Bir bira içtim 100 lira verdim

16 Şubat 2013 Cumartesi yazildi.

biz dedik, ev kirası bekler...

takılalım bi birayla sevmesek de...
maksat muhabbet ama hesap 340 gelince. sıçıp sıvamadan, tüm paramı verdim.


eve dönüş yolunda karnım acıktı neyse...

pis bi beyoğlu dürümcüsüne girdim... dedim abi sıçıştayım. karnım aç. 2 liraya bi dürüm yapsan dedim.

2 liraya ayranla lavaş veririm anca de hade dedi.
ver ulan dedim. kemirdim istiklalde...

galatasaray da 2 çocukçok acız versene abla dediler. hayatımda etmedğim kadar küfrü bir arada peşpeşe kullandım lan.
açlık, fukaralık, yokluk hayatta kalma isteği hırsı, insanı ne hallere sokuyormuş dedim 33 sn sonra.



yürüdüm, tünelden yardırıp galatayı geçip samatyaya kadar yürücem. akbil yok, akbil olsa basacak otobüs yok o saatte... kahretsin, sarhoş da değilim. zaman kolay da geçmiyo.



galata köprüsünün sonuna geldim, dedim köprüyle bi cigara içeyim. çıkardım sardım bi sigara... ayran tadının üstüne bok gibi gitti ilk nefeste ,
sonra galataya baktım, dedim mimari bir yapı olsaydım keşke... sabitsin karakterin belli. yakılmadığın sürece yıkılmamaya çalışıyorsun. güzel bir durum dedim içimden.



neyse sigara bitiyo, zaten filtrede gevşek kalmış, adam gibi sarmamıştım attım yere.
arkadamdan tanıdık bi ses: sen çevreci değil miydin, neler değişti böyle bu zamanda? dedi
döndüm baktım, zamanında benim için her şeyi göze alabilmiş, benim için hakikaten değerli eski bir dost... bu adam kızların piç erkek tercihine kurban giden cinsten... onu gördüğüme hem sevindim, hem de aynı anda utandım. hem geçmişteki kararımdan, hem de şimdiki halimden...



vaaay naber dedim bi sevinçle, burukluk da vardı. biey yaşamadık, hata yapmadık , bozmadık bişileri denemedik, ama ben bunlar için pişmandım. o an anladım.
insomnia dorukalrda dedim, özür dileme yöntemim bu dedim. açık ldu mu heheh diye sordum
defol cansu dedi, sırtını döndü ve uzaklaşmaya başladı.



mal gibi kaldım. gece 4 yada sabah 4. adama bişey demediğim halde onca yıl sonra bu saatte karşıma çıkıyor ve anında alınganlık yapıp beni mal gibi ortada bırakıyor.

arkasından bağırdım: eğer arabanı satmadıysan ve benden nefret ediyosan beni eve bırak dedim. durdu.



köprünün ortasındayken durdu bağırışımdan sonra ve kahkaha atmaya başladı. durduğu yerde sallandı sonra geri dönüp koşmaya başladı. 3 metre kala anahtarlarını çıkarıp bana : al bakalım hadi sen götür kendini dedi... mahmutpaşada bırakmış arabayı, arada bi yerde, sessizce, konuşmadan arabaya kadar yürüdük. onun o volvosunu seviyodum, harbideni
satmadığına sevinmiştim.



açtım bindim fln, gbtye takılırsak alırlar anahtarını dedim. güldü. alsınlar, sıçarım polisine dedi sonra özür diledi.
nerden buldun beni dedim, yani tesadüfüne bayıldım gerçekten.
istanbul yapıyo bunları dedi. istanbuldayken hep güzel tesadüfler oluyo, bura gibi değil hiç bi yer dedi.
sen kullan dedim çünkü konuşmanı istemiyorum, al geç buraya dedim.



cansu seni sevdiğim için senden ve kendimden nefret ediyorum dedi.
ben de bayılmıyorum kendime dedim. sür bırak beni uyumam gerek. gözlerimi kaybetme aşamasındayım dedim
kör ol gavurun kzı diye espri yapmaya çalıştı, geri aldı.
sen de aldatırdın ki dedim. bana dayanamazdın sen, sen iyiydin, normaldin. ben normun dışında büyüdüm, olamazdım birşey.



sana bu ol şu ol demedim salak kadın dedi. denemedik bile. sınır aştım ama yine geldim aha işte bu saatte galata göz mü kırptı, kanıma girdi buldum seni, ne salaksın boşsun utanç kaynağımsın dedi.
5 dk sustuk. arabayı çalıştır dedim. çalıştırdı.
(golden virginia ?, 11.12.2010 01:52)


torpidoyu her kız gibi karıştırmaya başladım. bulduğum şey ağzıma sıçtı. kaybettiğim lenslerim, kutusuyla birlikte. zamnında iyi para vermiştim, yeni aldığımda tüm seti meti kaybolmuştu. gözlüğe dönmüştüm küfredip... işte o lensler ordaydı.



ne arıyo bunalr sende dedim.
vitesi değiştirip şöyle bir baktı: onu senden yürüttüm, arada bir deneyip senin gözünden bakmayı denemek istedim, 6 ay denedim, sonra tarihleri geçti, acı vermeye başladı. ben de sadece madde olarak sakladım. başka bir bilinç, bakış olarak simgeydi bunlar dedi.
aşağılamasan artık. henüz gencim dedim. güldü.



çocuksun sen daha biliyoruz tamam dedi. büyüceksin ama dimi? umuyorum dedim.
okuyorsun hala dimi, bırakmadın? kafan işler senin biliyorum. dedi, sustu ıh mıh dedi ve sonra, seviyorum lan hala işte offf lafı yamultamadım dedi.
tamam deneriz dedim. ama aşık olmam ben sana. yaşlanırız ama , o olabilir dedim.


yaşlanmaya vakit bulursak olur bana uyar dedi
senin bu uyumluluğun beni kanser eder ve ben yaş alamam dedim.
karaktersiz gibiyim değil mi diye sordu.
karaktersizlikte bir karakterdir, karaktersizlik bana göre yoktur. o yüzden evet hayır diye bi şey diyemem dedim. kafa açma diye uyardı.


eve vardık, indim kapıyı kapattım. camdan sessizce saol hadi yürü şimdi dedim.
kullandım beni volvomu benzinimi. oysa biz seni sevmiştik diye haykırdı. gel o zaman yukarı çıkalım, yazılarımı okursun yine dedim. kahve varsa içeriz olur mu diye sordum
olur, ne desen olur zaten şuan dedi.

arkamdan gelirken, saçların uzamış dedi. güzel olmuş, kesme dedi.
kılla tüyle uğraşmıyorum umrumda değil dediklerin dedim.
biliyrum. aç kapıyı uyucam dedi.
otel mi sandın burayı deidm
birlikte uyuruz, bakarız yaşlanabilecek miyiz dedi.
hoşuma gitt bu dediği şey, tama dedim. çıktık eve girdik. odam sessizce girdik çünkü ev arkdaşım uyuyordu.

bana bişeyler ver, eskisinin olmasında, beybidol bile giyerim dedi.
gittim arkadaşın odasından bişiler verdim.ben de gittim değiştim vs.
salona gel, giyinince dedim. zamanımız yok belki de.



yazılarım vardı 5 ay öncesinden kalma. onları okumasını istiyodum ama içerden bana seslendi.
kokun var burda. salonda karışık kokuyosun. burada kalalım lütfen dedi. yanıma gel. sapık olmadığımı biliyosun cansu, lütfen.

yaşlanmaya yerdeki minderlerin üstünde başlamayı denedik... bu adam huzurluydu, ben değildim. sıkıldım ama kalkmadım.



yazıları okurken, biyandanda yorum falan filan yapıyo. gözlerimin içine bakmadan asla konuşmaz. bu yüzden her an tetikte oluyosunuz, çoraplarınızın desenini incelerken dinlemek ve konuşmak bu adamla imkansız. yoksa azarlıyor her kim olursa.
tamam yeter be dedim, beğendiysen bırak atalım.
uyusana sen dedi, izleyesim geldi seni.
şarkı söyle uyurum belki dedim
lilac wine ı söylemeye başladı
kaymışım sonra.



9 da uyandım. kesintisiz 4 saat uyumuşum. harikaydım. tütünü aradım bulamadım. montumun ceplerini karıştırırken bi not buldum: seyrettim 3 saat seni, sonra benim de ayrı hayatım var, o aklıma geldi, çıktım gittim. görüşürz belki. hoşçakal.
bu kadar taktan bir not daha olamazdı. ulan sen değil miydin aşığım, denesek ne kaybederiz vs. vs. diyen? delirdim. yani hemen uyanıp hadi aşık olalım sevişelim edelim demiyecektim ama benim de bir egom var, buna saygısızlık yapmış mal gibi bırakmıştı beni resmen. gıcık oldum ona.
(golden virginia ?, 11.12.2010 15:46)


neyse mutfağa koymuşum tütünü, kağıdı da içine atmışım tak gibi nemlenmiş, sarılmıyo filan. çıktım bi kağıt alayım dedim. kapıdan dışarı çıkar çıkmaz volvo!! ordaydı. yaklaştım camdan içeri baktım. bu mal da arka koltukta yatıyo. cama vurup uyandırdım. nasıl korktu anlatamam çocuk gibi sıçradı salak.
hasta mısın burda yatıyosun dedim.
benim hayatım sadece bu arabaymış cansu, gidecek bi yerim kimsem yokmuş. onu anladım, bu gece onunla uyudum, bana ihtiyacı vardı dedi.
bir deli daha bana aşık oldu kahretsin! dedim
bastım yürüdüm gittim ordan .



2 dk sonra arkamdan. paran yok ki kızım bekle beni dedi.
paran varsa kahvaltıya arkaür gıcık herif dedim
iyi gel binelim dedi.
bindik.



çok zayıflamışsın bi yağ bal vs dayamak lazım önüne senin, dedi.
para mı var yağ bal alalım. eskidendi şampanyalı kahvaltılar likörler dedim.
arabayı durdurdu. inmeye hazırlandı ve bana:in dedi



neden noldu dedim.
takmadı beni, indi benimde yanına gelmemi istedi. geçti arabanın önüne
ne için olduğunu söylemezsen inmem dedim. ısrar etme gel dedi. katır inadım vardır benim. mıh dedim oturdum. kalkmadım. söylicekti yoksa inmezdim. inat ettim ama deli gibi de merak ediyorum bi yandan.
10 dk geçti ben inatla oturuyorum o da sabırla ayakta bekliyo.
indim lanet olsun geçtim karşısına ne var be dedim
benimle evlensene dedi.



yüzüne bakarken kayboldum. ne evlenmesi olm diyorum içimden. yüzündeki detaylara daldım, kaşlarını saydım nerdeyse. işte 8 gün önce yaşadığım bu olay beni dün gece buraya yazmaya itti. çok gencim ben, toyum. yaşadım yaşandım belki ama ciddiye almadım.
karşımdaki adam beni seviyordu. ben de sevdim, onu o an için anlamaya çalıştım ve 10 sn sonra anladım
gülmeye başladım.



açım dedim. 1 gündür bi halt yemedim. dün dilenci modundaydım ekmeğimi paylaşmadım o derece fenaydım. lütfen, sonra sorarsın yine, gidelim yiyelim bişiler dedim. sigara içmem gerek.



tophaneye gittik, çıktık teras meras güzel bi yerdi. oturduk.
yedik işte.
evlenelim bir ara dedi.
aradan çıkarmak mı istiyosun beni. diye sordum
çıkarak değil katmak istiyorum dedi. ben senin gibi... dedi sustu.
tamam zorlama ama konuşamadığın biriyle nasıl evlenebiirsin dedim
seviştikten sonra belki dedi.



konuşmak için sekse ihtiyaç duyman berbat seni gerizekalı dedim
tanışmamız lazım seni saf dedi.
ben aşık olduktan sonra konuşurum, konuştuktan sonra aşık ederim sora sevişirim dedim.
sıralamayı değiştirelim bu kez dedi. aşık oldum sevişmem gerek sonra konuşabilirim dedi.



çayı fondipledim kalktım. kahvaltı için saol dedim. koştum
merdivenden deli gibi yardırıyoum. bitsin artık bu adamın muhabbeti diye. neyse en sonunda kapıya ulaştım bi baktım dışarda bekliyo.
ohha dedim terastan mı atladın ne yaptın? ne ara yanımdan geçtin de böyle bekliyosun filan dedim. salak asansör vardı görmedin mi dedi.
bende hasss unutmuşum dedim gülme krizine girdim orda. özür dilerim tamam dedi, ne istiyosun diye sordu
eve gidip kitap okumak dedim. tamam arkaüreyim seni dedi.



arabaya bindik. o kadar değerli değildi artık benim için çünkü seks konusu beni iter basitleştirir insanı beni gözümde. tamam doğal moğal ama aklı orda bırakmak sinir eder beni. bu entelektüel sakin gerçek adamı bile itici kıldı seks muhabbeti. o kadar romantik değildi artık.
telefonum çaldı. merak eden birilerim varmış. sevindim sesi duyunca. melodisini değiştirmiştim, ilk çaldıran eskisiydi.



durdum ekranda onun aradığını görünce. aç konuşsana dedi, dur bi karışma diye azarladım.
ama açtım 10 sn sonra. ne için hala dedim en sakin tonumla. bana: aldattım aldatıldım cansu. sen ne garipsin ne üstünsün. kabullenir misin beni yine dedi. hayır deidm kapattım.
yanımdaki adama: tamam ne istersen yapalım kaçalım dedim.



aldatan eski erkeğin hırsıyla hiç bişey yapmam ben dedi. sana deli gibi aşık olsam dahi. başka zaman başka bir şey iste benden gebert beni ama bu olmaz dedi.
gurur yapıcağı tuttu. tamam öf pöf dedim.
sustuk.
ondan sonra napıyosun diye sordu. ne gibi? dedim.
yani baktığın şeyler eskisi gibi güzel mi ya da eskisinden daha mı güzel daha mı kötü? nedir be işte? diye sordu.
bilmiyorum pek bişeye bakmıyorum ben dedim.



iyi yapıyosun. ama arada bi benim gibi salakları da gör bi. dedi.
bu adam kendine salak diyo ama salaklıkla alakası yok. son derece zeki yakışıklı çekici falan filan bi adam. ama o aşkı salaklık olarak görür. ben de öyle düşünürüm. kendini değil başkasını seviyosun. salaksın.



bu salaklık insanın kafasını güzelleştiriyor. ama tek taraflısı fena. geberebilirsin.



eve geldik. ev arkadaşım not bırakmış: cansu kontör yoktu arayamadım. başım dertte batumdaki amcamın yanına kaçıyorum. ev güvende. hoşçakal. yıllar sürebilir bu durum üzgünüm. diye. oha dedim ne tak yicem ben şimdi tek başıma. onun adına üzülmedim. çünkü onu çok uzun yıllar öncesinde uyarmıştım ama akıllanamadı. bu zamanda böyle bişi beklemiyodum. şoke oldum.
odasına baktım darmaincintı. valizimi de almıştı. kaçmıştı herif bildiğin. küfrü bastım odasına. kelimeler havada kaldı. beraber baktık. sonra çıktık salona geçtik.



1 kuruşum yok. evi tek geçindirmek zor. düşünüyorum. ve onun ağızından her an bir kelime çıkabilir biliyorum. çıktı: evlenelim. bu evle evlenelim dedi.

evet adamın evlenmekten kastı gerçekten evlenmek ev sahibi olmak ev arkdaşı olmakmış.
ben bir kezbanlık etmiş yanlış anlamıştım.
rezil olmamı beklemiş. pis pis sırıtıyordu



napalım dedim. utandım nedense. bunca derdin içinde utanmaya da vakit bulmuştum.
ciddiysen taşın buraya. bende anket alıcam yarın zaten işim oluyo bazen böyle ara ara ama aldığımı eve veriyorum. senden ne haber dedim. ev geçindirmk zor evlenmek zor edim.
güldük.



işe gitti. ben de evi toparladım. akşam 7 gbi aradı. 2 dk sonra kapıyı açıcaksın dedi.
hakkaten de 2 dk sonra kapının zili çaldı. elind epaketlerle geldi. elindeki paketleri bırakmadan, hiç hareket etmeden kapı eşiğinde 5 sn göz göze kaldık. o kadar tatlıydı ki bana yaklaşmasını engellemedim, öpüştük. dudaklarımız ayrıldıktan sorna göz kapaklarımız açıldı ve hayata geri döndük. öpüşmeyi seviyorum, özlemişim. aşık olmadan öpüşmek de güzelmiş diye düşündüm. bu adam sorun olmazdı diye içimden geçirdim 3 sn içinde tüm bunları.



ve bu yaptığımı şey ben güldürdü çünkü, amerikan filmlerinde olur böyle sahneler. adam çalışıyordur ve eve birşeylele gelir. kadında onu bekler kapıyı açar ufak bir öpücük ayaküstü bir flört sonrasında içeri geçerler. işte bu da öyle sahneleri hatırlattı bana.
güldüm biraz... neden gülüyosun noldu dedi.
sanırım senle yaşlanabilirz dedim. neler aldın bakalım?
yaşlanalım ama öncesinde biraz içelim dedi. sana negroni yapıcam dedi.
o an aşık oldum ona.



negronileri kusursuz hazırlamıştı. uzun süredir içmiyordum özlemiştim. 3 tane içtim. negroni rekorum 6 dır. 5.den sonra ben benlikten çıkarım. ve çıktım. zaten o da çok karıştırmıştı benden önce sarhoş olmuştu.
soyunmaya başladığımızı hatırlıyorum. ama o kadar çarpmış ki, soyunurken uyuya kalmışız.



bu kadar salak iki insan olmaz değil mi. sarhoş olucaksın soyuncaksın sevişmeden uyuyacaksın. ertesi sabah bunu farkettik.
sonra sarhoşken nelerden bahsettiğimizi düşündüm. aşk dışında herşeydi. dexere sövdük, ev arkadaşıma sövdük, babalarımıza sövdük , paraya pula sövdük. sonra sevişmeye karar verdik ama uyuduk. biz çok iyiydik düşününce.



bişeyler yedik. kahve mahve derken... sigara sarsan bana dedim. ben beceremem ama dedi.
olsun dene nasıl olursa olsun yakarım içerim dedim.
tütün paketi açışı, tütünü koparısı , kağıdı nazikçe tutuşu sarmaya çalışması, filtreyi gevşek tutmamaya çalışması o kadar etkilediki, aşık ettin beni kendine ne yaptın ettin dedim.
hadi ya dedi
he ya dedim. gülmeye başladım gene kapı zili gibi. o da bana gülmeye başladı.
sardğı sigarayı kadın gibi tutarark kırıtarak: en çok neyimden etkilendin canım aaa lütfen söyle çekinme diye dalga geçmeye çalıştı. elindeki sigarayı atıp ona sarıldım.


olan oldu. olmadan önce, emin misin dedi. kapa çeneni dedim. oldu. ikinciydi .



duştan çıktıktan sonra. bana aşık olmadığını biliyorum... benim adım deniz değil dedi.
özür diledi ve gitmeye kalkıştı.
dur neden dedim.
sen beni aldatırdın cansu dedi. ve buna hakkın var. zorlamayla hayat yaratmaya kalkışıyorum yıllardır.bu böyle olmaz. sana öyle özeniyorumki şuan bilemzsin dedi. ve bişi demeye gerek duymadım. gitti.



gitti. 3 gün oluyo. sınırlarımı aşmıştık birlikte. ama ya gerçekti söyledikleri ya da kılıf uydurdu. bilmiyorum.



3gündür kafa allak bullak. benden bu kadar.

takip eden okuyan beğenmeyen beğenen inci yazaralarına teşekkürler.

ciao ciao!



hikayem sürmeye devam ediyor.
bitti sanmış, bu hayat tecrübesinden tekme tokat yediğimi düşünmüştüm. bitmemiş.
geldi...



dün havanın soğukluğuna sövüp duran insanlardan kaçmıştım. taksime kadar çıkmışım ne kaçışsa artık... latternie diye bi cafe var. günün her saati süperdir. gece 2 de git, sabah 11 de kahvaltıda sanırsın kendini. o hisse ihtiyacım vardı, oraya kadar gittim.



düşünüyorum acaba düşünsem mi diye.
istanbulun kozmopolit bilmem bişey nevrotik havasına uygun bi ilişki yaşamıştım. ama bana son derece uygunsuzdu. sızlansam mı ağlasam mı, unutsam mı, zorlasam mı?



bunları düşünmeye karar vermemiştim. aslında vermiştim. o günden beri içiyodum, sarhoş olmamıştım ama içiyodum. sigarayı da artırmıştım. sıçıyodum ağzıma bildiğin.
o gün soğuk havanın ve çevremdekilerin gerginliğiyle yürümeye karar verdim. beyazıttan yardırıp taksime kadar çıktım.
aradı...



sanırım ben bu kafeye girişindeki taşlar ve minik köprüsü için geliyorum. neyse geldim.
oturdum vs. çay may derken, yan masada scrabble oynayan bi gruba katıldım, fena da puan yaptım, çağırdıklarına pişman olduklarını söylediler. çayları onlara ısmarlattım...
kafa dağılmış, 2 dk sigarasız durabilmişken, içeri biri girdi. onun en yakın arkdaşı. hasss dedim.



en yapmacığından gülümsedim ifadesini bozmadan: geç bunları gel cansu bi dakka dedi. nereye dedim. bi yere gidip konuşalım dedi. hasta mısın zaten bi yerdeyiz, cafe burası işte. çıkmam burdan dedim. dank etti ki bu kısa süreli, aksiyon film repliklerini anımsatan sözlerini geri alıp oraya oturdu.
iyisin bakıyorum dedi.
anlatmış.
ama nasıl?
iyiyim, sen ? diye sordum



mağdurun sen olduğunu düşünüyosun değil mi? diye sordu.
pişkindim, evet dedim
haberin hiç bi taktan dedi.
anlat o zaman . taklarla pek ilgilenmiyorum.
eşylarını satıp yurtdışına gidicem diye saçma saçma tutturdu. onu sen burda tutabilirsin. yaşadınız, saatler içinde tükettiniz dedi. geridönüşüm vakti kız! gitmesine izin verme. kafasını uçurdun. dedi
sıçmıştım.



uğraşamam dedim çıktım. taksim ilkyardımın ordan yardırmaya başladım. cihangirde bi arkadaşın evi vardı. zile basarım açarsa girerim diye düşündüm. çaldım, açtı.



tanımadı beni önce, kimsiniz dedi. oooo sen miydin diyip içeri attı beni omzumdan tutup.
4 arkadaşı daha vardı. bildiğin cihangirin keş evlerindendi. mal kokuyo içersi. ben de bi mal olduğuma göre sorun yok dedim kendi kendime.
ne içersin? şarap!!!



sana danışmam gerek yine dedim.
en son 4 yıl önce danışmıştın, hayırdır dedi?
anlattım 10 dk içinde.
vayy anasını dedi cansu?! kıçını kaldırma derim ben vs vs dedi.
ulan zaten ben kıçımı bi yere koymamamışım ki. neyse dedi. diğerleri uyuklamalarına rağmen merdivenlere gidicez diye tutturdular. aman gidin uçun da yuvarlanın tophanden toplasınlar cesetlerinizi dedim içimden.



en nihayetinde gittik. ne kafaymış bende ki de , ne yapsam dağılmadı arkadaş. neyse
geyik meyik derken. biri geliyo, hafif de tırstık yani yalan yok, az olay gelmedi başıma burda benim.
işte yaklaşan gölge durdu dikildi bize doğru bakıyo. kim lan bu diye sövmeye başladılar, korkuyolar ama kaçacak halleri de yok.
cansu dedi kedi gibi. oydu.



ne var dedim. aklımda neler var aslında sormam gereken ama ne var ı seçtim
gidelim mi dedi? nereye???
sen söyle ben uyarım dedi
karaktersizsin! dedim
bir küfretti bana... 2 dk ses çıkmadı.
volvo duruyo mu bari diye sordum
ben sarhoşum sen sürüceksin zaten dedi.
ben çok ayığım ya. neyse dedim. eve geldik. hiç konuşmadık.
ne yolda ne evde



kustu. temizledim.
inledi ateşini indirmek için ıslak bezler bilmem neler yaptım
telefonlarını uygun bi dille cevapladım notlar aldım
o uyudu hep. cansu mansu diye inledi arada. uykusunda ağladı bende ağladım
uyandı



hangimiz ölzeydi diğeri daha kolay unutrdu diye sordu. ağzında çıkan ilk şey bu old.
haaay dedim bu adamın beyni nasıl işliyo.
ben olurdum tabii dedim.
neden?
çünkü sonradan senden etkilenen ben oldum. mantıklıyım açığım . dürüstüm. ne istiyosun benden dedim
zıkkımın dibini. evlenelim. çocuklarımız güzel ve zeki olurlar dedi.
gamzelerimin olduğu yerleri ezberlemiş, parmağıyla bulu dokundu.
gül şimdi buralar göçecek içeri dedi. güldüm. ne salaktık yau



sana aşık değilim. zoraki bi etkileşim bu. nasıl rahatsız olamıyorsun dedim
aşık olmadın sanki hanfendi dedi. sürüm sürüm süründün. bana mı soruyosun dedi.
tamam dedim.
napıcaz peki??



ben seni bu evden kovucam. hazır hissediyo musun dedim?
evet dedi.
git hadi



çok zorladın. istanbul masalı olablme ihtimalini sen kabusa çevirdin dedi.
ihtimaller zincirine edeyim ben o zaman dedim.
etme eyleme cansu.




&




''normal zamanlarda bilerek veya bilmeyerek, erişilmeyecek bir aşkın bulunmadığını bilir, az veya çok bir sükûnetle kendi aşkımızın ne kadar ortalama bir şey olduğunu kabul ederdik.''

camus ne şahane bir şekilde anlatır bak bu satırda, seni beni.

* * *


ortalama olmak yetiyordu bana, çok fazla etrafa bulaştırmadan, kendi etrafında dön dur mis işte. kontrol manyaklığım sayesinde bu adamı iyi yönettim, e o da izin vermişti zaten.
karşı cinsten biri tarafından yönetilmek onun da hoşuna gitmişti.
kolaydı biraz, ama kandırmazdım da onu, kolaysa kolaydı, ne güzeldi işte.
(golden virginia ?, 09.09.2011 18:18)


babasıyla sorunları vardı doğduğu andan itibaren.
hayat takası yapmıştı annesiyle... babası oğluna hergün, ona sadece hayat arkadaşının hatırası için katlandığını söylerdi. film gibi amk.
e napsın bu çocuk, babasını çok sevmekten ve ona kendini kanıtlamaktan başka hiç bir şey yapmadı şu yaşına kadar.
bu ik adamın da hayatına girdim, farketmem biraz zaman aldı yalnızca.



neyse

uyandım, baş ucumda bir kahve, hala sıcak, çok uzağa gitmiş olamazdı *
içeri seslendim... yok.
tüm odaları kontrol ettim yok.
terasa baktım orda da yok . nerde bu herif
aradım, telefonu da evde bırakılmış, kullanım amacından çıkmıştı.
kahve sigara yaptım, beklemeye başladım. belki bişeyler almaya gitmiştir diye düşündüm.
kapı yumruklanmaya başladı.



zaten eski bir daireydi, kapı kırıldı kırılacak...
açtım amk en sonunda korka korka
babası gelmiş. oğlunun evine gelmiş. bu, bu iki adamın hayatında bir milat idi aslında.
'' nerde o? nerde? ''
'' bilmiyorum, uyandığımda yoktu. gelsene içeri biraz. ''

tedirgindi ama ufak tefek sevimli hareketlerde bulununca yanağımdan bir makas alıp içeri geçti.


içeri girdiği andan itibaren her yeri incelemeye koyuldu.
parkelerden tablolara, bardaklar kitaplara kadar...
'' biraz gerginsin ne oldu? gelir birazdan bana kahve koymuş gitmiş, gazete falan alıcaktır muhtemelen. ''
cebinden bir fotoraf çıkardı bana uzatarak
'' bak işte sevdiğin adam, annesiyle. annesinin ona bakışıbı görüyor musun? bir defa bile böyle bakamadım oğluma. ''

adam pişmandı beyler. oğluna haksızlık yaptığının geç olsa farkına varmıştı.
içimden hay amk, aile drsevgi dahil oldum diye geçiriyordum.
anahtar sesleri geldi.


kapıyı açıp daha içeri bakmadan bağıra bağıra:
'' ya biliyor musun senin sevdiğin o t-shirt kalemlerinin yeni renkleri gelmiş aşağıdaki yere, aldım hepsinden, terasa çıkıp yapalım bişeyler. bir de uncut aldım sana yanında cd veriyolardı, kahven nasıl olmuş bu arada? ''
kafayı sonunda bize doğru kaldırdı.
babasıyla kahve içiyoruz, gayet absürd bir durumdu onun için.


saçma tabii olm özelliği o


''baban seni görmeye gelmiş. bak bir de fotoğrafını getirmiş.'' diyip, elimdekileri almaya kalktım, sonrada içeriye yardırdım. dinlemedim. ne konuştuklarını merak ettim aslında ama dinlememeliydim. özel bir an, zaten fazlasıyla bulaştım.

kapı sesi geldi.

''cansuuu çık çık tamam.''

içerde bir terliğim bulmuştum az biraz topuklu, onu gyip tıkır tıkır ona yaklaştım. koridor biterken bizimkinin yüzü iyice gülmeye başlıyordu.
boyum uzamıştı azıcık dudaklarına yetişmem daha kolay oldu.

'' eee nasıldı? baban da tam baba hıııı ''
'' öyleymiş sanırım, güzeldi. sanırım değişiyoruz. ''
'' fotoğrafta annen vardı, kucağında sen, sanırım kadının son seninse ilk dakikalarındı.''
'' öyleymiş, takastan önceki son dakikalar... ''

yatağın ucuna oturttum onu, gözyaşlarını sildim.

'' yüzünü tuz kapladı hadi yıkayalım ''

banyoya arkaürdüm.

daha fazla annelik yapmama gerek olmadığını söyledi.
içeri geçtim yine.
bekledim.
geldi başıma dikildi sonra eğiliğ gözlerime baktı, çeneme dokundu hafiften.
'' ben terketmeyi kaç kere düşündün? '' diye sordu.



anladım ki bu adam bir çok şeyi içinde tutuyor, ısıtıp ısıtıp gündeme getiriyordu.
ilk önce bunu değiştirmek gerek.
'' terketmek denemez ama ilişkiden bir kaç kez sıkıldığım oldu ki bunları sen de biliyorsun. ben seni terketmem, merak etme. ''
'' merak etmiyorum zaten. biliyorum.'' dedi.



zaman geçtikçe güçlü, baskın taraf olmaktan çıkıyordum, dengeleniyorduk.
son dönemdeki sağlık sorunlarım, kullandığım ilaçlar vs derken o adama biraz daha bağlanmıştım.
'' babam, bu kız bize yemek yapsın bir akçam, terasınızda yiyelim dedi.''
'' tamam, bu gece?''
'' arasana babamı, komiklikler yap, senden bahsedince bile sırıtıyordu. ''
'' şebek olduk, tamam ver telefonu. ''

telefonu kulağıma koyup açılmasını beklerken, o da yanımda ne yapsam diye düşünüyordu. yanımda kalıp konuşmayı dinlemeli miy yoksa içeri mi kaçmalı bilemiyordu.
gözlerimle ' tamam sakin kal burda gitme' dedim. kendini tabureye sabitleyip bana odaklandı.
''alo ben cansu. iyiyim teşekkürler, siz? çok az zaman geçti evet aramak istedik. bu gece misafirimiz olsanıza.''

biraz daha geyik yaptıktan sonra kapattım.
'' tamam babana yemek yapıcaz şimdi senle. '' dedim
salak, çocuk gibi sevindi.



sevgiliyle alış-verişe çıkmak çok zevklidir.
karı-koca triplerine girmeyeceksin ama, olmaz.

bi kaç torba bir şey aldıktan sonra eve geldik.
hemen mutfağa geçtim başladım bir şeyler yapmaya.
sessizlik vardı arkamda. evet her zamanki gibi ufaktan tacize hazırlanıyordu.
seviyorduk bu fanteziyi.

tezgahta ufak bir flörtten sonra masayı kurmaya yolladım onu.
terastaki saksıları bir kenara itip, bir kaç lamba taşıdı içerden.
uzun süredir böyle önemeseyip yemek yemeye yeltenmemiştik.
hep dışarda hep dışarda...
babası iyi geldi gibi şimdiden.



içeri gelip '' tamam üstüne bir şeyler giy hadi. '' dedi
bi durdum şöyle bir, önüme baktım. ne giysem diye düşündüm, ne bileyim kottan başka bir şeyim yoktu. elbise giymek istiyordum ama işte yoktu.
'' ya ben ne giyiceeem ?! ''
'' elbise almıştım sana ben bi tane geçen, böyle poposunda kedi vardı nerde o? ''
'' kedisi kesip çıkardık t-shirte diktim yaaa off ''
'' yavru bir elin dursun bir şeyi de olduğu gibi giy neyse gel benle cüce. '' dedi elimden tuttu ve odaya arkaürdü.



çocuk gibi elimden çekip odaya getirdi, gerisinde bıraktı beni dolabını açıp karıştırmaya başladı, bir kaç gömlek, bir kaç kemer attı koltuğun üzerine.
'' yavru bir çıkar üstündekileri şimdi. '' dedi
çıkardım.
gömlekleri üstüme tuttu birini seçti, iliklerini açtı ve giydirdi. ilikledi tekrardan.
sonra dönüp bir kemer seçti.
'' dön arkanı bakalım. '' dedi.
belimden çekip topladı gömleği, sonra gevşetmeden kemeri sardı, ellerini arkamdan uzatıp tokasına geçirdi kemeri.
gömleğin alt taraflarını şöyle eliyle bir düzeltti.
üstten 4 düğmeyi açtı, yakamı gevşetti.

'' hay anasını çok seksi oldu lan, sen böyle gez bundan sonra. '' dedi.


harbiden de elbise yapmıştı.
baya da güzel oldu.
altına da o bulduğum terlikleri giydim, bildiğin oldu yani *
ne çok uzundu ne de çok kısa. felaket de rahattı zaten, kolları da kıvırdı. mis gibi bir elbisem olmuştu.
''nerden aklına geldi lan senin bu? ''
'' hep sen mi yapıcaksın bişeyler, ben de yaparım. küpe de bulucam sana bak şimdi babam aşık olucak asılıcak sana. '' dedi.

gidip bir kaç küpe getirdi, boş olan 3 deliğe de bir şeyler taktıktan sonra tamamdım.

'' şimdi sıra bende '' dedim.


yakasını kestiğim bir t-shirt vardı, onu giyince çok çekici oluyordu onu giydirdim, üztüne de gri bir gömlek, gerisi de kot zaten.
saçlarını dağıttım, hafif yağlanmıştı, daha güzeldi.
tamamdık, birlikte banyoya gidip dişlerimizi fırçaladık
içeri geçtik ve babayı beklemeye koyulduk.
elim sürekli kemere gidiyordu, bunu faketti ve '' çok mu sıkmışım? '' diye sordu.
'' bilmem olabilir. '' dedim
gelip kontrol etti, göğsümün altından gevşetmek için açması, bun içinde biraz daha sıkması gerekiyordu kemeri.
kendine doğru çektiğinde biraz sarsıldım, bilekliklerin ve küpelerin şıngırtısı bir an durdurdu bizi.
bakıştık 3 sn ve birbirimize yapıştık.

yarım saat önce çıplak bedenlerimizi giydirdik ve hiç bir çekim olmadı. mevzu çıplaklık değildi.
anlık boşluk ve alakasız durumdu aslında.
son dakikalardı belki de, kapı çalınmak üzereydi belki.
ama gibtirettik ve dağıttık üstümüzü başımızı.



çiiinnkkk!!!
fırın, süper zamanlama...
neyse zaten 5 dk sonra da kapı çalındı. o ensada içeriden koşa koşa saçlarımı düzelte düzelte geldim.

elinde bir şişe şarap, yüzünde bir tebessümle babası '' ayakkabıları çıkarıyor muyduk? '' diye sordu.
'' yok babacık yardır geç, halı malı yok her gün siliyorum burayı zaten. '' dedim
'' babacık mı? eski türk filmlerindeki küçük kızlar gibi maşallah '' dedi ve içtenlikle güldü.
adamım bana bir bakış attı ve '' cansu lan yerimmm. '' dedi.
'' yemek yaptım onu yersin bekle. rujum gitmiş mi?'' diye sordum.
'' gerek yok balım.'' dedi.

terasa geçtiler, ben de uzaktan izledim, işim varmış gibi yaptım.



dolaptan mezeleri alıp terasa geçtim
babası bana uzun uzun baktı
ben de salak salak sırıtıp '' bölümüyorum umarım? '' dedim
adamım bana '' seni kızı ilan etti edecek, ben zor buldum elimden alıcaksın babamı sanırım cüce. '' dedi.
keyiflendim gayet.
babalar beni nedense çok sever. babalar kızları zaten sever.



'' elbisen şok şıkmış. '' dedi
'' oğlun yaptı 2 dk.da. '' dedim
'' zamanla öğreneceğim ne gibi yetenekleri olduğunu. '' dedi.
'' sen haftada 3 gece gel buraya, o zaman kolaylaşır işin. '' dedim.
keyifli keyifli güldü.
'' bıcırık mısın sen nesin? yaşın kaç? nerden buldun benim bu oğlanı? nasıl? noluyor? '' dedi.

içeri geçip mantar açacağını aradım, bulamadım.
'' sen iyi ki benlesin, başkalarıyla olma benle ol hep beni düşün hep beni hep beni '' dedi ve bastık kahkahayı.
neyse açtık şişeyi yukarı geçtik tekrardan.



kadehleri doldurduk, yetmedi bi şişe daha açtık... ben çok içmedim bir kaç yudum sadece.
baba oğulun kadehleri tokuşturmasını izledim bir maydonozu kemirirken... büyük haz.

''bana şiir okusana, 30 saniyen var. '' dedi baabacık
'' bir dakika çok büyük baskı var üzerimde olmaz olamaz.'' deidm, güldük ama vazgeçmedi.
saymaya devam ediyordu 19, 18, 17, ...



aklıma geldi okudum yarım yamalak

''her gün bu kadar güzel mi bu deniz? böyle mi görünür gökyüzü her zaman? her zaman güzel mi bu kadar, bu eşya, bu pencere? değil, vallahi değil, bir iş var bu işin içinde. ''


bunlar güzelleşti iyice, sızmaya yakın içeriye taşıdım mümkün olduğunca

bir kaç battaniye çıkardım. babacığı bizim yatağa aldım, anında sızdı zaten.

adamım beni bekliyormuş, haberim yoktu.
'' ben çok böyle ama nasıl, hayal edemeyeeğin kadar çok teşekkür ediyorum ve sızıyorum ve de yanıma gelmeni emrediyorum. '' dedi.
sofrayı topladıktan sonra yanına gittim.
dizlerini karınına çekmiş, yan yatmış uyuyordu, ben de bacaklarının boşluğuna yattım, koydum kafamı poposuna, yumdum gözlerimi, elimi iki bacağının arasına sıkıştırıp uykuya daldım.



5 saat sonra uyandım.
aynı şekildeydik, kıçından dürtüp uyandırdım
'' hadi kalkalım.''

içeri gidip kapıyı araladım. babacık yoktu, gitmiş.
olmadığını döndüğümde yüzümden çaktı.
'' olsun en azından gece burdaydı. '' dedi.

taksi çağırdım, artık işe gitmeliydi, yeter bohemian rhapsody !





onu işe yolladıktan sonra etrafa bir baktım.
onun dairesi, evet.
ama yatak başında benim seçtiğim komodin, üzerinde kitaplar kağıtlar...
yatağın kenarında yerde kahve kupası, içinde sigaralarım... iğrenç.
terasta boyalarım, killerim...
banyoda diş fırçam, kirli sepetinde çamaşırlarım...
koridorun duvarında asılı tablolarım...
oda girişlerindeki ayakkabılarım...
saksılarım...
kalemlerim...
kokum.
adamın hayatını işgal etmişim. hiç de şikayetçi olmamış. beni dahil etmiş, haberim olmamış.

korku.


babasıyla da tanıştım, ne takuna tanışıyorsun amk, ne bulaşıyorsun. kendi etrafında dönsene ruh hastası cüce!

her şeyim vardı ama bir çanta yoktu.
bu kadar şeyi nasıl taşıdım ki ben bunun evine?
bir günde verilmiş bir karar değilmiş ki, zamanla gevşemişiz...
her gün bir şey alıp getirmişim, çingene hayatı gibi amk.

bir not yazdım: '' kızacaksın, üzüleceksin, küfredeceksin biliyorum ama sen bana alışıksın, anlarsın. ben gidiyorum ama bir çantanı ödünç alıyorum. sormadan almazdım bilirsin ama arayamazdım da. neyse çantan bende. dolapta dünden kalan bi kaç şey var. kitaplarımı sana bırakıyorum, poe' yu ve veli' yi alıyorum sadece. uçuklamış dudağından öpüyorum... ciao ciao ''



mümkün olduğunca az şey bırakmaya çalıştım. almaya üşendiklerimi çöpe attım.

bana çok kızdığında '' bukowski gibsin seni emi!!! ' derdi. nasıl sinirlenirdim.
hatırladım bir an, gözümün önüne geldi.
notu okuduğunda da aynı şeyi diyecekti. bu sefer güldürdü *



elimde tak rengi bir bavul, üzerimde paçalarından kesilmiş kısa pantolon yapılmaya çalışılmış bir şey, kafada puantiyeli bir fular, tokyo terlikler, beyaz aic t-shirtü, tophaneye iniyorum, şıpıdık sesler eşliğinde...

kıçım titriyor, açıyorum
'' alo?''
'' cimcime, nasılsın? hadi gel kahvaltı yapalım.''
sevgi koyayım babası. hayır diyemedim.
kabataşta bekleyeceğini söyledi, tamam dedim.


elimde bavulla gittim iskelenin oraya doğru .
yüzü bir düştü beni bavulla görünce.
'' hayırdır nereye? ''
'' ben şey diye düşündüm... böyle olmaz gibi... bir baktım da yani ben böyle bir şeyde olamam... işte öyle... '' dedim
'' gel sen bakayım bir sakin ol. ''

içimden, ' lütfen ikna kabiliyeti düşük olsun lütfen lütfen lafı ağzıma tıkmasın lütfen beni kandrımasın, lütfen inandırmasın beni' gibi şeyler geçiriyordum.

bir taka yaramadı ne yazık ki.



beni karşısına oturttu ve başladı.

'' hiç bir zaman 'biz' olamadık. bakıyorum da benim velet senle 'biz' olmak için çabalıyor. ama sanırım sen pek sıcak bakamıyorsun bu ikili durumlara. aslında zordur çok, yani biriyle yaşamak etmek. ama hayattaki en önemli insan da o zor insandır işte. ben kaybettim. delirdim ve onu suçladım, yeni yeni hatamı farkediyorum. onu yalnız bırakmak sadece para vermekle hayat arkadaşımın yadigarına, oğluma saygısızlık etmişim. kötü bir fabrikatörüm ben cansu. ama sen de gitme.''



sıçtılar beynime baba-oğul
içtiğim sigaradan kahveden zevk alamaz oldum amk .

'' ben değişiyorum babacık, ilaçlar mahvediyor beni. dün taktığı kemer vardı ya... neyse. ben yalnız kalmalıyım. aile gibi olduk ki ben kendi ailemle bile aile gibi olamadım. ''

zorlamak istemediğini, ama yanlış bulduğunu söyledi.

çok da arkaümdeydi amk, kalktım. ada vapuruna bindim. ordan kadıköy ordan yine haydarpaşa gar yaptım. bilet aldım eskişehire. çıktım beklemeye başladım treni. saatler vardı.



canım sıkılıyordu, inen binen vapur yolcularını saymaya çalışıyordum. bolca sigara sarıyordum. saate bakıyordum. patlıyordum.

telefon çaldı. babasıydı yine.
'' ya bişey sorucam sana'' dedi.
'' sor '' dedim.
'' bu bizim oğlan nelerde iyi? mesele iyi yaptığı şeyleri sayar mısın bana?''
'' hımm bi dakka... mesela çok güzel duvar boyar. ''
'' başka başka? ''
'' sonra sol elime çok şahane oje sürer.''
'' ince işte usta desene, ee başka? ''
'' süper ayak ve kulak masajı yapar. ''
'' bak sen... ve sen bu adamı terkediyorsun şimdi öyle mi? sol elin ojesiz kalsın emi! '' dedi ve yüzüme kapattı.

ulan yine bırakamadım. acaba notu okumuş muydu, eve gelmiş miydi. kalbi kırılmasaydı bari. yine yerleşirdim ben...



haxball mu oynasam amk sıkıldım.



geri döndüm.
geç kalmıştım kesin eve gelmiştir diye geçirdim içimden.
kapıyı çaldım, tereddüt ve utanç içinde.
açtı:
'' eve hırsız girmiş sadece seni çalmış gibiydi, senin gitmiş olacağın aklıma gelmedi, gelemedi. notunu okuduktan sonra tamam dedim. neden döndün?''

'' gitmeme gerek yoktu, yoksa eskişehire gidiyordum, dedim ya gerek yoktu.''

'' bana gerek var mı peki? ''

'' var ki geri geldim. hem sen şimdi tek başına çarşaf, nevresim falan değiştiremezsin, ondan da geri döndüm biraz. ''

'' doğru ya ne komplike iştir o öyle. sensiz olmazdı.''

gittim teras çıkan merdivenlere oturdum. bir sigara sardım.



dört merdiven aşağıdaydı benden.
ayak bileklerimden tutup terliklerimi çıkardı ilk önce, sonra diz çöküp ayağımı dizinin üzerine koydu ve masaj yapmaya başladı.
hakikaten ayak masajında iyiydi bu adam.
bir yandan masaj yapıyor bir yandan bana bakıyordu
'' cücem geri gelmiş mi? yerim '' dedi



merdivende iyice gevşedim yayıldıkça yayıldım, sırtıma batmaya başladı basamak ve ayaklarımdan çekmeye başladı.
4 merdiven popomun üstünde hop hop hop indim. direnmiyordum nedense.
baldırlarımdan tutup yerde sürüklüyor bir yandan da çocuklar gibi arab efekti yapıyodu.
eğleniyorduk yerleri de süpürüyordu aynı zamanda.
son durak yatak odasıydı.



pantolonumun düğmesini açıp gevşettim, o da paçalarından tutup çıkardı.
bu sefer de o kendi düğmesini açtı ben indirdim.
gömleğini de çıkardım
'' saçların yağlanmış hadi bıcı bıcıya'' dedim
'' küveti doldur ya, duş almayalım.'' dedi.
'' iyi tamam havlu bul o zaman sen. '' dedim.



neyse küveti doldurduk girdik.
bacaklarımı açtım, sırtını dönüp bana yaslandı.
saçlarımı yıka pozisyonu oluyor bu. köpürte köpürte yıkadım saçlarını.
o esnada da bacaklarımı gıdıklıyordu.
duruladıktan sonra kumandaya uzandı, banyadaki müzik setini açtı.
chopin eşliğinde suyun içinde uzandık yattık.
bizden mutlusu yoktu.



kafasını iki göğsümün arasına yerleştirdim, nemli burnuna kafasının üzerinden bakmaya bayılırdım.
burnunun sırtı gelen ışıkla parlıyor, göz kapakları alnının biraz altında kalıyordu.
iki kolunu dizlerimin üzerinden iki yana doğru sarkıtmış, kafasını hafifçe sağa eğmiş uyukluyordu.
şakaklarından bastırıp hafifçe sarsıyordum kafasını, gıkı çıkmıyordu.
her yerimiz buruş buruş olmuştu, bayılıyordum.



birlikte küvetin derinliklerine doğru kayıp uyandırdım
'' boğsaydın '' dedi.
'' bişi olmaz sana '' dedim.
havlulara sarınıp salona geçtik.
saçlarımdan süzülen sular ortalığı mahvediyordu ama umrumda değildi.
içeri gidip donlarımızı giyindik, saçlarımı o meşhur tekniğiyle sularından arındırdı.
kahve zamanı.



'' eşyalarını eski yerlerine koyacağım şimdi. hiç bir şey olmamış gibi... korkutmamaya çalıştıkça korkuyorsun galiba, çözemedim. '' dedi.

''aşık olamadım ben sen ne diyorsun. '' dedim

'' biliyorum ama gidemiyorsun da, ben ne anlamalıyım şimdi? '' diye sordu.

'' çocuğum oldun farkında değil misin? ''

'' yıkama o zaman, banyo yaptıran kimdi? sendin allah allah. ''

'' salaksın ya ciddiyim salaksın başka bir şey değilsin. nasıl mimar oldun sen yaaa! ''

'' ... ''

'' afedersin tamam. ya bak... şimdi gidelim içeri, bir film izleyelim, izleye izleye kururuz zaten. ''

'' önden bayanlar, çünkü arkaüne bakıcam.''



dönüş' ü izleyelim dedim.
her zaman benim dediğim olur. evet.
salya sümük oldum tabii yine. ne filmdir be neyse...
'' ağır romanı da izleyelim üstüne de leon, sen tam ayar olursun. '' dedi.
ağır romanı da izlemeye başladık.
sigara dumanı yine uyardı bizi.
başladık o sahneyi taklit etmeye.



her çift denemiştir bunu belki ama biz ilk defa deniyorduk.
sigarandan aldığın nefesin 10 katı daha fazla kafa yapıyor başkasının dumanı.
burunlarımızı birbirine değdirdik, artık dumanlarımız tükenmişti.
sol elimi bileğimden kavradı ve nabzımı kontrol etti.
sağ elimi boynunda gezdirmeye, ben de nabzını hissetmeye çalıştım.
ince ve gergin boynunu doğru eğildim, kokladım.
huzuru sevmem, sıkıcıdır ama bu adamın boynunda de huzur vardı ve ben galiba seviyordum.



gıcırdaya gıcırdaya uyumuşuz deri kanepede, sabah gıcırtılara uyandık ikimizde, kaskatı kalktık.
'' hiç bir işe yaramıyoruz, bir şeyler yapalım. '' dedim
'' doğru çok zaman kaybettik aslında. haydi çocuk yapalım''
'' hay ben senin! ''



ben gerçekten bir şeyler üretmek derdindeydim. yani başkaları için.
sadece kendimizi düşnerek yapıyorduk her şeyi.
böyle bencil yaşayamayız.
para sıkıntımız olsaydı belki farklı bir hayatımız olurdu.

'' ailenden gelen parayı kullanmayacaksın, kendi işyerini kuracaksın, bağlantılarını kullanmadan yeni insanlarla iş yapacaksın. böyle torpilli hayat istemiyorum ben'' dedim
'' e o zaman da maddi problemler çıkar, yine tatmin olamazsın beni aç susuz ortada bırakmaya kalkarsın, ben biliyorum başıma gelecekleri '' dedi.

0 yorum: