktım içmeyi... şişeyi bıraktım, banka oturdum. aysun artık yüzüme bakmıyordu...
deniz dedi, o da hayat gibi, göründüğü gibi değil. derin... sevmek için önce nefret etmek gerekiyor di mi?...

gerçekten de o an her şeyden nefret etmeye başlamıştım. taner yalan söylemişti. pınar da... üstelik olayı çözüp artık akışına bırakmam gerektiğini düşündüğüm anda işin ne kadar boktan olduğunu anlamıştım. pınar orospunun tekiydi. amcamın oğlunu aldatmıştı! hala aldatıyordu belki de... hatta belki beni bile aldatmıştı...

deniz kirli değil ki. içindeki pislikler yüzünden koca denizi suçlayamazsın deyip şarabı içmeye devam ettim. romantik dakikalar yaşarız diye aldığımız şarap benim kafamı açmaya yardım etmeliydi. görevi artık başkaydı...
erhan... dedi. bütün bunları hakedecek ne yaptı ben de çok merak ediyorum...
erhana söylemem lazım bunları
inanmaz.
inanmalı! hatta taneri alıp yüzleştirirsem...
erhanın tek güvendiği insan taner. inanmaz...
inanmalı! o zaman bana inanır! beni sever erhan, ne desem inanır...
pınarın eski sevgilisi olduğunu öğrendiğinde de sevecek mi seni? inanacak mı sana?!
sen söyle o zaman? sen açıkla her şeyi?
artık bana da inanmaz...
haklıydı. ben çırpınıyordum bataklığın içinde. birilerinin yardımını umuyordum ama etrafta bizden başka kimse yoktu. erhan öyle bir tezgahın içindeydi ki, bütün taşlar o kadar yerli yerindeydi ki... ne yapsak ne desek inanmazdı erhanım bize... pınara inanırdı, tanere inanırdı... bize inanmazdı...

sadece ne olcak peki diyebildim. ne olacaktı aysun da bilmiyodu eminim ama umut ediyordum işte... ne olacaktı?...
umdugum cevabı vermedi aysun, gerçeği söyledi.
bilmiyorum.
şişede kalan şarabı diktim kafama. bu sefer bitmişti. elimden bıraktım, yere düştü. sesi duyunca aysun yanıma oturdu. saçlarımı okşamaya başladı. neredeyse yine ağlayacaktım karşısında. hayatım boyunca beni ağlarken gören annem vardı kadın, bir de aysun olmuştu. ama sabah yalnız değildik erhan vardı o yüzden pek de umursamamıştım ama şimdi ağlamamalıydım. tuttum kendimi. bir güç başımı kaldırdım. sigaramı ararken elinde yanmakta olan kendi sigarasını uzattı. içtim bir fırt. derin... geri verdim. o sigarayı beraber içtik.
eli elimdeydi...

sigarayı söndürdüğümde son yudumu ona vermediğim için kızmıştı. yalandan söylenmeye başladı dibinde kalmıştı ya niye söndürdün hemen gibisinden. dinlemedim... 2şer tane de bira almıştık. birini açtım çakmağımla, o zaten kendi biralarından birini açmıştı ben şarabı içerken.
birasını havaya kaldırdı, peki şimdi neyin şerefine içiyoruz? diye sordu...
gözlerine baktım, artık atalım şu havayı üzerimizden der gibi bakıyordu. atamazdım. bu gece keyifle içmek için aldığım içkileri şimdi efkardan içiyordum.
şeref mi kaldı etrafımızda uğruna içilecek? diyebildim. hala zor konuşuyordum. hala her an ağlayabilirdim...
kalmıştır belki be erdem bilemezsin dedi. belki bizim bilmediğimiz aşklar vardır, temizdir onlar?..
biz çok kirlenmişiz aysun, bize etrafımızdaki pislikler çoktan bulaşmış. temizlenmek için teneşirde yıkanmamız gerekir...
gerçekten o kadar mı battık? diye sordu
gerçekten o kadar batmıştık...

içinde oldugumuz pisliğin farkında olmaması imkansızdı. sadece gerçeklerle yüzleşmek istemiyordu aysun. battığımızı kabullenmek istemiyordu. daha az önce anlattıklarıyla beni de pisliğin içine daha fazla çeken aysun, şimdi o pislikte olduğu gerçeğini kabullenmek istemiyordu...
neden anlattın peki bana bunları? diye sordum.
birasından bir yudum çekip bana baktı, kurtarabiliriz belki erhanı...
nasıl? bize inanmayacağını biliyoruz?
onu ben de bilmiyorum ama iki kişi olursak belki?..
iki kişi mi? biz miyiz bu iki kişi? ikimiz de bu durumda bi boka yaramıyoruz aysun anla artık! bir bok yapamayız biz! ikimiz? siktir git ya...
ne o zaman ne yapalım sen söyle?!
başa dönüp duruyoruz, bi bok yaptıgımız da yok aysun! ya her şeyi göze alıp erhanla konuşçaz ya da artık kapatıcaz. olay bu!
aslında bunları söylerken ben bile inanmıyordum. artık bu konu kapanmazdı. ben istesem bile kapatamazdım. erhanın yüzüne nasıl bakacağımı bile bilmiyorken, aynada kendime nasıl bakacağımı bile bilmiyorken bu konu kapanmazdı. biliyordum ama söyleyecek sözüm de tükenmişti...
düşünürken sustu aysun. ben bir sigara yaktım. bir şeyler söylemesini bekliyordum artık...

pınar... dedi. belki pınar vazgeçer erhandan? gözleri yine kocamandı, yine bütün sorunu çözmüş gibi bakıyordu gözlerime...
bırakacak olsaydı evlenmezdi deyip geçiştirdim.
saçmalama, senin bildiğini bilmiyordu, ama şimdi sen her şeyi biliyorsun belki onunla konuşsan?..
saçma. konuşsam da bi şey değişmez... pınar beni dinlemez bile! hem erhana bunu yapamam
neyi yapamazsın?
ondan gizli pınarla görüşemem! eski sevgilim, en ufak bir şey sezse ortalık ayağa kalkar!
ooof bu kadar korkak olma, pınar onu atlatır merak etme... yapmadıgı bi şey değil hem?
haklıydı. pınar erhanı 2 senedir zaten ayakta uyutuyordu... benimle yarım saatlik görüşmeyi de her türlü ayarlardı. ama o ayarlasa bile ben nasıl görüşecektim? ne diyecektim pınara?! daha sabah konuşurken gözlerimin içine bakması, beni baştan çıkarmaya kalkışması... yine aynı şeyi yapabilirdi. üstelik bu sefer elimde koz var, bu kozu yok etmek için her şeyi yapabilirdi...
olmaz... diyebildim.
korkak! diye bağırdı aysun, korkaksın! erhanı korumak istiyorsun ama farkında değilsin! erhan gittikçe haberi olmadan ölüyo! pınar onu ayakta uyutuyo! bari sen uyan artık! bari sen dur de! bak az önce erhanla konuşalım diyordun? al işte sana fırsat! bu pislikten kurtulmak için bir şans!!! sen gözlerini kapattıkça erhan daha da batıcak anla artık be, bu kadar mı körsünüz ya!
haklıydı. korkuyordum. pınardan korkuyordum... çünkü öyle bir havası var ki pınarın, elinizde koz olsa bile onu hemen kendi tarafına çekebilir. taner gibi. taner de aynı... aysunla görüşmeden önce bunu çok iyi anlamıştım zaten... pınar kendisi gibi birini bulmuştu. iyi ama neden onunla değil de erhanla evlendi?
iyi de ben daha pınarın erhanla neden evlendiğini bile bilmiyorum? ne dicem pınara? diye sordum

inat... pınarı tanırsın, bir şeyi kafasına koyduğu zaman yapar! ne yapar eder yapar... bu onun hayatına da mal olsa, yapar... taner buna evlenicem demiş, pınar da zengin görmüş adamı, tabi bunların üstü hem şirkette yükselme durumu da olabilir, vermeye başlamış buna. tamamen mantık, aşk olduğunu sanmıyorum. erhana da aşık olduğunu sanmıyorum ya neyse... sonra bu böyle giderken, taner erhanı kıskanmaya başlamış. pınar da bu kozu kendisiyle evlensin diye tanere kullanmış. taner görmüş resti, hatta üstüne bir de pınara benzeyen bir kızla beraber olmaya başlamış... pınar bunu görünce delirmiş tabi. erhana evlenme teklif etmiş neredeyse...

oha?!
evet, bu kadar zamandır beraberiz, evlenelim artık demiş... erhan da kabul etmiş hak da vermiş... zaten eminim kafasında kurmuştur evliliği, saf çocuk... seviyo da pınarı...
sırf tanere inat olsun diye erhanla mı evlendi pınar?!
inat demeyelim de işte, kıskandırmak istemiş, iş ciddiye binince de dönememiş...
erhanın bu kadar kolay tav olcağnı düşünmemiş yani?
aynen öyle...
zaman isteseydi biraz ne bileyim hiç akıl vermedin mi aysun?!
verdim ama tanere bağlıydı her şey... taner geri çekilmedi, tabi pınar da...
o zaman pınarla konuşmak bi şey ifade etmez. o eskideydi deyip başımızdan savar...
hala görüşüyorlar diyorum!
biliyorum bunu inkar etmiyo zaten kendisi!
nasıl yani?

pınar zaten sabah bana geldiğinde anlattı bunu bana. dün gece benle tanerin arasında neler geçti onları öğrenmek için aramış...
hassiktirrr? pınar sana mı geldi sabah?
nasıl yani bilmiyo musun?
hayır nereden bilcem niye gelmiş?
tanerin bana anlattıklarından erhanın haberi olmasın falan demek için...
vay orospu ya... yavşadı mı sana?
hayır saçmalama!
bu kozu kullanmaya çalışmıştı pınar, en azından denemişti ama ben izin vermemiştim. bunu aysun da çok iyi biliyodu. eline bir koz geçmiş gibi gülüyordu şimdi...
ne oldu niye gülüyosun pis pis? diye sordum
hiç... yavşamadı demek?
yavşamadı. izin vermezdim zaten!
biliyorum... ee ne konuştunuz?
biliyorum derken bana duyduğu güveni hissettim. öylesine bir biliyorum değildi. gerçekten bunu bildiği için söylemişti. ve bunu bana çok güzel hissettirmişti... konuştuklarımızı anlattım aysuna. yüzündeki gülümseme hiç eksik olmadı konu bitene kadar... arada bir birasından yudumlar aldı o kadar. o gülümseme hep durdu. ben de pınarla konuşmamda kullanacağı bir kaç koz yakalamıştır diye umdum. anlatmaya devam ettim, o da gülümsemeye...

konusacak bir şeyimiz kalmamış gibiydi artık. pınarla aramda geçen konuşmayı aysuna anlattıktan sonra ikimiz de susmuştuk. bir çıkar yol arıyorduk ikimiz de, düşünüyorduk. ama sustuğumuza göre ikimiz de hiç bir çözüm bulamıyorduk anlaşılan. elimizde pınara koz olarak kullanabileceğimiz tek şey vardı o da dün gece tanerle yaptığı konuşma... ki pınarın bana anlattığına göre bunun da elle tutulur bir yanı yoktu. ara bir aysunla göz göze geliyorduk, o bana gülümsüyordu bu anlarda. samimiydi... ben tepkisizdim...

son biramı açmadan önce aysun üşüdüğünü ve daha fazla içmek istemediğini söyledi. onun da bir tane birası kalmıştı ama gidelim mi diye sordu.
saate baktım, gece 2ye geliyordu... geç olmuş... ben seni eve bırakayım.
hayır bu saatte gidemem eve. bir arkadaşımda kalıcam diye çıktım zaten...
ee napıcaz?
bilmem... sanırım sokakta kaldım.
hadi gidelim o zaman
sana mı?
aramızda yatacak bir evi olan benim şu anda deyip gülümsedim
akşam beni eve götürmek istememiştin?
hayır, manzara borcumu ödemek istemiştim ama denizi sevmiyormuşsun. öğrendiğim de iyi oldu bunu
artık denizi seviyorum. içindeki pislikler sevmiyorum... deyip kucağıma oturdu. dudaklarımdan bir kaç defa öperek elimden tutup beni kaldırdı. sigara ve çakmağı poşetin içine attım, yürümeye başladık...

aysun beni ilk defa öpmemişti ama bu sefer ki farklıydı. insan tanımadığı biriyle sevişince tadını alamıyor, ben de aysunu tanımaya başladıkça tadını almaya başlamıştım. ve insan tanımadığı birini sevemiyor. onu tanıdıkça aşık da olmaya başlamıştım...

yol boyunca da hiç konuşmadık. arada bir aysun bir ayağı kaldırımda bir ayağı yolda yürümeye çalışıyordu ama beceremeyince gülmeye başlıyorduk. olup biten bunca şeye rağmen hala gülebiliyordum, aysun sayesinde...
bir ara sigara yakmak istedim izin vermedi. benzinliğin önünden geçerken bira alıyım mı diye sordum, hayır uyumak istiyorum diye cevap verdi; birisine sarılıp uyumak istiyorum...
elini tuttum sımsıkı, başını omuzuma koydu. yürümeye devam ettik...
merdivenleri hızla çıktı ben daha ilk merdivendeyken o hepsini çıkmıştı bile... anahtar diye bağırdı, anahtarı at!
bağırmasana kızım insanlar uyanacak diyene kadar bir kez daha bağırdı
çok yavaşsın yaa hadiiii...
hızlanıp kapının önüne geldim. o orada duruyordu, ben kapıyı açmaya çalışırken hadi hadi deyip durdu. kapıyı açtım, kendisini hemen içeri attı. tuvaletin nerede senin yaa??
komikti o halleri ama gülemedim bu sefer. tuvaleti gösterdim. girdi ben de üzerimi değiştirip biramı açtım...

bana giyecek bir şey verecek misin yoksa pantalonla mı yatıyım?
dolapta sana göre bir şeyler olacaktı. bak istersen?
misafire böyle mi davranılıyo?
evi öğrenmen lazım. tuvaletin yerini bile bilmiyosun daha...
gülmeye başlayıp kalktı yanımdan. odama girdi, bu odada dolabı bulmak bile zor diye seslendi
dalga geçmeyi bırak da yanıma gel yalnız içmek istemiyorum dedim
altına benim şortlarımdan birini giymişti. üzerini daha giymeden çıktı odadan. benim yanıma gelene kadar da üzerine tişörtlerimden birini geçirdi.
yanıma oturdu, ben hala düşünüyordum yarım saat önce öğrendiklerimi... yanağımdan öpüp başını göğsüme koydu, ayaklarını da koltuğun üzerine uzattı...
saçlarını okşamaya başladım arada bir de biramdan içiyordum. elimden sigaramı aldı, bir kaç fırt çekip söndürdü. yüzüme baktı.
ne yapıcaz şimdi erdem?

bilmiyorum. bir şey yapmadan oturmak bana da koyuyo ama emin ol bilmiyorum...
onu sormadım. biz? biz ne yapıcaz?
biz mi?
biz...
onu da bilmiyordum.
düğün gecesi sana söylediklerimi hatırlıyor musun?
o kadar çok şey söyledin ki?
senden etkilendiğimi söylemiştim...
bu kadar pisliğin ortasında hala birilerinden etkilenmen de güzelmiş deyip güldüm. o ciddiydi hala...
ben şu an o kadar pisliğin içindeki tek güzel şeyi yaşıyorum...
az önce anlattıklarından sonra ben yaşamak bile istemiyorum!
göğsümden kalktı. yanıma doğru biraz daha yaklaşıp sigara yaktı.
güzel bir şeyler var hala... deniz kirli değil içindekiler...
biz o denizde çoktan kirlendik aysun. başka hayatlar yaşayamayız, en azından şu olayı çözene kadar...
biram nerede deyip bana baktı. kızmıştı...

içmek istemiyordun? deyip gülümsedim. karşılık vermedi, hala sorgular gözlerle bakıyordu...
kendi biramı uzattım onu alıp yere koydu... hala cevap bekliyordu
dolapta. dedim
kalkıp birasını aldı. açmam için bana uzattı, açtım.
ben de etkilendim senden...
saçma...
ciddiyim. başka şekilde tanışamamak bizim elimizde değil bunun farkındayım, seçme şansımız yoktu, ama aşık olma şansımız da yok...
bunu olmadan önce söyleseydin?!
ben ona bakarken birasından bir yudum çekti.
aşık mısın? diye sordum.
olabilirim, ama şansımız yokmuş...
belki vardır deyip dudaklarını öpmeye başladım. karşılık vermedi önce ama ben devam edince o da dayanamadı... elinden birasını alıp yere bıraktım, kucağıma oturdu öpüşmeye devam ettik...

tişörtünü çıkardım önce... boynundan her öptüğümde gülmemek için kendisini zor tuttuğunu anlayabiliyordum. devam ettim boynundan öpmeye, bir ara kahkaha attı. ardından beni ittirdi.
boynum, hassas biraz kusura bakma...
önemli değil, deyip boynundan öpmeye devam ettim. ardından o benim tişörtümü çıkardı, bacaklarını belime doladı, odama gidene kadar öpüştük. kapıyı kapattım, sabah annem gelecekti, bizi o halde görmemesi lazımdı, yatağa uzattım onu, üstündeydim. göğüslerine doğru inerken öpmeye devam ettim...
uyandığımda aysun çırılçıplaktı. başı göğsümde, bir ayağı karnımda, hareket şansım bile yoktu. güldüm o halimize, önce ayağını çektim karnımdan, uyanmadı. sonra başından kurtulmaya çalıştım, arkasını dönüp uyumaya devam etti. odadan çıktım, annem gelmemişti daha. saat 10u çeyrek geçiyordu. neden gelmediğini merak ettim ama üzerinde de durmadım, daha saat erken deyip mutfağa girdim. bi bardak su hazırlarken kapının sesini duydum. annem gelmiştir deyip suyu içmeye devam ettim...
tam mutfaktan çıkacakken aysunla karşılaştık...
gittin sandım dedi
gittim işte deyip gülümsedim
su versene dedi, su verdim bir bardak, içti... uyumak istiyorum hala dedi
uyu? aslında o kadar da uğraştım uyanmaman için ama başaramamışım...
sen? beraber uyuyalım...
daha iyi bi fikrim var?
sevişmek?
kahvaltı.
hazırla o zaman?
duşa girip çıkalım. ben ısmarlarım...
güldü, dudaklarımdan upuzun öptü, tamam ben de ortalığı toparlıyım dedi...
duşa girdim.

çıktığımda aysunla annem oturuyorlardı. odama girip üzerime bir şeyler giydim, yanlarına gittm.
tanışmışsınız?
aysun gülümsedi. dünkü kıyafetlerini giymişti, acaba annem onu bu şekilde mi bulmuştu diye düşünmeye başladım. eğer mutfağa geldiği gibi üzerinde sadece tişörtle karşıladıysa annemi, sıkıntı büyüktü...
tanıştık tabi, hanım kızım bana kahve bile yapacaktı ama ben istemedim diye cevap verdi annem...
aslında iyi olurdu ama çıkıcaktık biz anne sonra içersiniz? dedim
annem onayladı, kalktık.
yolda yürürken aysun annemin çok tatlı oldugundan falan bahsetti, umursamadım. annem evde kalan kız arkadaş durumuna alışkındı, aysuna iyi davranması bu yüzdendi, ama bunu ona belli de etmedim...
ee nereye gidiyoruz?
kafamıza göre takılabileceğimiz bi yere... olur mu?
süper olur...
arkadaşımın işlettiği sahil kenarında bir kafeye götürdüm aysunu. yine mi deniz? deyip güldü, gülümsedim... kafeye girdik herkesle tanıştırdım aysunu, yerimize oturduk...

arkadaş kahvaltı mı diye sordu... evet deyip bir de sucuklu yumurta istedim. siparişlerimiz gelene kadar bir sigara yaktım ve aysunu seyretmeye başladım. o da denize bakıyordu...
bir ara göz göze geldik,
aşk işte bu, erkeiğimin koynuna uyanıp onunla beraber kahvaltı yapıyorum. şansımız varmış demek deyip gülümsedi...
zafer kazanmış gibi bir havası vardı.
aşk mı bu dedim sigaramı söndürürken.
değil mi? dedi
sen öyle diyosan deyip sustum... kahvaltımızı yaptık. şimdi ne yapacaksın diye sordum evdekilere görünmem lazım akşam görüşürüz istersen? diye karşılık verdi. kabul ettim ayrıldık.
artık erhanı pınar ve taner belalarından kurtarma vakti gelmişti...

tanerle dün görüşmüştüm, istediğim gibi sonuçlanmamıştı. erhanla zaten görüşemezdim görüşsem de ne konuşacaktım. hemen her şeyi ona anlatırsam zaten bana inanmazdı. üstelik pınarla konuştugunda onunla olan eski ilişkim ortaya çıkarsa her şey daha da boka sarardı. pınarla konuşmaya karar verdim. zordu, ama deneyecektim...

önce erhanı aradım. nerede oldugunu naptıgını öğrenmem lazımdı, babasıyla dışarıda olduklarını söyledi. iyi bi fırsattı pınarı aramak için. aradım, açtığında sesi çok üzgün geliyordu...
pınar?
efendim?
nasılsın?
iyiyim erdem erhan yok evde...
biliyorum seninle konuşmak için aradım zaten...
benimle mi? neden?
taner...
hala ne taneri ya! derken sesini biraz daha alçaltmıştı. yanında birileri vardı anlaşılan...
rahat konuşamıyorsan yanıma gel?
evde misin?
hayır şu sahildeki kafedeyim... erhanla gelirdiniz arada sırada?
tamam bekle birazdan oradayım!
bir şey dememi beklemeden telefonu yüzüme kapatmıştı. taner ismi bile bu kadar sinirlenmesine sebep oluyordu ve bunu bana yansıtıyordu ya artık şaşıramıyordum bile! o gelene kadar düşünmeye başladım... ne diyeceğimi değil, amcaoğlumu aldatan orospuya ağzının payını vermemek için kendi
geldi, evden üzerinde ne varsa o şekilde çıkmıştı. altında bir eşofman, üzerinde tişört... saçları düzenliydi hatta gözlerine kalem bile çekmişti...

özenmişsin evden çıkarken? deyip rahat gözükmeye çalıştım. o rahat değildi...
ne oldu yine ne taneri? dün konuşmadık mı biz erdem neyi uzatıyosun hala?!
dün senden sonra tanerle de konuştum. o hiç senin anlattıgın gibi anlatmadı olayı?
nasıl yani? ne dedi? sen niye tanerle konusuyosun ki ya!
konuşmamalıydım doğru! aranızda geçenleri öğrenmemeliydim! erhanı aldattığını...
ne diyosun ya ne aldatması?! aklın yerinde mi senin , ne içtin yine buraya gelmeden önce?! kimsenin kimseyi aldattığı yok!
pınar artık yalan söylemeyelim... bak her şeyi biliyorum, sen de artık uzatma... daha her şeyin başındayız, erhandan ayrıl bitsin konu kapansın...
ne saçmalıyosun olum sen?! ne aldatması ne ayrılması? ben şimdiye kadar kimseye bu konuda yalan söylemedim! tanerin beni aradığından erhanın haberi var zaten onunla görüşmüyo artık. taner de zaten gidicek miymiş ne yapacakmış siktirsin gitsin umrumda bile değil! bi tek sen uzatıyosun bu konuyu, hee bi de aysun orospusu var! ikiniz bir olup bizi ayırmaya çalışıyorsunuz erhanla! o orospunun erhanda hala gözü var biliyorum! sen de uzattıkça bende gözün olduğunu düşüncem erdem! uzatma artık! bizi rahat bırak! aysuna da söyle artık karşımıza çıkmasın! yeter!
çok sinirlenmişti. hatta beni bile sakinleştirmişti bu siniri. durmadım... bu kez durmaya niyetim de yoktu. her şey bu konusmada ortaya çıkacaktı!

aysun... aysun mu erhanı istiyo hala? pınar! önce kendi yediğin boklara bak ondan sonra ona buna laf say... benim sende gözüm olsaydı zaten senden ayrılmazdım. umrumda bile değilsin! ama söz konusu kardeşim, amcamın oğlu! onu düşünüyorum ben, hee belki evet aysun da onu düşünüyo ve bu yüzden böyle davranıyo bilemem... ama sen? sen ne kadar düşünüyosun erhanı? tüm bu yaptıkların, bu yaşananlar... erhanın haberi olsa ne olur sanıyosun? ne yapar erhan? ne hale gelir?

hiç etkili olmamıştı bu konuşmamız farkındaydım... lafları söylüyordum, ağzımdan dökülüyordu ama pınar hiç etkilenmiyordu! aksine daha da sinirleniyordu...
erdem beni iyi dinle. ben erhanı seviyorum. çok seviyorum! erhan da beni çok seviyo biliyorum... ve ben taner gibi şerefsiz bi herif yüzünden sevdiğim adamı üzmem! sen beni hiç tanımamışsın! asıl sen gidip bana söylediklerini erhana söylesen o ne hale gelir hiç düşündün mü?! yapmadığım bir şey yüzünden suçlanıyorum olaya bak yaa... bu konu burada kapanacak erdem! bir daha seni gördüğümde yüzüne bakmamı istiyorsan bu konu burada kapanacak! yoksa her şey çok kötü olur!
bu tehdit onun yüzüme bakıp bakmamasıyla alakalı değildi... eskiden aramızda olup bitenleri erhana anlatırım eğer devam edersen demek istiyordu...
bu konu burada kapanmaz pınar, bu konu sen hayatımızdan siktir olup gidene kadar kapanmaz... diyebildim.
siktir olup gidecek olanlar kimlermiş görürüz deyip kalktı masadan.
anlatır mıydı erhana? evet. ama bu saatten sonra hiç bir şey sikimde değildi... erhanın bir şekilde öğrenmesi lazımdı olayları, kötü ben olsam da erhanın öğrenmesini sağlamalıydım... aysunu aradım.
aysunla konuşmam lazımdı, birilerine anlatmalıydım. açtıgında sesi çok neşeli geliyordu...
aysun?
aşkııımmmm...
aysun??
sevgiliimmmmmm...
aysun!!!
hayatımmmmmmmmmm...
kes şunu aysun! pınarla görüştüm...
ne? ne dedin? pınar mı? ne zaman?!
az önce! şimdi gitti yanımdan...
ne konuştunuz?! nereden çıktı bu ya?!
dün gece...
anlattın mı her şeyi? benimle oldugunu?
hayır senden bahsetmedik... dün gece bana anlattıklarını taner anlatmış gibi söyledim...
ee ne dedi?
çok kızdı bağırdı çağırdı kalktı masadan...
eh erdem ya niye beklemedin beraber düşünüp hareket ederdik! şimdi her şeyi erhana anlatıcak!
biliyorum. zaten tehdit de etti... erhandan önce benimle oldugunu da söyler...
bravo gerçekten! neredesin geliyim mi yanına?
hayır akşam görüşürüz... eve gitmek istiyorum.
iyi sen bilirsin! deyip kapattı...
haklıydı belki ama beni de anlaması gerekiyordu. kızmadım yine de, kalktım hesabı ödeyip eve doğru yürümeye başladım...

eve doğru yürürken aklımda pınarın yüz ifadesi vardı. kendisinden o kadar emindi ki... ben onu suçlarken o asla taviz vermemişti. bu kadar iyi rol yapabilir miydi pınar? yapıyordu... hem de o kadar iyi yapıyordu ki 2 senedir erhan bile farkedememişti ben bir konuşmada bunu nasıl çözebilirdim ki...

sonra aysun geldi aklıma. bu kadar aşırı tepki vermesinin sebebi ne olabilir diye düşündüm. ya pınarla arasının bozulmasını istemiyordu ya da bu işten zararlı çıkmak istemiyordu... her iki durumda da benim yanımda olmadığını belli etmişti ama bunun üzerinde pek durmadım. akşam zaten onunla görüşecektim, bunlar ona söyleyebilirdim... tanerle konuşmak geldi içimden ama sonra vazgeçtim. eve gidip biraz dinlenmek istiyordum. hem annemi de özlemiştim belki o bana iyi gelirdi...
eve gittim, annem her yeri pırıl pırıl yapmıştı. bu halini çok seviyordum evimin... annemi öptüm bir kaç kez, sarıldım...
yorgun musun sen oğlum diye sordu
sorma annem... diye cevap verdim
uyu istersen dinlen...
uzanıcam zaten biraz ama sana sarılıyım biraz daha...
oğlum benim deyip bağrına bastı beni. hep orada kalabilseydim o kadar güzel olurdu ki... ama kendim seçmiştim o kucaktan ayrılmayı... kendim seçmiştim onsuz yaşamayı... insan her ne yaşarsa yaşasın özlediği, istediği, huzur bulduğu tek yer anne yanı olduğunu anlamıştım bu ayrılıkta ama geri dönüş yoktu... özlemek de güzeldi...
tüm bunları geçirirken aklımdan annem kesti, şu kız? daha önce görmüştüm sanki?
aysun mu? yok anne nerede görcen?
ne bileyim yüzü tanıdık geldi...
belki düğünde?
olabilir... güzel kız ama...
saçma. uzanıyorum ben hadi görüşürüz sultanım...
uzan sen... anca uzan bu kız da gitsin kal sonra kıçın açık dışarıda...
gülerek odama girdim ve uzandım... uyuduğumda beni kim uyandıracak diye merak ediyordum. erhan mı? aysun mu?...

uyandığımda telefonum çalıyordu. telefona baktım, arayan erhandı. başlıyoruz deyip kalktım yerimden, telefonu açtım.
neredesin?
evdeyim amcaoğlu... sen?
hiç evdeyim ben de, yemek yedin mi?
saate baktım. akşam yemeği yemek için uygun bi saatti.
hayır uyuyodum...
tamam gelsene bize babamlar da burada?
şaşırmıştım. başka bir tepki bekliyordum çünkü... pınar her şeyi anlatmıştır diye umuyordum ama anlaşılan anlatmamıştı... randevum var deyip gelemeyeceğimi söyledim... o da başka zaman görüşürüz deyip kapattı telefonu.
yataktan kalktım, annem gitmişti. banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. tam çıkarken yine telefonum çalıyordu. arayan aysundur deyip hantal hantal odama girdim.
arayan pınardı...
açtım hemen telefonu...
niye gelmedin?
arkadaşlarıma söz vermiştim...
korktun sandım ben de. bu korkuyla yaşamak güzel değil di mi?
saçma, korkmadım sadece başkasına sözüm var...
kandırmayalım birbirimizi erdem! vazgeç artık, hepimizin iyiliği için... sabah ki konuşmayı da unutalım...
hepimizin iyiliği? haklısın. en çok da erhanın...
neyse masaya dönmem lazım. umarım beni dinlersin...
umarım. diyebildim, duyduğunu bile sanmıyorum. telefon kapanmıştı. hala neden ısrar ettiğini anlayamıyordum... belki de gerçekten mutlu olmak istiyordu, yeni evlenmişti ve arkasında geçmişe dair en ufak bir iz kalsın istemiyordu... ama öyle olsa bile hala tanerle görüşüyo olduğunu bilmem bu düşünceleri aklımdan hemen atmama sebep oldu.
aysunu aramaya karar verdim.

ilk aradıgımda açmadı aysun. sinirlenmişti pınarla görüştüğümü duyunca ama bu kadar tepki vereceğini ummuyordum. ısrar da etmemiştim, bir daha aramayıp onun aramasını bekledim... bu sırada mutfağa gidip dolabı karıştırmaya başladım atıştırmalık bir şeyler bulur muyum diye... sultanım harika yemekler yapıp dolaba koymuştu. bir de not;

"seni annenden başka kimse bu kadar düşünmez, kendine dikkat et, yemeklerimi ye, bir daha seni üzgün görmek istemiyorum... "
gülümsedim, notu katlayıp cebime koydum. o sırada telefonum çaldı, arayan aysundu.
duymadım canım dışarıdaydım...
şimdi nerdesin?
hala dışarıdayım deyip gülümsedi. gelsene?
neredesin?
arkadaşlarlayım, biraz kafamı dağıtmak istedim senle çıkmadan önce... gel buraya hem tanışırsın hem de beni alırsın çıkarız beraber?
tamam neredesin?
mekanın adresini verdi, ardından sürprizim var kaçırmak istemezsin deyip kapattı telefonu... saçma bir seydir kesin deyip üzerinde durmadım ben de.
üzerimi değiştirdim ve çıktım...

arabayla gitmek istemedim belli ki yine içecektik. üstelik mekan da uzaktı, bu sefer yürüyerek de eve gelemezdik. bir taksi çevirdim. taksici biraz boş boğaz çıkmıştı, futboldan tutun da siyasete kadar her konuda konuşmaya çalıştı benimle... ama bu iyi olmuştu. hem kafamı dağıtmıştı hem de biraz olsun kafamı açmıştı. mekana geldiğimizde ücreti verdim... o da gece yabancı taksiyle eve dönmememi söyleyip kartını verdi... ben çıkmazsam bizim duraktan biri çıkar abi deyip de güvenceye aldı aklınca... tamam sağol deyip indim taksiden.

mekan çok kalabalıktı. hafta içi olmasına rağmen bu kadar kalabalık olması için bir parti ya da bir toplantı oldugunu düşünüp içeri girdim. kapıdaki güvenlik benle ilgilenmedi bile... bakındım içeride biraz, aysunu görememiştim... zaten görmem de imkansızdı, ama çok geçmeden o beni buldu.
insanların arasından geçerek yanıma geldi. koluma girdi ve arkadaşlarının olduğu yere doğru sürüklemeye başladı beni. mekanın diğer ucuna kadar insanlara çarpa çarpa gittik. en sonunda arkadaşlarının olduğu yere gelmiştik... 4 kız 3 erkek oturuyorlardı bir masada. hepsiyle tanıştım... sıradan insanlardı hepsi de... aysunun iş yerinden arkadaşlarıymış zaten mekanı da patronları kapatmış... şirketin açılış yıldönümüymüş...
bir arkadaşı bana bunları anlatırken aysuna baktım.
randevun olduğunu bilsem görüşmezdik bu gece dedim...
duymadı.
neyse boşver deyip masadaki aysunun olduğunu öğrendiğim viskiden bir yudum aldım.
sevdiysen takılalım burada dedi aysun,
fark etmez dedim... sonra garsondan bir içki de benim için aldı. bu içki bittiğinde kalkarız diye ekledi...
tamam dedim hem kafam dağılır... içkimi içmeye başladım...

arkadaşlarından birisi aysunla sevgili olup olmadığımızı sordu... ikimiz de gülerek cevap verdik. soruyu soran erkek olduğu için dalga geçtim niye aysunda gözün mü var diye... güldü. eminim aysunda gözü olduğuna ama umursamadım. çünkü aysun güzel bir kızdı ve bu tür şeyler normaldi... üstelik o gece de tüm güzelliğini ortaya çıkaran bir elbise giymişti üzerine... siyah, mini bir elbise... parmağında bir yüzük vardı, pırlanta... anlamını sormak istedim, malum şarkıdaki gibi bir kız değildi. yalnız kalmayacağını biliyordum, daha sonra sorarım deyip geçiştirdim.
kızlardan birisi ne zaman tanıştığımızı sordu. aysuna baktım, kendisi cevapladı. uzun zaman önce...
haksız sayılmazdı... 1 gün önce tanışan insanlara göre biz birbirimiz hakkında çok şey biliyorduk. ve daha da önemlisi çok fazla şey paylaşmıştık... sırlarımız bile vardı. uzun zaman olmuştu tanışalı...
bizimle neden daha önce tanıştırmadın peki? diye sordu sevgili olup olmadığımızı soran arkadaşı.
gülerek cevapladık aysunla...
gerek var mıydı diye sordum.
yoo öylesine diye cevapladı...
aysunun kulağına eğilip "kalkalım" diye fısıldadım...
nasıl istersen diye cevapladı. son yudumunu aldı viskisinden, kalktık, ayaktayken de ben içkimi bitirdim...
vedalaştık ve mekandan ayrıldık...
çıktığımızda mekan daha da kalabalıklaşmış gibi geldi gözüme... sizin şirkette bu kadar insan var mı diye sordum.
güldü,
yok da işte ışığı gören gelmiş... ee nereye gidiyoruz?
şu tepe... dedim, gidebilir miyiz oraya yine?
çok sevdin bakıyorum diyerek gülümsedi...
sevmemiştim, sadece oraya gitmek istemiştim bi an...
gidebiliriz ama araban nerede?
almadım onu, içeriz diye düşündüm...
iyi yapmışsın ama arabasız gidemeyiz... buralarda takılsak? sonra da eve gideriz?
tamam öyle olsun dedim isteksizce...
anlamıştı. çok üzüldün sen ama söz baska zaman gideriz oraya... hatta bu gece hariç her gece gidebiliriz istersen dedi...
peki dedim ve yürümeye başladık. kafamda bir yer yoktu gidebileceğimiz... öylesine yürüyorduk.
sakin bir yer bulup oturmak istiyordum. bir de içmek...

yürürken aysunun telefonda bahsettiği sürpriz geldi aklıma...
şu sürpriz? telefonda bahsettiğin neydi o?
hee o mu? kaçırdın, geç geldin...
neydi?
önemli bi şey değildi ya... görmeni istediğim birileri de oradaydı sen gelene kadar gittiler...
allah allah kimmiş onlar?
taner ve nişanlısı...
taner mi? ne işi varmış orada?
bilmiyorum konuşmadım. sadece gördüm...
benzetmişsindir...
hayır oydu. ama fazla durmadılar... ya da kalabalıkta biz göremedik...
neyse ne üzerinde durmaya değmez...
haklısın. pınarla ne konuştunuz sabah?
konuşuruz. nereye gidiyoruz bu arada?
fikrin yoktu di mi... şu ileride bildiğim sakin bi bar var. oraya gireriz..
tamam deyip yürümeye devam ettik. bir sigara yaktım bu sırada...

mekana geldiğimizde sigaramın yarısını bile içememiştim. bu kadar yakın olduğunu söyleseydin yakmazdım hiç diye çıkıştım şakayla karışık...
duman çekme merakınız dürtmüştü sizi, yapacak bir şeyim yoktu erdem bey diye cevapladı...
resmi mi konuşuyoruz bu gece dedim. güldü, sigaramı attım, mekana girdik...
sahnede şarkı söyleyen bir kadın ve arkasında gitar çalan bir adam vardı. biz yerimize geçerken aysun ikisine de kafasıyla selam verdi, onlar da hoşgeldiniz diyerek çalmaya devam ettiler. mekanda 3 masa doluydu sadece, boştu. hafta içi olmasından kaynaklandıgını düşündüm. arkalarda bir yerlerde oturmuştuk. müziğin sesi de çok güzel geliyordu, dün gece aradığım romantik ortam bu gece çıkmıştı karşıma ama bu gece de ben havamda değildim... o anda sahnedekilerin çaldığı müzik için; kaybedenler kulübü soundtrack - my woman

ilk kez dinlemiyordum o şarkıyı ama aysunla ilk kez dinliyordum. şarkı bitene kadar gözlerimin içine bakmaya çalışmıştı. ben baktığımda hemen kaçırıyordu, arada bir gülümseyip konuşmaması, başını öne eğmesi... utangaç hali... şarkı bitene kadar seyrettim o halini zevkle... bittiğinde içkilerimizi söyledik. sigara yaktım ve aysun sordu;
neler yapıyosun?
hiç... işte bildiğin gibi...
garip di mi? hakkında çok şey biliyorum. ama aslında hiç bir şey bilmiyorum...
garip? değil.
değil mi? sıradan mı?
o da değil. sadece monoton bi tanışma sürecimiz olmadı diğer insanlar gibi... kasmadık birbirimizi... kendimizi de. tanıştık o kadar...
hakkında bir şey bilmememe rağmen mi? sen buna tanışmak mı diyosun?
adımı biliyo musun?
e evet...
o zaman tanışmışız...
çok soru sormasını sevmemiştim. zaten güzel olan bu şekliydi olayımızın, irdelemek, arkasını aramak zorlamaktı... hem de fazla zorlamaktı... izin vermemiştim aysun da bunu anlamıştı.
peki o zaman dedi... belli bir döngünün içinde dönüp durcaz... anlaşıldı...

ne istiyorsun diye sormak istedim ama sormadım. bu soru bir çok anlama gelebilirdi... aysun da bir çok anlama çekebilirdi zaten, sustum. biramı içmeye basladım.
pınarla ne konustunuz anlatacak mısın artık?
hiç... işte bildiğin şeyler...
ne biliyorum?
dün anlattıklarını ona da söyledim. kızdı...
ne söyledin?
tanerle hala neden görüştüğünü sordum falan...
ee?
eesi bana anlattıgı gibiymiş...
olabilir. sen niye hemen gidip ona yetiştiriyosun her şeyi?!
haddinden fazla sinirlenmişti bu kez. hesap sormaya kalkmıştı... yüzüne baktım.
keşke yapmasaydın erdem! her şeyi anlatıcak şimdi diye devam etti.
anlatsın.
olan sana olacak!
olsun.
saçmalıyosun! suçun ne senin?! erhanı korumaktan kurtarmaktan başka ne yaptın!!! şimdi ne oldu da umursamaz konuşuyosun böyle?! erhandan da mı vazgeçtin?!
susmuyordu. anlamamıştı beni , o halimi... amacım erhanı o pislikten çıkarmaktı... anlamamıştı. belki evet erken davranmıştım, düşünmeden ama aysunun bunları söylemesi değil, yine de yanımda olmasını beklerdim. yapmamıştı bunu... konuşmaya devam etti.

sen bencilsin! kendini haklı gördüğün yerde başkalarını hiç düşünmüyorsun! neler yaşanabileceğini, kime ne zarar geleceğini... hiç bir şeyi düşünmüyorsun! umrunda değil ne erhan ne ben... hiç kimse! sadece kendini düşünüyorsun! ne olduğunu bilmek yetiyo sana! bir suçlu var karşında ve onun üstüne gidiyorsun! kahraman olmak istiyorsun! erhanı pınardan kurtarıp gururla olaydan çıktıgını düşüneceksin! arkanda bıraktıkların umrunda bile olmayacak! sen bu musun erdem?! ben...
susmuştu. tepki vermiyordum, belki o yüzdendir deyip biramdan bir yudum daha aldım. devam edip bitirmesini istiyordum. diyecekleri önemliydi. beni ne şekilde tanıdıgıyla alakalı ilk kez ağzından laf alıyordum...
devam etmedi. baktığımda başını önüne eğmişti. elimi yüzüne götürdüm, kafasını çevirdi. yüzünü bana doğru çevirdim... ağlıyordu.

gözlerini sildim.
neden böyle oluyo erdem? diye sordu sesi titreyerek... neden ben hiç bir şeyi doğru düzgün yaşayamıyorum?! neden hep bi pislik yakama yapışıyo?! neden herkes gibi mutlu olamıyorum! sadece sen... neden sadece sen olamıyorsun! neden pınar var! neden erhan! ben artık kaldıramıyorum bunları!..
hayat... diyebildim sadece. sonra da başını alıp göğsüme yasladım. daha çok ağlamaya başladığını hissettim. kulağına eğilip
mutlu olmak istiyorsan mutlu ol. sadece mutlu ol...
kendini durdurmaya çalışarak kaldırdı başını göğsümden. dudaklarımdan öptü bir kere... birasından bir yudum aldı. başka bir şey konuşmadınız mı pınarla? diye sordu burnunu çekerek...
şeklen hayır diye cevapladım.
neden yaptın peki bunu dedi
kahraman olmak istedim... diye cevapladım.
oldun mu bari? diye sordu alaycı bi şekilde
daha değil. daha zamanı var...

gerçekten bu değilsin di mi sen? diye sordu.
ben gerçekten ne olduğumu düşünmek istemiyorum. dedim
ben seni gerçekten tanımak istiyorum ama artık...
tanı o zaman.
bu şekilde? imkansız!
bu şekilde tanıştık. imkanı bu şekildeymiş...
böyle devam etmek zorunda değil.
şimdilik böyle olmak zorunda. sonra ne olacağımıza bakarız... ya biz neden susup sadece içmiyoruz?!
içiyoruz! susmamı istiyosan gidiyim!
içelim! lütfen sadece içelim...
biramı havaya kaldırdım. isteksizce karşılık verdi bana...
kahraman olmak isteyen budalanın şerefine içmek istiyorum bu gece dedi...
gülümsedim. biramı içmeye başladım. bitene kadar da hiç konusmadık. sadece çalan şarkıları dinledik. bir ara omuzuma koydu başını aysun. güzeldi bu hali... susarken daha güzeldi, her kadın gibi...

yeni biralarımızı söylediğimizde kapıdan birilerinin içeri girdiklerini gördüm. aysun başını kaldırdı. gelenleri tanıyormuş hissine kapılmıştı. uzakta oldugumuz için pek seçemiyorduk gelenlerin yüzlerini... bir kadın ve bir erkekti gelen, ama kim oldukları hala belli değildi...
ortamın loşluğundan kaynaklıydı bu durum. ben fazla üzerinde durmadım ama sordum...
tanıyo musun?
sanki... bi belli olsa yüzleri...
boşver. deyip bardağımı bir kez daha kaldırdım... bana baktı yukarıdan, gülümsedi... bu kez sen söyle, neyin şerefine içiyoruz?
gözlerinin.
gülümsedi, içmeden önce yanağıma bir öpücük kondurdu. içtik.
sigara almak için masaya uzandığımda yeni gelenlerin yerlerine oturduklarını fark ettim. ben de bir yerden tanıyordum ama uzaktı... kadının yüzü bana doğru dönüktü. bir yerden tanır gibi oldum. o da bize doğru bakıyordu... dikkatli baktığımda kim olduklarını anlamıştım.
gelenler hiç de yabancı değillerdi.

karşımdaki tanerin nişanlısıydı. muhtemelen karşısında oturan da taner... kadına biraz daha dikkatli bakınca o da anladı kim olduğumu ve tanere bir şeyler söyledi...
taner arkasını döndü ama onun yüzüne ışık vurmadığı için o olduğundan emin olamadım...
şu karşıdakiler. tanerler mi? diye sordum aysuna...
ben de onlara benzettim diye cevapladı...
niye gelmişler ki buraya?
ne bileyim eğlenmeye olabilir? bizim gibi?
biz eğleniyor muyuz?
bilmem... belki onlar bizim gibi değillerdir...
ne dersin yanlarına gidelim mi? diye sordum. şaşırmıştı aysun...
niye? ne dicez ki?
bilmem diyecek bir şey buluruz? gidelim mi?
başını sallayarak onayladı.
işte şimdi eğlencez deyip kalktım yerimden...

biralarımızı alıp masalarına doğru ilerledik. kız kalktıgımızı görünce toparlandı. onların yanına gittiklerini anlamıştı. onun toparlandıgını gören taner arkasına baktı. bizi gördü ve ayaga kalktı. masanın yanına geldiğimizde biraları masaya bıraktık. taner hala ayaktaydı. oturabiliriz di mi? diyerek kızdan izin aldım o da tabii ki dedi ve oturduk. kızla tanıştık. ismi gamzeydi. sevimli bir kıza benziyordu. güzel sayılabilirdi. taner rahatsız olmuş gibi gözükse de nişanlısına belli etmemek için sesini çıkarmamıştı.

yerimize oturduk, taner de arkamızdan oturdu. ona selam vermemiştik ikimiz de... sanki gamzeyle tanışıyormuşçasına sadece onunla konuşmuştuk. tanere döndüm.
naber taner?
iyi diyelim... siz nasılsınız?
aysun iyiyiz dedi.
bölmedik di mi diye devam ettim...
yoo zaten birazdan kalkacaktık. bir bira içip öyle eve gideriz diye düşünmüştük diye cevap verdi gamze.
tanere baktım... onaylayarak kafasını salladı... biraları geldi. ama onları bu gece o kadar çabuk bırakmaya niyetli değildim...
dün... dedim tanerin suratına bakarak... planınızı bölmemiştim di mi? diye sordum gamzeye...
tanere bakarak cevapladı, hayır zaten eve gidiyorduk. işimiz vardı...
taner gerginleşmeye başlamıştı. bunu kullanmalıydım.

aysun gamzeyle konuşmaya başladı, ne zaman tanıştınız ilişkiniz nasıl başladı falan gibisinden kız sohbetine girdiler. bu iyi de oldu. biraz olsun tanere niyetimi belli edecek fırsat yakalamıştım. tanere doğru eğilip;
bu gece her şeyin bitmesini ister misin? diye sordum...
beni kızlara belli etmeden kendisine doğru çekti sinirlenmişti...
sakın! gamzenin haberi olmayacak hiç bir şeyden! onu da katmayalım bu işin içine!
elini ittirdim, kızlara bakarak... bence onun da bilmekte hakkı var... nişanlısının, evleneceği adamın ne kadar pislik birisi oldugunu bilmeli... dedim.
daha da kızmıştı. kurtulmak için bir yol aradı, o sırada aysunun gamzeyi iyice kafaladığını fark ettik. aysun her ne anlatıyorsa gamze birden kahkaha atmıştı...
güzel bir gece olacak dedim tanere bakarak...
birasından uzun bir yudum aldı, ardından masaya bakarak sordu;
ne istiyorsun?

ne istediğimi o da biliyordu. artık bu olayı sonlandırmak istiyordum. bunu da bir şekilde yapacaktım. ve şimdi her şey benim istediğim gibi gidiyordu. taner karşımda pes etmiş bir şekilde duruyordu...
istersen dışarı çıkalım? burada da konuşabiliriz? diye sordum
çıkalım diyerek kalktı yerinden hemen... o kalkar kalkmaz kızlar hemen bize doğru baktı. ben de kalktım
birazdan döneriz bi hava alalım deyip aysunu öptüm yanağından. tamam sevgilim diyerek uğurladı beni o da... dışarı çıktık taner hemen bir sigara yaktı. bana uzatmadan cebine koydu paketi. ben yanıma almayarak salaklık yaptıgımı düşünürken konusmaya basladı...
evet pınarı seviyorum, hala seviyorum! başka bir şey bilmek istiyor musun?
hala neden görüşüyorsunuz?! evlendi lan o orospu çocugu! amcamın ogluyla evlendi! neden rahat bırakmıyosun kızı! neden hala arıyosun! görüşüyosun!
o aradı beni... bir kere...
ver telefonunu! telefonunu ver sikerim götünü burada! yeter lan kaç gündür sizin bokunuzu pisliğinizi temizlicem diye hayatım sikildi lan! veriyo musun?!
çıkardı telefonunu uzattı. son aramalara baktım, pınar bir kez de bu sabah aramıştı...
bu ne diye sordum...
cevap vermedi. içeriye doğru yöneldim elimde telefonumla... ne yapıyorsun dursana lan dedi... umursamadım. içeri girmek üzereydim ki kolumdan tuttu...
ne istersen yaparım! yeter ki.

0 yorum: