Sigara içerken yakalanma anıları v2

27 Şubat 2013 Çarşamba yazildi.

liseliyiz ozamanlar sigara içen herkez bilir okulda sigaranın genelde nereye saklandığını gibimin oraya saklamıştım işte amk bizim bin arkadaslara 3 dal vermiştim içsin binler diye neyse mallar yakalanmış benide solemişler mudur yardımcısı cağırdı beni dedi
+ sen paket mi taşıyon
- yooo hocam
+ bunlar ole diyo ama
- ...
+ gel bakıyım arıycam
amk aradı en son baktı malafatın oraya bune lan dedi

bende hocam hiç sormayın küçükken trafik kazası yaptık benim şeyimde sorun var işeyemiyorum dedim orda bi aparat var dedim

hoca filan herkez güldü tabi amk ama sonuç olarak dövdü sevgi kodumun keli.


konu linki: http://inci.sozlukspot.com/e/49487114/

Bir bira içtim 100 lira verdim

16 Şubat 2013 Cumartesi yazildi.

biz dedik, ev kirası bekler...

takılalım bi birayla sevmesek de...
maksat muhabbet ama hesap 340 gelince. sıçıp sıvamadan, tüm paramı verdim.


eve dönüş yolunda karnım acıktı neyse...

pis bi beyoğlu dürümcüsüne girdim... dedim abi sıçıştayım. karnım aç. 2 liraya bi dürüm yapsan dedim.

2 liraya ayranla lavaş veririm anca de hade dedi.
ver ulan dedim. kemirdim istiklalde...

galatasaray da 2 çocukçok acız versene abla dediler. hayatımda etmedğim kadar küfrü bir arada peşpeşe kullandım lan.
açlık, fukaralık, yokluk hayatta kalma isteği hırsı, insanı ne hallere sokuyormuş dedim 33 sn sonra.



yürüdüm, tünelden yardırıp galatayı geçip samatyaya kadar yürücem. akbil yok, akbil olsa basacak otobüs yok o saatte... kahretsin, sarhoş da değilim. zaman kolay da geçmiyo.



galata köprüsünün sonuna geldim, dedim köprüyle bi cigara içeyim. çıkardım sardım bi sigara... ayran tadının üstüne bok gibi gitti ilk nefeste ,
sonra galataya baktım, dedim mimari bir yapı olsaydım keşke... sabitsin karakterin belli. yakılmadığın sürece yıkılmamaya çalışıyorsun. güzel bir durum dedim içimden.



neyse sigara bitiyo, zaten filtrede gevşek kalmış, adam gibi sarmamıştım attım yere.
arkadamdan tanıdık bi ses: sen çevreci değil miydin, neler değişti böyle bu zamanda? dedi
döndüm baktım, zamanında benim için her şeyi göze alabilmiş, benim için hakikaten değerli eski bir dost... bu adam kızların piç erkek tercihine kurban giden cinsten... onu gördüğüme hem sevindim, hem de aynı anda utandım. hem geçmişteki kararımdan, hem de şimdiki halimden...



vaaay naber dedim bi sevinçle, burukluk da vardı. biey yaşamadık, hata yapmadık , bozmadık bişileri denemedik, ama ben bunlar için pişmandım. o an anladım.
insomnia dorukalrda dedim, özür dileme yöntemim bu dedim. açık ldu mu heheh diye sordum
defol cansu dedi, sırtını döndü ve uzaklaşmaya başladı.



mal gibi kaldım. gece 4 yada sabah 4. adama bişey demediğim halde onca yıl sonra bu saatte karşıma çıkıyor ve anında alınganlık yapıp beni mal gibi ortada bırakıyor.

arkasından bağırdım: eğer arabanı satmadıysan ve benden nefret ediyosan beni eve bırak dedim. durdu.



köprünün ortasındayken durdu bağırışımdan sonra ve kahkaha atmaya başladı. durduğu yerde sallandı sonra geri dönüp koşmaya başladı. 3 metre kala anahtarlarını çıkarıp bana : al bakalım hadi sen götür kendini dedi... mahmutpaşada bırakmış arabayı, arada bi yerde, sessizce, konuşmadan arabaya kadar yürüdük. onun o volvosunu seviyodum, harbideni
satmadığına sevinmiştim.



açtım bindim fln, gbtye takılırsak alırlar anahtarını dedim. güldü. alsınlar, sıçarım polisine dedi sonra özür diledi.
nerden buldun beni dedim, yani tesadüfüne bayıldım gerçekten.
istanbul yapıyo bunları dedi. istanbuldayken hep güzel tesadüfler oluyo, bura gibi değil hiç bi yer dedi.
sen kullan dedim çünkü konuşmanı istemiyorum, al geç buraya dedim.



cansu seni sevdiğim için senden ve kendimden nefret ediyorum dedi.
ben de bayılmıyorum kendime dedim. sür bırak beni uyumam gerek. gözlerimi kaybetme aşamasındayım dedim
kör ol gavurun kzı diye espri yapmaya çalıştı, geri aldı.
sen de aldatırdın ki dedim. bana dayanamazdın sen, sen iyiydin, normaldin. ben normun dışında büyüdüm, olamazdım birşey.



sana bu ol şu ol demedim salak kadın dedi. denemedik bile. sınır aştım ama yine geldim aha işte bu saatte galata göz mü kırptı, kanıma girdi buldum seni, ne salaksın boşsun utanç kaynağımsın dedi.
5 dk sustuk. arabayı çalıştır dedim. çalıştırdı.
(golden virginia ?, 11.12.2010 01:52)


torpidoyu her kız gibi karıştırmaya başladım. bulduğum şey ağzıma sıçtı. kaybettiğim lenslerim, kutusuyla birlikte. zamnında iyi para vermiştim, yeni aldığımda tüm seti meti kaybolmuştu. gözlüğe dönmüştüm küfredip... işte o lensler ordaydı.



ne arıyo bunalr sende dedim.
vitesi değiştirip şöyle bir baktı: onu senden yürüttüm, arada bir deneyip senin gözünden bakmayı denemek istedim, 6 ay denedim, sonra tarihleri geçti, acı vermeye başladı. ben de sadece madde olarak sakladım. başka bir bilinç, bakış olarak simgeydi bunlar dedi.
aşağılamasan artık. henüz gencim dedim. güldü.



çocuksun sen daha biliyoruz tamam dedi. büyüceksin ama dimi? umuyorum dedim.
okuyorsun hala dimi, bırakmadın? kafan işler senin biliyorum. dedi, sustu ıh mıh dedi ve sonra, seviyorum lan hala işte offf lafı yamultamadım dedi.
tamam deneriz dedim. ama aşık olmam ben sana. yaşlanırız ama , o olabilir dedim.


yaşlanmaya vakit bulursak olur bana uyar dedi
senin bu uyumluluğun beni kanser eder ve ben yaş alamam dedim.
karaktersiz gibiyim değil mi diye sordu.
karaktersizlikte bir karakterdir, karaktersizlik bana göre yoktur. o yüzden evet hayır diye bi şey diyemem dedim. kafa açma diye uyardı.


eve vardık, indim kapıyı kapattım. camdan sessizce saol hadi yürü şimdi dedim.
kullandım beni volvomu benzinimi. oysa biz seni sevmiştik diye haykırdı. gel o zaman yukarı çıkalım, yazılarımı okursun yine dedim. kahve varsa içeriz olur mu diye sordum
olur, ne desen olur zaten şuan dedi.

arkamdan gelirken, saçların uzamış dedi. güzel olmuş, kesme dedi.
kılla tüyle uğraşmıyorum umrumda değil dediklerin dedim.
biliyrum. aç kapıyı uyucam dedi.
otel mi sandın burayı deidm
birlikte uyuruz, bakarız yaşlanabilecek miyiz dedi.
hoşuma gitt bu dediği şey, tama dedim. çıktık eve girdik. odam sessizce girdik çünkü ev arkdaşım uyuyordu.

bana bişeyler ver, eskisinin olmasında, beybidol bile giyerim dedi.
gittim arkadaşın odasından bişiler verdim.ben de gittim değiştim vs.
salona gel, giyinince dedim. zamanımız yok belki de.



yazılarım vardı 5 ay öncesinden kalma. onları okumasını istiyodum ama içerden bana seslendi.
kokun var burda. salonda karışık kokuyosun. burada kalalım lütfen dedi. yanıma gel. sapık olmadığımı biliyosun cansu, lütfen.

yaşlanmaya yerdeki minderlerin üstünde başlamayı denedik... bu adam huzurluydu, ben değildim. sıkıldım ama kalkmadım.



yazıları okurken, biyandanda yorum falan filan yapıyo. gözlerimin içine bakmadan asla konuşmaz. bu yüzden her an tetikte oluyosunuz, çoraplarınızın desenini incelerken dinlemek ve konuşmak bu adamla imkansız. yoksa azarlıyor her kim olursa.
tamam yeter be dedim, beğendiysen bırak atalım.
uyusana sen dedi, izleyesim geldi seni.
şarkı söyle uyurum belki dedim
lilac wine ı söylemeye başladı
kaymışım sonra.



9 da uyandım. kesintisiz 4 saat uyumuşum. harikaydım. tütünü aradım bulamadım. montumun ceplerini karıştırırken bi not buldum: seyrettim 3 saat seni, sonra benim de ayrı hayatım var, o aklıma geldi, çıktım gittim. görüşürz belki. hoşçakal.
bu kadar taktan bir not daha olamazdı. ulan sen değil miydin aşığım, denesek ne kaybederiz vs. vs. diyen? delirdim. yani hemen uyanıp hadi aşık olalım sevişelim edelim demiyecektim ama benim de bir egom var, buna saygısızlık yapmış mal gibi bırakmıştı beni resmen. gıcık oldum ona.
(golden virginia ?, 11.12.2010 15:46)


neyse mutfağa koymuşum tütünü, kağıdı da içine atmışım tak gibi nemlenmiş, sarılmıyo filan. çıktım bi kağıt alayım dedim. kapıdan dışarı çıkar çıkmaz volvo!! ordaydı. yaklaştım camdan içeri baktım. bu mal da arka koltukta yatıyo. cama vurup uyandırdım. nasıl korktu anlatamam çocuk gibi sıçradı salak.
hasta mısın burda yatıyosun dedim.
benim hayatım sadece bu arabaymış cansu, gidecek bi yerim kimsem yokmuş. onu anladım, bu gece onunla uyudum, bana ihtiyacı vardı dedi.
bir deli daha bana aşık oldu kahretsin! dedim
bastım yürüdüm gittim ordan .



2 dk sonra arkamdan. paran yok ki kızım bekle beni dedi.
paran varsa kahvaltıya arkaür gıcık herif dedim
iyi gel binelim dedi.
bindik.



çok zayıflamışsın bi yağ bal vs dayamak lazım önüne senin, dedi.
para mı var yağ bal alalım. eskidendi şampanyalı kahvaltılar likörler dedim.
arabayı durdurdu. inmeye hazırlandı ve bana:in dedi



neden noldu dedim.
takmadı beni, indi benimde yanına gelmemi istedi. geçti arabanın önüne
ne için olduğunu söylemezsen inmem dedim. ısrar etme gel dedi. katır inadım vardır benim. mıh dedim oturdum. kalkmadım. söylicekti yoksa inmezdim. inat ettim ama deli gibi de merak ediyorum bi yandan.
10 dk geçti ben inatla oturuyorum o da sabırla ayakta bekliyo.
indim lanet olsun geçtim karşısına ne var be dedim
benimle evlensene dedi.



yüzüne bakarken kayboldum. ne evlenmesi olm diyorum içimden. yüzündeki detaylara daldım, kaşlarını saydım nerdeyse. işte 8 gün önce yaşadığım bu olay beni dün gece buraya yazmaya itti. çok gencim ben, toyum. yaşadım yaşandım belki ama ciddiye almadım.
karşımdaki adam beni seviyordu. ben de sevdim, onu o an için anlamaya çalıştım ve 10 sn sonra anladım
gülmeye başladım.



açım dedim. 1 gündür bi halt yemedim. dün dilenci modundaydım ekmeğimi paylaşmadım o derece fenaydım. lütfen, sonra sorarsın yine, gidelim yiyelim bişiler dedim. sigara içmem gerek.



tophaneye gittik, çıktık teras meras güzel bi yerdi. oturduk.
yedik işte.
evlenelim bir ara dedi.
aradan çıkarmak mı istiyosun beni. diye sordum
çıkarak değil katmak istiyorum dedi. ben senin gibi... dedi sustu.
tamam zorlama ama konuşamadığın biriyle nasıl evlenebiirsin dedim
seviştikten sonra belki dedi.



konuşmak için sekse ihtiyaç duyman berbat seni gerizekalı dedim
tanışmamız lazım seni saf dedi.
ben aşık olduktan sonra konuşurum, konuştuktan sonra aşık ederim sora sevişirim dedim.
sıralamayı değiştirelim bu kez dedi. aşık oldum sevişmem gerek sonra konuşabilirim dedi.



çayı fondipledim kalktım. kahvaltı için saol dedim. koştum
merdivenden deli gibi yardırıyoum. bitsin artık bu adamın muhabbeti diye. neyse en sonunda kapıya ulaştım bi baktım dışarda bekliyo.
ohha dedim terastan mı atladın ne yaptın? ne ara yanımdan geçtin de böyle bekliyosun filan dedim. salak asansör vardı görmedin mi dedi.
bende hasss unutmuşum dedim gülme krizine girdim orda. özür dilerim tamam dedi, ne istiyosun diye sordu
eve gidip kitap okumak dedim. tamam arkaüreyim seni dedi.



arabaya bindik. o kadar değerli değildi artık benim için çünkü seks konusu beni iter basitleştirir insanı beni gözümde. tamam doğal moğal ama aklı orda bırakmak sinir eder beni. bu entelektüel sakin gerçek adamı bile itici kıldı seks muhabbeti. o kadar romantik değildi artık.
telefonum çaldı. merak eden birilerim varmış. sevindim sesi duyunca. melodisini değiştirmiştim, ilk çaldıran eskisiydi.



durdum ekranda onun aradığını görünce. aç konuşsana dedi, dur bi karışma diye azarladım.
ama açtım 10 sn sonra. ne için hala dedim en sakin tonumla. bana: aldattım aldatıldım cansu. sen ne garipsin ne üstünsün. kabullenir misin beni yine dedi. hayır deidm kapattım.
yanımdaki adama: tamam ne istersen yapalım kaçalım dedim.



aldatan eski erkeğin hırsıyla hiç bişey yapmam ben dedi. sana deli gibi aşık olsam dahi. başka zaman başka bir şey iste benden gebert beni ama bu olmaz dedi.
gurur yapıcağı tuttu. tamam öf pöf dedim.
sustuk.
ondan sonra napıyosun diye sordu. ne gibi? dedim.
yani baktığın şeyler eskisi gibi güzel mi ya da eskisinden daha mı güzel daha mı kötü? nedir be işte? diye sordu.
bilmiyorum pek bişeye bakmıyorum ben dedim.



iyi yapıyosun. ama arada bi benim gibi salakları da gör bi. dedi.
bu adam kendine salak diyo ama salaklıkla alakası yok. son derece zeki yakışıklı çekici falan filan bi adam. ama o aşkı salaklık olarak görür. ben de öyle düşünürüm. kendini değil başkasını seviyosun. salaksın.



bu salaklık insanın kafasını güzelleştiriyor. ama tek taraflısı fena. geberebilirsin.



eve geldik. ev arkadaşım not bırakmış: cansu kontör yoktu arayamadım. başım dertte batumdaki amcamın yanına kaçıyorum. ev güvende. hoşçakal. yıllar sürebilir bu durum üzgünüm. diye. oha dedim ne tak yicem ben şimdi tek başıma. onun adına üzülmedim. çünkü onu çok uzun yıllar öncesinde uyarmıştım ama akıllanamadı. bu zamanda böyle bişi beklemiyodum. şoke oldum.
odasına baktım darmaincintı. valizimi de almıştı. kaçmıştı herif bildiğin. küfrü bastım odasına. kelimeler havada kaldı. beraber baktık. sonra çıktık salona geçtik.



1 kuruşum yok. evi tek geçindirmek zor. düşünüyorum. ve onun ağızından her an bir kelime çıkabilir biliyorum. çıktı: evlenelim. bu evle evlenelim dedi.

evet adamın evlenmekten kastı gerçekten evlenmek ev sahibi olmak ev arkdaşı olmakmış.
ben bir kezbanlık etmiş yanlış anlamıştım.
rezil olmamı beklemiş. pis pis sırıtıyordu



napalım dedim. utandım nedense. bunca derdin içinde utanmaya da vakit bulmuştum.
ciddiysen taşın buraya. bende anket alıcam yarın zaten işim oluyo bazen böyle ara ara ama aldığımı eve veriyorum. senden ne haber dedim. ev geçindirmk zor evlenmek zor edim.
güldük.



işe gitti. ben de evi toparladım. akşam 7 gbi aradı. 2 dk sonra kapıyı açıcaksın dedi.
hakkaten de 2 dk sonra kapının zili çaldı. elind epaketlerle geldi. elindeki paketleri bırakmadan, hiç hareket etmeden kapı eşiğinde 5 sn göz göze kaldık. o kadar tatlıydı ki bana yaklaşmasını engellemedim, öpüştük. dudaklarımız ayrıldıktan sorna göz kapaklarımız açıldı ve hayata geri döndük. öpüşmeyi seviyorum, özlemişim. aşık olmadan öpüşmek de güzelmiş diye düşündüm. bu adam sorun olmazdı diye içimden geçirdim 3 sn içinde tüm bunları.



ve bu yaptığımı şey ben güldürdü çünkü, amerikan filmlerinde olur böyle sahneler. adam çalışıyordur ve eve birşeylele gelir. kadında onu bekler kapıyı açar ufak bir öpücük ayaküstü bir flört sonrasında içeri geçerler. işte bu da öyle sahneleri hatırlattı bana.
güldüm biraz... neden gülüyosun noldu dedi.
sanırım senle yaşlanabilirz dedim. neler aldın bakalım?
yaşlanalım ama öncesinde biraz içelim dedi. sana negroni yapıcam dedi.
o an aşık oldum ona.



negronileri kusursuz hazırlamıştı. uzun süredir içmiyordum özlemiştim. 3 tane içtim. negroni rekorum 6 dır. 5.den sonra ben benlikten çıkarım. ve çıktım. zaten o da çok karıştırmıştı benden önce sarhoş olmuştu.
soyunmaya başladığımızı hatırlıyorum. ama o kadar çarpmış ki, soyunurken uyuya kalmışız.



bu kadar salak iki insan olmaz değil mi. sarhoş olucaksın soyuncaksın sevişmeden uyuyacaksın. ertesi sabah bunu farkettik.
sonra sarhoşken nelerden bahsettiğimizi düşündüm. aşk dışında herşeydi. dexere sövdük, ev arkadaşıma sövdük, babalarımıza sövdük , paraya pula sövdük. sonra sevişmeye karar verdik ama uyuduk. biz çok iyiydik düşününce.



bişeyler yedik. kahve mahve derken... sigara sarsan bana dedim. ben beceremem ama dedi.
olsun dene nasıl olursa olsun yakarım içerim dedim.
tütün paketi açışı, tütünü koparısı , kağıdı nazikçe tutuşu sarmaya çalışması, filtreyi gevşek tutmamaya çalışması o kadar etkilediki, aşık ettin beni kendine ne yaptın ettin dedim.
hadi ya dedi
he ya dedim. gülmeye başladım gene kapı zili gibi. o da bana gülmeye başladı.
sardğı sigarayı kadın gibi tutarark kırıtarak: en çok neyimden etkilendin canım aaa lütfen söyle çekinme diye dalga geçmeye çalıştı. elindeki sigarayı atıp ona sarıldım.


olan oldu. olmadan önce, emin misin dedi. kapa çeneni dedim. oldu. ikinciydi .



duştan çıktıktan sonra. bana aşık olmadığını biliyorum... benim adım deniz değil dedi.
özür diledi ve gitmeye kalkıştı.
dur neden dedim.
sen beni aldatırdın cansu dedi. ve buna hakkın var. zorlamayla hayat yaratmaya kalkışıyorum yıllardır.bu böyle olmaz. sana öyle özeniyorumki şuan bilemzsin dedi. ve bişi demeye gerek duymadım. gitti.



gitti. 3 gün oluyo. sınırlarımı aşmıştık birlikte. ama ya gerçekti söyledikleri ya da kılıf uydurdu. bilmiyorum.



3gündür kafa allak bullak. benden bu kadar.

takip eden okuyan beğenmeyen beğenen inci yazaralarına teşekkürler.

ciao ciao!



hikayem sürmeye devam ediyor.
bitti sanmış, bu hayat tecrübesinden tekme tokat yediğimi düşünmüştüm. bitmemiş.
geldi...



dün havanın soğukluğuna sövüp duran insanlardan kaçmıştım. taksime kadar çıkmışım ne kaçışsa artık... latternie diye bi cafe var. günün her saati süperdir. gece 2 de git, sabah 11 de kahvaltıda sanırsın kendini. o hisse ihtiyacım vardı, oraya kadar gittim.



düşünüyorum acaba düşünsem mi diye.
istanbulun kozmopolit bilmem bişey nevrotik havasına uygun bi ilişki yaşamıştım. ama bana son derece uygunsuzdu. sızlansam mı ağlasam mı, unutsam mı, zorlasam mı?



bunları düşünmeye karar vermemiştim. aslında vermiştim. o günden beri içiyodum, sarhoş olmamıştım ama içiyodum. sigarayı da artırmıştım. sıçıyodum ağzıma bildiğin.
o gün soğuk havanın ve çevremdekilerin gerginliğiyle yürümeye karar verdim. beyazıttan yardırıp taksime kadar çıktım.
aradı...



sanırım ben bu kafeye girişindeki taşlar ve minik köprüsü için geliyorum. neyse geldim.
oturdum vs. çay may derken, yan masada scrabble oynayan bi gruba katıldım, fena da puan yaptım, çağırdıklarına pişman olduklarını söylediler. çayları onlara ısmarlattım...
kafa dağılmış, 2 dk sigarasız durabilmişken, içeri biri girdi. onun en yakın arkdaşı. hasss dedim.



en yapmacığından gülümsedim ifadesini bozmadan: geç bunları gel cansu bi dakka dedi. nereye dedim. bi yere gidip konuşalım dedi. hasta mısın zaten bi yerdeyiz, cafe burası işte. çıkmam burdan dedim. dank etti ki bu kısa süreli, aksiyon film repliklerini anımsatan sözlerini geri alıp oraya oturdu.
iyisin bakıyorum dedi.
anlatmış.
ama nasıl?
iyiyim, sen ? diye sordum



mağdurun sen olduğunu düşünüyosun değil mi? diye sordu.
pişkindim, evet dedim
haberin hiç bi taktan dedi.
anlat o zaman . taklarla pek ilgilenmiyorum.
eşylarını satıp yurtdışına gidicem diye saçma saçma tutturdu. onu sen burda tutabilirsin. yaşadınız, saatler içinde tükettiniz dedi. geridönüşüm vakti kız! gitmesine izin verme. kafasını uçurdun. dedi
sıçmıştım.



uğraşamam dedim çıktım. taksim ilkyardımın ordan yardırmaya başladım. cihangirde bi arkadaşın evi vardı. zile basarım açarsa girerim diye düşündüm. çaldım, açtı.



tanımadı beni önce, kimsiniz dedi. oooo sen miydin diyip içeri attı beni omzumdan tutup.
4 arkadaşı daha vardı. bildiğin cihangirin keş evlerindendi. mal kokuyo içersi. ben de bi mal olduğuma göre sorun yok dedim kendi kendime.
ne içersin? şarap!!!



sana danışmam gerek yine dedim.
en son 4 yıl önce danışmıştın, hayırdır dedi?
anlattım 10 dk içinde.
vayy anasını dedi cansu?! kıçını kaldırma derim ben vs vs dedi.
ulan zaten ben kıçımı bi yere koymamamışım ki. neyse dedi. diğerleri uyuklamalarına rağmen merdivenlere gidicez diye tutturdular. aman gidin uçun da yuvarlanın tophanden toplasınlar cesetlerinizi dedim içimden.



en nihayetinde gittik. ne kafaymış bende ki de , ne yapsam dağılmadı arkadaş. neyse
geyik meyik derken. biri geliyo, hafif de tırstık yani yalan yok, az olay gelmedi başıma burda benim.
işte yaklaşan gölge durdu dikildi bize doğru bakıyo. kim lan bu diye sövmeye başladılar, korkuyolar ama kaçacak halleri de yok.
cansu dedi kedi gibi. oydu.



ne var dedim. aklımda neler var aslında sormam gereken ama ne var ı seçtim
gidelim mi dedi? nereye???
sen söyle ben uyarım dedi
karaktersizsin! dedim
bir küfretti bana... 2 dk ses çıkmadı.
volvo duruyo mu bari diye sordum
ben sarhoşum sen sürüceksin zaten dedi.
ben çok ayığım ya. neyse dedim. eve geldik. hiç konuşmadık.
ne yolda ne evde



kustu. temizledim.
inledi ateşini indirmek için ıslak bezler bilmem neler yaptım
telefonlarını uygun bi dille cevapladım notlar aldım
o uyudu hep. cansu mansu diye inledi arada. uykusunda ağladı bende ağladım
uyandı



hangimiz ölzeydi diğeri daha kolay unutrdu diye sordu. ağzında çıkan ilk şey bu old.
haaay dedim bu adamın beyni nasıl işliyo.
ben olurdum tabii dedim.
neden?
çünkü sonradan senden etkilenen ben oldum. mantıklıyım açığım . dürüstüm. ne istiyosun benden dedim
zıkkımın dibini. evlenelim. çocuklarımız güzel ve zeki olurlar dedi.
gamzelerimin olduğu yerleri ezberlemiş, parmağıyla bulu dokundu.
gül şimdi buralar göçecek içeri dedi. güldüm. ne salaktık yau



sana aşık değilim. zoraki bi etkileşim bu. nasıl rahatsız olamıyorsun dedim
aşık olmadın sanki hanfendi dedi. sürüm sürüm süründün. bana mı soruyosun dedi.
tamam dedim.
napıcaz peki??



ben seni bu evden kovucam. hazır hissediyo musun dedim?
evet dedi.
git hadi



çok zorladın. istanbul masalı olablme ihtimalini sen kabusa çevirdin dedi.
ihtimaller zincirine edeyim ben o zaman dedim.
etme eyleme cansu.




&




''normal zamanlarda bilerek veya bilmeyerek, erişilmeyecek bir aşkın bulunmadığını bilir, az veya çok bir sükûnetle kendi aşkımızın ne kadar ortalama bir şey olduğunu kabul ederdik.''

camus ne şahane bir şekilde anlatır bak bu satırda, seni beni.

* * *


ortalama olmak yetiyordu bana, çok fazla etrafa bulaştırmadan, kendi etrafında dön dur mis işte. kontrol manyaklığım sayesinde bu adamı iyi yönettim, e o da izin vermişti zaten.
karşı cinsten biri tarafından yönetilmek onun da hoşuna gitmişti.
kolaydı biraz, ama kandırmazdım da onu, kolaysa kolaydı, ne güzeldi işte.
(golden virginia ?, 09.09.2011 18:18)


babasıyla sorunları vardı doğduğu andan itibaren.
hayat takası yapmıştı annesiyle... babası oğluna hergün, ona sadece hayat arkadaşının hatırası için katlandığını söylerdi. film gibi amk.
e napsın bu çocuk, babasını çok sevmekten ve ona kendini kanıtlamaktan başka hiç bir şey yapmadı şu yaşına kadar.
bu ik adamın da hayatına girdim, farketmem biraz zaman aldı yalnızca.



neyse

uyandım, baş ucumda bir kahve, hala sıcak, çok uzağa gitmiş olamazdı *
içeri seslendim... yok.
tüm odaları kontrol ettim yok.
terasa baktım orda da yok . nerde bu herif
aradım, telefonu da evde bırakılmış, kullanım amacından çıkmıştı.
kahve sigara yaptım, beklemeye başladım. belki bişeyler almaya gitmiştir diye düşündüm.
kapı yumruklanmaya başladı.



zaten eski bir daireydi, kapı kırıldı kırılacak...
açtım amk en sonunda korka korka
babası gelmiş. oğlunun evine gelmiş. bu, bu iki adamın hayatında bir milat idi aslında.
'' nerde o? nerde? ''
'' bilmiyorum, uyandığımda yoktu. gelsene içeri biraz. ''

tedirgindi ama ufak tefek sevimli hareketlerde bulununca yanağımdan bir makas alıp içeri geçti.


içeri girdiği andan itibaren her yeri incelemeye koyuldu.
parkelerden tablolara, bardaklar kitaplara kadar...
'' biraz gerginsin ne oldu? gelir birazdan bana kahve koymuş gitmiş, gazete falan alıcaktır muhtemelen. ''
cebinden bir fotoraf çıkardı bana uzatarak
'' bak işte sevdiğin adam, annesiyle. annesinin ona bakışıbı görüyor musun? bir defa bile böyle bakamadım oğluma. ''

adam pişmandı beyler. oğluna haksızlık yaptığının geç olsa farkına varmıştı.
içimden hay amk, aile drsevgi dahil oldum diye geçiriyordum.
anahtar sesleri geldi.


kapıyı açıp daha içeri bakmadan bağıra bağıra:
'' ya biliyor musun senin sevdiğin o t-shirt kalemlerinin yeni renkleri gelmiş aşağıdaki yere, aldım hepsinden, terasa çıkıp yapalım bişeyler. bir de uncut aldım sana yanında cd veriyolardı, kahven nasıl olmuş bu arada? ''
kafayı sonunda bize doğru kaldırdı.
babasıyla kahve içiyoruz, gayet absürd bir durumdu onun için.


saçma tabii olm özelliği o


''baban seni görmeye gelmiş. bak bir de fotoğrafını getirmiş.'' diyip, elimdekileri almaya kalktım, sonrada içeriye yardırdım. dinlemedim. ne konuştuklarını merak ettim aslında ama dinlememeliydim. özel bir an, zaten fazlasıyla bulaştım.

kapı sesi geldi.

''cansuuu çık çık tamam.''

içerde bir terliğim bulmuştum az biraz topuklu, onu gyip tıkır tıkır ona yaklaştım. koridor biterken bizimkinin yüzü iyice gülmeye başlıyordu.
boyum uzamıştı azıcık dudaklarına yetişmem daha kolay oldu.

'' eee nasıldı? baban da tam baba hıııı ''
'' öyleymiş sanırım, güzeldi. sanırım değişiyoruz. ''
'' fotoğrafta annen vardı, kucağında sen, sanırım kadının son seninse ilk dakikalarındı.''
'' öyleymiş, takastan önceki son dakikalar... ''

yatağın ucuna oturttum onu, gözyaşlarını sildim.

'' yüzünü tuz kapladı hadi yıkayalım ''

banyoya arkaürdüm.

daha fazla annelik yapmama gerek olmadığını söyledi.
içeri geçtim yine.
bekledim.
geldi başıma dikildi sonra eğiliğ gözlerime baktı, çeneme dokundu hafiften.
'' ben terketmeyi kaç kere düşündün? '' diye sordu.



anladım ki bu adam bir çok şeyi içinde tutuyor, ısıtıp ısıtıp gündeme getiriyordu.
ilk önce bunu değiştirmek gerek.
'' terketmek denemez ama ilişkiden bir kaç kez sıkıldığım oldu ki bunları sen de biliyorsun. ben seni terketmem, merak etme. ''
'' merak etmiyorum zaten. biliyorum.'' dedi.



zaman geçtikçe güçlü, baskın taraf olmaktan çıkıyordum, dengeleniyorduk.
son dönemdeki sağlık sorunlarım, kullandığım ilaçlar vs derken o adama biraz daha bağlanmıştım.
'' babam, bu kız bize yemek yapsın bir akçam, terasınızda yiyelim dedi.''
'' tamam, bu gece?''
'' arasana babamı, komiklikler yap, senden bahsedince bile sırıtıyordu. ''
'' şebek olduk, tamam ver telefonu. ''

telefonu kulağıma koyup açılmasını beklerken, o da yanımda ne yapsam diye düşünüyordu. yanımda kalıp konuşmayı dinlemeli miy yoksa içeri mi kaçmalı bilemiyordu.
gözlerimle ' tamam sakin kal burda gitme' dedim. kendini tabureye sabitleyip bana odaklandı.
''alo ben cansu. iyiyim teşekkürler, siz? çok az zaman geçti evet aramak istedik. bu gece misafirimiz olsanıza.''

biraz daha geyik yaptıktan sonra kapattım.
'' tamam babana yemek yapıcaz şimdi senle. '' dedim
salak, çocuk gibi sevindi.



sevgiliyle alış-verişe çıkmak çok zevklidir.
karı-koca triplerine girmeyeceksin ama, olmaz.

bi kaç torba bir şey aldıktan sonra eve geldik.
hemen mutfağa geçtim başladım bir şeyler yapmaya.
sessizlik vardı arkamda. evet her zamanki gibi ufaktan tacize hazırlanıyordu.
seviyorduk bu fanteziyi.

tezgahta ufak bir flörtten sonra masayı kurmaya yolladım onu.
terastaki saksıları bir kenara itip, bir kaç lamba taşıdı içerden.
uzun süredir böyle önemeseyip yemek yemeye yeltenmemiştik.
hep dışarda hep dışarda...
babası iyi geldi gibi şimdiden.



içeri gelip '' tamam üstüne bir şeyler giy hadi. '' dedi
bi durdum şöyle bir, önüme baktım. ne giysem diye düşündüm, ne bileyim kottan başka bir şeyim yoktu. elbise giymek istiyordum ama işte yoktu.
'' ya ben ne giyiceeem ?! ''
'' elbise almıştım sana ben bi tane geçen, böyle poposunda kedi vardı nerde o? ''
'' kedisi kesip çıkardık t-shirte diktim yaaa off ''
'' yavru bir elin dursun bir şeyi de olduğu gibi giy neyse gel benle cüce. '' dedi elimden tuttu ve odaya arkaürdü.



çocuk gibi elimden çekip odaya getirdi, gerisinde bıraktı beni dolabını açıp karıştırmaya başladı, bir kaç gömlek, bir kaç kemer attı koltuğun üzerine.
'' yavru bir çıkar üstündekileri şimdi. '' dedi
çıkardım.
gömlekleri üstüme tuttu birini seçti, iliklerini açtı ve giydirdi. ilikledi tekrardan.
sonra dönüp bir kemer seçti.
'' dön arkanı bakalım. '' dedi.
belimden çekip topladı gömleği, sonra gevşetmeden kemeri sardı, ellerini arkamdan uzatıp tokasına geçirdi kemeri.
gömleğin alt taraflarını şöyle eliyle bir düzeltti.
üstten 4 düğmeyi açtı, yakamı gevşetti.

'' hay anasını çok seksi oldu lan, sen böyle gez bundan sonra. '' dedi.


harbiden de elbise yapmıştı.
baya da güzel oldu.
altına da o bulduğum terlikleri giydim, bildiğin oldu yani *
ne çok uzundu ne de çok kısa. felaket de rahattı zaten, kolları da kıvırdı. mis gibi bir elbisem olmuştu.
''nerden aklına geldi lan senin bu? ''
'' hep sen mi yapıcaksın bişeyler, ben de yaparım. küpe de bulucam sana bak şimdi babam aşık olucak asılıcak sana. '' dedi.

gidip bir kaç küpe getirdi, boş olan 3 deliğe de bir şeyler taktıktan sonra tamamdım.

'' şimdi sıra bende '' dedim.


yakasını kestiğim bir t-shirt vardı, onu giyince çok çekici oluyordu onu giydirdim, üztüne de gri bir gömlek, gerisi de kot zaten.
saçlarını dağıttım, hafif yağlanmıştı, daha güzeldi.
tamamdık, birlikte banyoya gidip dişlerimizi fırçaladık
içeri geçtik ve babayı beklemeye koyulduk.
elim sürekli kemere gidiyordu, bunu faketti ve '' çok mu sıkmışım? '' diye sordu.
'' bilmem olabilir. '' dedim
gelip kontrol etti, göğsümün altından gevşetmek için açması, bun içinde biraz daha sıkması gerekiyordu kemeri.
kendine doğru çektiğinde biraz sarsıldım, bilekliklerin ve küpelerin şıngırtısı bir an durdurdu bizi.
bakıştık 3 sn ve birbirimize yapıştık.

yarım saat önce çıplak bedenlerimizi giydirdik ve hiç bir çekim olmadı. mevzu çıplaklık değildi.
anlık boşluk ve alakasız durumdu aslında.
son dakikalardı belki de, kapı çalınmak üzereydi belki.
ama gibtirettik ve dağıttık üstümüzü başımızı.



çiiinnkkk!!!
fırın, süper zamanlama...
neyse zaten 5 dk sonra da kapı çalındı. o ensada içeriden koşa koşa saçlarımı düzelte düzelte geldim.

elinde bir şişe şarap, yüzünde bir tebessümle babası '' ayakkabıları çıkarıyor muyduk? '' diye sordu.
'' yok babacık yardır geç, halı malı yok her gün siliyorum burayı zaten. '' dedim
'' babacık mı? eski türk filmlerindeki küçük kızlar gibi maşallah '' dedi ve içtenlikle güldü.
adamım bana bir bakış attı ve '' cansu lan yerimmm. '' dedi.
'' yemek yaptım onu yersin bekle. rujum gitmiş mi?'' diye sordum.
'' gerek yok balım.'' dedi.

terasa geçtiler, ben de uzaktan izledim, işim varmış gibi yaptım.



dolaptan mezeleri alıp terasa geçtim
babası bana uzun uzun baktı
ben de salak salak sırıtıp '' bölümüyorum umarım? '' dedim
adamım bana '' seni kızı ilan etti edecek, ben zor buldum elimden alıcaksın babamı sanırım cüce. '' dedi.
keyiflendim gayet.
babalar beni nedense çok sever. babalar kızları zaten sever.



'' elbisen şok şıkmış. '' dedi
'' oğlun yaptı 2 dk.da. '' dedim
'' zamanla öğreneceğim ne gibi yetenekleri olduğunu. '' dedi.
'' sen haftada 3 gece gel buraya, o zaman kolaylaşır işin. '' dedim.
keyifli keyifli güldü.
'' bıcırık mısın sen nesin? yaşın kaç? nerden buldun benim bu oğlanı? nasıl? noluyor? '' dedi.

içeri geçip mantar açacağını aradım, bulamadım.
'' sen iyi ki benlesin, başkalarıyla olma benle ol hep beni düşün hep beni hep beni '' dedi ve bastık kahkahayı.
neyse açtık şişeyi yukarı geçtik tekrardan.



kadehleri doldurduk, yetmedi bi şişe daha açtık... ben çok içmedim bir kaç yudum sadece.
baba oğulun kadehleri tokuşturmasını izledim bir maydonozu kemirirken... büyük haz.

''bana şiir okusana, 30 saniyen var. '' dedi baabacık
'' bir dakika çok büyük baskı var üzerimde olmaz olamaz.'' deidm, güldük ama vazgeçmedi.
saymaya devam ediyordu 19, 18, 17, ...



aklıma geldi okudum yarım yamalak

''her gün bu kadar güzel mi bu deniz? böyle mi görünür gökyüzü her zaman? her zaman güzel mi bu kadar, bu eşya, bu pencere? değil, vallahi değil, bir iş var bu işin içinde. ''


bunlar güzelleşti iyice, sızmaya yakın içeriye taşıdım mümkün olduğunca

bir kaç battaniye çıkardım. babacığı bizim yatağa aldım, anında sızdı zaten.

adamım beni bekliyormuş, haberim yoktu.
'' ben çok böyle ama nasıl, hayal edemeyeeğin kadar çok teşekkür ediyorum ve sızıyorum ve de yanıma gelmeni emrediyorum. '' dedi.
sofrayı topladıktan sonra yanına gittim.
dizlerini karınına çekmiş, yan yatmış uyuyordu, ben de bacaklarının boşluğuna yattım, koydum kafamı poposuna, yumdum gözlerimi, elimi iki bacağının arasına sıkıştırıp uykuya daldım.



5 saat sonra uyandım.
aynı şekildeydik, kıçından dürtüp uyandırdım
'' hadi kalkalım.''

içeri gidip kapıyı araladım. babacık yoktu, gitmiş.
olmadığını döndüğümde yüzümden çaktı.
'' olsun en azından gece burdaydı. '' dedi.

taksi çağırdım, artık işe gitmeliydi, yeter bohemian rhapsody !





onu işe yolladıktan sonra etrafa bir baktım.
onun dairesi, evet.
ama yatak başında benim seçtiğim komodin, üzerinde kitaplar kağıtlar...
yatağın kenarında yerde kahve kupası, içinde sigaralarım... iğrenç.
terasta boyalarım, killerim...
banyoda diş fırçam, kirli sepetinde çamaşırlarım...
koridorun duvarında asılı tablolarım...
oda girişlerindeki ayakkabılarım...
saksılarım...
kalemlerim...
kokum.
adamın hayatını işgal etmişim. hiç de şikayetçi olmamış. beni dahil etmiş, haberim olmamış.

korku.


babasıyla da tanıştım, ne takuna tanışıyorsun amk, ne bulaşıyorsun. kendi etrafında dönsene ruh hastası cüce!

her şeyim vardı ama bir çanta yoktu.
bu kadar şeyi nasıl taşıdım ki ben bunun evine?
bir günde verilmiş bir karar değilmiş ki, zamanla gevşemişiz...
her gün bir şey alıp getirmişim, çingene hayatı gibi amk.

bir not yazdım: '' kızacaksın, üzüleceksin, küfredeceksin biliyorum ama sen bana alışıksın, anlarsın. ben gidiyorum ama bir çantanı ödünç alıyorum. sormadan almazdım bilirsin ama arayamazdım da. neyse çantan bende. dolapta dünden kalan bi kaç şey var. kitaplarımı sana bırakıyorum, poe' yu ve veli' yi alıyorum sadece. uçuklamış dudağından öpüyorum... ciao ciao ''



mümkün olduğunca az şey bırakmaya çalıştım. almaya üşendiklerimi çöpe attım.

bana çok kızdığında '' bukowski gibsin seni emi!!! ' derdi. nasıl sinirlenirdim.
hatırladım bir an, gözümün önüne geldi.
notu okuduğunda da aynı şeyi diyecekti. bu sefer güldürdü *



elimde tak rengi bir bavul, üzerimde paçalarından kesilmiş kısa pantolon yapılmaya çalışılmış bir şey, kafada puantiyeli bir fular, tokyo terlikler, beyaz aic t-shirtü, tophaneye iniyorum, şıpıdık sesler eşliğinde...

kıçım titriyor, açıyorum
'' alo?''
'' cimcime, nasılsın? hadi gel kahvaltı yapalım.''
sevgi koyayım babası. hayır diyemedim.
kabataşta bekleyeceğini söyledi, tamam dedim.


elimde bavulla gittim iskelenin oraya doğru .
yüzü bir düştü beni bavulla görünce.
'' hayırdır nereye? ''
'' ben şey diye düşündüm... böyle olmaz gibi... bir baktım da yani ben böyle bir şeyde olamam... işte öyle... '' dedim
'' gel sen bakayım bir sakin ol. ''

içimden, ' lütfen ikna kabiliyeti düşük olsun lütfen lütfen lafı ağzıma tıkmasın lütfen beni kandrımasın, lütfen inandırmasın beni' gibi şeyler geçiriyordum.

bir taka yaramadı ne yazık ki.



beni karşısına oturttu ve başladı.

'' hiç bir zaman 'biz' olamadık. bakıyorum da benim velet senle 'biz' olmak için çabalıyor. ama sanırım sen pek sıcak bakamıyorsun bu ikili durumlara. aslında zordur çok, yani biriyle yaşamak etmek. ama hayattaki en önemli insan da o zor insandır işte. ben kaybettim. delirdim ve onu suçladım, yeni yeni hatamı farkediyorum. onu yalnız bırakmak sadece para vermekle hayat arkadaşımın yadigarına, oğluma saygısızlık etmişim. kötü bir fabrikatörüm ben cansu. ama sen de gitme.''



sıçtılar beynime baba-oğul
içtiğim sigaradan kahveden zevk alamaz oldum amk .

'' ben değişiyorum babacık, ilaçlar mahvediyor beni. dün taktığı kemer vardı ya... neyse. ben yalnız kalmalıyım. aile gibi olduk ki ben kendi ailemle bile aile gibi olamadım. ''

zorlamak istemediğini, ama yanlış bulduğunu söyledi.

çok da arkaümdeydi amk, kalktım. ada vapuruna bindim. ordan kadıköy ordan yine haydarpaşa gar yaptım. bilet aldım eskişehire. çıktım beklemeye başladım treni. saatler vardı.



canım sıkılıyordu, inen binen vapur yolcularını saymaya çalışıyordum. bolca sigara sarıyordum. saate bakıyordum. patlıyordum.

telefon çaldı. babasıydı yine.
'' ya bişey sorucam sana'' dedi.
'' sor '' dedim.
'' bu bizim oğlan nelerde iyi? mesele iyi yaptığı şeyleri sayar mısın bana?''
'' hımm bi dakka... mesela çok güzel duvar boyar. ''
'' başka başka? ''
'' sonra sol elime çok şahane oje sürer.''
'' ince işte usta desene, ee başka? ''
'' süper ayak ve kulak masajı yapar. ''
'' bak sen... ve sen bu adamı terkediyorsun şimdi öyle mi? sol elin ojesiz kalsın emi! '' dedi ve yüzüme kapattı.

ulan yine bırakamadım. acaba notu okumuş muydu, eve gelmiş miydi. kalbi kırılmasaydı bari. yine yerleşirdim ben...



haxball mu oynasam amk sıkıldım.



geri döndüm.
geç kalmıştım kesin eve gelmiştir diye geçirdim içimden.
kapıyı çaldım, tereddüt ve utanç içinde.
açtı:
'' eve hırsız girmiş sadece seni çalmış gibiydi, senin gitmiş olacağın aklıma gelmedi, gelemedi. notunu okuduktan sonra tamam dedim. neden döndün?''

'' gitmeme gerek yoktu, yoksa eskişehire gidiyordum, dedim ya gerek yoktu.''

'' bana gerek var mı peki? ''

'' var ki geri geldim. hem sen şimdi tek başına çarşaf, nevresim falan değiştiremezsin, ondan da geri döndüm biraz. ''

'' doğru ya ne komplike iştir o öyle. sensiz olmazdı.''

gittim teras çıkan merdivenlere oturdum. bir sigara sardım.



dört merdiven aşağıdaydı benden.
ayak bileklerimden tutup terliklerimi çıkardı ilk önce, sonra diz çöküp ayağımı dizinin üzerine koydu ve masaj yapmaya başladı.
hakikaten ayak masajında iyiydi bu adam.
bir yandan masaj yapıyor bir yandan bana bakıyordu
'' cücem geri gelmiş mi? yerim '' dedi



merdivende iyice gevşedim yayıldıkça yayıldım, sırtıma batmaya başladı basamak ve ayaklarımdan çekmeye başladı.
4 merdiven popomun üstünde hop hop hop indim. direnmiyordum nedense.
baldırlarımdan tutup yerde sürüklüyor bir yandan da çocuklar gibi arab efekti yapıyodu.
eğleniyorduk yerleri de süpürüyordu aynı zamanda.
son durak yatak odasıydı.



pantolonumun düğmesini açıp gevşettim, o da paçalarından tutup çıkardı.
bu sefer de o kendi düğmesini açtı ben indirdim.
gömleğini de çıkardım
'' saçların yağlanmış hadi bıcı bıcıya'' dedim
'' küveti doldur ya, duş almayalım.'' dedi.
'' iyi tamam havlu bul o zaman sen. '' dedim.



neyse küveti doldurduk girdik.
bacaklarımı açtım, sırtını dönüp bana yaslandı.
saçlarımı yıka pozisyonu oluyor bu. köpürte köpürte yıkadım saçlarını.
o esnada da bacaklarımı gıdıklıyordu.
duruladıktan sonra kumandaya uzandı, banyadaki müzik setini açtı.
chopin eşliğinde suyun içinde uzandık yattık.
bizden mutlusu yoktu.



kafasını iki göğsümün arasına yerleştirdim, nemli burnuna kafasının üzerinden bakmaya bayılırdım.
burnunun sırtı gelen ışıkla parlıyor, göz kapakları alnının biraz altında kalıyordu.
iki kolunu dizlerimin üzerinden iki yana doğru sarkıtmış, kafasını hafifçe sağa eğmiş uyukluyordu.
şakaklarından bastırıp hafifçe sarsıyordum kafasını, gıkı çıkmıyordu.
her yerimiz buruş buruş olmuştu, bayılıyordum.



birlikte küvetin derinliklerine doğru kayıp uyandırdım
'' boğsaydın '' dedi.
'' bişi olmaz sana '' dedim.
havlulara sarınıp salona geçtik.
saçlarımdan süzülen sular ortalığı mahvediyordu ama umrumda değildi.
içeri gidip donlarımızı giyindik, saçlarımı o meşhur tekniğiyle sularından arındırdı.
kahve zamanı.



'' eşyalarını eski yerlerine koyacağım şimdi. hiç bir şey olmamış gibi... korkutmamaya çalıştıkça korkuyorsun galiba, çözemedim. '' dedi.

''aşık olamadım ben sen ne diyorsun. '' dedim

'' biliyorum ama gidemiyorsun da, ben ne anlamalıyım şimdi? '' diye sordu.

'' çocuğum oldun farkında değil misin? ''

'' yıkama o zaman, banyo yaptıran kimdi? sendin allah allah. ''

'' salaksın ya ciddiyim salaksın başka bir şey değilsin. nasıl mimar oldun sen yaaa! ''

'' ... ''

'' afedersin tamam. ya bak... şimdi gidelim içeri, bir film izleyelim, izleye izleye kururuz zaten. ''

'' önden bayanlar, çünkü arkaüne bakıcam.''



dönüş' ü izleyelim dedim.
her zaman benim dediğim olur. evet.
salya sümük oldum tabii yine. ne filmdir be neyse...
'' ağır romanı da izleyelim üstüne de leon, sen tam ayar olursun. '' dedi.
ağır romanı da izlemeye başladık.
sigara dumanı yine uyardı bizi.
başladık o sahneyi taklit etmeye.



her çift denemiştir bunu belki ama biz ilk defa deniyorduk.
sigarandan aldığın nefesin 10 katı daha fazla kafa yapıyor başkasının dumanı.
burunlarımızı birbirine değdirdik, artık dumanlarımız tükenmişti.
sol elimi bileğimden kavradı ve nabzımı kontrol etti.
sağ elimi boynunda gezdirmeye, ben de nabzını hissetmeye çalıştım.
ince ve gergin boynunu doğru eğildim, kokladım.
huzuru sevmem, sıkıcıdır ama bu adamın boynunda de huzur vardı ve ben galiba seviyordum.



gıcırdaya gıcırdaya uyumuşuz deri kanepede, sabah gıcırtılara uyandık ikimizde, kaskatı kalktık.
'' hiç bir işe yaramıyoruz, bir şeyler yapalım. '' dedim
'' doğru çok zaman kaybettik aslında. haydi çocuk yapalım''
'' hay ben senin! ''



ben gerçekten bir şeyler üretmek derdindeydim. yani başkaları için.
sadece kendimizi düşnerek yapıyorduk her şeyi.
böyle bencil yaşayamayız.
para sıkıntımız olsaydı belki farklı bir hayatımız olurdu.

'' ailenden gelen parayı kullanmayacaksın, kendi işyerini kuracaksın, bağlantılarını kullanmadan yeni insanlarla iş yapacaksın. böyle torpilli hayat istemiyorum ben'' dedim
'' e o zaman da maddi problemler çıkar, yine tatmin olamazsın beni aç susuz ortada bırakmaya kalkarsın, ben biliyorum başıma gelecekleri '' dedi.

erkeklerin bekaretle olan imtihanı

13 Şubat 2013 Çarşamba yazildi.

eskiden ne güzelmiş lan diyerek süper bir klişe ile başlıyorum yazıma. evlendirilirmiş gençler daha çıtır çıtırken. şimdi bazı idrak-i kıtlar "aa bu salak bekarete önem veriyor galiba ne kadar da reröre amk" diyecek.
demezlerse sevgikoyim de celallenmeden önce derdimi bir anlatayım. ayrıca dert bende derman sende onu da belirtmem gerek.

olm şimdi bi düşün. artık evlilikler öyle erkenden olmuyor. zaman alıyor bu işler hacım. kolay değil ki. ama bu arada ne aşklar ne kakışlar yaşanıyor değil mi? hah işte bu esnada o incecik zar ne içselleştirlmiş fırtınalara konu oluyor. bir kadına aşık oluyorsun ve diyelim ki bakire değil. aaa olabilir tabi ki hangi çağda yaşıyoruz di mi conim? aynen öyle. peki aktar kafalı güzel kardeşim o divane olduğun kadının vajinasına ilk penisin ne zaman girdiği kavurmuyor mu yüreğini? kim lan o huur çocuğu diye fırtınalar kopmuyor mu içinde? bak "kopmuyor lan gibimde bile değil" dersen o hatun senin sadece gibindedir zaten. aşktan bahsediyorum olm ben. bu iç yanmasını yaşamayan varsa bana gelsin ben de ona kocaman bir naaaaaaah hareketi yapayım. doğamızda var olm. yaşıyoruz işte o kıvranmayı." benden önceki hayatı beni ilgilendirmez" gibi cümlelerini sen git entelektüeliteni ve çağdaşlığını ispatlamak zorunda kaldığın ortamlarda kullan böbeyim.

nasıl da kızamıyorsun di mi sevdiceğine ama? hep o huur çocuğuna sövüyorsun artık o kimse. ama bir düşün bakalım. isteyen kimdi? tecavüz gibi istisnai bir hadise yaşanmadıysa o aşık olduğun kadın deliler gibi arzuladı o huur çocuğunun penisini. ve onun ilki olmasını istedi. adeta bir dini ayin ritüeliymişcesine soktu aldı onu içine. nooooldu? gözlerin mi doldu lan? şu muallaknin yazısı bitse de hunharca eksilesem diye mi bekliyorsun yoksa köfte? ama böyle bolm. hatta böyleyken böyle yani. alengirli di mi hayat?
bence de bence de.

konu linki:  http://ccc.incisozluk.cc/e/96256159/

Sigara içerken yakalanma anıları Vol 1

yazildi.

biz tuvalete arkadaşla girmiştik bir kabine. neyse döndük bunla sigarayı. tam bitirdik hoca kapıyı caldı çıkın dedi. bende dedim ki sen kapının arkasına saklan bende kemeri bağlamış gibi yaparım tuvaletten çıkıyormuş ayağına. sonra ben çıktım hoca içerdeki sen de çık dedi. çocukta çıktı. ben kemeri bağlarken çıkınca hoca hafif gülerek : olm nolur bana içerde sigara içtiğinizi söyleyin dedi. o an hayatımda en rezil olduğum andı. ben de diyorum ki : hocam vallaha sigara içiyorduk. biz öyle şey yapmayız falan filan.

Konu linki: http://inci.sozlukspot.com/e/49484043/

yakın kız arkadaşıma verdiğim inanılmaz ayar

yazildi.

beyler bugün okul çıkışı kızlı erkekli 8 kişi gittik bi cafeye oturduk muhabbet ediyoruz. neyse dersti şuydu buydu yarım saat 1 saat konuşmuşuzdur. sonra konu sakaldan açıldı. arkadaşlarımın çoğunun sakalı baya bi gür çıkmış şekilde benim sakalda çenede ve yanlarda çeneyle birleşmemiş bi şekilde çıkıyo. ordan bi kız arkadaşım aynen bana şunu dedi

''ya mert(gerçek adım mert değil)18 yaşına geldin hala sende neden doğru düzgün sakal çıkmıyo ben senin yerinde sokağa çıkmazdım utancımdan kösemisin sen'' dedi amk yemin ederim kafamı attırdı böyle rencide etmesi beni. kızı görseniz tatlı bişey ama gibi 45-50 kilo ufacık bişey bende yapıştırdım cevabı aynen şunu dedim

 ''selen sende 18 yaşına geldin ama hala soğan kadar memeyle geziyosun dışarda sana bişey diyen mi var'' dedim kız öyle bi bozuldu ki ağlıycaktı. erkek arkadaşlarım kahkahalara boğuldular kızlarda kız üzülmesin diye gülmemek için zor tuttular kendilerini sonra kızlar hadi kalkalım filan dediler kalktık. olay budur beyler.


Konu linki: http://ccc.incisozluk.cc/e/103979917/

yakalanma anıları vol1

12 Şubat 2013 Salı yazildi.

şimdi ben 2 sene önce öss ye çalışacam diye girdim odaya işte telefondan ferre açtım tabi durdurdum işte yüklensin tamamı aralıksız izlerim zevkim bölünmez falan diye. neyse odaya babam girdi daha video yükleniyordu masanın üstünde kapalı bir vaziyette. ondan sonra babam dolabı açtı içinden takım elbisesini çıkardı birden telefondan ahhh uhhh ahhh uhhh sesleri gelmeye başladı.. ben babama babam bana bakıyor 3-5 saniye bakıştık öyle sonra ben hemen döndüm telefonu aldım kapatma tuşuna bastım kulağıma götürdüm telefonla konusuyormuş gibi yaptım "ali ben şimdi ders çalışıyorum bitince senin ararım" dedim kapattım işte sonra babam çıktı odadan. ben mutfağa gittim ders bitince babam gülerek olum zil sesini değiştir falan dedi utancımdan yerin dibine girdim..

Bir Torbacı Masalı

yazildi.

" varoşa başka bakar gökyüzü."




kabataslağı yapılmış, fakat sonradan müteahhitinin kaçtığı eski sitelerden birinde iki tinerci, aslı ve ben kırılmış son sigaramızı çarşafa döküp yeniden onarmakla uğraşıyorduk. elimizde hepimize yetecek kadar ot olmasına rağmen, daha fazla kafa yapsın diye üstüne sinek ilacı sıktığımız için bulaşmıyorduk. acayip kusuyordu insan içtikten sonra. göt gibi bir kafaya sahip olmak için kusmayı göze alamıyorduk, gerek yoktu.

güntekin ve goril oturmuş tinerlerini bezlere dökmekle uğraşıyorlardı. aslı çarşafı yaladı, sigarayı sardı. içtik.biraz muhabbet ettik, sonra dışarı çıktık. esenlere gitmemiz gerekiyordu. bulunduğumuz yeri söylemeyeceğim çünkü feci ifşa muhabbeti dönebilir.

çıktı siteden, kırmızı ışıklarda durduk. yanımızdaki otobüs durağında bekleyen bir çocuğun yanına gittik,bir süre otobüs bekler taklidi yaptık. daha sonra çocuktan akbilini vermesini rica ettik, kızardı,korktu. aslı çocuğun boğazına yapıştı ben de elimin tersiyle hafif bir tokat attım. çıkartıp verdi akbilini sağolsun. ertesi gün bu durağa akbilini bırakacağımızı, bulursa ne ala, bulamazsa kendi sorunu olduğunu söyledik.

şehir merkezlerinden birinin metrosuna doğru yol aldık.
karşı yola geçtik, çocuğun hıçkıra hıçkıra evine dönüyordu. evde annesinin üstüne üstüne gidip neler olduğunu öğrenmek için çocuğun kafasını sikeceğini, babasının işten gelip oğlunun durumuna bakacağını, bize küfürler yağdırıp, devletin bir bok yapmadığını söyleyeceğini biliyordum. olan yine çocuğa olacaktı, arkadaşları tarafından da duyulacaktı.

kısacası akbilini kullandığımız çocuk taşakoğlanına dönecekti ailesi ve arkadaşları arasında. babası " vuramadın di mi ağızlarına bi tane " diyecekti annesi " taş da mı bulamadın gerizekalı " diyecekti...

her neyse. akbili bırakacaktık ertesi gün oraya.ama biliyordum, birisi gelip gözetleyebilirdi. goril hallederdi o işi tinerci sonuçta, kimse niye sokaktasın bu saatte diye sormaz, kıvrılır durakta bir iki saat uyur, akbili bırakır. takılır.

ne diyorduk ? geçtik karşıyola. üstümüz başımız feci derecede kokuyordu. aslı çocuğun arkasından bakıp " bugün de okula gitmeyi versin puşt " dedi. güldüm,aklıma üç karış sakalla yaz sonrası lisenin son sınıfına başlamak için okula gidip, müdür yardımcısından yediğim %20 sini hissettiğim tokatı anımsadım." siktir lan amına kodumun teroristine bak " lafını yeniden duyar gibi oldum muavin piçinin.

otobüs gelmişti, bindik.şöför üstümüz başımız tertemiz olmasına rağmen bize cins cins baktı, aslı da şöförün ondan beklediği hanım kızlığı sergilemeyip, cins cins baktı haliyle. aldım akbili bastım, aslı geçti. biraz daha bekledim yine bastım. aylık değildi, daha yaptırmamış herhalde hibine, bize yetecek kadar bakiye vardı. geçtik oturduk yerlerimize.

aslı nerden baksanız 3 4 senedir kullandığı pilli mp3ü çıkardı, içinden bir şarkı açtı. kulaklığın sol tarafını bana verdi, kendisi cam kenarı insanıdır. süper insandır, karşı cinse çok ilgi duyarım ancak aslı başka bir kızdı benim için,onu üçüncü bir kolum gibi görüyordum.iki elimden tutsalar,bir yerden kurtulup, göbeğimi delip karşımdaki insanın boğazını sıkardı, eminim.

aslı genelde sansar salvo denen bir elemanı dinlerdi, daha sonraları araştırdığımda bu adamın da bizim sattığımız uyuşturucu türlerinden müzdarip olduğunu duydum. hikayeye başlarken de onun gökyüzü şarkısındaki sözünü almam bu yüzdendir, aslıya olan özlemim ve saygım yüzünden.

aslı sansar ın " psikoz " adında bir şarkısını açtı.

fırtınalı bir gece yağmur sağanak
dalgalı denizde kendini boğmak
herşeyi bırakıp hiç bir şey olmak
dumanaltı bir gece doğmak

diye gidiyordu yanlış hatırlamıyorsam,bu güzel bahar gününe uymuyordu bu şarkı,ama müthiş bir ritim vardı.

yol boyunca dinleyerek gittik. daha sonra metro durağında inip, metroya bindik. esenler de indik.

tufan ı bulmamız gerekiyordu. Bizim insanların beyninde yaratacağımız tufan için tufandan yeni şeyler satın almamız gerekiyordu.

esenler metro durağında indik, yanlış hatırlamıyorsam bir yokuşa benzer bir yol vardı. oraya doğru yürümeye başladık, insanların kendini göstermeye başladığı aktif bir caddeye çıktık. kendimi işine yeni başlamış bir pezevenk gibi hissediyordum, tüm dünya benim için müşteriydi, iran devrim muhafızlarına bile bonz satabilirdim.

obama ya beyzbol sporunun anlamsızlığını lsd tribi yaşatarak anlatabilirdim.

neyse.gel gelelim esenlerde şakirt yayınları yapan bir çadır gibi bir şey mevcuttu o zamanlar,iki liraya kitap satıyorlardı, inceledim biraz. aslı da kolumdan çekiştirdi " ya bırak, rızıdan mı bitti ? " diyerek çekiştirdi beni. aldırmadım devam ettik.

ara sokağa girdik, esenler belediye binasına kadar gelmiştik. tramvay yolu hala görünüyordu. fazla uzaklaşmamayı her zaman tercih ederim.

nereden baksanız 6 7 tane ulaşım aracının olduğu bu şehirde kaçmak çok kolaydır benim için. vapurdan iner, teleferiğe binerim, teleferikten iner, trene atlarım.her şekilde kaçabilirim.

devletin polisini devletin imkanlarıyla hiç koşmadan altedebilirim. tabi ki duraktan uzaklaşmamak kaydıyla.

tufanın yanına vardık, kendisi kazım karabekir mahallesi diye bir yerde bir manavda çalışıyordu.

manav önlüğünde bozukluk yerine, küçük wedd torbaları bulunan adamdı, geçtik manavın kapısını kapadık, kapalı yazısını astı.

oturduk konuştuk, çay söyledik, adıyaman tütünü içtik.

"dolu yok oğlum, kafam göt gibi sabahtan beri. cemil piçi yeni bir şey getirdi, aklın hayalin almaz,iki dumanda ölüm tribine girdim amına koyayım " dedi.

güldük ettik, aslıyla muhabbet ettiler, aslıya " nası kızsın lan sen " temalı güzel konuşmalar yaptı. aslıyı kimse çekici bulmuyordu, bulamıyordu.çünkü öyle bir kızdı ki ona muhtaç olduğunuzu bir bakışıyla size kabul ettirebiliyordu.



fazla kıvrandırmadan, uzun uzun yazıyorum.siz okurken devam edip, arayı soğutmamak adına.

dinleyenler belirtsin, gerek pm gerek rezerv. dinleyen birilerinin olduğunu bilmek gerek sonuçta hevesin kaçmaması için. sıkmak istemiyorum kimseyi.

ona göre devam edeceğim.



neyse, konuştuk ettik,

mesele geldi yeni mala.

dedim oğlum nedir bu adı sanı yok mu ? yok oğlum bilmiyorum ki sormadım,ama hala göt gibiyim amına koyayım dur getireyim dedi.

gitti getirdi. domates reyonuna koymuş hayvan herif. aslı baya gülmüştü o domateslerin içinde söndürdüğü cigarayı ararken, güzel gülüyordu. tımarhanedeki beyaz yüzlü bir kadının kedi severken güldüğü gibi. gitti getirdi, yaktım.önce boktan bi koku çıktı.ama çıkan duman çok koyuydu. müthiş bir rengi vardı. aslı da aldı bir iki duman.

" ekinezya gitmiyor mu artık " dedi tufan.

"yok amına koyım, herkes aynı şeyiğ satıyor,ada çayı na dayayacaksın sinek ilacını satacaksın en iyisi amına koyıyım,al marketten sermayesi bile yok."

güldük falan. dedim abi yok mu ismi bunun amk.

"ulan yeni şey dedin al yeni şey, sokturtma adına,de işte bişeyler, hollandadan kuzen getirdi de,adı da patrick de ilk kluivert denemiş de ondan böyle diyorlar de " diyip durdu.iyi dedim. patrick cebimde aslı yanımda. çıktık dışarı. döndük anavatanımıza.

bakırköy.



ilk önce incirliye geçtik, cebimizde 20 gram patrick vardı. 4er gramdan satarız, çabuk elden çıkar parayı koyarız bir hafta geçiniriz diye konuştuk aslıyla.

ama kafamız kim kardashian götü gibi cavcaklıydı. yürüyüşümüzün değiştiğini hissedebiliyordum. aslı " ezan mı okunuyor " dedi." okunuyordur herhalde, günde 5 vakit okuyorlar yanlış hatırlamıyorsam " dedim. sonra bilen bilir bir tartışmaya girdin mi uzar gider.

aslı 7 kere ben 5 kere diyene kadar git allah git town center ın önüne kadar geldik. sonra ben yaşlı bir adamı çevirip sordum. adam feci korkmuştu. gözlerimiz kanlanmıştı sanırım, aslıya döndüm bak dedim dayıya sorup öğrenicem şimdi, aslı nın family guy daki adama benzediğini sandım bi an.neyse döndüm. dayı sanki evrilememişiz de maymun kalmışız gibi hayretle bakıyordu.

dayı dedim, ezanı duyuyor musun ?

"yok evladım, vakti değil,az önce okundu öğle " dedi

dedim dayıcım genelde duyar mısın ?

"duyarım" dedi.

dedim kaç kere duyarsın günde ?

5 dedi.

eyvallah dayı, lazım mı bişeyler dalga malga dedim. aslı güldü adam arapça illallah etti,biz de güle güle geçtik karşıya, ticaret meslek lisesinin sokağına girdik. ilerledik bir çaycıya girdik.

kafamız açılana kadar burada dolaştık.

sonrası lise çıkışı, istasyon,sahil ve türkü barlardı.

bugün bunları elimizden çıkarmamız gerekiyordu. ertesi hafta büyük bir asimile partide maestro olmayı düşünüyorduk aslıyla. üç beş üniversite öğrencisinin arkadaşına düzenleyeceği bir partide mangal yeller gibi ot yetiştirecektik.



oturduk çaylarımızı içtik, çaycı tanıdık olduğundan benden pek para almazdı, ancak buralarda dolaşmamı da pek istemezdi,en son bir lise öğretmeniyle burada yaka paça birbirimize girdiğimizden beri bana temkinli yaklaşıyor.

banane kardeşim, öğrencilerini sikerim onun.ben mi diyorum al ağzına at şu yarım hapı diye ? ben mi diyorum winston içme kubar iç diye. banane amına koyayım, gelip buluyorlar soruyorlar.bal reklamları gibi satmıyoruz ya.işimzi düşüyor geliyoruz işte buralara.

çaycının adını vermeyeyim, malum oralardan olanlar tanıyabilir. çünkü bilindik birisi kendine göre.

yine de sever beni, çok işimi görmüşlüğü vardır, malımı hiç etmeye çalışan bir piçi gece yarısı evinden alıp çay ocağına oturttuğumda gıkını çıkartmamıştı. biraz daha geç kapatmıştı.

gel gelelim, kalktık eyvallah çektik ona da,yollanmaya başladık.ilk önce yenimahalle tren istasyonuna indik, kimse yoktu, genelde gorilin arkadaşları buraya gelir, ellerinde bişey olmasa da sigara içerlerdi, kaçak trene atlarlardı, atlamadan önce sigara da olsa o esrarlı ortamda bir şeyler içerlerdi.

daha sonra oradan ayrılıp meydana gittik, durumlara baktık.

şimdi bu iş öyle bir şey ki,hiç yapmaz diyeceğiniz adam bile atatürk heykelinin önünde lsd satabilir. evde hazırlanmış votkaları pet şişeyle satar ancak, normal votka değildir tabi.

herkesi anlayabiliyorduk, kimin ne sattığını az buçuk kestirebiliyorduk. kendimize göre muhabbete giriş yöntemlerimiz vardı. satıcı olduğunu düşündüğümüz kişinin yanında muhabbet eder,onu yanımıza çekmeye çalışır, daha sonra yanımıza sokulmak isteyen insanın hayatına sokardık.

kimseye çalışmıyorduk,biz sadece bu boku içmeyi bilmeyen insanların mallılklarını kullanıyorduk. büyük insanlarla işimiz yoktu, kokain dediğiniz şeyin kafasını patlayan şekerin üstüne pudra ve bir miktar çay katarak yaşayabilirsiniz. ciddiyim,üstüne bir iki bitkisel karışım yaptığınız zaman gerçek bir kafa yaşarsınız. inanmayacağınızı biliyorum, deneseniz de yapamayacaksınız. ancak var böyle formüller.

satıcılarla bugünlük uğraşmaya gerek yoktu, vardı zaten sermayemiz. önce bakırköyün en nezih piçlerinin yetiştiği lisenin önüne doğru yürüdük istanbul caddesine inip...



minibüslerin önümüzden ard arda geçtiği, etrafımızda nezih insanların sessizce yaşadığı binaların konuşlandığı yarak kürek bir semtte, insanların beyin dalgalarını sikecek şeylerden para kazanmamız fazla komik geliyordu bana.ben bu boku gidip güneşli ssk nın önündeki o umutsuz insanlara, işkur kapılarında hayal kurabilmek için para kazanmak gerektiğini düşünen insanlara satmak istiyordum.

tek derdi, öğretmeninden azar yemek olan ve tek hayali gelişen teknolojinin son ürünlerini satın almak olan piç kurularına satmak istemiyordum.ama gelir dağılımında adaletsizlik var malum.

bir orospu çocukluğu var. para yanlış kişilerde.

aslı bu okuldan çok insan tanır, aslıyı da bu okulun yönetiminden çok kişi tanır.en son fizik öğretmeninin götüne tükenmez kalem soktuğu gün uzaklaştırma almıştı bu okuldayken. hoca ona öğretmenler odasında sigaranın zararlarını anlatırken o açık düğmesine ilişen gözleri görmüş ve masadaki tükenmez kalemi tam götünün deliğine sokmuştu anlattığına göre.

hani gavur der ya " in god we trust." yanlış...

in aslı we trust.

ona inanıyordum, burada da işleri yürüteceğine emindim. eski okul arkadaşlarından bir kaçı geldi,bir iki kız cins cins bakıp ilerledi. güzel bir kız gelip halini hatrını sordu, tokalaştık.ancak duydukları kokudan tiksindiklerinin farkındaydım.

üstümdeki koku olmasa ilerde tek derdimin ona bir tek taş almak olacağı bir kadın bulabilirdim buralardan.ama tufan piçi gaza getirdi işte... mürüvetime engel oldu piç.

üç beş eleman bir kaç kız toplam 7 8 kişi toplandık. aslı " ee napıyoruz ? yapalım bir şeyler ne zamandır görüşmüyoruz " dedi. çoğu onayladı, sadece tokalaştığım kız biraz ırım kırım etti aslı onu da ikna etti, onunla arası iyiydi. gittik dersaneler sokağına. girdik bir cafeye. sohbet başladı döndü dolaştı kimyasallara geldi.



aslı istediği konunun gelip çattığında memnuniyetin doruklarındaydı. efsane bir çıkış bekliyordum, ikna kabiliyeti çok iyidir, simsiyah saçlarını küt kestirdiğinden beri tam bir diktatöre dönmüştü. baştan aşağıya zarifçe zarar vermek için yaratılmış gibiydi.

emin denen bir eleman vardı, ortamın maestrosu oydu. vardır böyle insanlar alpha male derler. ortam adamıdır.her şeyi onlar organize eder.o da hemen atlamıştı.

aslıya canının sıkkın olduğunu biraz kafa dağıtmak istediğini söyledi.

aslı da memnuniyetle cevapladı.

" emin, senin için gramını 10 dan veririm, 4 gramla o dinlediğin gruplarla aynı sahnede yer alırsın gün boyunca."

emin yarak kürek metal gruplarına bayılırdı. nerede bilinmez bir grup var bulur çıkartır dinler ve dinlediği için kendisiyle gurur duyar ve kızların bu grupları dinlediği için onlara amını sunmalarını beklerdi.

özetle salağın tekiydi.

aslı devam etti.

bak bugün denedik bunu arkadaşla - tokalaştığım kahpenin gözünden düşmüştüm, gece beni düşünerek vucuduyla oynaması imkansızdı artık.- buraya gelene kadar amuda kalkmadığımız kaldı. kapanırsın odana yakarsın cigaranı kimse yokken, sonra sen slash ben selamet...

sikeyim esprini aslı... herkes güldü ben somurttum.

neyse ilk 4lüğü bu bir onluk 8 8lik piçe kitledik.

kendini dağıtıp anasına babasına ağzını yayarak konuşacağına emindim, camdan bile atlayabilirdi kamil.ama gidip arkadaşlarıyla kova yapıp bu malı ziyan edeceğini biliyordum. çaylar içildi götler sikildi, alışveriş yapıldı. aldık 40 lirayı devam ettik, aslı hırkasının iç cebine koydu parayı. istasyona doğru devam ettik oradan ayrılıp.



Cafeden çıktık, istanbul caddesine yöneldik. aslı bi paket sigara aldı bi bakkaldan. sigaralarımızı yaktık, gemileri karadan yürütüyorduk, bizans askerleri gibiydi tüm bakırköy. onların önünde filikalarımızı koymuştuk ortaya... bizim için 40 lira güzel paraydı. gün içinde yetecek paraydı,eve yatmak için gidiyorduk. yatıp kalkıp gün içinde insanları zehirle imtihana sokuyorduk.

Bizim kazandığımız para için ayın 20 günü akşama kadar çalışan insanlar vardı,ve ünvanlarıyla gurur duyuyorlardı, yangın merdiveninde sigara içmek dışında atraksiyonları yoktu.

Bizde de pek atraksiyon olmazdı. işler yolundaydı.

Aslı aç mısın diye sordu .Açtım,ama bünye olarak değil, zihinsel olarak açtım,bir tavuk dönerle olacak iş değildi, herkesin bana 4 gram için 40 lira vermesini istiyordum. tüm dünyayı tribe sokmak istiyordum.

Değilim dedim.sen ? Ben de değilim.o zaman ilerleyelim şu istasyona. gittik,yolda carousel in önünde bir iki rapçi gördük, aslı nereden tanıyorsa selam verdi muhabbet ettik bu yürüyen gardırop kılıklılarla, sansar ın da sahne alacağı bir underground parti varmış bakırköy kültür merkezinde hafta sonu. aslı sevinmişti, gidecektik... bir 4 gramlık patrick parasını sansara bayacaktık. aslının mutlu olması için cebimdeki tüm otları ilk gördüğüm polise verip, karşılığında sadece sigaramı yakacak bir ateş dileyebilirim. yeter ki gülsün.

“Ben havlarsam o ısırır ben uyursam o horlar” der al pacino bir filminde.tam o durumdaydık. birbirimize görünmez kemiklerle bağlıydık.

istasyona yöneldik.

korsan kitapçılardan birine doğru yöneldik. aslı " al şimdi bak ne bakacaksan " dedi. güldüm.bir kaç kitap inceledim.hep aynı şeyler... bir cinayet yaratıp hafif polisiye katıp kendi düşünceleri ve yorumlarını serpiştiren yazarların birbirlerine benzeyen kitapları.

aslı tezgaha geçti,30 yaşlarında bir adam duruyordu tezgahta,

a - naber irfan abi... napıyorsun ? nasıl gidiyor ?

irfan tedirgindi, tabi tanınan bilinen bir esnaftı. oğlan siktiğine emindim. karısından bulamadıklarını taksimdeki folloş piçlerden bulmaya çalışıyordu.

i-iyi be aslı nolsun, hayırdır kitap mı bakacaktın.

aslı bir kitabı aldı cebinden küçük bir poşet çıkartıp koydu içine ve sayfayı açtı. kitabın adı zargana ydı.

a-evet bu kitabı övüyorlar baya, nasıl okudun mu ?

irfan daha da tedirginleşti. kitabı kapayıp tezgahın altına koydu. aslıyı kolundan tuttu elimdeki kitabı atıp irfan piçine öyle bir baktım ki götünün sikileceğinden korktu. aslının kolunu bıraktı, genç bir çocuğu çağırdı tezgaha bakması için.

irfanla karşıdaki banklardan birine oturduk, altımızdan trenler geçiyordu. elbet birisi bu trene kaçak atlardı yenimahalleden diye düşündüm.

irfan " nedir bu " diye sordu." adı ne ? "

aslı - patrick

irfan - patrick mi ?

ben - patrick işte abi, patrick kluivert. insanı sert bir plaseye çeviriyor dakikada.

irfan piçi güldü,ne kadar bu dedi ?

gramı 15 dedi aslı. aslıya döndüm. ulan az önce niye 10 dedin der gibi baktım, siklemedi.

irfan çok dedi. tabi alışmıştı relaxlatan çay türevi şeylere. amına koyayım irfan.ama bunu satmadan gitmeyeceğimizi biliyordu.

kaç gram var dedi irfan.

aslı çok gram var ama sana 4 gram ayırdım.

60 çok dedi irfan.

sen dene, olmazsa biz iade ederiz sana beğenmediğin takdirde.

eyvallah dedi irfan,50 lira çıkardı. uzatmayın dedi, tezgaha doğru yürüdüm zargana kitabını aldım irfanın yanına geldim kitabı açtım.tak yere düştü poşet.

irfan gözümün içine baktı, alelacele 20 lira çıkardı.70 verdi.var mı sizde 10 lira diye sordu amcık evladı.yok dedik, olursa veririz.

yere düşen poşeti rahatça uzattım, kimsenin umrunda değildik. oradan da ayrıldık.


elimizde 100 lira gibi bir para vardı, yeterdi aslında.ama bugün bitireceğiz diye and içmiştik neredeyse. aslı resmen bir xabi alonso gibi oyun kurmaya devam ediyordu bakırköyde."artık bir yemek yeriz herhalde ?" diye sordu. yeriz amına koyım niye yemeyelim."ne yiyelim ?" diye sordu, kapitalizme domalacağımızı biliyordum.big king ranch sos soğan halkası derken paranın amına koyacaktık. dedim,burger yapmayalım, yedikten sonra kendimi bok gibi hissediyorum.

güldü.bir dürümcüye soktu bizi.o an vejeteryan olasım geldi, künefesine,dürümüne saydırmak istiyordum. para lazımdı.her şey için. künefeye vereceğim 5 lira bir paket sigara için yeter de artardı ne gerek vardı ? ama aslı öyle istedi, öyle yaptık.

süper bir ziyafet çektik kendimize. kişi başı 10 ar liradan kurtulduk. nerden baksak bir 4 gram boşa gitmek üzereydi. olsun.cimrilik ve tutumluluk arasındaki ince çizgide zeybek oynuyorduk aslıyla karşılıklı.

kebap salonundaki dürümcü de tam yavşaktı. sanki yıllardır arkadaşmışız gibi karşıladı bizi, gıcık oldum ibneye, dumanla da işi yoktu hem, siktirsin gitsindi... aslı bozuntuya vermedi, hadi abi biz kaçıyoruz dedi, verdi parayı çıktık.

aslı herşey için biçilmiş kaftandı. yanında bir hiç gibiydim.ama bensiz bir işe kalkışmayacağından da emindim. hala eminim.

dürümcüden çıktık bir ps cafeye girdik... buna ne gerek vardı ? aslıyla oturup pes mi atacaktık ?hayır tabi. gittik.dükkan sahibi baya iyi karşıladı bizi, ilginç bir adamdı, güzel bir cafeydi, yalan yok. eğlenceli yerdi,tam bir hippi partisi yapılacak yerdi. içerdeki tüm liseliler, tüm guitar hero oynamak isteyen ergenler gözümde duman avcıları gibiydi o anlığına.

ancak alışverişin sadece dükkan sahibiyle alakalı olduğunu anladım. cafenin üst katına çıktık. buraya da çiftlerin yiyişebileceği bir yer yapmıştı.cam kenarına geçtik. sigaraları yaktık muhabbet ettik, yakında evleniyormuş. arkadaşlarıyla beraber bir bekarlığa veda partisi benzeri bir şeyler yapacakmış. yüklü bir mal arıyormuş. aslı durumu anlayınca elimizdeki kalan otları adama iteleyebileceğimizi düşünmüştü sanırım. başladık konuşmaya. adama üstümüzde yetecek kadar olduğunu söylediğinde üst katın kapısını kapattı, zaten kimse yoktu. kitledi kapıyı aşağıdaki çocuğa kimsenin gelmemesini tembihledi. aslı ben ve ps cafenin sahibi, patrick in 4 gramını çıkartıp bong un türkçedeki adı kova işine girdik.ben de mal ziyan olacak adam beğenmeyecek diye tribe girdim.o kafayla içtim.

sonra aslı aldı dumanı.en son da adam. eğildi pete.



oldum olası bu kova icadından nefret etmişimdir, aslı da pek sevmez.

goril bir keresinde floryaya yüzmeye gittiğimizde denizde kova yapmayı teklif etmişti, gerçek bir gorildi.şu behlüle final bölümünde yaptıkları halıflex sakal gibi gorilin tüm vucudu kıllarla donatsaydık, herhangi bir goril yavrusu sanar bağrına basardı am piçiriğini.

goril iyi adamdır, güntekin de öyle, babası ne kadar edebiyat düşkünü de olsa evladı tam bir tiner bağımlısı, tinerin tüm harflerini ezberlemiş bir piçin teki. semtteki tüm köpekleri neredeyse kendine köle etmişti güntekin beni de pek severdi,az götünü kurtarmadım. gorille ikisi bizden daha kötü durumdalar.ilk entry de bahsettiğim sitede yaşıyorlardı. herkese korku salıyorlardı ancak kimse onların sitesine girmeye çalışmıyordu. göt korkusu işte. zamanında elit insanlar yaşasın diye yapılan sitelerde esrar dumanından, tiner kokusundan kılları simsiyah olmuş kuduz köpekler takılıyordu. sadece asansörü eksikti sitenin. camları da ordan burdan çaldıkları örtülerle kapatmışlardı. yaşayıp gidiyorlardı çalarak. günün birinde onların da mağdur durumuna düşeceklerini bilerek, kendilerini mağdur edecek insanları bekleyerek yaşadılar.

kafaları dünyamızın seviyesine düşmesin, kendi yarattıkları hayal dünyasında yaşasınlar diye her akşam bir tiner alıp bırakırdım ibnelere. köpekleri de zararsızdı bize karşı. ancak ne zaman bir fırından geçseler fırıncı altına sıçardı köpekler yine vitrine saldıracak diye, napsın hayvanlar et nedir bilmezler...

bu kadar bilgiden sonra konuma döneyim, adam da aldı, öksürdü biraz dumanın etkisiyle.ben oldum olası tam duman alamam şu kovadan birazını illa salacağım dışarıya.ama adam oral sex hastası sanki. dibine kadar aldı dumanı. helal olsun.

ben bu kadar kafi deyip çekildim 2 3 kapak sonra. aslı da yüzünü yıkamaya gitti kattaki tuvalete, adam tek devam etti. hayatının neredeyse %60 ını anlattı bana.

babasının taksi plakası kralı olduğunu, annesinin ailesinin sırça köşklerden çıktığını karısının avukat olduğunu, sırf şu boktan uzak dursun diye babasının burayı açtığını... her şeyi. adam zenginlik içinde sefalet yaşıyordu. ayda binlerce para kazanıyor ama bu dükkanda kalmayı bir sefalet olarak görüyordu.

haklıdır belki de,banane. paramızı versin yeter.

adamla anlaştık. malı beğendi, baya beğendi hatta.ne kadar dedi.
aslı gramı 20 dedi. artık neden böyle dediğini biliyordum, adam geri kalan tüm malı alacak aslı da en fazla 15 e kadar inecekti.

ama nedendir bilinmez. adam o kafayla kabul etti,dur bi hesap makinası kapayım dedi, baya güldük arkasından. yürürken tek başına titanikteki aşıklara benziyordu herif. sallana sallana...

kaptı geldi hesap makinesini.

adam - kaç gram var ?

ben -4 şimdi içtik.

adam -tamam onu da hesap edelim.

ben -yok, beraber içtik. lafı olmaz.

adam -lan ne beraber içtik, kitlediniz bana tüm dumanı.

üstelemedim iyi amına koyayım dedim.

4 öyle sattık 4 öyle sattık.12 gram vardı. yetmez dedi adam, ertesi gün e 20 gram daha ayarla dedi. aradım tufanı. dedim böyle böyle, cemile sorup dönücem dedi.

döndü bi 10 15 dk sonra.o ara adamla bi pes attık, fark çaktı ibne bana. neyse bunlar ayrı mevzular. döndü tufan.gel yarın al dedi.

tamam dedim, hesapla 32 * 20 kaç çıkıyor ?

nasıl hesapladıysa o kafayla e li rakam çıktı. dedim var amına kodumun müptezeli.

hesapladım, çakma abercombie satan esnaflar gibi hesap makinesini adama çevirdim,640 yazıyordu. adam çıkardı 650 verdi. aldık koyduk cebe. durun dedi. biraz kafam düzelsin öyle çıkarsınız.

camı tam açtık. baya bi muhabbet ettik hakkında çok şey öğrendik, ertesi gün için sözleştik.bu saatlerde malı getirecektik. haliyle akbili de liseli piçe vermeyecektik. üzüldüm piçe o an.o kafayla bi onu düşündüm.lan yazık çocuğa dedim, minibüse para vericek boş yere... ağlayacak gibi oldum aslı hafiften uyardı tatlı bir tokat attı adam ayıkmasın diye. eyvallah dedim kalktık çıktık adamın kafa düzelince, döndük mahallemize.
(kebomodaney ?, 05.01.2013 16:09 ~ 16:17)


netim yavaş. word e yazıyorum, öyle aktarmaya çalışıyorum arada hata veriyor kusura bakmayın.

yazıyorum yani, içeri alınmadım bu arada. öyle bir durum olmadı daha beter şeyler geldi. hepsini yazacağım. uzun uzun yazıyorum işte.



saat fazla geç olmamıştı, aslı nın muhafazakar ailesinin sıcak yuva müsvettesine girmeden önce biraz daha zamanı vardı.ben de rahattım hep. ailem pek önemsemezdi nereye gidip nerede kaldığımı. çünkü onların benim hakkımda düşündüğü geleceği daha liseyi bitirmeden sikip atmıştım.

doktor olmayacaktım, avukat savcı ya da polis. hiç bir şey olmayacaktım.ama adam olmuş kişilere amı götü dağıtıp benim en ayık zamanımdaki rahatlığa kavuşabilmeleri için onlara en pislik yerde sakladığım otları, küçük hijyen poşetlerine koyup gri bir ambalajla sunarak mutlu edebilecektim hepsini.

siteye gitmeye karar verdik, goril kapının önünde piç diye seslendiği köpekle oynuyordu. sitenin arkası geniş bir çayırdı. dikenli tellerle kapalıydı. sanki goril ve güntekin burada karantinaya bırakılmış gibiydi bir kaç köpekle beraber.

bizi görünce gorilin gözleri güldü resmen. köpek de aslıya yılıştı. geçtik içeri. yukarıdan bir kaç insan sesi daha geliyordu. site her zamanki gibi döl,ter,ot,tiner, votka karışımı şeylerle kokuyordu. yukarı çıktığımda mahallenin en bilindik orospularından birini gördüm, güntekinin bir kaç tinerci arkadaşı vardı, yenimahalleden gelmiş ibneler.iki gramlık zevk için yol yürümüşler.bir iki tane daha kıza benzer bişey vardı. tinercilerle takıla takıla erkekleşmişler.

bir kaç tane de zamanın apaçilerinden vardı, semt çocukları. sadece ota takılanlar. bildiğin parti kurmuş güntekin.

diğer katlarda da birilerinin olduğunu anladım, baya kalabalıktı, aslı cins cins baktı bana çıkalım der gibisinden.ben nedense biraz durmak istedim.bu işin nereye gidebileceğini düşündüm.

köpeğin biri acayip hırlıyordu. goril iti sakinleştirmeye çalıştı. güntekin de bi kızın göğüslerinin arasında elindeki cigarayı sıkıştırmaya çalışıyordu. kızın göğüsler küçüktü, baya uğraştı,en sonunda kızın canı yandı sanırım ateş değdi bi tarafına, çığlık attı, herkes şok oldu.

köpek daha fazla havlamaya başladı. diğer köpekler de çığırından çıktı.

apaçiler kaçmaya başladı, ikinci kattan atladı birisi o korkuyla. güntekin elinden kaçmaya çalışan kızı tuttu. kız harabe bir sitede yarı çıplak güntekin gibi bir ibnenin elinde rehin kalmıştı. goril birden " susun lan susun. kelime edenin götünü sikerim burada " dedi. sikerdi,erkek kadın ayırt etmezdi o anda biliyorum, hayvanlara sevgi gösterirdi ama canını sıkan insanları cidden götünden sikerdi, çok liseliyi kavga etmek yerine bağlayıp sikmişliği vardır bu sitede.

giden gitsin diye bağırdı güntekin. kız goril aslı ve ben kalmıştık. herkes kaçmıştı bir anda. köpeklerin o merdivenlerden inişini hiç unutmayacağım.

gorille dışarı çıktık. kızın ağlayışlarını duyuyordum.ama saplanmıştı bir kere, memlekette çok var böyle kızlardan, kendilerini hemen belli ederler, zamanında apaçi ortamlarında bir iki kere ot ve tinerle tanışıp anandan babadan geçen çok küçük düşünceli kızlar mevcut.

ancak hiç birisi aslı kadar zeki ve güçlü değil.

neyse.bir yandan kızın bağırışları diğer yandan gorilin güntekine ettiği küfürler...

goril baya sıkılmıştı güntekinden " sikicem abi " diyordu.

Goril - en sonunda götünden sikip 12.kattan atacağım orospu çocuğunu o olacak. sigara var mı ?
A-Var al.
G-Eyvallah.

Amına kodumun evladına bak ya,bizim götümüz sikiliyor tüm gün aç acına gezip iki kerizi tokatlayacağız da midemize ekmek girecek diye,bu ibnenin evladı, yenimahalleden karı getiriyor siteye.

sikerim böyle işi.

Ben napıcaksın oğlum dedim ? buradan çıkıp nerede kalacaksın.

G-Muhtaç olmasam güntekinin kanını sikerim, kanını... ama işte doğru diyorsun ee ne var ne yok ?

olanı biteni anlattım, biraz sigara içtik. kola çekirdek yaptık, yoldan geçenlere laf attık, sonra da ayrıldık oradan evlere dağıldık. ertesi gün daha yoğun olacaktı.



hızlı yazmaya çalışıyorum. uzun uzun yazıyorum zaten.bi paragraf yazıp götlük yapmıyorum işte. okuyan okusun.

olayın gerçekliğini daha iyi anlatabilmek için bazı şeyleri betimlemek gerek sonuçta. devam ediyorum dinleyenler için.
(kebomodaney ?, 05.01.2013 17:09)


" geceler gündüzden daha acımasız, dayanamıyorum."

orhan gencebay.

evlere dağıldık. aslı yla evlerimiz karşılıklıydı. perdesi her zaman kapalı, ışıkları her zaman açıktı.her akşam 8 ile 10 arasında ara sıra kalkar gölgesini görürdüm.bir oraya bir buraya dolaşırdı odayı.

daha sonra anladım ki dinlediği şarkılardan daha fazla zevk alabilmek için kalkıp elinde deodorantla kendini sahnede sanıp duvarlara konser veriyormuş... bir gün beraber içtiğimizde kulağında mp3 üyle sitede sahne almıştı. duvarlara konser vermişti. herkes kendini rockstar hissederdi eline vileda alınca. haha.

ama aslının olayı başkaydı, hepimize bir hip hop ziyafeti veriyordu.ben orhan gencebay taraftarıydım en başından beri,en sevdiğim şarkı " nereden bileceksin " di.aşık olmasam da,ancak bugün cafede gördüğüm hanımhanım kız diye nitelediğim kız aklımdan çıkmıyordu.

biraz daha aslının gölgesini izledim, yorulmuş olacak ki konserini yarıda bıraktı, ışığını kapadı.

ben de erkenden yattım. kafamda binbir soruyla.

ertesi günün sabahında buluştuk, tufan ı aradım. halledeceğini söyledi, 12 gibi tufanın yanına gidecektik takıldık ettik, cebimizde iyi para vardı,ama aslı yanına 50 lira almıştı.iyi yapmıştı. yoksa o paranın amına korduk.

asgari ücretin 770 lira falan olduğu şu günlerde biz bugünün parasıyla 750 lira toplamıştık bir günde. güzel iş. şimdi müşterimizin itibarını kazanmak için tufan ibnesine bel bağlamak zorundaydık.12 de tekrar aradım, gelin alın patrick sıkıldı dedi.

eyvallah dedik. gittik aldık geldik, cafeye yöneldik.

adam aldı, hassas tartısı vardı piçin, tartmıştı biraz fazla geldi herhalde.onu da bizden olsun diye bıraktık herife. eyvallah dedi, bizi de davet etti partisine, aslı gelemezdi sonuçta.ben uygun olursam geleceğimi söyledim.

pazar günüymüş partisi. aslı da hip hop partisine gidelim deyip duruyordu, sansar ı izlemek için. peki dedim gideriz.bir günde iki partiyi çekecek adam değildim ben, kafamda orhan gencebay çalıyordu " yokluk ateşten gömlek sensizlik ölüm gibi."

bazen de tom waits denen balgamik adam... " oh no how we danced ?" ulan ne oynadık be diyor adam. rain dogs şarkısı benim için daha uygundu sanki.tom waits mikrofonu kapıp orhan gencebayın önünde eğilerek geçti kafamdaki sahneye. aslıdan beter durumdaydım, aşık olmanın sınırındaydım, ayıktım,aşırı sosyalleşeceğim bir gün vardı önümde.



o gün fazla para harcamadık. saat üç gibi döndük semte, aldık sinek ilacı sıktığımız otları yanımıza epi topu 100 lira para çıkardı. güntekin biraz ot istedi.ona bıraktım. daha doğrusu beraber kökledik.

yenimahalledeki karıya sultanlar gibi davranıyordu piç. hareminin ilk cariyesi sonuçta, aylarca otuz bir çektikten sonra bulduğu deliği okşuyordu resmen adam. fantezi olsun diye yeni bi gri pijama almış kıza, öyle dolaştırıyor sitede, pijama sütyenle. köpek sever gibi okşuyor kızın göğüslerini yığıldığı kartonun üstünde.

sardık bir tane oturduk. aslı ben goril güntekin ve güntekinin namı diğer karısı bir köpek sürüsüyle beraber muhabbet ediyoruz elimizdeki cigaralarla.iki tane sardık. birini güntekinle karısı döndü, diğerini de goril ben ve aslı. goril pek içmez zaten. tüyleri kokuyor sonra.

bu ot cidden iyi bir kafa yapmasa da insanı yerden bir 10 15 cm uçuruyordu.ben de bir cesaret bulup aslıya meseleyi anlattım, dedim o kahpeyi ayarla bana, hangi kahpe dedi dedim şu hanım hanım bir kız vardı, samimiydiniz.

aslı dumur olmuş bir şekilde bakıyordu " ciddi misin ? " dedi." parmaklıklara dayanmış goril kadar " dedim. goril güldü.

aslı bakarızla geçiştirdi meseleyi.ama aslıyla konuştuktan sonra resmen aşık olmuştum kıza.o kızın elini tutabileceğim düşüncesi bile yetiyordu, güntekin gibi hayvan değildim.

hayvan herif zaten nasıl gaza geldiyse pijamasını indirdi kızın lap diye, göt ortaya çıktı, nereden bulduysa tanga ayarlamış yırtık pırtık bişey. kızın da keyfi yerindeydi. olabilecek en iğrenç sevişmeyi sergilediler bize, hepimiz pür dikkat izledik.

güntekin kaldırıp duvara yasladı hatunu. devamını biliyorsunuz zaten. goril ben ve aslı çıktık üst kata. siteden dışarıya baktık, biraz kafamız açılmaya başlamıştı.

aslı haftasonu gidiyor muyuz konsere dedi
ne konseri dedim. sonra hatırladım. tamam dedim gideriz. goril sordu ne konseri falan diye, king kong çıkıyormuş, yeni albümünün lansman partisi var,gel sende dedim " siktir lan pezevenk " deyip güldü. sonra goril de biraz dert yandı " abi çekelim lacileri insan içine karışalım sıkıldım ben " dedi, eyvallah dedim. haftasonu onu da cafecinin partisine götürecektim, teklif ettim kabul etti direkt.


velhasıl akşamüstü oldu. semtimizin en işlek caddesine çıktık.bir çok kişiyi içiciyi ve satıcıyı tanıyorduk.

siteden çıkmadan önce bir mesaj geldi, ilkokul arkadaşlarımdan birinden.

"trafik hızlı mı ?"

hızlı be hurşit... nasıl bir isim lan bu dedim kendi kendime. hangi insan bir bebeğe hurşit ismini koyar ? yaşlanınca rahat hurşit dede derler ama bir bebek de hurşit diye sevilmez ki.neyse.var dedim kardeşim sana ne lazım ?

farketmez. balkondayım gel dedi.

balkon da bizim semtteki müptezellerin takıldığı bodrum kat cafelerinden birisi. gittik aslı ve gorille. goril laci dediği elbiselerinden birini çekti, sitelerinin evden farkı yok.su bile akıyor amk yerinde.o tinerciden eser kalmamıştı. imkanı olsa jöle sürecekti piç kurusu.

gittik oturduk. hurşit geldi, muhabbet sohbet derken biten kahve fincanıma cebimdeki poşeti koydum.

kaç gram var ? dedi,var işte bir şeyler,bir iki hafta idare edersin azar azar.

eyvallah ne kadar dedi,100 ver yeter dedim. fincanları değiştik, koydu cebine çıktı.o akşamı da öyle ettik. dağıldık.aslıyı evine bıraktık gorille. siteye doğru indik,ama tanımadığımız bir kaç insanı gördük site önünde.it kopuk sürüsü... muhtemelen yenimahalleden gelmişlerdi. girdik siteye çıktık yukarı. acayip sesler geliyordu.

bildiğin güntekinin amına koyuyorlardı yukarıda bağırta bağırta.

daireye girdiğimde ilk gördüğüm güntekinin duvara çarptırılan kafasıydı. köpekler meydanda yoktu, yenimahalledeki piçlerin köpekleriyle çayırda güreşiyorlardı herhalde.

sonra diğer tarafa baktığımda güntekinin karım dediği hatunun bi herifinkini ağzına aldığını gördüm.

adam kızı saçlarından kavramış köküne kadar aldırtmaya çalışıyor ve güntekine bağırıyordu

" senin amına korum lan piç kurusu kimin karısını kapamaya çalışıyorsun lan avradını siktiğimin evladı "

güntekin bilincini kaybetmişti, duymuyordu.goril yavaşça odaya girip kızın ağzına veren herifin sırtına sağlam bir tekme vurdu. kızla beraber düştü amına koduğumun çocuğu.

goril atak adamdır,bir iki kez daha tekmeledi. haliyle tuş oldu piç kurusu, diğer eleman kaçmaya çalıştı. camdan atlayamayacağını görünce bana doğru yöneldi. sağlam bir aparkat çıkardım ama yarısı boşa gitmişti yine de bu korku yetti. sonra bizden korktuklarını görünce baya bir giriştik adamlara. güntekin kendini toparladı. aldı bu az önce onun kafasını duvara çarpan elemanı ilk önce sağlam bir tokat attı, sonra "kır ulan dizlerini " diye bağırdı. adam çaresiz kırdı dizlerini.

diğerini de getirdi.aç ulan fermuarını anasını siktiğimin çocuğu.ver şunun ağzına dedi.iki arkadaşı sex ortamına soktu iki dakkada. ikisini de boyunlarından tutuyorlardı goril ve güntekin.iki de bir yerlerini değiştiririp birbirlerinin kini almaya başlıyordu herifler.

güntekin çıktı, gorile döndü " ne bok yiyorsan ye " dedi. goril de bir iki kez giriştikten sonra adamları bildiğin domalttı.ben bu görüntüye katlanamayacağımı bildiğim için kalkıp indim aşağıya, aşağıdaki bebelere siktir çektim.

güntekin de kızı sağlam dövdü nedense, kız napsın amına koyım ?yukarı baktık goril bağırıyordu. çıktık yukarı. aldık elemanları. güntekin ikisini de yakasından tuttu.i

bana bakın lan. anasını siktiklerim. eğer bir daha buraya yolunuz düşerse dalağınızı siktiriririm gorile. siktirin gidin şimdi dedi.

ortamdaki kokuyu tahayyül edemezsiniz.

gördüğüm en vahşi anlardan birisi buydu. beyoğlunda travesti siken adamların yanında bir hiçti belki ya da 50 yaşına gelip ibne kılıklı erkekleri götünden sikenlerden de acı olmayabilir.

ama bu adamlar daha sikseler buradan geçemezlerdi bu ayrı mesele.



o gün yaşadıklarımdan sonra hiç bir bokun değişmeyeceğini biliyordum.

güntekin yine kızı sikecekti, adamlar yine gelecekti, goril yine adam sikecekti. hafta öyle bitti, cuma günü geçti gitti. cumartesi pek bir şey yapmadım, daha doğrusu o siteye inmek istemedim. pencereden baktım şöyle bir aslının penceresine, perdeler kapalıydı. dönüp balkona çıktım.bi sigara yaktım aşağı baktım.

goril 3 5 köpekle geziyordu beni gördü.el işaretiyle gel aşağı gibisindne bişeyler yapmaya çalıştı. kafa olmuştu belliydi.ne içtiyse artık.

sonra der gibi bir hareket yaptım. eyvallah deyip döndü yoluna.

açtım orhan gencebaydan " bağrımda bir ateş var " ı semtimi izledim. dedim sikeyim.

kendi kendimi aşık olmaya zorluyordum.ama olmuştum şaka maka. kızı bir kez daha görmek istiyordum, aslıyı da uğraştırmak istemiyordum.ama o kızı kazandığım zaman dünyamın nasıl değişebileceğini düşünemiyordum, düşünmek istemiyordum.ben sms paketini her ay yenileyecek adam değildim sonuçta. annemden babamdan para istemiyordum,bi de istesem evde tutmazlardı. onlar da sormuyorlardı nasıl idare ettiğimi.ben de söylemek zorunda kalmıyordum. günün birinde bi yerde leşimi bulsa babam üstüme annemin çıkarken atsın diye eline tutuşturduğu çöpleri atardı. eminim.

cumartesiyi evde tek başıma orhan gencebay dinleyerek öldürdüm.

sevmek öyle güçtür ki benim gücüm yetmiyor gönlüm sanki delirmiş ihtirası bitmiyor
gel diyemem ki sev diyemem ki.
elim kolum bağlanmış çöz diyemem ki.

hiç bir şey ifade etmese de sigara ve çayla güzel gidiyordu gencebay. daha sonra aşağı indim güntekinle konuşmaya.bir sıkıntı olmadığını görünce döndüm. kız hala orda köpeklerin bir kaçı dairede bağlıydı. kendince güvenliğini sağlamıştı.

polisin buraya girememesinin nedeni de bu köpeklerdi bana göre.



gençler çıkmam gerekiyor. uzun uzun yazdım zaten, gece gelene kadar okuyanlar belirtsin, rezerv çeksin.

gece uyumayıp yazacağım hepsini.bir kısmını yazacağım 5 dakikada. sonra da çıkıyorum, gece yarısı bir şey çıkmazsa, sikecek am bulamazsam devam edeceğim.

pazar geldi, aslıyla erkenden buluştuk sitenin önünde. Goril geldi ne iş falan diye sordu, dedim böyle böyle abi işte geçmişti.gel sen de dedim,ben rap sevmem dedi adam. dedim tamam, pink floyd geldiğinde söz beraber gidicez. güldü,pimproyd ne lan dedi. dedim neyse goril, hadi eyvallah şu piçe de göz kulak ol,bişey olursa da haber ver dedim. eyvallah dedi.

gittik partinin yapılacağı yere.

bir sürü rapçi,bir sürü bol pantolon,bir sürü tişört altından beliren beyaz sweetler... bir sürü kulaklıklı nba basketçilerine benzeyen adam.

aslıya dönüp " hangisi sansar ? " dedim güldü." hepsi " dedi. anlamadım,sonra anlamadığımı anlamasın diye ben de güldüm.

neyse, velhasıl gittik yarak kürek rapçiler çıktı. aslı sansar ı bekliyordu zaten. oturduk bi köşeye bekledik. baya zaman geçti, orhan gencebayın dediği gibi " beklemek hüzünlü bir şarkı gibi."

partiyi sunan bi kamil vardı,tam bir boş adamdı... salak salak konuşuyordu " ve şimdiiiiii " diyordu. herkes sansar diye bağırdı " kimmm ? " sansaar " duymadım ?? " sansar...

sonra baktım arkada kilolu yapılı bi adam geldi, yavşağın elinden aldı mikrofonu " hazırmısın lan " diye bağırdı. yanında da kısa boylu gözlüklü biri vardı. başladı bir şarkısını okumaya.

ama en dikkatimi çeken sözü şuydu

" ben sadece iyi rap yapan bir çocuk değilim,
bu bokun yeni kralıyım o yüzden eğilin."

ben de sadece ot satan biri değildim.
bu bokun yeni kralıydım,ama kimseyi eğemedim.

sansar ın performansını beğenmiştim ama ne yalan söyleyeyim önceki çıkanlar kafamı sikmişti.gel gelelim parti bitti sansar insan içine karıştı, aldım telefonu elime buldum sansarı. üç beş kişi vardı etrafında sigara uzattım. eyvallah dedi aldı, yaktı." dedim seni çok beğenen, dinleyen bir arkadaşım var.bir fotoğraf çekilir misin kendisiyle çok mutlu olur "

ibne gibi konuşuyordum, daha önce görmediğim bi adamdan minnet umuyordum. tabi kardeşim dedi. getirdim aslının yanına, aslı çok mutlu oldu ama belli etmedi. tokalaştılar.

hadi geçin bir fotoğrafınızı alayım dedi. aslı o kadar dinlemesine rağmen sansara sarılmamıştı fotoğrafta. helal olsun sana aslı dedim kendi kendime. sansarla beraber şık bir pozlarını aldım. daha sonra biraz daha konuşup ayrıldık oradan.

sansar ı ben de sevdim daha sonradan, güzel şarkıları var. dinleyin derim. canlı izleme şansı bulduğumda gidip izleyeceğim yine.

--

beyler diğer cafecinin partiyi anlatmaya da gece başlıyorum, aklınızın almayacağı şeyleri anlatacağım. rezervleri alın.


devam ediyorum beyler. dinleyenler belirtsin.ona göre sabahlayıp hikayeyi bitireceğim.

bu arada herkesin kendi ölçü birimi farklıdır tatargoko. belli bir standart yok bildiğim kadarıyla
en azından ben standartları umursamıyorum.

sinek ilacı sıkma olayı da daha fazla kafa yapması için, aynı şeyi ağzına sıkarsan geberirsin,ama ota sıkıp içersen kafanın kralını yaşarsın. yalnız fena kusarsın. tavsiye etmem. bunu sigara tütününde de deneyebilirsin tabi kafa da olursun,ama dediğim gibi gerek yok.

--

aslıyı eve bıraktım, siteye gidip baktım durum nedir ne değildir diye, goril köpeklerle oynuyordu. çağırdım,ona söz vermiştim partiye onu da götürecektim. gittim dedim hadi al birşeyler yanına gidiyoruz. nereye amk durduk yere dedi, dedim oğlum geçen konuştuk ya.

taşak geçtiğimi sanmış. ciddiydim,oradaki tek goril o olmayacaktı. birsürü goril bekarlığa veda adına uyuşturucu kullanıp am sikecekti.

goril giyindi geldi, baktım sıfatına,bir yığın kıl ve yağdı resmen herif. yağla kılı karıştırıp insan kılığına sokmuşlar, adına da goril demişlerdi.

evde kimse yoktu, peder kahvede annem komşudaydı. gorili aldım yanıma, peşimize itlerinden biri takıldı, goril kibarca ite siktir çektikten sonra apartmana girdik çıktık yukarı. traş makinemi aldım dedim saçı sakalı kes insana benze. sakalı kesmem dedi, saçını kes bari amcık dedim. tamam dedi, vurduk üç numaraya saçını, hafif sakala da ayar verdik. insana benzedi biraz.

çıktık evden,ben de normal şekilde gitmiştim, amacım gorile insan amı siktirmekti. belki adam sikmeyi bırakırdı.tek cinse yönelirdi.

yola koyulduk. avcılarda adını hatırlamadığım klup türevi bir yer, yeni açılmıştı. içeri girdik.bir yığın adam.bir yığın orospu. klup kapalıydı. kapatmışlar mekanı resmen.

size yemin ederim, bong vardı. benim sattığım malı bongta deniyorlardı, ayrıca kimyasal şeyler de mevcuttu, alkol de gırlaydı. ortada onun kucağından inip diğerinin kucağına geçen deri taytlı hatunlar vardı. bekarlığa gerçekten veda ediyorlardı.

gorilin gözleri dönmüştü. adam bizi görünce tedirginlikle sevinç arasında bir tribe girdi.vay kardeşimler, gelin bir şeyler içinler gırla gidiyordu. oturduk bir köşeye. hafif elektronik müzik ve ışıklandırma şovuna giriştikleri zamana kadar herşeyi hatırlıyordum, vodka redbull la cigara yı aynı anda içmiştim. beynim sikiliyordu, gorille yalnızlık tribine girmiştik.



yanımıza ps cafenin sahibi geldi sıkılıp sıkılmadığımızı sordu.yok dedik iyiyiz, arkadaş ın kim olduğunu sordu, goril dedim. bizim mahalleden.iyi çocuktur. gorille çabuk kaynaştılar, eminim goril o anda o adamı sikmeyi düşünmüştür. goril işte.

ben kalkıp biraz hava almak için kafeden çıktım, dışarıda içerdeki orospulardan biri iç geçire geçire sigara içiyordu, beni görünce gülümsedi.ben de tebessümle karşılık verdim.bir sigara çıkarttım, çakmağını istedim, verdi.yaktım. teşekkür ettim. robotlaşmıştım.kafam göt deliği gibiydi, etrafımı tozpembe görüyordum ama içim kararmıştı. kafamda hala o cafede tanıştığım kız, içerde bana emanet bir goril ve karşımda çok seksi bir kahpe duruyordu.

laf olsun diye konuşmaya başladım kahpeyle, canım sıkıldı.

ben - bu musamereler hep erkek erkeğe oluyor bildiğim kadarıyla
kahpe - musamereler mi ?
ben - evet. dansöz falan da olurdu hatta.
kahpe - kaç kez bekarlığa veda ettin ?
ben - hiç.

güldü.

kahpe - ne zamandan beri sigara kullanıyorsun.
ben - uzun zaman oldu,sen ne zamandır bu işi yapıyorsun

suratıma uzun uzun baktı.

kahpe - ne işi pardon ?
ben - bu işi, bekarlığa veda edenleri uğurlama işini.

kahpenin benzi atmıştı, sanki bilmiyorduk. içeride birinin kucağında otururken diğerinin fermuarıyla topuğuyla oynayan o değildi.

sigarasını söndürüp içeri geçti.ben de biraz daha bekleyip girdim içeri. goril adamla baya samimi olmuştu, adam yarın nikah masasına oturamayacaktı bu gidişle... goril götünden sikip tuvalette bayıltacaktı herifi. herif hoşlanırsa ne ala,ama goril zorla sikerse başımıza iş açılırdı,iyi bir müşteri kaybederdim. aslıya muhtaçtım yine, keşke burada olsaydı dedim. hiç değilse içim rahat olurdu,her türlü problem çözme işi vardı onda.
gorili tuttum,gel bir sigara içelim dedim.yok abi sen iç dedi, kalk gırtlağını siktiğim dedim. kalktı.

birini kulağına fısıldayarak tehdit ederseniz extradan korkar. çünkü ona o kadar yakın olduğunuzda her şeyi yapabileceğinizin farkındadır ve sizi de o kadar yakınınızda olmanıza rağmen zararsız olarak görür. kendinizi bok gibi hisseder. dişlerinizle konuşursanız herkesi altedersiniz.

goril kalktı, çıktık.

dedim ulan amına soktuğumun hayvanı. seni buraya adam sik mi diye getirdik ? bu adam yarın evlenecek, dün bütün sermayeyi buna sattım, eğer bu gece başıma iş çıkarsa,bu adamla tokalaşmadan çıkarsam bizzat ben sikerim seni götünden dedim.

sesini çıkarmadı, aslında her türlü ağzımı yüzümü sikerdi orada, cüssesini yarıya bölsen yine bir ben etmez.ama artık saygısından mıdır sevgisinden midir ses etmedi.

iyiyiz abi sıkıntı yok dedi. iyiysek sorun değil dedim. devam.

girdik içeriye. ışıklar iyice kararmıştı sadece mavi bir led ortamı aydınlatıyordu. gözüm diğer kahpeye kaydı. yine birinin kucağındaydı. kalktı tuvalete doğru gitti,ben de ince bir sigara çarşafına sırf ot sarmıştım kendi getirdiklerimden.

yaktım boğazıma yana yana gittim kahpenin yanına.

bi 15 dakikanı rica etsem ? uzun zamandır sikişemiyorum da.

evet. açıkçası o kafayla bu söz nasıl benden çıktı bilmiyorum, ancak eksiksiz bir şekilde böyle demiştim,ve haliyle el kaldırdı kezban kahpe.

elini tuttum. olması gereken yere indirdim, cigaramdan bir duman alıp suratına üfledim. cigarayı uzattım,bir duman aldı öksürdü, öksürük komasına girdi, bayanlar tuvaletine soktum. gözlerim kanlanmıştı içerdeki 2 3 hatun alelacele çıktı.

içerideki klozetlerden birine oturttum. kapıyı kitledim. ardarda cigarayı dönmeye başladık. aldığımız dumanlar saniye sürmüyordu.
cigaranın ateşi folloş olmuştu.
kafamın içindeki filler izlandalı post rock gruplarının eğlenceli şarkılarında çapua dansı yapıyorlardı resmen.

cigara bitti, duvarda söndürdüm.

uzun zamandır dokunmadığım diri göğüsler karşımdaydı. fakat onları görmeyi reddettim. sadece o taytı yarıya indirmek istiyordum, öyle de yaptım. işimi gördüm. çıktım.


tuvaletten çıktığımda kendimi " burası sparta " diye bağırıp elçiye zeval veren adam gibi hissediyordum. dönüp ortama baktım. hatun da yanıma geldi, eminim yaşadığı tribe hiç bir yerde girmemişti. artık köpekten bir farkı kalmamıştı benim için.

birine ulaştığınız zaman değerini kaybetmeye başlar sonuçta. ortama dönüp baktım. beynim iyice karıncalaşmaya başladı.

gorille ps kafenin sahibi fazla samimi olmaya başlamışlardı.

tuttum ikisini, gelin benimle dedim. çıktık dışarıya.ama sürekli gülüyor bunlar. artık ne yaptılarsa,ne içtilerse.

gorile döndüm."nedir ?" dedim,yok bir şey abi, konuşuyoruz işte napalım.

"mutlu muyuz?" dedim. mutluyuz abi, süperiz dedi. yeniden gülmeye başladılar. hatunun da benle beraber geldiğini gördüm. sanki gta vice da karı şifresi yazmıştık amk. neydi lan ? magnetli bişeydi o şifre.

neyse.

adama döndüm. problem var mı dedim.

yok yok dedi,ama sıkıldım ben birader. gorille çıkıp turlayalım biraz dedi.

işte... adam ibneydi besbelli. goril onun bilinçaltını tuz buz etmişti, etrafa saçılıyordu. bugün götünü siktirmek için can atan adam yarın gerdeğe girip ırım kırım edip am sikecekti.

neşet ertaş ne güzel demiş " ah yalan dünya."

ah yalan dünya. orospu çocuğu dünya. adaletini goril siksin.

tamam. beraber turlayalım,ben sizi rahatça turlayabileceğiniz bir yere götürücem, sürekli okeye dönersiniz... uyar mı ? dedim.

goril anladı. adam da olur dedi.

partiyi bitirdi adam. atladık elemanın arabasına. önde gorille adam. adam sürüyordu, goril gülüyordu.biz de hatunla arkada birbirimize bakıp bakıp duruyorduk.

başıma iş almıştım.

siteye döndük. adamın kafası açılıyordu yavaş yavaş.ama kendini siktirtmeye kararlıydı orospu çocuğu. hatun da dünyadan habersiz. girdik siteye köpekler toplandı peşimize, gorili görünce dağıldılar.

içerisi yine leş gibi kokuyordu.

güntekin kızla çırılçıplak yatmıştı. götlerinde pireler sirtaki oynuyordu.



gorille üst katlardan bir daireye çıktılar.ama ikisinin kahkahaları bağırışları en aşağıdan duyuluyordu.

hatun ihalesi bana patladı,ne bok yapacaktım bu saatte bu kadını ?

iki ibne bir güntekin ve iki orospuyla aynı binada onlarca köpek uluması içinde kalakalmıştım. kızın sabah kendine gelip siktirolup gitmesini bekliyordum.ama olmadı. sabaha kadar boş boş oturup konuştuk.

her şeyden konuştuk. herkesten.

dünyayı konuşarak yıktık kafamızda.ama etkilenemiyordum bir türlü, keşke şu kafedeki kız gibi etkileseydi beni. etkileseydi de onun için ailemi camdan aşağıya atıp kızla sabaha kadar sevişseydim.

ama olmuyordu işte, beni kendine vicdanımı sikip atacak kadar aşık edememişti, istediğime çabuk ulaşmıştım o gece.

sabah oldu. herkes uyandı.

ps kafenin sahibinin kafa iyice açıldı, mutluydu godoş. belli ki adam bildiğin goygoycuydu. gorilden önce çok kişiye düzdürmüştü belki de neyse ne.

aldım karşıma konuştum.

dedim buradan sonra sapak yok.yol kaçtı. fazla şey biliyoruz artık.sen bana ben sana.her türlü yardım ve yataklığı yapmak zorundayız sike sike.

kızı gösterdim, güntekinin karısı olacak kahpeyle muhabbet ediyorlardı.iki kahpe birbirini bulmuştu ama o narin hatun u güntekinin yanına bırakamazdım. yakışmazdı,ayıptı.

hatun muhabbetini konuştuk nasıl yaparız nasıl ederiz diye. çünkü kız artık neden etkilendiyse etkilenmişti bir kere. gitmek istemiyordu. sikik bir hayat yaşamayı marifet sanıyordu belki de.

dedim bu kızı götür abi getirdiğin yere. hallederim dedi.

bir şekilde çözdük. detaylı anlatırsam sıkıntı çıkar.

nikahının kaçta olduğunu sordum. akşamüstüydü yanlış hatırlamıyorsam. sıkıntı yoktu. telefonu kapalıydı. saat daha sabahın 6 sıydı. açık yer yoktu. marketler açılana kadar takıldık ettik, hatun gitmeden bir kez daha bir şeyler yapmak istedim, sonra vazgeçtim. güntekinin karısını siksem daha iyiydi. soğumuştum bir kere hatundan.

saat 9 oldu. açık yer bulduk, lavuk aldı kredi kartıyla bir şeyler, neredeyse 1 aylık site masrafını aldırttı goril herife.

tarihinin en iyi kahvaltılarından birini gördü o gün o site. salamlar sucuklar sofrada defileye çıkmış gibiydi, güntekin ve karısı yemeye kıyamıyordu. hatta güntekin kaşar dilimini karısının alnına yapıştırmıştı espri olsun diye.

adam her şey için teşekkür etti.ama ne için anlamadım.

götü düzülen o
cüzdanı düzülen o
nikahı bugün olan o
hatunu takip edecek olan o.

ne gorilmiş arkadaş, nasıl sikti bu adam seni de böyle uysal bir hale geldin.

sonra sokarım ya dedim, gittim eve. girdim.klasik bir kahvaltı vardı evde. babam kızmıştı bu sefer nedense.

nerdeydin lan it otel mi lan bu ev gece gez sabah yat.
arkadaştaydım baba, dedim.arkadaşta kaldım.



o gün akşama kadar uyudum. babamın dediği gibi sabah yattım, akşam kalktım. telefonum defalarca çaldırılmıştı.

kalktım. yüzümü yıkadım. aslıya mesaj attım. buluştuk.takıldık ettik, kendi balkonunda sikindirik otlar yetiştiren bir arkadaşım vardı semtte. kerem... onun yanına gittim.evi gorille güntekinin siteden farkı yoktu,tek farkı kapıları pencereleri sağlamdı ve badanalıydı.

salona geçtik. nereden baksanız yarım sene yetecek kadar bok diye tabir ettiğimiz otlardan aldık. oturduk,içtik sıçtık.

kerem kafa sikmek için yaratılmıştır, hele ot içti mi ki ot içmediği dakika yoktur,hep bir öncekiden kalma kafayla gezer, onun için her yeni cigara ilk içtiği cigaranın üstüne çektiği binlerce ciladan biridir. bilmem anlatabildim mi ?

millet gece yarısı kalkar işer su içer.bu adam kalkıp su içtikten sonra yarım kalmış cigarasından nemalanıyor. adam rahat içemem diye sokağa çıkmıyor lan.

neyse. sağolsun,az işimi görmedi kerem,ben de ona sosyalliği taşıyordum, evine gönderdiğim kızın haddi hesabı yoktur,bir yılbaşı gününde resmen grup seks yarattık evinde ibnenin.

tam bir faciaydı.

ama emin olun, dışarıda gördüğümüz kızların çoğu göründüğü gibi değil, yarrak görür görmez sönüp kalıyorlar ve o sertleşmiş şeye dokunmak için can atıyorlar.

vucut yapın piçler.bu kızların tek önemsediği şey vucut. kerem piçi işsiz güçsüz, babasından kalma paraları yer, bizden sigara parasını çıkarır. yaşar gider.bir üniversitede kaydı vardır herhalde. rahat yaşıyor.

akşama kadar mekik şınav barfiks,her boku yiyor piç, sağlam vucut yapmış. onun evine giren kız sikilmeden çıkmıyor açıkçası.

kendimi pezevenk gibi hissediyorum onun yanında. sonuçta muhtacız birbirimize.

aslı keremden hoşlanmasa da ihtiyacımız olduğu için gelip takılıyordu benimle. kerem de aslı nın saç modelini beğendiği ve o kız gibi yapmaya çalıştığı kızları sikiyordu zaten.

keremin kölesiydik bir nevi. neyse aldık malı yok denecek fiyata. çıktık.yepyeni bir gün,20 gram satsak kafi.

aslıya yalvarmaya başladım.

sizin liseye gidelim, emin denen piçi bulalım, hatunu ayarlayalım bana be.

aslı önemsemeden kabul etti. tamam dedi, allah belanı versin tamam.

neye kızdığını anlamıyordum. dün gece neler yaptığımı bilseydi ne derdi bilmem, gurur mu duyardı, siktir mi çekerdi. bilemem.ama o kızı bulup bir yerlerde bir şey içmek istiyordum.

zaman geldi, gittik lise çıkışına. kızı gördüm. mükemmeldi.sokakta görseniz dönüp götüne bile bakmazsınız,ama ben de ucubelerden hoşlanıyorum demek ki.

aha dedim geliyor, adı neydi ?

aslı durup bana baktı." adını bile bilmiyorsun ki... "

salla gitsin adını, neydi harbiden adı ?

" sinem "

sinemi sineme sarıp içmek istiyordum. onun küllerini bileklerimi dökmek, zıvanasını bağrıma basmak istiyordum. sinemin bir an önce elini tutup, belli bir an sonra dudağına yumulup en sonunda bal dünyasına ulaşmak istiyordum.

bunu düşündüğüm için kendimden nefret ettim bir an,ama aşık olduğunuz kızı eninde sonunda sikeceksiniz karşılıklı bir hoşlantı ve sevgi varsa...

emin piçi geldi. tokalaştık vs.yine aynı grup. gittik aynı cafeye. oturduk.bu sefer çay içmedim,en kralından en pahalısından mocca mıdır latte midir ne sikimse söyledim... garson müsvettesine türk filmlerindeki hancılar gibi davranıyordum

" hancı... bana biraz et,biraz şarap ve sinem getir."

mocca deyince sinem gerçekten ilginç bir bakış attı " mocca ve sen ? yokka.."

çay başarısızlık getiriyordu, mocca belki bir boka yarardı.

aslı konuştu işte,her zaman ki gibi, elindeki yavan otları övdü. ucuza vereceğini söyledi.20 gram vereyim bir süre görüşmeyelim dedi uygun bir fiyata.

umursamıyordum. elimizdeki 20 gramı 4er 4er aynı piçlere satsak sinemi 5 defa görürdüm,5inci buluşmada belki elini tutuyor,ya da yanımızdaki yazı köşesine birbirlerimizin adını yazıyor olurduk.

bilemem.

ama o an düşünemedim tabi. çocuklar da kabul etti. daha sonra meseleye uyanınca sinirlendim ama belli etmedim. sinem çok güzel bakıyordu lan. gözlerine dişçide çaresiz kalıp ağzını açan korkaklar gibi bakıyordum,her hareketi batıyordu. aşağılanıyor gibi hissediyordum kendimi.bu seferlik açılmamayı tercih ettim.

erkeklik böyle işte,

gece hayal edersin.

ben böyle derim o böyle der uzar gider muhabbet dersin.

ama işler senin istediğin gibi gitmez.sen naber ? nasılsın dersin o da kuru bir iyiyim. der. muhabbet biter. geçer gider. halini bile sormaz.

gece hayal kurmak sıkıntılıdır yani.



canım çok sıkılmıştı.

gorili sitenin en üst katına kadar sırtımda taşıyıp aşağı atabilirdim,
ps kafenin sahibinin götüne güntekinin karısının kolunu sokabilirdim.
güntekinle tufanı çarpıştırıp ideal insan modelini yaratabilirdim.

ama el kol bağlı işte. anca kendi kendini yiyor insan.

ah be orhan abi." bir dünya ki benim dünyam aşk dolu senle dolu " diye girdin kafama. verdim kendimi sinemin gözlerine.

aslı farketti durumu, tuttu kolumdan yukarı çıktık.

tamamen otlarla dolu bir cigara yaktı, boktan ottu ama o anda marlboro nun naneli sigarasını bile içsem kafa yapardı.

salla gitsin dedi aslı. babası asker zaten, anası da avmlerde sürten karının teki.

anasına babasına sokayım, bana sinem lazım dedim.

ne sinemmiş arkadaş... ne ara altetti seni böyle.

bir şey demedim. cigarayı kökledim. aslı tuttu kolumdan tekrardan, hadi dedi keremlere gidelim. biraz eğlenelim. kafa dağıtalım.

tamam lan dedim dağıtalım. dünyayı dağıtalım. tüm gezegenler keremin evinin önünde dursun amına koyayım dedim.

semtteki balkon cafeden yığınla apaçiyi topladım, aslı da baya bir hatun buldu. güntekin de günler sonra siteden çıktı,ps kafe sahibini de çağırdım o da baya insan topladı.

keremin kapısını çaldık.

karşısında türlü türlü onlarca insanı görünce şaşırdı. bana baktı.

sanrı misafiri kabul eder misin ?

ne sanrısı ?

bereket sanrısı.

geçtik içeriye.



neredeyse 30 a yakın insan vardı belki 30 küsür.

daha önce hiç görmediğim tipler de vardı,ps kafenin sahibi nin getirdikleri.

kerem " madem geldiniz alın amına koyım " diyerek önümüze bonzları koydu.her kafadan ayrı ses çıkıyordu, goril boktan otları masada bi tabağa koyup yakmıştı,her taraf sikindirik ot kokusuyla dolmuştu. güzel bir şarkı açtık, fazla ses vermedik komşular götlük etmesin diye. zaten etseler de sıkıntı olmaz. apartman keremin neredeyse,bi tek kapıcı ev sahibi.o da keremin kıyağı.

noir desir adlı grubun le vent nous portera adlı efsane şarkısını açtım, güzel gidiyorduk. herkes köşesinde. sakin sakin takılıyoruz. daha sonra kerem geçti bilgisayarın başına,bol dıp tıslı bir şeyler açtı, herkes salonun ortasında saçma sapan figürlerle birbirlerine kur yapıyordu. gözüme kimseyi kestiremedim. aslı yanımdan ayrılmadı,lay lay lom deyip camdan atlamamdan korkuyordu herhalde.

ps kafenin sahibi elinde telefonla bana yaklaştı. gorille bir poz isteyecek herhalde diye düşündüm.bu ibneliğe ortak olmak istemedim.abi telefon deyince.ver dedim. hiç sormadım bu ibnenin telinden beni kim arar diye.

arayan avcılardaki kahpeydi.

adımı söyledi. evet dedim benim.

sana ihtiyacım var dedi.

gel amına koyım gel, sevdiğim başka sevenim başka,gel.

indik kafe sahibiyle. aldık hatunu. site yakınlarından. girdik eve tekrardan, salon tam bir fuhuş yuvasına dönmek üzereydi, goril bizi görünce fazla sevindi. kafe sahibi de döndü gorilin yanına.

karını nasıl sikiyorsun diye sordu goril. kafe sahibi de anlattı şöyle şöyle diye. video falan açtı. video çekmiş piç. neyse kahpe artık benimle olmak istediğini söyledi. peki lan dedim, sinem topuklu ayakkabılarıyla kalbimde yürüyordu hala.tak tak... kahpenin dar kotunda sinemi görüyordum, rujunda,rimelinde sinem vardı. zerre düşünmeden keremin su yüzü görmemiş tuvaletine döndüm.

alışkanlık...

işimizi gördük çıktık aslı bir köşede oturmuş etrafı izliyordu.

kahpe biraz konuşalım mı dedi. konuşalım dedim, aslı da geldi. kahpe çekindi nedense. dedim problem yok, aslı benim üçüncü böbreğim.

tek yaşadığını söyledi, artık tek kalmak istemediğini söyledi. peki dedim o kafayla. evinin girişine kimseyi damsız almayacağım. evinin direğiyim artık dedim.

salona döndük.

aşıktım,kan ter içindeydim, aslı sıkılmıştı kahpe bunalmıştı. goril keyifliydi.

çıkalım artık dedim, keremin bir yığın insanla başbaşa bırakıp çıktık.



tek kişi dinliyor sanırım, hala dinliyorsa anlatacağım tabi. devam edeceğim.ama başka dinleyen varsa yazsın da hevesimiz kursağında kalmasın.


"sen başka bir şarkısın."

yok, olmuyordu.güzel bir hayat kurmuştum. babama kolpadan bir sinir krizi yaratıp evi terkettim. götümü kurtarabileceğimi,bir şeylere güvendiğimi biliyordu. umursamadı.

sikerim dedim, topladım üç beş eşyamı, çıktım evden, aslıyla ayrılmayacaktık. yine devam edecektik her zamanki gibi. beni elim kolum dolu siktirolup gitmeye hazır bulmuştu sabahın köründe. koşup sarıldı. elimdeki bavullar düştü.

yok bir şey aslı. sadece semt değiştiriyorum, buradayım yine merak etme dedim.bir şey demedi. ağlamıştı sanki.ilk defa böyle görüyordum onu.

aslı mükemmel bir kızdı.ama sinem beynimi ele geçirmiş, bütün hücrelerime kendi istiklal marşını okumuştu bir kere. kafamda sinem, arkamda aslı, önümde ps kafenin sahibi ibnenin arabası, önde goril arkada kahpe.

bindim. aslıya döndüm." saçmalama, yarın tekrar geliyorum. ayarla kendini." dedim.

avcılara gittik. ucube bir binaya girdik kahpeyle. çok sevinçliydi. oturduk.

yeni bir eve taşındığınızda ne hissediyorsanız onu hissediyordum, eşyalar yerli yerindeydi.ben o eve alınmış yeni bir mutfak robotu gibi hissediyordum kendimi. şimdi burada mı yaşayacağım diyordum kendi kendime, gecenin köründe başımda dikilip " yatmadın mı daha sen " diyen annem olmayacak mı ?

sabahın köründe işe giderken ayakkabı topuğunu zenci yarrağı kadar olan şeyle düzeltirken hakkımda konuşmayacak mı babam ?

süper o zaman.

peki sinem ? ulan istediğim her şeyi elde ettim şu zamana kadar.ama sinem elde edilecek gibi değildi, gözleri göz değildi,ses tonu ses değildi. kirpiklerini kırptığında bile bana seneler gibi geliyordu o gözleri göremediğim zamanlar.

kafamda sinem koynumda kahpe. salonda goril ve kafe sahibinin iniltileriyle geçen aylar...

aslısız günler, sinemsiz bir dünya.

siteye de uğramıyordum ne zamandır. aslıyla 2 günde bir görüşüyorduk. avcılarda çabuk bir ortam kurmuştm kendime, işler yolundaydı.iki günde bir aslıyla görüşüp kereme gider malları alır avcılarda üstüne biraz kimyasal şeyler ekler satardım.

eğer en boktan ota biraz sakinleştiri hap tozlarını eklerseniz nirvana denilen olayı yarılayabilirsiniz.



canım sıkkın, kalbim kırık yaşayıp gidiyordum kısacası.

bir erkeğin isteyeceği her şeye sahiptim. sadık bir kadın, güzel bir ev, bana muhtaç oldukları için sorun çıkarmayacaklarını bildiğim insanlar.

kendi kendimin imparatoruydum. sinemi yavaş yavaş siliyordum hafızamdan. aslıyla da mesafe kavramından olsa gerek aramıza soğukluk girmişti. 2 günde bir görüşmeler haftada bire ayda bire kırk yılda bire döndü.

eski semtime geldiğimde keremle görüşür malı alır dönerdim.

yine günlerden bir gün, kereme gittim oturdum sohbet ettik. aslıyı sordum. görüşüyor musun ? dedim.

nasıl görüşeyim oğlum dedi.

nasıl lan dedim ?

sen bilmiyor musun ? dedi.

lan noldu dedim.

kanadaya gitti aslı, evlendi.kanadaya gittiler ailecek.

kanada mı ? kanada ne lan.

kanada bana plüton kadar uzaktı, avcılardan metrobüsle gidilecek yer değildi.

kanada. amına koyım kanada, yapılacak iş mi bu.evlendi bir de ha.vay be.2 sene içinde neler değişti.ne değişmedi ki ?

kafam allak bullaktı, kanada evlilik aslı ailesi. muhafazakar babası, sinem.goril güntekin.

beni bırakıp nasıl gitmişti ? bana sormadan nasıl evlenmişti ? o benim üçüncü böbreğim onüçüncü bağırsağım üçüncü kulağım ve beynimin ta kendisiydi.

gümüş tabakamdan içi otla dolu ince cigaralarımdan birini çıkartıp yaktım.vay be dedim. canım aslı, evlendin ha ? kanadaya gittin üstelik. kendimi bok gibi hissediyordum. seni kanadaya kabul eden pasaport memurunu, vize vereni,diz çöküp tek taş uzatanı sikeyim dedim içimden. gençler birbirlerini görmüş beğenmiş diyen ebeveynlerinizi sikeyim, bize söz düşmez diyen babanın çenesini sikeyim dedim.

kalbine ssokayım aslı.


aslının güzel anısı için youtube a sansar yazdım.ilk adını beğendiğim şarkıyı açtım. gözlerimin içinde.

kanı temizler serumlar bilinçaltı aynı kalır
kokainman abi be gülünç artık hatıramız.

güzel şarkıydı. aslıyla çok gülünç hatıralarımız vardı, bilinçaltlarımız kardeşti. serumlarımız birdi. kanı kanımdı. uzun zamandır kullanmadığım bir e mail adresim vardı.ona baktım ne var ne yok diye. aslıdan bir e mail gelmişti.

adım yazıyordu direkt olarak.

devamında da can sıkıcı şeyler.

uzun zamandır görüşemiyoruz, sana ulaşamadım hiç bir şekilde, telefonun açık değil. birsürü mesaj attım hiç birine cevap vermedin. iletilip iletildiğini bile bilmiyorum.

neden ?

sinem için mi ? sinem mi neden ? bir kere görüp gözlerinin şelalesine mi kapıldın o orospunun ? bir kere görüp sadece ha ? bravo sana... ben her zaman yanındaydım. saçında jöle yoktu şimdi ki gibi, pahalı gömleklerle gezmiyordun, avmlerde bir kahveye iki haneli fiyatlar ödemiyordun o zamanlar.kan ter içindeydik.sen kan ben terdim. neden ... neyse.

kanadaya gidiyorum, evleniyorum bu haftasonu. düğün izmirde olacak. bugün evde son günüm, yarın izmire gidiyorum. sonra istanbula yine döneceğim bir iki günlüğüne. daha sonra da kanadaya...

keşke böyle olmasaydı... seninle geçirdiğim her dakikada güldüğümüz her saniyede düştüğümüz her boşlukta söylemeliydim. böyle olmasın,bu kadar samimi olmayalım.ama tutamıyorum kendimi işte. sevmiştim seni gerçekten.ama birbirimize bu kadar benzememiz ve anlaşmamız beni korkutuyordu. benim gibi birisiyle bir hayat sürmeyi hayal edemiyordum ama yine de seni seviyordum. yine seviyorum. kanadada da nevadada da izlandada da her yerde seveceğim seni.ben her şeyi senden öğrendim. senin üçüncü böbreğin değil herhangi bir kelimen gibiyim.

keşke böyle olmasaydı canımın içi, ağaçtan düşüp konduğum toprak. keşke.


neyse. üç ay evden dışarı çıkmadım.en sonunda kerem aradı. elinde fazla birikmiş mal vardı. tamam dedim ayarla geliyorum. aldım malı.

gittim emin piçini buldum e mail adresimde ekliydi nedense. konuştuk ettik. sinemi de getirmesine ikna ettim. kahpemle beraber gittik buluşmaya.

elimdeki otun üçte birini sattım emine, hala devam aynı boktan şeyleri içiyor ufkunu siktiğim.

sinem de gelmişti tabi. etkilenmişti haliyle beni görünce. yanında onun yolda yürürken dönüp baktığı karılardan birisi vardı. sırnaşıp duruyordu. rekabet tribine girdi orospu.

istediğim buydu. emin otunu aldı gitti. güzel para bıraktı. sinemin bu ot alışverişinden büyük haz aldığını biliyorum. nişanlanmış sinem bu arada.onu da öğrendim konuşurken. güzel dedim,bu çok güzel.

sinem ben ve kahpem baş başa kaldık. uzun uzun konuştuk. üstümdeki pahalı ceketi iplerine kadar inceliyordu. saç kesimimi inceliyordu.

buradan çıkınca ne yapacağını sordum.bir programım yok dedi.

nasıl lan ? nasıl yok bir programın amına kodumun kevaşesi.

aslıyı kanadaya gönderdin, kalbimi siktin. gecelerce gencebay dinlettin bu orospuyla aynı evde yaşattın beni, gorile kendi cinsinden manita ayarlattın. nasıl yok programın ?

güzel dedim, benim programım var konuk olmak ister misin ?

yanımda hatun olması ona güven verdi herhalde. kabul etti. napıyoruz şimdi dedi kafeden çıkarken.

aforoz oluyoruz dedim. anlamadı.

bi çıkalım da konuşuruz dedim.

arabaya bindik.


avcılara gittik, sinem arabadan indi. kahpeye döndüm. bugün benim değil benimle ol.dedim. peki dedi. indik kahpe ben sinem girdik eve.

kahpe kahve yapalım dedi. peki dedim yapalım. kahpem çok güzel fal bakar. sineme de söyledim bunu ilgisini çekti. bakmasını istedi.

kahpem aldı fincanı eline.

kahpe-senin nişanlınla aranda problemler var canım, zorlu bir birliktelik gibi.
sinem-hayır, hiçte değil.
kahpe-ben bilmem, burada duran o.veya başka birisiyle problemin var, ailen olur arkadaş çevren olur.onu bilemem.ama burada derin bir sıkıntı var. sanki zincirlerini kıramıyorsun gibi.

sinem etkilenmeye başladı, senelerce ailesinin istediğini yapmış liseyi bitirmiş üniversiteyi yarıda bırakıp nişanlanmış sikindirik bir adamla nişanlanmış.bir gangbang onu bu dünyadan kurtarabilir diye düşündüm. sonra siktiret dedim.

sinem - ne var başka
kahpe- ne yok ki... sen dünya yıkmışsın,bu yıktığın dünya senin kuracağın dünyanın atmosferine düşüyor yavaş yavaş dikkatli ol.

sinirli bir biçimde kahpeye baktım.

sinem - nasıl yani ? anlamadım şimdi.
kahpe - neyse. yakın zamanda bir arkadaşın uzun yola gitmiş.
sinem - aa evet aslı, evlendi...

bana dönüp

biliyor muydun sen ? düğünde göremedim seni.

düğüne gelemediğimi ancak kanadaya uğurlarken yanında olduğumu söyledim.

her zaman yanındaydım,her zaman yanındayım onun.

buna benzer şeyler. kapı çalındı,yan komşu geldi kahpeyle kapıda konuşmaya tutuldular. kahpeyi buyur etti evine.ben de o sırada tuvaletteydim. çıkarken kahpe bana baktı. tamam dedim,git istersen.

zar zor çıktı kapıdan gitti. işte şimdi sinemin amına koyma vakti gelmişti.



cemal süreya nın dediği gibi

birinin grönlandı olmaya hazırlanıyordum.

içeri geçtim karşı yanına oturdum. koltukta büzüşmüştü, kahpenin nereye gittiğini sordum, komşu çağırdı. dantel örneği bakıyordur belki dedim güldüm, evlenince böyle oluyor işte. rutinleşiyorsun.tek hobin televizyonun üstüne koyulacak dantel oluyor.

seneler geçse de teknoloji ilerlese de her yeni teknolojiye bir dantel uydurursunuz siz dedim. güldü.

yüzüme baktı.bu bakışla bir kaç sene önce baksaydı hayatımız daha değişik olabilirdi, aslı gitmezdi belki. belki kendini vururdu sinirden.ama ona ulaşmam daha kolay olurdu.hem tanrısallık bir muallak olmaktan çıkıp kesinliğe kavuşurdu. eğer varsa ruh denen bir şey aslı ruhumu bulur, gelir ateş isterdi.

kahpenin ne zaman geleceğini sordu.

bilmem. belki de hiç gelmez, komşu tığı boğazına saplar belki dedim, korku dolu bir gülüş attı. saçlarının rengi hoş olmuş dedim, tebessüm etti. rujunun rengi ne ya ? bir türlü çıkaramadım dedim. dişleri gözüktü. kirpiklerini kırpma gözlerini göremiyorum dedim. şapşal dedi. slim fit pantolonumun fermuarını yırtacak gibi sertleşmiş genital bölgem sinemi karantinaya almak için sabırsızlanıyordu farketti, bana baktı.ben de gömleğinin açık düğmesinden görünen çatalıyla selamlaştım.

yavaş yavaş sırnaştı sinem. işte istediğim oluyordu. saçlarını sertçe kavradım. işimizi görmeye başladık.

işte bir aşkın yokoluşu, veda marşı. bitiş töreni. hadi dağılalım artık diyen insanlar vardı kafamda. herkes beni sinemle yalnız bıraktı. gömleğini yırtarcasına açtım.

içimde sinirden patlayan bir volkan ve lavları vardı. sütyenini hayvanca çıkarmıştım. canı yanıyordu,ama hoşuna da gidiyordu.bir torbacıya sütyen açtırmak her orospunun harcı değil.

pantolonunu iki elimle göt kısmından tutup indirdim dize kadar. yere düştü. kaldırdım kanepeye. sonrası iyilik sağlık. sinem bakire değildi, keşke olsaydı da bir düğün hediyesi de ben verseydim o nişanladığı adama,bir çeyrek altın da ben taksaydım. onun yerine içine boşalmıştım.bu kadarı da yeterdi. pembe göğüs uçlarını dölle boyamıştım.

sansarın dediği gibi.

alınır intikam
elini git yıka.



sinemi kibar kelimelerle harmanlanmış yarı tecavüz bir seks pozisyonundayken bıraktım. kendinden geçmişti. yaptığım en iyi işti bu hayatımda, gerçek bir orospuyu sikmek.

bu lan işte.en büyük iyilik buydu hayatımda. aslıyla yediğimiz içtiğimiz bir gitmemişti, intikamımız da aynıydı.tek fark o kanadadan küfür ediyor ben buradan eyleme geçiriyordum.

heyt be.

sinem. banyonun ne tarafta olduğunu sordu. kalktı giderken o götünü kıvırışını hiç unutmuyorum, çıldırmıştım.bunca olana rağmen hala götünü sallayabiliyordu orospu. oturduğum yerden bir şaka makinası gibi, içinden yumruk çıkan bir doğumgünü paketi gibi yerimden kalktım. kolundan zarifçe tuttum tüm sinirime rağmen. soktum banyoya. soğuk fayanslara çiviledim orospuyu.

hissettiği soğukluk ve içine girdiğim anda hissettiği sıcaklık sayesinde derin bir haz yaşamıştı.bir ara suratına baktım,bu işten keyif alıyordu. banyoda da devam ettik, aldı bornozunu iş bittikten sonra çıktık.ben de giydim boxer ı.

banyo kapısından çıktık holdeyken salonda oturan kahpemi gördük. göz göze geldik. kahpe bakıyordu anlamsızca, sinem yalandan bir " yakalandık " tribindeydi. sinemin bornozunu yavaşça üzerinden attım. çırılçıplak kaldı. sineme " oraya fazla su değmedi, ıslat " dedim.

eğildi, aldı ağzına ıslattı kahpemin karşısında." bunu nişanlının yanında da deneyelim " dedim. ağzına alırken suratıma baktı. kendimi gökyüzünde sandım bir an.sonra saçlarından tutup çektim, kapıyı açtım. sinemi tuttum kolundan koydum kapının önüne," siktirgit şimdi ne bok yiyorsan ye " dedim.

elinde bornozuyla ne bok yediyse artık bilmiyorum.ben alacağımı almıştım. bana yiyecek bok bırakmamıştı kaltak. kahpemin de gönlünü aldım. siteye gidip bakayım diye düşündüm bir an.sonra dedim siktiret. yorgundum.



kapı hızlıca çalınıyordu, kahpem uyandı. korku dolu gözlerle baktı suratıma. hemen gidip baktım kapıya. sinemin nişanlısını beklerken ps kafenin sahibi çıktı kapıdaki am keferesi.

noldu lan dedim
güntekinin karısı dedi. nolmuş dedim ?
atlamış abi
nasıl atlamış
gece yarısı kalkıp atlamış işte dedi.

ulan o karı nasıl atlar be.sikişmek ve uyurken sağa sola dönmek dışında bir sikim yapmayan karı nasıl atlar amk yerinde. aklım almadı. çıktık gittik siteye. buldum güntekini.

naptın lan vicdanını siktiğiminin evladı, götüne kordan demir mi soktun kızın naptın amk?
bişey yapmadım abi. hiç bişey yapmadım. gece yarısı atlamış.

Nerde şimdi diye sordum. terasta abi dedi, gorille taşıdık gece. oraya koyduk.

Teras dediği de şimdiki avmlerin balkonları kadar büyük bir yer. doğru hamleydi, koku duyulmazdı. kurda kuşa yem olurdu bu sitenin tepesinde. güntekini kutlamadım tabi. ağız burun giriştim. ağlaya ağlaya bir bok yapmadım abi diyip duruyordu abisini siktiğim.

Çıktık terasa gördüm kızı. içim parçalandı. nerden baksanız ses tonunu bile bilmem kızın. ancak iniltilerini duyardım güntekinin yarattığı zevksiz iniltileri. kahpe kustu.ps kafenin sahibi ibne gorile sarıldı benim de midem kalktı. indik aşağıya.

Güntekini tuttum,bu boku sen yedin sen temizle, zerre sikimde değil. istersen parçalara ayır, istersen en kral cenaze törenini yapıp en manzaralı yere gömelim.

Güntekin bir şey demedi, aradan üç hafta geçti, gorile sordum hep nedir ne değildir diye. terasta yatıp kalkıyormuş hep kahpeyle.bir iki adım uzağında oturuyormuş tüm gün. çürüyüşünü izliyordu resmen.



her şey boka sarıyordu, sadece gorille ps kafenin sahibinin keyfi yerindeydi. bana dağlar dikti yine anlayacağınız. aslıya defalarca mail attım, bırak o piçi dön dedim.e maillerime bile dönmedi. aslı dedim. dön.dünyam durdu, üçyüzaltmışbeş gün altı saatin son saatlerindeyim, sular akmıyor. elektrikler kesik,mum ışığım ol yine. yine yanımda dur. güven duyayım dünyaya karşı.

içtiğimiz sigaraları aynı kültabaklarına bastık senelerce, aynı otobüslerde yanyana oturduk, dön.benim için dönme, kendin için dön...

dönmedi... kahpenin yanında defalarca ağlayarak mail yazdım.gel git yaşıyordum. mail yazarken yanımda oturup omzuma yaslanan kızı siktiredip aslıya dön diyordum.

Ama böyledir işte. elinizdeki bir oyuncağı senelerce kullanıp bir köşeye atsanız bile ilerki zamanlarda görünce “ vay be ne oynadım bunla “ dersiniz. geçmiş nostaljisi 90lara olan övgü de bu yüzdendir.

Benim çocukluğum da gençliğim de torbacılığım da aslıydı.

Daha sonraları çocuğu olduğunu bile öğrendim. artık hepten kaybetmiştim.o zamanları anlatmaya gerek de yok zaten.

Hiç mi vicdanın yok hayat ? Bi sakin ol dünya deyip durduk senelerce.

Artık yavaş yavaş bırakmak gerekiyordu, olmuyordu.kahpemi alıp eski sokağımda geziyordum son günlerde. babamı kahvede görünce yakıyordum bir sigara cins cins bakıyordum. babamın yanındaki godoşların babama dönüp “ senin oğlan değil mi bu “ dediklerini görüyordum.

Değil diyordum içimden.

Güntekin bir terasta bir cesetle beraber çıldırış yaşıyordu. delirmişti en sonunda. goril ps kafenin sahibiyle ayrı eve çıkmıştı resmen. adam uyku uyumuyor gündüz gorille gece karısıyla yatıyordu.

Ben öyleydim işte, aslıya hasret. intikamını almış ama kendini dizginleyememiş bir adamdım. senelerce bu işi yaptım. senelerce yapacağımı düşünüyordum, artık yolda gezerken bile rahatça çıkartıp içiyordum otumu.

Sırf bir polis gelsin de tutsun kolumdan diye.

Abi ben içici değilim satıcıyım diye savunmak istiyordum kendimi sikindirik bir hücrede yaşlanmak için ama adalet böyle bir şey işte. polisler adaletsiz herifleri sevmemekten öte içten içe korkarlar, götü sağlam bunun buna karışmayalım derlerdi.

Günümü gün etmekten sıkılmıştım.her cumartesi gecesi kahpemle orayı burayı dolaşmaktan da.




kahpeyle evimize döndüğümüz üçüncü seneydi sanırım. kahpe beni ilk gördüğü zaman nefret etmişti benden, memnun etmesi gereken bir orospu çocuğu olarak gördü beni, daha sonra değişik bir şeyler gördü demek ki takıldı peşime.ama sinemde gördüğüm farklılıktan daha öteydi bu.sevilmeye eyvallah sevmeye de eyvallah da,aslıya ne diyim. anlatamam ki orhan gencebayın dediği gibi.

goril siteden ayrılmıştı dediğim gibi, güntekini iki artı bire satmıştı piç. güntekinin ne durumda olduğunu bilmiyordum,en sonunda kızın kemiklerini bir torbaya alıp beraber atlamış terastan, mahalleliden duydum. keşke aslıdan duysaydım."seni bende bir daha yaratamam ki." gencebaydan aslıya.

söylenene göre gündüz vakti tak diye atmış kendini. etrafa saçılmış kemikler ve kafatası, dişler... belki de böyle bir sonu hakediyordu, yıllarca hayvan gibi yaşadı, köşeye kıstırıldığını anlayınca dişlerini gösterdi, yetmeyince kendini bir akrep gibi ateşin ortasında öldürdü.

goril zorla üzülmüş numarası yapmaya çalışıyordu, tufan geldi aklıma. napıyor acaba amk esnafı dedim. gittim tek başıma, buldum.aynı mahallede aynı manavda. yine önlükle geziyor.

uzun uzun konuştuk. defalarca çay söyleyip cigara sardık.

tufan da evlenmiş. çoluğa çocuğa karışmış. karısı düğünde hamileymiş. aile tarafından kimse gelmemiş düğüne kız tarafında. babası da içten içe gurur duyuyordur elin kızını sikti diye.

hala bırakamamış otu. patrick muhabbetini açtık. ulan dedim ne adamsın, davids e çevirdin iki dakikada. onun için hollandanın 2000 in başlarındaki futbol takımı efsanedir. cemil i sordum, cemil işi büyütmüş. beşiktaşta ortaköyde kadıköyde çeşitli yerlere pazarlıyormuş bunları. kampanya bile yapıyormuş piç. 3 gramlık bonz kadar şeref yoktur o piçte.her neyse. devam edip etmediğimi sordu, yaşıyorum dedim. yaşamadığım zaman bırakırım anca.

kafenin sahibinin dükkanına gittim, ortalık ergen kaynıyor. hepsi kasaya yığışmış. alışveriş peşindeler. goril girdi içeri ağzında kürdanla. dürümcüden gelmiş piç. onla da oturduk biraz. dedim karınla gorili aynı anda nasıl idare ediyorsun ?

etmiyorum artık dedi.

nasıl lan dedim.

karısından boşanmış. kolpadan bi aldatma hikayesi uydurmuş, sözde karısı bunları evinde başka karıyla basmış.amk ibnesi, gorile kendini siktirmek için orospunun birini tutup yatakta beklemiş saatlerce karısı gelsin de görsün diye.



günler geçip gidiyordu, sarılacak tek insan kahpemdi. günden güne onu daha çok seviyordum, saçlarını aslı gibi küt kestirmişti. daha sonra hoşlanmadığımı anladığımda 3 numaraya kestirdi saçları sırf beni memnun etmek için. hoş olmuştu. hatta müthişti, masumiyeti göt gibi ortadaydı.

bilmiyorum,her zaman onu benim yarattığımı söyler. estağfurullah çekerim. güzel kadın.ona oturup kafamdaki herşeyi anlatınca rahatlıyorum. yeni bir telefon mu çıkıyor ? onu satınalmanın gereksizliğinden bahsediyorum. televizyonda bir program mı çıkıyor ?saydırıyorum da saydırıyorum.

kahvaltıdan sonra layıkıyla olsun diye kahve içer her sabah.hep kahveye sigaraya altlık olsun diye yerdi yemeği. bunca şey yaşamamıza rağmen tribe girip kilo almamıştı.ben değişmiştim cidden. saç sakal giyim kilo.her gün değişiyordum. fransız seri katiller gibiydim.

şöyle bir düşündüm kim kaldı diye. daha kimle yaşatırım bu ot satma eylemini diye düşündüm. kafenin sahibi yine düzenli olarak yatırıyordu paramı. yaşanan şeylerden sonra zam yapmıştı piç aklınca. geçinip gidiyorduk ama içimdeki küçük piçe, dalga lazım mı diye bağıran göt oğlanına söz geçiremiyordum.

kerem dedim .


gittim yanına, uzun zamandır mahalleye gitmemiştim. babam kahvede yoktu, inme mi inmiş ne olduysa. bilmiyorum tam. keremin evine gittim. anlattım durumu. devam edelim abi dedi. bende yeni şeyler de var. kimya okuyan bir elemanla tanışmış.bir günde bir tablet lsd ayarlar dedi. peki dedim. maryjane denen gavur nanesinden de ayarlamıştı kerem.

tamam lan dedim devam ediyoruz.



" go ask alice."

kimyager dediğim elemanla tanıştım. kimyager benim yaşlarında hiç bir boka sahip olamamış bir üniversite öğrencisiydi. konuştuk ettik, tehlikelerden sıkıntılardan trafikten bahsettik.o sadece üretim kısmında olduğu için sıkıntı olmaz diye düşündü.en çok tehlike onlardadır aslında.her neyse.

çıktım. bindim arabaya. eski evimin önünden geçerken pencereye dikkat ettim, annem perdeyi çekiyordu.of dedim içimden. indim arabadan geçtim apartmana bastım zile. kapı açıldı. gittim evin kapısını çaldım. annem açtı. içim sızladı,ama çabuk geçti. babamı görmek istediğimi söyledim.bir odayı gösterdi. girdim içeri.

kapıyı kapadım. annemin gelmeyeceğini biliyordum. zatenhiç bir zaman gerçek bir aile olmadık,hep dışarıda gördüğümüz aile yapısını taklit ettik. bunlar ayrı mevzular.

babam ölmek üzereydi, tüm gün yatıyor, ilaçlarını alıyor ve ağzını açamıyordu. sadece kalbi atıyordu. ağzı yüzü yamulmuştu.

durdum suratına baktım.

değdi mi baba ? dedim.

değdi mi ? şu hale bak. çıkardım cebimde yolluk olsun diye kerem e sardırdığım maryjanelerden birini gösterdim. gözünün önünde bir o yana bir bu yana salladım iki parmağımın arasında cigarayı.

bak dedim, beni getirdiğin noktaya bak. okula sakallı gittim diye sakalımı kestikten sonra dövdün beni insan içine çıkamayayım diye, senelerce adam değilsin dedim, hala adam değilim. adam olamadım,ama senin oğlun da olmadım. benden utanıyorsun değil mi.?nasıl olur da senin gibi asil bir adamın taşağından düştüm ben ? nasıl bir hata bu...

duyup duymadığını bilmiyorum ama beni gördüğüne sevinmedi. yaktım cigarayı. dışarda ezan okunmaya başlandı. kaç vakit okunur bu dedim. anlamsız sesler çıkardı.

öksürmeye başladı. annem içeri girdi. elimde cigarayla görünce iki üç tane vurmaya kalkıştı ağlaya ağlaya. hayvan gibi güldüm yüzlerine karşı. helal lan size, benden bir orospu çocuğu yarattınız dedim. helal size.



merdivenleri yavaş yavaş indim. annem arkamdan hayatımda duymadığım küfürlerle seslendi. komşular kapıya çıkmıştı." rezil bunlar rezil " dedim umutsuz bir evkadınına. güldü.bir şeyler söyledi, cigaranın kafasından anlamıyordum. küçük çocuğu eteğinden çekiştiriyordu. hafif etli butlu süper bacakları vardı. bacaklarına kitlendim o anda. eliyle bacaklarını kapamaya çalıştı. bildiğin oynuyordu kendisiyle. çocuk olmasa içeri alacaktı orospu.

kendime geldim. kadının yüzüne baktım, dedim neyse. çıktım dışarıya atladım arabaya. siktirolup gittim.

bir avm girişinde durdum. kahpeme güzel bir kolye aldım. gittim eve. kolyeyi görünce sevinmekten çıldıracaktı. uzun zamandır doğru dürüst yüzüne bile gülmüyordum.

beni sen yarattın asıl.sen olmasan çoktan kanadaya gitmeye çalışırken telef olurdu bu adam.

meseleyi anlattım.ona ihtiyacım vardı, gireceğimiz mekanlar elit yerlerdi orada kendimize yer edinmeliydik, sortide asmalımescit barlarında, girişinde karagözlüklü lavukların olduğu yerlerde.

ilk küçük yerlerden başladık. asmalımescitte gezdik biraz hafif janjanlı bir yere girdik kahpemle.

3 sene önce aslıylasiksen giremezdik buraya.

kimyagerden numune almıştım sadece, cigara kontenjanım tamdı. biraz içtik eğlendik. ortam güzeldi haliyle, plaza erkekleri, yeni evliler,her gece sarhoşum ayağına birinin altına yatıp ertesi gün bakireyim ben tribinde gezen kezbanlarla doluydu. cebimdeki hapın değeri 200 liraydı.lsd kolay bulunabilen bir şey değildir, çoğu rock star ın bu yüzden kendinden geçip öldüğü bilinir,lsd tribi hiç bir şeye benzemez.su içmeye çalıştığınız musluk akar gider gözünüzün önünde.

etrafa baktım. içicileri kestirebiliyordum. sigara içmek için mekanın arka bahçesine çıktık. çok sayıda beyaz yakalı siyah ceketli gerizekalı barınıyordu ve tabi iyi elbiseli kadınlar.

cigaramı yaktım, kokusu etrafa yayıldı.ama mekana iyi para bırakacaktım, kimse gelip uyarmadı yokmuş gibi davrandılar.

ama herkes kokuyu aldı, elbet birisi düşecekti.bir hatun geldi. öyle bir tayt giymişti ki nevrim dönmüştü.ama kahpemi üzmeyi göze almıyordum.bu kaşarın beni nereye götüreceğini düşündüm.

merhaba dedi, kahpeme.sizi bir yerden tanıyorum sanki.
evet dedi kahpem.ben de...

nereden acaba derken muhabbet uzadı.

kaşar döndü kır saçlı bir adamı çağırdı.

bu adam mı sikiyor şimdi bu güzelim götü ?bu göte bu adamın büzüşmüş siki mi girip çıkıyor.mor koltuklardan birine geçip oturduk dördümüz. kaşarın yanına oturdum sırf o göte götüm değsin diye.

eğdik büktük muhabbet cigara meselesine geldi. elimdekinin son olduğunu ama bir numune olduğunu söyledim.hap olduğunu duyunca sevinmedi pek herif,ama lsd lafını duyunca gözleri açıldı.o zamanlar zor bulunuyordu ya karabükte bulurdunuz bunu ya zonguldakta ya da istanbulda.

ciddiyim.

iki yüzlükle halledilir dedim adama, peki dedi. verdim göt kadar hapı. attı cebine. içmeye devam ettik kahpemle. gece boyunca kaşarı da hafiften taciz ettim, kaç kere tuvalete kalktı. arkasından gidemedim kahpe biliyor çünkü ne yapacağımı.ama masaaltından baya bir girişimde bulunduk birbirimize



kusura bakmayın beyler, bugün pek giremedim inciye, savsakladım.dinlemeye devam edenler varsa yazıyorum yine. haftaiçi de imkan buldukça yazmaya çalışırım.

şimdilik devam.

---

kimyager piç tam aradığım gibi bir adamdı, etliye sütlüye karışmayan. sadece işine gücüne bakan birisi. kalkmış gelmiş büyükşehire, insan klonlayacak kafaya sahip adam, öğrenci evinde telef oluyor, ketılda makarna yapmaya çalışıyordu.

dediğim gibi zeki çocuktu. keremde onu evine aldı. üstünden her türlü masraf kalktı çocuğun, gül gibi yaşıyordu, haftada iki üç kere üç ömür görse sikemeyecek amları üst üste koyup tokatlıyordu. kerem piçi de açıktan kimya mühendisliği okuyacağım diye telef olup gidiyordu. sorsan proton nedir bilmez ibne.

son entry de bahsettiğim olaydan sonra kahpemle çıkıp taksimin orta yerinde orhan gencebay ın ilk gözağrım şarkısını anıra anıra söyledik.

seninle doğmuş bir mecnununm
sensiz bu ömür nasıl geçsin
dertli başım kaderimsin
çektiğim dert kederimsin...

aslının mailiyle ölmüş onunla doğmuş gibiydim, onsuz bu ömrün anasını sikeyim. dertli başım kaderimdi kısacası kendisi.

her şey güzeldi. goril ve ps kafenin sahibiyle daha az görüşüyor ve her geçen gün yaşadıkları değişimi görüyordum. artık sadece geceleri geziyor, gündüzleri uyuyordum. küçük işler olarak gördüğüm eski işleri de köşe başında takılıp motorola telefonlardan ceza dinleyen kamillere bırakmıştım. organizasyon şemamız müthişti. kerem üretimdeydi,ben satış temsilcisiydim.ps kafenin sahibi sermayemizi sağlıyordu, goril de adam sikme kontenjanında son gaz sigara içiyordu.

çok kişiye ekmek yedirdik yani.tam anlamıyla iki ayağımın üstünde durabildiğim zamanlarımı yaşıyordum.iki ayaklarımın üstünde durup dünyanın tekerine işiyordum.



şimdi aradan geçen iki üç ay aynı tempoda ilerledi.bir çok müşteri edindik, apaçi kluplerinden tutun bir makarnaya 17 lira ödenen yerlere kadar. taksimdeki tomtom sokakta en iyi malı ben pazarlıyordum kısacası. zamanın modern gençleri patlamak için şeker,ex roj denen boktan şeyleri ararlarken ben onlara karşılarındaki hatunu marilyn monroe gibi gösterecek haplar üretip satıyordum.

talep vardı,arz ediyorduk.şu an kapısının önüne gidip damsız geri çevrileceğim yerlerin lobi denen mevkilerinde işletme sahipleriyle oturup çay içmişliğimiz vardır.

çok komik bir andır. ciddiyim.adam karşınıza oturur, işletmecilikten taksimdeki fuhuş olaylarından yeni neslin terbiyesizliğinden bahseder, ancak bu uyuşturucu işini kendi işletmesinin ekonomisine katkı yapabilmek için kullanmaya başladıklarından bahsederler bana.

derler ki.sen bana bundan bilmem kaç tablet sat ben sana şu kadar para vereyim.ben kendi işletmemde müşterilerime sunayım bunu.

duysanız inanmayacağınız şeyler yaşanıyor bu mekanlarda. adamlar içerde özel yer yapmışlar sırf cigara içenler için. millet giriyor yakıyor dönüyor, ortam kuruyorlar. karılar kızlar gırla...

işletme içi işletme... bar içi bar, duman içinde duman.

tabi o zamanlar kapalı alanda sigara içmeyecek kadar medenileşmemiştik. rahattı herkes. duman aynı duman. kimse anlamıyordu ne olduğunu,pis koku da kimsenin umrunda değildi.

millet içerde içiyordu, çıkışta da benim banka hesabından maaşını çeken piç kuruları cila olsun diye basic haplardan, ucuz otlardan satıyordu.

her türlü yolumuz vardı, bize her yol amsterdamdı.


yine günlerden bir gün istiklal caddesi üzerindeki mekanlardan birine gitmiştim bu görüşmeler için.her şeyi hallettim, alışveriş yapıldı. tokalaşıldı çıktım.

peruk dükkanı ayağına her türlü boku yiyen bir arkadaşım vardı tarlabaşında. onun yanına uğradım. travestilerle dolu bir sokaktı.her taraf kıllı adam, kirli sakallı travesti ve bol miktarda apaçi kaynıyordu. sokağın girişinden sonuna kadar çeşitli çeşitli barlar vardı. sokağın sonuna varıp şu trafiğin aktığı caddelerden birinin önüne çıktım. adını tam hatırlamıyorum oraların. neyse girdim binaya.

peruklar sadece cama asılıydı, orada asla peruk satın alamazsınız. peruk almak için oraya giren insan, götünde bir ağrıyla çıkar dışarıya çünkü.

arkadaşın anadoluda çok kullanılan bir ismi vardı, ancak ona herkes gazella derdi anlamını kimse bilmez, hala bilmem.

gazella aşağı gazella yukarı. Gazella şöyle kral adam, gazella böyle güzel abi.o sokaktaki en itibarlı insanlardan biriydi. günün birinde bir pezevengi travestiye tokat attı diye feci dövmüştü, söylenenlere göre adamın meme uçlarını makasla kesmiş.

tam bir caniydi.ama süper adamdı aramız çok iyiydi.ps kafenin sahibi tanıştırmıştı bizi.ama iyi anlaşmıştık, ikimiz de aynı yerdeydik, insanları zehirliyorduk ancak yine de içimizde yolunu kaybetmiş iyi niyetli bir orospu çocuğu vardı.

onunla sohbet ettim biraz, peruk satamıyormuş eskisi gibi. yani sikecek adam kalmamış ona taksimde, yeni yerlere açılmak istiyordu. taksim artık göt gibi meydandaydı. eskisi gibi ara sokaklardan kaybolamıyordu. konuştuk ettik, benim durumlarımdan bahsettim. isterse beraber iş yapabileceğimizden bahsettim.

böyle bir insana ihtiyacım vardı, sizinle ölüme gelebilecek bir adama her zaman ihtiyaç duyarsınız,ne aşağı ne yukarı,gel abi deyince gelecek birileri lazım, gazella ne kadar tekinsiz bir adam olsa da yarı yolda bırakmaz kimseyi.

gazellayla ortak bir şirket kuruyorduk, sadece ticaret sicil gazetesinden yayınlanmayacaktık, vergi vermeyecektik,ama anonimliğin amına koyacaktık. artık tarlabaşı efsanesi kerem ve kimyager piçle istanbulun amına koymaya hazırdık.

büyük para dönecekti.



kutlamak lazımdı,her şeyi düşündüm, herkesi düşündüm. yine keremin evi en uygun yerdi. gazellayı keremin evine davet ettim, yanında bolca eğlenceli insan getirmesini istedim. istediğim şeyleri anladı.

"ne lazım ? saplı sapsız... " dedi ibne bi gülüşle.abi çektim ben elimi ayağımı karıdan kızdan, köleyim artık birine dedim. güldü ama ne gülmek,aha şimdi sikecek diye korkar insan.

" lan bırak oğlum, erkek adam erkek siker " dedi.o da var merak etme,ama korkunç şeylerle çıkma karşıma dedim. travestilerden bahsediyordum.bu gazella iyi adamdır, ibne veya oğlancı değildir, hatta abazandır amk.ama travestilere karşı bir vicdan var ki sorma, travesti diyemeden tra.. derken siker adamı, tokatı yapıştırır.

ne diyim ? shemale mi diyim amk.

eyvallah dedi. tamam dedim o zaman, bekliyorum haftasonu. kereme bahsettim,her zaman uygun zaten piç, kimyagerin yüzü güldü,am üstünde göt sikmek için heyecanlanıyordu.

gorille ps kafenin sahibine haber verdim.

herkes toplanmıştı işte.

gün geldi çattı, herkes toplanmaya başladı, baya kalabalıktı. orta yaşlı göbekli kül tablası gibi kokan orospular,iki onluk çakma sarışın kezbanlar, keşler,gazellanın sevip saydığı üç beş insan, kemancıyla darbukacıyla gelmiş adam yanında. velhasıl kelam süper bir ortamdı.

kimyagerin gözü dönmüştü, evsahibi olduğu için bir çok hatun tarafından itibar gördü o sivilcelerine rağmen. üç hatunla boş bir oda buldu kendine. diğer herkes tadını almıştı zaten dünyadan. kimsenin oturup ergen gibi tuvalette am sikecek hali kalmamıştı, zamanında benim dünyamın magması olan kadınla tanışma faslım gibi.

canım acayip bir şekilde, filtreli sigaralardan istemişti uzun zamandır içmemiştim. hala içmem, içemem.sevmiyorum nedense. sarma sigaralar her zaman daha iyi ve doyurucudur.

kırmızı winston soft içesim geldi bir an.ama kafama çok taktım, dedim ben iki dk. inip geliyorum dedim gazellaya, hayırdır sıkıntı mı var dedi, dedim sigaram bitmiş. uzattı sigara. dedim winston alıcam." rahatsız mısın ulan siktiret al iç işte " dedi.bi el hareketiyle savuşturdum siktiret der gibi.

indim aşağı, dedim ver bir kırmızı winston soft, paket verdi. dedim dayı yumuşak paketlerden ver. amına koyım insan ne sattığını bilmez mi ya verdi. parayı verdim üstünü aldım. döndüm bakkalın önünde sigarayı yakacaktım. çakmak yanmadı bir iki derken yandı gözüm karşı apartmanın açılan kapısına ilişti,ilk dumanı çekerken.

bir yerden tanıdıktı.

çok yerden tanıdıktı.

esenlerden, siteden,otobüslerden, yenimahalle tren istasyonundan, sinemden,gorilden, güntekinden... çok yerden tanıdıktı.

düpedüz aslıydı. fakat yıllar beni değiştirdiği gibi onu da değiştirmişti.o serseri mayın yerini pijama ve terliklerle bakkala gidiyordu. beni tanımaması için çekildim bir köşeye saklandım nedense. girdi bakkala hırkasının önünü kapayarak. gitti bir gofret aldı,bu arada apartmanın kapısı hala oynanıyordu birisi tarafından.

sonra aslı gitti apartmanın kapısını açtı,tak eli havada kalmış küçük bir kız çocuğu gördüm. kıza gofreti verdi kucağına aldı. kapı kapandı.

böyle olur zaten hep,bir süre dünyadan nefret edip düz bir insan olmayacağını düşünürsün, yıllar seni elektrik su faturalarıyla uğraşır hale getirir. canım sıkılmadı desem yalan olur. beynime sıkılmasını tercih ederdim. çok değişkenli bir şerefsizdim aslında. aslı sinem kahpe taytlı kaşar. çok değişik kadınlar görüyordum. hepsinden ayrı ayrı etkileniyor ancak yine de birine ulaşamadığım için veya bana ulaşmaya çalışan birinin ipini şuursuzca kestiğim için belki.

belki bu yüzden düzesim geliyordu dar pantolon giyip topuklularla tak tak yürüyen herkesi.



kanada insafa gelmişti, veya asker babası serkeş kızının düzenli bir hayata girdiğini dünya gözüyle görmek istiyordu, bilemem.belki de torun sevgisi.

kafam allak bullaktı, sigarayı çok hızlı içmiştim, beynimde saniyelerle ölçülecek bir nikotin festivali yapılıyordu. sigaraya yeni başladığınızda, daha doğrusu sigaranın dumanını ilk içinize çekmeye başladığınızda, nasıl bir beyin amcıklaması yaşıyorsanız öyle bir şey yaşıyordum, keremin evinin kapısının önünde durdum, yukarıdan envai çeşitte sesler geliyordu. gazellanın kimyagerle tanışması, keremin yeni tanıştığı herhangi bir kaşarla bira tokuşturmasının sesini bile duyabiliyordum.

kapının merdivenlerinde oturdum,ne bok yiyeceğimi düşünüyordum. aslında kendimi kandırıyordum, dünyaya ayak uydurmak için aslının dönüşünü üzerine çok düşünülmesi gereken bir olay olarak algılıyordum, aslında gerek yoktu. bildiğin ev hanımı olmuştu. benim gibi bir adam onun için anca otobüste çocuklu olduğu için yer vermesi gerektiğini düşüneceği biriydi artık. yani çok uzaktık. yine de başıma bir şeyler gelmesinden, yarattığım çük kadar imparatorluğun bir femme fatale dedikleri hatun tarafından hırpalanmasından korkuyordum.

en sonunda kendi kendime saçmalama lan deyip kalktım. yukarı çıktım. kapıyı çaldım, ancak zaten açık olduğundan ilk yumruğumun hırsıyla aralanmıştı kapı. içeriye girdim. dünyama döndüm.

gazellaya, gorile,kereme.

ve en önemlisi kahpeme döndüm, nereye kaybolduğumu izah etmem gereken tek insana.



partiden sonra gazella bizi dükkanının altındaki türkü bara davet etmişti, gerçek perukların bünyeleriyle beraber satıldığı yere. rakının şalgamla içildiği ender yerlere.

tabi ki oturup derdoları dinleyecek değildik. gecekondudan bozma bir evde oturup akıbetimizi,ne bok yiyeceğimizi tartışacaktık. bermuda şeytan üçgeninin içine girmiştik bir kere... şimdi içeriyi nasıl derleyip toplayacağımızı tartışmamız gerekiyordu.

kabul ettik, kerem aylar sonra götünü kaldırıp evden dışarı adımını attı. daha doğrusu pek de atmadı, merdivenlerden inip arabaya bindi arabadan inip mekana girdi. kapalı mekan adamıydı o.

mekana girdik, aradan 5 dakika geçti ps kafenin sahibinin gözleri parlamıştı, gorili ilk gördüğü en iyi vucutlu adamla aldatacağını biliyordum.

ama gorilin aldırış etmeyip, gangbangteki boşalma sırasını bekleyeceğini de biliyordum, hatta yanındaki troya dönüp " nasıl ama ? fena sikişiyor değil mi ? " diyebilecek ayarda bir adamdı,ama yine de severim gorili.şu mekanda biri kalkıp bana tokat atsa king kong gibi ayağının altına alır o adamı.

ama böyle bir şey olması mümkün değildi, uzun zamandır dayak yiyemiyordum, fırsat olmuyordu diyelim. birinin beni tutup sağlı sollu girişmesini isterdim. hayatım renksizdi, beyazla yeşili karıştırınca ortaya iyi bir renk çıkmıyordu ya da.

mekanın en dip köşelerinden birisinde oturuyorduk, gazella kimyager piçe döndü " nasılsın kardeşim ? keyfin yerinde mi " dedi, kimyager utangaçlık ve korku arasında bir mimik bulup üstüne biraz da " rahatım, korkmuyorum" gibilerinden bir tavır takınarak başıyla onayladı. problem yoktu.

sıkıldım abi dese üstüne ilk osman ablayı oturturdu gazella.

bir iki kadeh rakı içtik, masamız güzel donatılmıştı. türkü barda olabildiğince işte, keyifliydi.vedat milor un ramazan ayında bir eve konuk olup yediği kurufasulyeden aldığı haz gibi bir haz alıyordum mekandan,ama sıkılmıştım da,kafam da sikilmişti. solist olacak hatun erkek karışımı şarkının da amına koyuyordu ayrıca. insanın ne bağa ne bostana gelesi kalıyordu.

saat geç oldu der gibi bir hareket yaptım gazellaya," mesaideyiz ulan şurada götlük yapma bari " dedi,
" eyvallah da sakin bir yere geçelim abi "

tamam dedi, toparlandık.işte bilirsiniz bu insanların toparlanma anlayışını, araba anahtarı sigarave dönemin en moda telefonunu üstüste koyup, avuçiçlerine alırlar.

toplandık geçtik izbe bir evin salonuna, içeride iki üç travesti vardı, birisi kimyagere acayip bir bakış atsa da gazellanın talimatıyla boynunu eğip siktirolup gitti.

"ee " dedi gazella... ne durumdayız ?



kimyager soruyu kendine algıladı sanırım. süperiz abi dedi birden gazellanın ona sağladığı samimiyetle. hepimiz güldük bir anda. süperiz ne lan. oturmuş pembe badanalı ucuz parfüm kokularının taşak kokusuna yapıştığı bir ortamda, istanbulun hangi noktalarını beyaza boyayıp hangi noktalarını yeşerteceğimizi tartışacağız. süperiz abi ne demek it herif dedim içimden. devam etti kimyager tüm heyecanıyla.

her kimyasal bir fiziğe bağlıdır,her etki tepki yaratır,her şeyin gölgesi vardır. dedi kimyager.ne diyor lan bu dalyarak dedi goril.sus işareti yaptım elimle nereye güvenip atar yaptığı belli olmayan bir hemşire fotoğrafı gibi.

kimyager neşesini kaybetmişti, daha ucuz ve anlaşılır bir biçimde anlattı.

" abi şimdi şöyle anlatayım, nasıl ki her şeyin temelinde su varsa,her medeniyet suya koştuysa bizim de en önce yasal uyuşturucuları çekip bizim boktan diye tabir ettiğimiz organik şeylere eklemeliyiz."

şaraba kül mü döküyorsun be kimyagerim...

" yani neticede siz yapıyor musunuz bilmiyorum, harman dediğiniz olayı kimyasal ve organik olarak düzenleyip yepyeni bir şey yaratabiliriz."

herşeyden habersizdi, herkesin ya beyaz ya yeşil dediğini düşünüyordu. turuncu paketlerde jameika diye bir şey satılıyor kimyager. üniversitelerde de çok popüler, nasıl bilmezsin...

"biraz maryjane biraz bonz biraz salvia biraz da sakinleştirici hapların,-prozac olabilir mesela-tozlarıyla harmanladığımız zaman tahminimce ölümden önceki son durağa yaklaştırabiliriz insanları."

siktir lan dedim. salvia içip camdan atlayan adamlar var bu evrende neyden bahsediyorsun ? bonz içip defalarca kan tüküren adam gördüm.

üstelik prozac olabilir ha ? ulan o hapı kaplumbağaya ver, neşeden kalkar halay çeker be.

saçmalık gibi görünmüştü gözüme,ya da götüm yemiyordu. insanların eline silah verip " buyur kardeşim, sık bi tane bak süper kafa yapıyor " deseydik, daha iyi bir imaj ve başarı yakalardık.

ama bir şey oldu, araya laf girdi. gazella " tamam deneyelim bakalım " dedi.

yarrağı yemiştik. gazellanın aklına yatan bizi üstüne alıp zıplatacaktı. ancak kimyagere de kereme de güveniyordum. çünkü ilk deneyecek adam keremdi.onu kaybetmeyi göze alamazdım,ya da bu kadar ucuz konuşmayayım,onu kaybedersem benim kaybedeceğim şeyleri kaybetmeyi göze alamazdım diyelim.

çevre yolundan gideyim, kerem ölürse yarrağı yerdim.


gazella bana döndü, benden bir cevap bekliyordu.ben her zamanki fikirsizliğimle " farketmez abi,ben anlamıyorum zaten pek nasıl isterseniz " dedim.

ben cidden anlamıyordum, anlayamıyordum bu işlerin içine nasıl bu kadar girdiğimi. sonuçta düpedüz bir torbacıydım, alıp satıyordum. içiyordum,eksik satıyordum hatta. zamanın bal satıcılarından daha kötü pazarlıyordum ayrıca, aslı şu noktada olsaydı " tamam " derdim. bulunduğum nokta aslının yeriydi aslında.ben o farkında olmadan devralmıştım her şeyi ondan.

bu devirde cidden sanatçı olmak gerekiyor, topluma " beni siz yarattınız " dersiniz, kulise döner benim sattığım otlardan biri sizin elinize ulaşır yakar rahatlarsınız. pertevinizden havlu rica edersiniz.

ama aslıyla beni kimin yarattığı belli değildi. aslının dediği gibi ben mi onu yarattım, yoksa benim bir aşağılık kompleksim mi mevcut bilmiyorum. dönüp baktığım zaman hiç bir işimi başarı olarak görmüyorum.bu boku sattığım kimsede zorlanmadım. hatta çoğu kişiye kıyak yaptım," iyi lan ver,bi dahakine eklerim artık 5 lirayı " diye ömür geçirmiştim.

ne işim vardı burada ? ne ara marka yüzü olmuştum ?

ama olmuştum işte bir kere. benim de fikrimin olması gerekiyordu.

evet dedim, önce bir denemek lazım.

aslında bolca salvia döküp biraz bonz biraz da lustralle öteki tarafta ibneler cehennemine yollamak istiyordum ps kafenin sahibini.ama goril dişisine zarar verdiğim için beni parmaklıklardan parmaklıklara vurur, darıca hayvanat bahçesinde zürafalara siktirirdi.

gorile ben kıyamazdım, çocukluk arkadaşım ne de olsa. kimyager desen siksen ağzına sürmez o bileşimi.

olan yine garibim, misafirperver kereme olacaktı, beyin cerrahına.

keşke güntekin olsaydı şurada dedim, biraz acısı dinerdi. belki tribe girip kafayı yerdi de o hatunu da unutur gül gibi ağzında salyalarla geçinir giderdi.



aradan bir iki hafta geçti,her gün aynı rutinlikteydi,iki günde bir değişik yerlere gidip değişik mekanlarda eğleniyor ve işlerimi görüyordum. büyükçekmecede bir clube gitmiştim. adını vermeyeyim. eski semtimde küçük işleri emanet ettiğim çocukları alıp biraz eğlendirmek istedim piçleri.bi kaç hatun bulduk.ps kafenin sahibi sağolsun. goril de geldi tabi, muzlu mamullere hayrandı ne de olsa.

içeri girdik. anadolu rockçısı diye geçinen bir eleman vardı sahnede. iğrenç distortionlarla doldurulmuş gitarlar, kafa siken bateri sesleri eşliğinde tamirci çırağını icra ediyorlardı, yanımdakiler için uygun bir şarkıydı, torbacı kalmalılardı benim yaşlarıma geldiklerinde asgari ücretli bir işe girip kendilerini heba etmelilerdi. akıllı telefon taksitine girip evlerine icra gelmeliydi göt kadar teknoloji için.

Sonra bir leman sam,bir mustafa keser derken geldik dananın kuyruğunun koptuğu yere. mfö çalıyorlardı.ele güne karşı yapayalnız böyle de olmaz ki.

Böyle de kötü çalınmaz ki.neyse ki yanımdakiler eğleniyordu. vodkalar gırla gidiyordu, burası rahatça cigara içilebilecek kadar elit bir yer değildi. sigara içmek için mekanın arkasındaki sahilin kayalıklarına gitmeniz gerekiyordu.

içeride bir adam takılmıştı gözüme nedense, hiç bir yerden tanıdık değildi. ayağa kalkmış kendisinden yaşça çok küçük, vucutça çok büyük bir hatuna kur yapıyordu, gerçi tüm gece somurtarak otursalar yine finalde sikerdi o hatunu.her neyse.

Adam şarkıya eşlik ediyor, çılgınca figürler sergiliyor, kendisi adına beni utandırıyordu.ama kokainman olduğu belliydi, gözlerinin altındaki torbalarda bimin finger bisküvilerinden taşıyordu sanki.

Ele güne karşı yapayalnız böyle de olmaz ki

şak şak şak ( adam ellerini yukarıya kaldırmış alkışlarken belindeki tabanca gözüküyordu)

nasıl da gittin insafsız böyle bırakılmaz ki

şak şak şak ( tabanca nın glock olduğu besbelliydi.)

işte en nefret ettiğim insan türlerinden birisiyle karşı karşıyaydım, kimyagerin yarattığı bileşimi bunda deneyebilirdik, ancak adama nasıl yaklaşacağımı bilmiyordum.



Adama kendimi bir şekilde yarandırmalıydım,bu gece buradan bir kobay bulup çıkmalıydım.

Yanımda eğlenmeyi bilmeyen, hareketli müzik olunca hemen kalkıp saçma sapan hareketler yapmanın eğlence olduğunu sanan gerizekalılardan bir iki tane oturuyordu. onları kullanarak bu adamı kazanmalıydım.bu adamın boğazından kimyagerin yeni nesil bileşimi geçmeliydi.

Ciğerlerine salvia bonz maryjane aynı anda yapışmalıydı, dudağına prozac ın “ haydi şimdi eller.” diye bağıran küçük tozları değmeliydi.

Yanımda oturan hakan adındaki ergenlikten erken çıkıp olgunluğun orta seviyelerinde dolaşan ve istediği zaman istediği kadını ağzına almaya ikna edebilecek tipte bir çocuk duruyordu, sessizdi,sakindi. halden anlardı.

Hakan dedim, bana lazımsın bu gece. biraz hırpalanabilirsin, belki Birkaç gün sonra ölüne toprak atarım. bilinmez.ama bu gece beni yarı yolda bırakma dedim. eyvallah abi dedi.

Ona gösterdim adamı, karşısındaki küçük orospunun bakışlarını kendisine çevirmesini istedim. çok değil 2 saat sonra, sabahın arefesinde kadının gözlerini kendine çevirmeye başladı. kız karşısındaki meymenetsiz orospu çocuğunun “ kurbağaya 100 mt ilerde prenses var demişler, varak vurak demiş” minvalindeki basit esprilere sırf hakanı görebilmek için gülüyordu “ ayy,” deyip hakana çeviriyordu gözlerini.

Adam da dikkat eksikliği mi var bilmiyorum, geç farketti durumu.ama beklediğim tepkiyi vermedi. demek ki bu güzide karışımı ilk deneyecek olan insan bir godoştu.

Önemsemedim. kereme zeval gelmesin diye düşündüm. hakan ileri gitmeye başladı.tek başına boş bir masaya geçti. zaman azalıyordu. kadını sahte cennetinin kapılarından geçirip “ 1 nisaaan “ diye bağırmalıydı.

Bir süre daha küçük fahişenin kaçamak bakışlarını godoş iş adamı ve ben bilinçsizce beraber izledik.o hakanı bir an önce öldürmek istiyordu,ben ise hakanı bir an önce buradan sağ kurtarmak istiyordum.



Can sıkıcı şeyler yaşanacağını adım gibi biliyordum. hakan cidden şu çaba fukarasını arzuluyor muydu bilemem, ancak bakışı bakış, duruşu duruş değildi.

Adam sabırlı çıktı,ta ki grubun yeniden sahne alıp tipsiz iş adamına inat en küçük düşürücü şarkılardan birisini okuyordu küçük fahişe için

its raining man
halellujah its raining man...
amen.

Küçük fahişe nin bu efsane şarkıyı bilmediğini biliyordum, ancak nakaratında “ adam yağıyor adaaam, allaha şükürler olsun, adam yağıyor adam “ dediğini anlayacak kadar ingilizcesi vardı sanırım ki alkolun da etkisiyle hakana götüm götüm yaklaşıyordu.

Hakan da az orospu çocuğu değil, karşısındaki adamın durumuna hiç düşmediği için adamın ne hissettiğini bilmiyordu, senelerce eşşekler gibi çalışıp didinmiş ve şu küçük fahişeyi etkileyebilecek bir servet yapmıştı.o da hakanın seksi figürler sergilerken yarım yamalak görünen adonis kaslarına feda oluyordu.

Erken final.

Adam dayanamadı, insan yığını içinde hakana yaklaşıp koluna girdi. işte şimdi dananın kuyruğu hakanın götüne kaçmıştı, sıkıntıydı,hakana sorsak “ rahatkee “ deyip kafa atardı adama,ama dönüp bana baktı. adamla ve tabi ki kızın endişeli ve kadınlığının yarattığı bir facia ile okşanan gururuyla bakıyordu bu iki imkansız çifte.

Beraber mekandan çıktılar ve sahildeki kayalıklara doğru gittiler, mekanın arka bahçesine çıktım, adamın hakanı itelediğini görebiliyordum. hakan adamı iki kolundan tutmuştu. adam iyice çaresiz kaldı.hem kadınını kaybetmişt,hem de hakandan dayak yiyecekti, elini tabancasına bile götüremiyordu. hakanın tek bir fiziksel hatası adamın aniden belinden çıkardı silahla hakanın midesine bir kurşun ziyafeti vermekle sonuçlanabilirdi. yavaş yavaş mekanın içine girip dış kapıya yöneldim tek başıma.



Kapıdan çıkar çıkmaz bir meltem vurdu hafifçe suratıma, arkada sevdiğim bir şarkı çalıyordu, şimdilik daha hayati şeyler vardı, neden niçin sormadan,her şey yalnızlıktan diyerek, hakana ve adama baka baka içimden “ güzel bir gün ölmek için “ diye sayıkladım.

Hakan beni gördü biraz daha gevşedi sanırım elleri. adam kendisini kurtardı, ağzında mekandan kalma sigarasının külünü dökmek için elini ağzına attı ve sigarasını aldı, diğer elini beline attığı an hakan adamın bira göbeğine ani bir tekme salladı, adam fuat ergin in boys anılardan yediği tekme gibi sallandı, ancak yıkılmadı.

Hakan bir yarım tekme de dizlerine çıkarttı adamın, bu sefer düşmemek için Hiçbir bahanesi kalmamıştı bu gecenin çilekeşi için.

Hemen olay yerine vardım, hakan a en ciddisinden yüz kızartıcı bir tokat attım.ve bir tane daha.Şu basit mizanseni kurguladığım için kendimden nefret ediyordum.

Ama şu da var ki birisinin hayatını daha doğrusu anını kurtarırsanız size duacı olur ömrü boyunca... içerideki kadının hakan ın suratını morluklar içerisinde görmesini çok istiyordu bu yarı godoş tam orospu çocuğu.

Kadını onu bu savaşa yenileceğini bile bile güle oynaya yollamıştı,ama mutlak bir zaferle dönerse hakan için biraz üzülür sonra da adam değilmiş der diye düşünüyordu. ancak hangi mekana girerse girsin bir çok hakan bulabilirdi o yanındaki orospu.o da binlerce orospu bulabilirdi ancak insanız sonuçta. kendimize biraz ilgi gösteren herkese kalbimizi açmaya hazırız. kalbimizi sikip kalp kapaklarımıza boşalsalar bile açık tutmaya devam ederiz tüm kapılarımızı.

Hem de tüm masumiyetimizle.

Cesur olmak için canınızın tehlikede olması gerekir. ancak böyle cesaret yaratabilirsiniz.

Ben hakanı hiç yapmadığı hiç olmadığı şeylerle suçluyor ve itham ediyordum, orospu çocuğu diyordum, onun gibi pezevenkler yüzünden karımızla kızımızla bir yere çıkamadığımızı söylüyordum. kendini ne sandığını soruyordum. adam da benden gaz alarak ağız burun girişmişti.

Hakanı orada bırakıp içeri geçtim. adam da biraz daha hırpalayıp bıraktı hakanı. silahını davranmamıştı. şükredecek tanrı arıyordum etrafta.ilk gördüğüm ateşe eyvallah dedim.



mekana girdim, arkamdan adam koşarak geldi, omzuma vurdu. sağolasın dedi, başımla onayladım. sağ olmalıydım.ama böyle bir orospu çocuğunun benim sağlığımı dilemesinden öte bana damarını, boğazını kimyager hangi yolla isterse o giriş yolunu sunmasını istiyordum.

isterse o bileşimi götünden bile zerk edebilirdim.

hakana mesaj attım,bir kaç ay sattığı şeylerden para almayacağımı söyledim.ama gelip mekanda bir bira içmesini sonra da siktirolup gitmesini söyledim. içerideki hatunlardan birisi gitti onu almak için, kapıdaki bodyguard kılıklı tabutlar engel olmuştu. artık nasıl hallettilerse girdiler içeri, bilemem.belki de gönderdiğim hatun bodyguardın toplarını okşamıştır.

Evet. mağara adamına benzeyen godoş iş adamı avının derisini dişisine gösterip övünebilecekti. bunu bir sigara yakıp hakan a gülerek bakarak addetti sevgilisi bile olmayan üç kuruşluk orospuya. orospu da hakana acır gözle baktı, sonra bol kickli claplı madonna şarkısına eşlik etmeye devam etti. like a virgin.

Sonra nedense dönüp bana baktı godoş. demek istediği şuydu.

“ eyvallah bilader, prestijimi kurtardın, tüm kanallar senindir.”

masama sipariş etmediğim bir bardak viski geldi. viskiyi pek sevmesem de adamdan geldiğini bildiğim için afiyetle içtim, yanındaki isviçre çikolatalarının da tek başına amına koydum.

Godoş iş adamının kaşarı tuvalete kalktı, büyük ihtimal mastürbasyon yapacaktı, gecikecekti.klitoral orgazm olmaya çalışırken hakanın bir iki saat önceki halini düşünecekti.

Şu an tüm kezbanların biscolata erkeklerini düşleyip vucutlarıyla oynadığı gibi.

Adam arka bahçeye çıktı, çıkarken beni de çağırdı.

Tanışma faslı derken, hakan hakkında atıp tuttuk,o sırada hakan kalkıp gitmişti zaten. arkasından küfür ettik beraberce. hakan adına ondan özür diledim. önemli olmadığınısöyledi. önemli değildi zaten, yoksa katil olabilirdi her an.

Adam parayı erken yaşlarda kazanmaya başlamış şimdinin köklü bir firmasının sahibiydi,ses tonuna bakılırsa ya günde paketlerce maltepe içiyordu,ya da otun dibini görmüştü.

Gavurun dediği gibi tam bir holy shit ti.

Konu döndü dolaştı keyif verici maddeler verdi,o bana zarf attıkça keyifleniyordum. beni küçük bir içici zannediyordu, beraber kayalıklarda ona pahalı itelenen mallardan birini içecektik büyükçekmece sahiline karşı.



geçtik sahile,kem küm ederken ceketimin iç cebinden tabakamı çıkardım. içi çeşitli otlarla dolu, tütünsüz son derece ağır bir cigaralığı çektim.

Adamın gözleri parladı, nasıl bir göte geleceğini, gözlerinin nasıl zoom yapacağının farkında değildi orospu çocuğu.

Biz oturmuş kayalıklarda cigara içerken işe gitmeye hazırlanan binlerce mevsimlik işçi vardı. mekandan güzel sesler yükselmeye başladı, saate mekana ve dünyaya uygun bir şarkı çalıyordu

hatasız kul olmaz.

hatalarıyla beraber kabullenip sevecek değildim,bir an önce cigaranın bitmesini, bu malın memleketini sormasını, ve adamı keremin evine çekmek için sabırsızlanıyordum.

Trafik yavaşladı, cigaramız bitti. üstüne de bir sigara yaktık.ben sarma yaktım yine, zaten elimi nereye atsam duman çıkartacak bir şeyler bulurum her zaman.bir tane de adama ikram ettim,ne zamandır içmediğim winston softtan birini. aslıyı ilk gördüğüm anda yaktığım sigara dışındaki diğer 19 sigaranın 7sinde de aynı tadı yakalayamayınca öyle cebimde kalmış.

Adam camel paketi çıkarmıştı, dedim al buradan yak.

Nihayet konumuza dönmüştük.” aga kekeletti resmen ya,nerden buldun bunu “ dedi,en derinden bulup çıkarttığımı söyledim onun anlayacağı bir şekilde, bana bir minnet borcu vardı, şimdilik benden çok etkilenmiş gibi yaparak ödemeye çalışıyordu bu borcunu.

Ama yetmez.

Semtime gelecek keremin evine girecek kimyagere “ kim lan bu pisküvi “ çocuğu diyecek ve götüne yılanı alacaktı.



Godoş iş adamıyla mekana beraber girdik, kaşarla da tanıştırdı. orospunun tekiydi, yanılmamıştım.bildiğin para peşinde koşan,ama götünden siktirmeyen orospulardandı, gazozun asiti kaçmıştı bir kere, götü kollama peşindeydi. bekaretini ilk aşkına sunduktan ve ilk aşkı ağzını silip götünü dönüp yattığında, kısacası ona siktirgit dediğinde kendini bu yola vurmuştu.bu godoş gibi para yönünden zengin gurur ve şeref yönünden hint fukarası ibnelerin gönlünü ederek rahat koltuklu arabalarda sürtüyordu.iyi yataklarda uyuyordu, anasının babasının evinde siksen göremeyeceği deri koltuklarda uzanıp şekerleme yapıyordu.

iyi parfümler,iyi televizyonlar,iyi telefonlar...

ama arada hakan gibiler aklını çeliyordu küçük orospunun. daha çok godoş iş adamı bulurdu,bu pezevenk bana lazımdı.

Biraz oradan biraz buradan konuştuk. godoşla ikimizin kafasında da daha fazla kafa yapacak şeyler vardı,o bu orospunun onun yanında olma nedenlerini unutmak istiyordu,ben de her insan gibi daha fazla rahat edebileceğim ve sıkıntısız yaşayıp kahpemle yaşlanıp gideceğim bir hayat istiyordum.

Aklıma kahpem gelmişti, yanlarında aradım. nasıl olsa mekan sessizdi, herkes dağılıyordu yavaş yavaş. adamın beni güvenilir bulması için evli olduğumu düşünmesi yeterliydi. evli bir adamın her ne bok yerse yesin çocuğuna karısına dönmek için başını belaya sokmayacağını bilirdi.

Uyuyup uyumadığını sordum, uykudan uyandırmıştım çakma sarışınımı.o uykunun verdiği mallık gerçek bir tatlılığa dönüşüyordu ses tonunda.her şeyin yolunda olduğuna emin olunca kapattım, adam evli misin ya sen, bırak şimdi falan dedi.

Dedim öyle ya.kuzenlerle çıkalım dedik. tatsız şeyler çıktı tekrar kusura bakma falan...

yavaş yavaş kaçma zamanıydı, adamın bana kartını uzatmasını bekliyordum. aldı telefonumu elinden, ağzında sigarasıyla (ki külü telefonumun ekranına düşmüştü ağzını yüzünü sikesim geldi orospu çocuğunun “ bir şeyler yaptı. bana gösterdi.

“ al kaydettim numaramı.en kısa zamanda tekrar görüşelim “ dedi. istanbulun dağ başı semtlerinin birinde şirketinin merkezi varmış. oraya davet etti.bir çayını içebileceğimi söyledi.

Tabi içecektim. bunu haketmiştim.

Onu haketmiştim, işte kılsız çöpsüz bir kobay.



aradan bir kaç gün geçti, ertesi gün direkt olarak kereme gittim, bileşim nanesinin tamamlanıp tamamlanmadığını sordum " uğraşıyor işte çocuk " dedi. tamam dedim.

emin olmadan hareket edecek bir piç değildi bu kimyager. yoksa götüne kalp çizip içine gorilin baş harfini ve kimyagerin adının baş harfini yazıp bir ok geçireceğimi biliyordu.

kereme denememesini tembihledim. kobay meselesini anlattım.bu kadar büyütmemem gerektiğini söyledi, ancak bir şeyler olacağını biliyordum. yani kimse o bileşimden kafasını kaldırıp" hadi beyler saat geç oldu ben kaçayım artık " diyemez.

adamı maymun eder o şey.

ki sadece bir tanesiyle götü başı kaybedip ortamın keyfini kaçıran insanları hepimiz az buçuk biliriz.

keremlerden çıktım, arabaya atlayıp caddeye indim, caddeye yakın bir parkta birisi takıldı gözüme. işte yeniden aslı bu kez de sırtıyla karşımdaydı. kızını tatteravalliye bindiriyordu. biraz durdum caddenin ortasında, arkamda korna sesleri.

kendime geldim. bastım gaza siktirolup gittim caddeden ve trafiği nispeten rahatlattım.

kafamda çok şey dönüyordu yine de,gidip aslıyı tutup çekmek istiyordum. küçük kızı tatteravalliden bir anda yere çarpıp ağlayacaktı, tüm park dönüp bana ve aslıya bakacaktı. aslının vereceği tepkiyi bir türlü tahayyül edemiyordum.

O kadın aslıydı,ama görünüşüne bakılırsa herhangi bir ev kedisinden farkı kalmamıştı.

Salladım her zamanki gibi içime attım, içimde boşluk vardı, hiç bir şeyle dolmuyordu. kimseyle dolmazdı. dolmasına da gerek yoktu. kendi kuruntumdu hepsi. salak salak yaşıyordum işte “ insanın inanması gereken bir şeyler olmalı “ mottosuyla. halbuki Hiçbir şeye inanmadan yaşayıp mezara giren milyarlarca insanla aynı dünyada yaşamıştım. yaşıyor ve yaşayacaktım. yaşatacaktım da belki.

Hiç hesapta olmamasına rağmen aradım godoş iş adamını, dedim geliyorum kardeşim. müsait misin. oradaki en müsait insanın kendisi olduğunu söyledi. içimden küfür edip dışımdan “ doğru ya “ diyebildim sadece.

Kendisiyle övünmeyi iş haline getirmişti.


şirkete gittim, fazlaca kat vardı binada, etrafın dağlık olmasına aldırış etmeden dikivermişti 9 katı.

ne gerek vardı bu kadar şaşaya. gereksiz departmanlar vasıfsız insanlar ve kazanılan paralar.

güvenlik kim olduğumu sordu, adımı söyledim. godoşu aradı ve alelacele bana bir kibarlıkla eşlik etti asansöre kadar. sanırım godoş kızmıştı biraz güvenliğe beni o sikik kulubede tuttu diye.

çıktım en üst kata, camlarla çevrili mükemmel bir intiharla süslenmesi gereken bir kattı.her an bir duygu değişimiyle bu godoşu odadan cama yapıştırıp aşağı atabilirdim, bira göbeğinin şekli camda çıkardı çizgi filmlerdeki gibi.

sohbet güzel gidiyordu. rahat rahat konuşabiliyorduk.ona kısmen anlattım hikayemi. biraz gerçekler serperek.

kısa geçiyorum, gazellaya kereme haber verdim. zamanımız azdı, hemen bu boku deneyip piyasaya salmalıydık.

Partinin Birkaç gün sonra tertip olacağını söyledim.o zamana kadar kimyager işini bitirirdi.

Gazella tanıdığı en güzel karıları getirdi, fazla erkek çağırmadık. kerem de en kendine has otlarını çıkarttı. Benim yapabileceğim pek bir şey yoktu. herşey düzenliydi, goril iki günde bir yıkanıyordu artık.ps kafenin sahibi kotunun altına jartiyer giyip geziyordu, kerem arada sırada götünü kaldırıp botanik bahçesini suluyordu, kimyager çalışıyordu.her şey güzeldi.

Bu güzelliği bir kobayla taçlandırmalıydık.onu da ben bulmuştum.her şey tamamdı. bileşim tamamlanmıştı. alıp sarılmış halini kokladım.bir boka benzemiyordu, kireç gibi bir şeydi.

Ama kimyagere güveniyordum, ancak adama bir şey olursa en baş şüpheli ben olurdum.

Parti günü geldi çattı.



" bırakın da yaşayalım. "

birsürü kadın topladı gazella keremin evine. hepsini kobayımıza adadık.

grup seksin dibini görmüştü o gece. dikkat çekmemek için bir kaç hatun da bizim yanımızdaydı. hepimiz köpek gibi korkuyorduk, gece sonunda evde bir cesetle başbaşa kalmak işten bile değildi. olağan bir şeydi. hatta olma ihtimali yüksekti.

adam topun ağzındaydı şaka maka, belki de hayatında ilk ve son grup seksini yapıyordu keremin odasında. çarşafına kadar ben düzenledim. ödeşmek için sigaramın tüm küllerini döktüm çarşafın çeşitli yerlerine.

adam gevşemiş bir şekilde çıktı odadan hafifte alkolun etkisiyle zoom olduğu belliydi. yüzünü yıkadı vs.geldi salona. ortam gevşemişti. şarkılar yavaşlamıştı.

salondaki ışıkları kapatıp keremin ses sistemindeki mavi ışıklara kalakaldık.her zaman psikolojik bir etkisi olduğunu düşündüğüm,bir orhan gencebay şarkısı açtım. bırakın da yaşayalım.

yoldan geçene demek istiyordum bu lafı " bırak da yaşayalım güzel kardeşim. bırak beni yaşayayım."

şarkı yavaş yavaş beynimize girmeye başlamıştı. ayılmaya çalışan godoş iş adamına cebimden çıkartıp uzattım bu adsız yeni bileşeni.

bak dedim.

bu gördüğünü dünya üzerinde ilk sen deneyeceksin. içinde her kafadan bir ses,her dumandan bir trip var.ne kadar duman o kadar randuman dedi ağzını yayarak gazella.

aynen öyle. bunu denemek senin hakkın kardeşim,bu sana benden bir özür hediyesi.

ilk dumanı aldı. öyle bir koku vardı ki kırk tane adamı bir odaya koyup otuzbir çektirseniz bu kadar ağır kokamazdı. yani cidden berbat bir kokuydu.

ki zaten kireç gibi sertti siktiğimin nanesi.

ilk dumanı verdiğinde herşey olağandı. ikinci duman üçüncü duman... sigara içer gibi içiyordu elimizdeki bileşimi.ben ise ani düşüşünü bekliyordum.

birden kolu düşecekti ya da başını öne eğecekti.ya da kalkıp kafasını arkadaki sahte bobby sands eserine gömecekti.

bilemem.

adam zevkle içiyordu.bir an duraksadı.

godoş kitlenmişti.

işte şimdi bu bileşenin nasıl bir trip yaratacağını hepimiz görecektik. gazella bakıyordu goril bakıyordu. kerem bile ayağa kalkmış adamı izliyordu. kimyager kendinden emin olmamakla birlikte kuşkuluydu.

godoşun kitlendiği yerde hiç bir şey yoktu. klasik bir hayal görme seansına tutulmasını istemiyordum. kendini dinozorlar dünyasında ya da bir mamutun sırtında görmesini istemiyordum.bu bileşenden çok şey bekledik hepimiz. ancak iki dudağının arasından çıkanlar bizi göt gibi ortada bırakmıştı.

" fazla vergi var bizde,kdv yi düş herkes zengin."

ne ? bu muydu lan.

herkes hayal kırıklığına uğradı. kerem susun lan dedi. konuşsun adam.

hafif psikolojiden anlayan bir çocuktu.bu klasik bir trip değil dedi. çünkü adam bir dizini sürekli titretiyor diğer ayağının topuğuyla dizini durdurmaya çalışıyordu.

bütün bünyesine yavaş yavaş yayıldı. bonz ayaklarını yerden kesti, maryjane kalbini gümbürdetti ve nihai darbeyi salvia vurdu. salvia tüm beyninde bir boşluk yaratmıştı. yavaş yavaş ilk aklına gelenleri söyleyerek kendini yeniden yaratıyordu.

ve büyük ihtimalle yeniden doğmuş gibi hissedecekti.



godoş iş adamı aradan on dakika geçmemesine rağmen ayaklandı. hiç beklemediğim bir durumdu, gevşeyip kendi kendine kafasını bir o yana bir bu yana yatırmasını bekliyordum.

kalktı, etrafına baktı fazlaca kısık gözlerle halının ortasına acemi bir budist gibi oturdu, yanındaki boş bira şişelerini toparladı. halıya uzandı.

istediğim olmuştu işte. zararsızdı.

kimyager piç yanına yaklaştı, eserini yakından görmek istiyordu. adamı çenesinden tuttu kendi gözlerinin hizasına getirdi.

adını sordu.

dediğim gibi, kimyager için aşırı derecede ilginç bir dünyamız vardı.o da bu dünyaya ayak uydurmaya çalışıyordu.ama en boktan otu içip sarıldığı battaniyeyi kefen sanan adamları görmemişti daha. yarattığı şeyin krizini en küçük aşamadan başlayarak ölçmek istiyordu.

adam adını söyledi, daha sonra annesi emre adını koymak istemiş, fakat babası dedesinin isimini koymakta diretmiş, göbek isim olarak bile koymamış emre adını.

ancak adamda çok ilginç bir şey vardı.

cümlede kullandığı her kelimeyi başka cümlelerinde bir bir ölçüp tartıyordu. göbek mi dedi bira dan giriyordu, emre mi dedi kuzeninden bahsediyordu.

kısacası kobayımız beyninin iki bölümünü birleştiren kısma vurmuştu tüm dumanı. adam kendi kendini analiz ediyordu,bir psikoloji doktoruna ihtiyaç duymadan kendi altbenliğini dile getiriyordu.

beynindeki işletim sisteminin temelini oluşturan şeyler düşüyordu. muhtemelen kdv den vergilerden bahsetmesi de bu nedenleydi.

bileşimimiz bu godoşun bilinçaltını sundu bize ve 2 saat boyunca hakkında herşeyi anlattı.bu adamın hakkında merak edilen her şeyi o kafadayken bir kelimeyle çözebilirsiniz.

ona bir kelime söylediğiniz an direkt o kelimenin bilinçaltındaki yansıması geliyordu dilinin ucuna.

bu enteresan olduğu kadar bizim gibi insanlar için müthiş bir şeydi, ancak herkeste aynı eğilim görüp göremeyeceğimizi bilmiyordum.

keyiflendim, gazella nın sırtına vurdum." iyiyiz kardeşim, süperiz " dedim.



herkes dağıldı, sabah oldu. godoşla aramızdaki karşılıklı minnet duygusu için onun uyanmasını beklemeliydim, telefonu defalarca çaldı california dream adlı efsane hippi marşının dalyarak bir dj tarafından dönemin en meşhur mixiyle birlikte.. hayvan gibi uyuyordu. ölmemişti tabi ki ölmek ne kelime. adeta kırmızı görmüş boğa gibi horluyordu.

gözümün önünde telefonlarına cevap vermeyip osurmakla meşgul olduğu için müşteri kaybediyor,iş yemeklerine yetişemiyor, şirketteki herkesin rahatça takılmasını sağlıyordu.

gözlerini açtı etrafa baktı korkuyla dolu. beni ağzımda sigara elimde telefonla görünce rahatladı.bu iyiye işaret. adamımız beni tanıyordu, hafızasındaki herşey bilinçaltındaki çöplük arabasının arkasına takılmamıştı demek ki.

o zaman bir an önce çakı gibi ölüp siktirolupgitmesini de hatırlayacaktı. kalktı başını ovuşturdu uykulu gözlerle telefonuna baktı. bolca küfür etti, hassiktirlerin,tüh amına koyımların bini bir paraydı.

bana cigarayı kül tablasına bastıktan sonra bir sikim hatırlamadığını söyledi. olanları söylemedim. götümden saçma tripler uydurdum.bir ara pencereden atlamaya çalıştığını anlattım.

güldük eğlendik, tiksindim.böyle dünyaya karşı parasıyla acizleşip rezilleşen orospu çocuğuyla aynı yerde kalmak istemiyordum,ps kafenin sahibinin bile bir hayat felsefesi ve amacı vardı.bu adamın tek derdi yükselmek ve çıtır diye tabir ettiği basit harcanan hatunları sikertip evine bırakmaktı.

ama her gönlün bir köşesinde yaralanmış bir yer vardı.onu da öğrendik bu harika bileşim sayesinde.

bu adam da benim dünyamın bir köşesinde bombalanmış eski bir hoteldi. istediğim zaman girip kalıntıları çıkartabilirdim.

godoşu yolcu ettim, mutfağa yöneldim. ancak tost yapabilecek malzemem vardı. hazırladık bir şeyler kimyagerle. kerem piçi de yaz günü kış uykusundan bunalmış olacak ki " ne bu ya çat çut " dedi, onca sese uyanmamış kimyagerin tosta sıktığı ketçapın yarattığı cızırtılara uyanmıştı.

göt korkusu işte,ev yanıyor sanmıştır kesin.

keremin evini yakmasak da istanbulun narin ve zengin insanların dünyasını yakacaktık ve bilinçaltlarını bir çocuğu oyuncak ördeğe işetir gibi boşaltacaktık.

ancak önümüzde ciddi bir problem vardı

bu boku kime satacaktık ? mekanlara pazarlayamazdık. sonuçta 70lerde yaşamıyoruz, mekanların otoparkında çiçekli vosvos minibüsleri değil, zevk için alınan classic chevrolet impalalar,son model spor arabalar vardı.

almanlar italyanlar fransızlar bu iki dıptısa kafa sallayıp tav olan orospular ve orospu çocuklarına çalışıyordu.

maliyeti yüksekti aslında birimden hesaplayınca, istediğimiz fiyattan herhangi bir insana da satamazdık.bu boku tanıtmamız gerekiyordu, ancak keremin evinde olacak iş değildi.

site geldi aklıma. sikindirik bir konseptle fazla masrafa girmeden güzelce bir boka benzetebilirdik, site zaten harabeydi, terası da dümdüzdü zaten, merdivenlere bağlanan küçük baraka dışında etken yoktu...

gavurun barbekü partisi varsa bizim de yelleyeceğimiz mangallar vardı. gazellaya durumu açtım, keremin de çevresi genişti ben de çok insanla tanışmıştım.

istanbuldaki geleceğin godoman adaylarını, babalarının imparatorluğunda tahta geçmeyi bekleyen orta yaşlardaki servet yiyicileri ve tabi ki kollarındaki kokona karılarını..

sitenin onların devamı olarak düşünüldüğü diğer orta ekonomik sınıfa hitap eden sitelerinin güvenlik görevlisiyle anlaştım, yüklü bir miktar karşılığında otoparkta bize de yer açacaktı, çeşitli ve muzip yönlendirmelerle o güzel sitelerden bizim harabeye yönlendirecektik gelenleri.

istanbulun gerçek manzarası bu terasta göt gibi belliydi. işler yolunda gidiyordu, cadde üzerinde olmasıyla birlikte dikkat çekmemişti eylemimiz gelen ibneler tarafından. çünkü en başta bahsettiğim gibi yakındı şehire bu site. koşarak kaçmayı kurtulursanız ilk otobüse atlar, otobüs şöförüne bir buçuk lira verir akbili basar ve kaçabilirdiniz.

tabi ki 5 dakika içinde hayatta kalırsanız, çünkü otobüs 5 dakikada bir geçerdi.



terası müthiş bir hale getirmiştik, güntekin ve karısının o eşsiz anılarının yerinde yeller esiyordu.

terasın herhangi bir köşesinden etrafa baktığınızda herhangi bir varoş semtin içine yapılması planlanan avmlerin inşaatlarının temeli görülebiliyordu.

aşağıda ki hayat alafranga tuvaletteyken gözünüzün önünden geçip giden karıncalar gibi gidiyordu. sanki su döksek suyun akımına kapılıp deliğe düşecek gibiydiler.ama delik hangi noktadaydı onu bilmiyorum. düşeceğimiz yeri önceden kestirebilirsek la haine filmindeki " buraya kadar her şey iyi gitti " yalanına inanır ve daha güvenli bir şekilde varabilirdik kuytuya.

her neyse, ortam güzeldi dediğim gibi, kokona karıların kılıbık kocaları. yeni patlamış türkücülerin akrabaları sadece kulak misafiri olup gelen godomanlar... birsürü insan vardı.ve teras bu elit insanlar için fazlaydı bile, terasın alt katında olanlar bilinseydi eğer şu an güntekinle beraber tanrının dedikodusunu yapardık," cehennemden çıkanlar cennete alınlara damgayla giriyorlarmış " geyiğine girerdik.

uzun lafın kısası herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşündüm, insanların daha rahat gevşeyip birbirleriyle tanışabilmesi için zamanın müzik piyasasına ağır gelecek derecede müthiş bir setlistle ortalığa bir huşu salgılayacak dj bile ayarlamıştım.

ben elimdekilerin tanıtımını yapabilmek için terasın alt, sitenin en üst katını özenle bir vintage konseptine sokup düzenledim. zaten bu harabede ya retro ya vintage ekolü giderdi.

ikinci el satıcılardan aldığım yırtık pırtık koltuklarla süslemiştim her yeri, sanırım herkes fransız koleksiyonundan sanıyordu bu boktan şeyleri.kim bilir kaç kişi üstünde vcdden ferre izleyip otuzbir çekmişti. kaç kişinin göt teri gizliydi.

her neyse. partinin sonlarına doğru sözde aile reisi görünümlü kılıbıklarla bu kata girdik. hepsiyle teker teker tanıştım. godoş iş adamıyla olan samimiyetim hepsine bir referanstı benim için. cebimdeki tabakadan biraz bonz çıkarttım. gorilin bulduğu yöntemle kova bong arası bir şekilde bir pet şişe tasarımının üstündeki alüminyum folyoyu özenle deldim, kamışını taktım. herkes beni izliyordu.bir duman aldım kamıştan. bildiğin nargile gibiydi, diğer kamışa taktığım cigaralıkta dumanın tadına tat katıyordu.

elden ele dolaştı pet, kapılar kapandı. asıl muhabbete geldik. godoş iş adamı denediği ilk ürünü övdü de övdü. sabah uyandığında yeni bir insan olarak kalktığını anlattı.bu pezevenklerin merakını üzerime çekmeliydim.iyi giyimim ve kahpemin zerafetiyle onların gözünde ulaşılması zor elit bir insan görünümü sağlamıştı benim için.

kimyagerin hazırladığı paketlerce karışımdan birini çektim.

evet beyler dedim, bilinçaltını sobelemek isteyenler kalsın sadece odada.

tek bir kişi bile çıkmadı.


karışımı çeşitli yöntemlerle hazırlamıştık. çok kişi denedi, bunlar numunelikti.ve tadı alıp kafayı yaşadıktan sonra ayılıp etraflarına baktığında bu boku yeniden keşfedeceklerdi.

esrar bağımlılığı diye bir şey yoktur, kafaya bağımlı olmak vardır. eğer bir bağımlı diye bahsediyorsak birisinden bilin ki bu boku uyanmak, ayılmak yüzünü yıkamak için içiyordur, kendisi olabilmek için.

uyuşturucusuz kalan insanların olayı trajedi değil bizzat başka bir kafa daha doğrusu gerçek uyuşturucu kafasıdır. esrar ihtiyacı insanda heyecan yapar, gereksiz karıncalaşmalar oluşur vucutta. anlamsız ısı yükselmeleri oluşur.

bunların hepsi bir krizi oluşturan şeylerdir.

dj e biraz dinlenmesini söyledim, geçtim arşive göz attım parti artık bitiyordu, istediğimi elde etmiştim. tanınıyordum ve ulaşılabilir bir insandım artık. godoş iş adamıyla lafarasında bu boktan bahsedeceklerdi ben de paragraf aralarından sızacaktım dünyalarına.

gözüme rolling stones adlı grubun en bilindik şarkısı çarptı.

paint it black.

böyle bir son için yeterliydi.


karılarının anlamsız sorularına aslında çok anlamlı ama karıları için anlamsız cevaplar veren insanlar gördüm elimi bir dürümcü samimiyetsizliğiyle sallarken.

yine görüşelim diyorlardı.

olur diyordum, görüşeceğiz.

yine de bünyesiz zayıf bir insanın eline geçmesinden korkuyordum bu bokun, yeni başlayanlar tarafından denenmesinden çekiniyordum.

benim için bir problem yoktu, adalet,devlet, polis bu işlerin kalbindedir, eğer onlar istemezse tüm tarlalar yanar türkiyede.

ama bu yeşil şeyler onlara büyük gelir sağlıyor. muhafazakar da olsa sosyalist de olsa ve hatta anarşistte olsalar insanların bu keyfine ve kendileri çıkarına olan bu gelir kapısına dur diyemezlerdi.

bizim vandalizmimizin sökemeyeceği kurum yoktu. isterlerse vergi de veririz, ancak lojistiğinden sulamasına kadar her şeyin vergisi alınıyor ve üstelik memur maaşıyla çalışan torbacılar yaratmaya çalışıyorlardı kendilerine ki bilakis devlet adına bu işi yapanlar en üsttekilerdi. terör örgütüyle bir rekabette buradaydı. artık kaçak çay ı kaçak sigarayı ve keyif verici şeyleri istanbulda da rahatça buluyorduk.

genellikle doğu avrupa ve olağanüstü hallerde batı avrupadan alınıp bizim memleketimize sunmaktaydı devlet bu boku. insanların kendini " müslümanız biz " deyip kandırdıkları,5 vakit değil,bir vakit dahi insan olamadıkları şu ülkede amsterdamdaki keyif verici madde dükkanlarının açılmamasına şaşmıyor değildim, gün gelecek rahatça arkadaşlarımla oturup iki cigara tokuşturabileceğimi düşünüyordum.

cigaranın yanında kekle, baklavayla gelmesini diliyordum. kendim sarıp kendim içmenin zevki de başka. ancak bana asgari ücretle çalışan birinin cigara servis etmesi için elimdeki tüm bileşimi verebilirdim devlet büyüklerine.


koduğumun yerinde gri ekran boku mani oluyor sürekli. yazdıklarım boşa gidiyor.



bir iş yemeğinden çıkıp herhangi bir godomanın sikindirik salatalara adını bile telafuz edemediğim soslar döküp fahiş fiyatlara sattığı minimalist tasarımlı besin a.ş.lerine koşuyordum.

bilinçaltına kezzap dökmek isteyen herkesle görüşüyordum. sadece varlıklı ve bu varlıklarını toz etmek isteyen insanların okuduğu fısıltı gazetelerinin manşetinde kendime yer edinmeye başlamıştım aradan geçen 2 ayda.

iyi paralar kazanmıştım,iyi birikimler edinmiştim. günün birinde bu boktan başımın belaya gireceğini düşünmüyordum ancak ufak tefek sıkıntılardan kurtulmak için kurduğum ottan imparatorluğu yeşertmeye çalışıyordum elimden geldiğince.

gazella yeni bir peruk dükkanı açmıştı bana güvenip, altına da asıl dükkanı türkü barını.

ps kafenin sahibiyle goril bir yazlık almışlardı kendilerine, artık rahatça elele dolaşabilecekleri bir şehirde yaşamak istiyorlardı istanbuldan kopmadan.

kerem evden çıkmıyordu ancak botanik bahçesini genişletmiş ve bir muson ormanına çevirmişti, kimyager yaz tatillerinde dahi istanbuldan ayrılmıyor, ailesine nereden geldiği belli olmayan paralar yolluyordu.

eğer elinize geçen paraysa değirmenini hiç bir zaman sormazsınız. sorsanız dahi ilk cevabı mantıklı bulursunuz.

part time çalışıyordu işte.

kahpem aynıydı, nereden geldiğini bildiğim halde oradan gelenler gibi aç gözlü değil aksine beni tok tutmak için çalışıyordu. dizimin dibine bayrağını dikmişti.

günler geçti, aylar geçti. saçım sakalım kaç kere makina görüp kaç kere sıklaştı bilmiyorum. günler bana aslıyı tekrar getirdi.

istanbula dönmüşlerdi, kanada kıyak yapmıştı. yediği küfürlere dayanamamış aslıyı postalamıştı bana alıcı ödemeli.

bedelini ödedim.

günün birinde arabayla sokaklarından geçerken tak diye bir çocuk atladı önüme. freni kökledim, arkasından can havliyle koşan annesi geldi, namı diğer aslı.

heyt be.

zamanında beni çekip aldığı gibi aldı çocuğunu.iki saniyeliğine gözgöze geldik.

salvia yı kalbime dökmüş gibiydim o an.zamanı durdurmuştum. çevreme ve maddeye karşı duyarsız hale gelmiştim. sadece aslı vardı karşımda,bir arka sokağımda site,bir yanımda eski evim. öksüren babamın sesi, annemin ipokondrisi.

herşey.

sonra aslı çekildi o 2 saniyenin ikincisinde.

ben de devam ettim yoluma.

o gün kaç cigarayı söndürüp yaktım, gazellayla kaç rakıya şalgam kattım, kahpemle kaç kadeh şarap tokuşturdum. bilmiyorum.

ama şu hep uyuyan pokemon gibi hissettim kendimi,lap diye düştüm yatağa.

uyandığımda, aslıyla beraber bir miktar kusmuk döktüm klozete.

bok kokusu beynime vurdukça dökülüyordu herşey. aslında herkes uyuşturucuya başlamadan önce dönüp klozetlerini koklamalı

eğer geri kalan bir şey varsa o kalanları dumana sarmalılar.

ama şu da var, dumanla haberleşmek eski çağlarda kalsa da modern insanın tek sığınağı,tek cevapsız çağrısı tek ödemeli araması bu.

tanrıya kurban verebileceğimiz bir bakire yok artık. sadece en yakınlarımıza döndürdüğümüz çarşaf içi tohum tütün karışımları var. rüzgar engel olsa da le vent nous portera.




epey zaman aynı kulvarda geçti,her gün farklı plazada farklı insana anlatıyordum elimdeki şeyi, biraz daha genişletmiştik piyasamızı.ve insanlar farklı şeyler istiyordu ali ağaoğlu gibi. insanlar mutlu olmak istiyordu.

kereme neler yapabileceğimizi sordum," napabiliriz oğlum, hepsi aynı bokun laciverdi. pembe duman mı yapalım yani, nedir ? daya gitsin ne varsa " minvalinden konuştu. pembe duman olayını yapamadık tabi, ancak çarşaf ve zıvanalarda renk değişikliğine gittik, mallarımıza abidik gubidik isimler koyduk çitos isimlerine benzer şekilde.

herkese hitap ediyorduk,20 yaşüstü açık renk tercih ediyordu, ortancalar siyah,60 yaşına gelip yolda torbacı arayan dayılara da klasik modelden dayıyorduk.

hatta retro diye sikindirik çarşafları bile pazarlamıştık uçuk fiyatlara.

çoğumuz gerizekalıyız, farklı olmak için her boku yiyor ve sindiriyoruz.ve bu boku yerken de bizim farkımızı farkedip farketmediklerini kontrol ediyoruz etrafa bakarak.

şu dünyadaki en düz en farksız adam ot içen adamdır kardeşim. çünkü dünyaya geldiğine bin pişmandır ve bir an önce siktirolup gitmek istiyordur. zaten bir hücrede sağlıklı beslenerek yaşayıp her gün spor yapsanız da en fazla 120 yıl yaşarsınız bu dünyada.

sıkıntıdan ölür insan.

merdivenaltında yapılan ex,pıt adlı boktan ve etkisiz şeyleri çeşitli kimyasal desteklerle farklı renklere boyayıp adlarını değiştirerek sunuyorduk insanlara. placebo olayı çok işimize yarıyordu,biz etkilerini anlatıyorduk alan kişi de bu etkileri hissetmek için her türlü boku yiyordu.

eğer size bebe aspirini verip bunun cesaret hapı olduğunu söylersem " cesaret hapı yuttum " düşüncesiyle normal durumunuzda saçma sapan işlere kalkışabilirsiniz.bu verdiğiniz paranın karşılığını alma içgüdünüze dayanır.



yine bir plaza çıkışı yolum keremin evine düştü, babamı kahvede gördüm yoldayken.

ölmemişti, ölmeyecekti ben ölmeden önce ölmeyecekti. benden önce ölme dememe rağmen nefes alıp veriyor üstelik sigara ve çay yapıyordu temmuz sıcağında.

gözgöze geldik, artık bana tokat atacak yaşta ve çapta değildim, çapımı sikip sikip çoğaltmıştım. onun da elini kaldıracak hali yoktu. inadına yüzüne baktım, gözlerini kaçırdı beklediğim gibi. devam ettim yoluma.

kimyager bir kaç günlüğüne memleketine döndü, döndüğü zaman yanıma almak istemiyordum onu ancak bu boku beraber yediğimiz için bir köşede durmasında sakınca olmaz diye düşündüm. bazen işime yarıyordu, çay koyuyordu sigara sarıyordu, bakkala gidiyordu. iyiydi yani.

her mahalleye gidip geldiğimde aslının kızını görüyordum, gözlerimin önünde büyüyordu.

bir gün kızı daha yakından görebilmek için mahallenin arka sokağındaki parka gittim, yanında bir adamla o kaydırak senin bu kaydırak benim civelek gibi koşup duruyordu çocuklara ait bir ses tonuyla gülerek.

adamla sürekli kesişiyorduk, aslıyı çocuk yapmaya ikna edecek kadar ne buldu o adamda anlamıyorum. bildiğin hiç bir farklı yönü olmayan, dalyarak bir adamdı

attila ilhan ın dediği gibi güldüğü zaman cenazeye benziyordu itoğlu. küçük kız baba baba diye peşinden koştukça babanı sikeyim diyordum.

adam yanıma oturdu çok geçmeden, ateş istedi. tereddütümü gönlümce yaşayabilmek için ceplerimi karıştırdım,en sonunda verdim. teşekkür etti. ancak aksanı bozuktu. nereli olduğunu sordum, bildiğin ankaralıydı adam. ancak yıllar boyu kanadada yaşamış. hemen çözülen tiplerden birisiydi.bir soruya 10 cümleyle karşılık veriyordu. aslı böyle bir adamla nasıl muhattap olur anlamıyorum.

bir adama bakıyor bir de telefonumun duvar kağıdındaki kahpeyleolan resmime bakıyordum, bildiğin adamdan yakışıklıydım.

ama etik kurallar gereğince aslı gibi bir kızın böylesine düzgün bir insanla evlenmesi gerekirdi. elalemin laf etmemesi için bambaşka bir elalemin içine düşmüş, istanbuldaki evinin civarlarında aslı hakkında iyi dedikodular dönmesi sağlanmıştı aileleri tarafından. kanadada süper bir hayatlarının olduğunu düşünüyorlardı, kızları çifte vatandaştı. istedikleri zaman amerikaya halay çekerek girebiliyorlardı. hayat onlara hayat, züğürdün çenesine yorgunluktu.



adamı orada öldürüp arkadaki topsahasına gömebilirdim, çocuğu kaçırıp aslıyı tehdit edebilirdim, hatta adamla çocuğu eve girdikten sonra oturdukları apartmanı bile yakabilirdim, tüm mahalleyi ateşe verip aslıların camından sigaramı yakabilirdim.

her boku yiyebilir,her taşın altına sokabilirdim yanımdaki orospu çocuğunun kafasını.ama aslıyı geri kazanamazdım, kazansam bile eskisi gibi samimi olamazdık.

hayattaki en zor şey bu.birisiyle ayrı düştükten sonra tekrar " naptık biz ? " deyip hatanızı anlayıp yeniden bir şeylere başladığınızda eskisi gibi olmuyor.

olmuyor abi, cidden olmuyor.o eski ilk başlangıcın verdiği güven duyulmuyor bir kere,bir kere o boku yemiştiniz karşılıklı olarak, artık hiç bir şey eskisi gibi değildi, görülmez sınırlar vardır aranızda. buradan sonrasını geçemezsiniz. çünkü o sınırı geçerseniz eski hatalara düşebilir mayına basabilirsiniz.

herkesin hayatında vardır böyle geri dönüşler, eski hava yakalanmaz. ancak yeni barışın şerefine hiç bir şey olmamış gibi gülersiniz birbirinize.

herkes farkında bunun.

adama bolca kebap ve rakı yemesini önerdim,ot dahi tavsiye ettim, amerikada bir kaç kez kullandığını fakat başı derde girince rehabilitasyon merkezlerinde tur atıp geldiğini anlattı. kafa açıyordu, içine o sarı dişlerinin kokusunu bırakıyordu orospu çocuğu.

bu ülkenin türkiye olduğunu söyledim,bu şehrin de torontodan ve newyorktan çok farkı olduğunu söyledim, istanbulda her yer harlemdi. esenler,topkapı, güneşli,bağcılar... her yer.

üstelik saat satan zenciler de vardı.o saatlerin bordo renkli altlıklarının altında ne cevherler yatar... bir bilseniz dudağınız uçuklar.bir zenciyle az buçuk sohbet edin, meseleyi ota boka getirin, nereli olduğunuzu sorarsa bong deyin yeter. zencilere has el şaklatarak yeah man diyerek gülüşle içine çeker sizi o saatlerin altındaki dünyaya.



kızının adını sordum, tuğçe olduğunu söyledi.

hahaha, müthiş bir seçim, çok yaratıcı. aslıya da bu yakışır dedim içimden,bir ön adı var mıydı acaba wendy veya candy ? sonuçta, kanadalı arkadaşları yumuşak g ve ç nin ne olduğunu bilmez. sosyalizmin gelmesinden korkan amerika tuğçe isminden ürkebilir.

allahın bağışlamasını diledim, analı babalı büyüsün dedim. görevimi yerine getirip kalktım yerimden, gazellayla tekrar buluşup oturduk,ne bok yiyeceğimizi düşündük, aslında para durumları ve müşteri vaziyetleri iyiydi, hiç gerek yoktu.ama boş oturmak canımı sıkıyordu, sahaya inmek de istemiyordum.

bunca imkan içinde plazaları bırakıp avm köşelerinde hafifçe ot serpiştirilmiş sarma sigara kokusuyla milleti yanıma çekemezdim artık, telefonuma gelen " trafik nasıl ? " " nescafe var mı ? " sorularını cevaplamak da yorucu geliyordu.

bir müddet daha renkli boklarla devam ettik, yurtdışıyla da bağlantılarımızı kurmuştuk,msn de avrupanın göbeğindeki tanıdıklarla konuşup tişört, bere ayakkabı gibi gereksiz şeyler sipariş edip, yanında asıl istediğimi alıyordum.

joint denen bok hem ucuzdu hem de iyi kafa sunuyordu. biraz bizim kubar dediğimiz şeylerle biraz da sakinleştirici haplarla alınca iyi gidiyordu.

dikkat çekmiyordum, emin olun ki şu haberlerde gördüğünüz polis arabasına binmiş tüccar müsvetteleri dikkat çekmek için her boku yiyen insanlardı.

adalet ve güvenlik kavramlarında o kadar çok boşluk var ki dumanınız kimseyi rahatsız etmiyor.ben hala sarma sigaramın içine bir şeyler katıp sokakta rahatça içebiliyorum, hatta ateş isteyenlere uzatıyorum cigarayı, kokusundan anlasalar bile bir polise gidip " abi şu adam cigara içiyor " demiyor.

demez de zaten.her şey karşılıklı.

artık babasının kaçak kat çıktığı evinin terasında tesisat yapıp cigara içenler kalmadı fazla. herkes yavaş yavaş polislerin asıl peşinde olduğu kişinin onlar olmadığının farkındalar.

polisler devletin kendi türettiği uyuşturucu tüccarlarına karşı gelip, rekabet yaratmaya çalışan simsarların peşindeler.

senin içtiğin beş kuruşluk bokla uğraşmazlar.ama sen " benim davam var bu boktan " dersen ya senin salaklığındır ya da polisin can sıkıntısıdır.


eski bir arkadaşım avusturyaya yerleşmişti seneler önce, türkiyeden farkında olmadan erken yaşta kurtulmuştu, iettdeki kalabalıktan, sokaktaki seri katil olmak için imkan bekleyen insanları tek vesaitle geride bırakmıştı.

hep görüştük internet yoluyla.o da biraz bu bokun içindeydi.

avrupadan ona ve başka bir kaç kişiye sipariş ettiğim şeylerin dikkat çekmemesi için irtibatımı kopardım, zaten eleman da türkiyeye gelmişti bir kaç haftalığına.

ona kazandığım prestiji göstermek istiyordum,bir kaç haftasını bir kaç yılda yaşayamayacağı kadar olaylarla donattım. gününü gün ediyordu ve hayat müşterekti tabi ki.

karşılığını alıyordum.

çeşitli şeyler gösterdi bana. baya faydası oldu, elimizdeki en keskin kokan boku en iyi fiyata en iyi yolla pazarlıyorduk. avrupa ayağıma gelmişti.

dilaltına koyulan tohumlardan getirmişti bolca,biz de janjanlı jelatinlere sarıp insanlara sunuyorduk yok fiyata.iyi gidiyorduk.

herkes elimin altındaydı.

gazella nın türkü barında insanlar rahatça cigarasını içebiliyorlardı, bizim elimizden çıkan boklar insanların elinde kokuyordu.

keremin evi emrimize amadeydi,ps kafenin sahibi üst katını tamamen müptezellere ayırdı, çeşitli insanlar gelip burada istediği boku içiyor, filmini izliyor oyununu oynuyordu.

artık boklu derelerin yanındaki yol çalışmalarından kalma taşların altında içmiyordu artık kimse. herkes rahattı.

insanlara sunduğumuz rahatlık da haliyle bizim kanepelerimizin konforuna yansıyordu.

günlerden bir gün müzik piyasasında ünlü bir şarkıcının back vokalliğini yapan bir hatunun prodüktörüyle tanıştım yine herhangi bir godomanın herhangi bir terapisinde.

beni bir gün stüdyoya davet etti. peki dedim, olur.hayatımda hiç müzik stüdyosuna girmemiştim,ben müziğin canlısından yanayım her zaman. elektronik şeylerle desteklenen altyapılardan her zaman tiksinmişimdir.

protez bir kol gibidir piyasa müziği. istediğiniz zaman söküp çıkartabilirsiniz. hatırlanan şarkılar değil,her duyulduğunda tüm sözlerine eşlik edilen şarkılardır aslında iyi müzik dediğimiz. eğer sen bu yaz dinlediğin şarkıyı öteki yaz dinlediğinde " aa neydi bunun adı ya biliyorum bunu " diyorsan robotlaşmışsındır kardeşim.

yine bir yaz şarkıcısının, clup hoparlorlerine hitaben düzenlediği albümlerden birinin ortasındaydım,pek tutulmadı da zaten albümü, yine tırmalıyor kendince.

prodüktör adı altında her boku yiyen, şarkıcıların kız kardeşleriyle yatıp kalkan, büyük sanatçı olarak gördüğümüz hayvan çocuklarına ot yetiştiren bir adamla yanyana oturuyordum bir deri koltuk müsvettesinde.

anlatıyordu işte, hedeflerimiz bu,yazın şurada konserimiz var. aranjeyi şu yapıyor, söz yazarı bilmem kim.

ben de kapalı alanda kalmanın verdiği rahatsızlığı farkettirmemeye çalışarak son gaz dinledim adamı, başımla onayladım. evet abi haklısın dedim.ne isterse. zaten kafasında fillerin düşünen adam heykeli gibi çakılıp kaldığı bir adama " hayır, haksızsın o öyle değil " dersen tatsızlık çıkar.

bu ibneyle kafamız dumanlı bir şekilde, taksimde güzel bir rnb klube girdik.

içerisi mahşer alanı gibiydi, zencilerden latinlere erasmus öğrencilerinden kezbanıyla zar zor içeri girmiş gariban yurdum gencine kadar herkes oradaydı.

yarak kürek şarkılar çalıyordu.

dinlenilen şarkı içtiğiniz bokla paralel olmalı, yoksa içinize kapanırsınız. tanıdığım en klas insanlardan birisi bile bu boku içerken üflemeli çalgısını bir kenara bırakıp, daha yeni yeni peydah olmaya başlayan dubstep türünde şarkılar açmıştı.

neyse bir kaç kişiyle tanıştık içeride. güzel bir ortam oluştu. burada da çok müşteri bulabileceğimi biliyordum. satacağım en boktan mal bu heriflerin şimdiye kadar içtiklerinden daha etkili olacaktı, eminim.

çünkü üstüne basa basa söylüyorum ki her otun etkisi aynı.

ama satan kişi sizinle olan muhabbetini al ver e indirirse bir bok anlamazsınız içtiğinizden. kola petini ağzınıza alır gibi aldığınız zaman kafanızda hiç bir düşünce cereyan etmiyorsa verdiğiniz paraya yazıktır.

ama birisi kalkıp sizi ayık halde uyandırabiliyor ve dünyadan bahsediyorsa bu boktan destek almak isteyeceksiniz ve kafanın en engebeli halini yaşayacaksınız.

içiyorsanız eğer, yanınızdaki insanları özenle seçin, boş konuşanları değil iyi konuşan insanları seçin. zaten ayıldığınız zaman bir sik hatırlamayacaksınız ama bu bokun en tatlı yanı sohbettir.


yine ilginç bir adamla tanışmıştım bu ortamda. adama nereli olduğunu sorduğumda " dünyalıyım " demişti,ben de hiç benzemediğini, daha çok jupiterlilere benzediğini söyledim,o da her polis çevirmesinde aynı şeyi duyduğunu söyledi.

dedim güzel,bu adamdan yol çıkar.

gece çıkışı bir kaç kadın prodüktör müsvettesi rezil orospu çocuğu, dünyalı ve ben gazella nın türkü barına gittik.

bu arada gazella demişken hep yazacağım unutuyorum, travestilerin de çoğu torbacıdır. gidip düz bir şekilde sorun o da düz bir şekilde cevap verecektir.

neyse yine gazellanın gözde travestileriyle dolup taşan mekanda içerde onlarca ikinci sınıf işadamı adı altında travesti sikip evindeki çoluğunu çocuğunu hiç eden orospu çocuklarıyla takıldık bir müddet. dünyalıyla tanıştırdım hepsini.

dünyalı benim kafadandı. rahatça selam dünyalı ben dostum diyebildim. böyle insanlara ihtiyacım vardı gerçekten. herkes yakınımdı ancak kimseye bir sıkıntımı açamıyordum. hoş ; derdim de yoktu.ama olduğu zaman açabileceğim bir kişi yoktu.

aslıya duyduğum ihtiyaçı karşılıyordu.ben sadece cidden konuşup anlaşacak insan arıyordum. ancak ne kahpem ne kerem ne de başkası bunu karşılayabiliyordu.ben oturup " ufka uzanan yolu sana gelen yol sanıp kendime güldüğümü nereden bileceksin " diye mırıldandığımda bana hikayesini analtacak insanlar arıyordum.

dünyalının hikayesi klasikti. herhangi bir dostoyevski paragrafı gibiydi. bodrum katta oturup üst kattakilere küfür etmekle geçiriyordu hayatını. beyoğlunda yaşadığı için çevresi de genişti,her türden kadınla yatmış her türden kadını aldatmış ve aldatılmıştı,ama benim gibi nefes aldığı sürece duygularını ve psikolojisini önemsemeyen, önemsediği anda kendini basite indirgediği için kendisini küçük düşürdüğünü düşünen birisiydi.

insanları ve kendimi et olarak görmüyorum. tabi ki bir takım psikolojik gereksiz alet ve edevatlarımız var ancak her şey anlık.

dünyalıyla epey zaman geçirdik, beraber iş yapmaya başladık. aslıyla nasıl bir dostluğum varsa ona da aynısını sundum. aslı da ortalardan kaybolmuştu, artık çocuğu kucağında çıkmıyordu karşıma iki de bir.

dünyanın bir vatandaşıyla dünyanın en sikindirik şehirlerden birinin amına koyuyorduk her cumartesi gecesi. bodyguardlara içi otlarla dolu sigara sunuyorduk. herkesin mekanlara girmesini sağlıyorduk elimizden geldiğince.

yine günlerden bir gün cumartesi gecesi bir bodyguardla muhabbet ederken tadımız acayip kaçmıştı.


turuncu v yakalı stereoid bağımlısı bir ibneye bizim ikram edeceğimiz şeylerin faydası olmayacaktı biliyorum. ancak yine de sunduk. dünyalı biraz ibne gibi konuştu adama. kafamız fransız sahilleri gibiydi.

turuncu v yakalı kumral dalyarak önce bir siktir çekti dünyalıya ben araya girdim, homofobik değiliz ama adam da sikmiyoruz rahat ol dedim.der demez çeneme süper bir yumruk yedim. yani hayatımda hissettiğim en ağır parmaklar bu orospu çocuğundaydı.

o anda herkes üstümüze üşüştü, dünyalı bir iki kere vurmaya çalışsa da beceremedi cılız haliyle,ben de kalkıp bez ayakkabılarım olduğu halde adamın karnına tekme atmaya çalıştım, olmadı baklavalara çarpıp gol olmuştum. feci dayak yiyorduk.ama hala küfür etmeye devam ediyordu dünyalı.

şırıngayı bırak yarrağımı bas koluna yarrağımı deyip duruyordu adama. ilginç ilginç küfürler edip durdu.bir an ayağa kalktım, baktım olacak gibi değil. durun abi gözünüzü seveyim dedim. tamam,gidiyoruz al bokun da senin olsun.

ikramımı yine kabul etmedi, elime bir tokat atıp güzelim joint un amına koydu. üstüme yürüdü tekrar, dünyalıyı alıp kaçtım, koşarken bir iki travesti yolumuzu çevirdi, gazellanın mekandan tanıdıklarıymış. nolduğunu sordu, anlatmadık ancak arkamızdan üç beş sarhoş geliyordu küfür ede ede, mekanın önünde bir sik yapamayıp bodyguard a yaranmak için peşimize takılmışlardı. damsız mekana giremedik bari şu adamları dövüp bodyguard ın gözünde delikanlı imajı yaratalım diye düşündüler herhalde.

travestiler telefonla gazellayı aradı, aradan 15 dk geçmedi geldi gazella yanında üç beş delikanlı müsvettesiyle. ağzımızdan yüzümüzden kan akıyordu. sarma sigaraları kırıp dudağımıza bastık, feci yandı. kaldırdı gazella bizi paldır küldür, gittik mekana.

turuncu v yakalı orospu çocuğu dar sokaktan gelişimizi görünce içerde üç beş kişiye haber verdi,bir tanesi yetmiyormuş gibi 6 7 tane kaslı maslı adamla geliyorlardı şimdi de,gazella da dayağın tadına bakacaktı, bacaklarımızı omuzlarımıza atıp bir mekanın merdiveninde götümüzden sikilmeden kaçmamız gerekiyordu,ama gazella nın yanındaki lavuklardan biri silahını çıkardı.

en olmaması gereken şey buydu. hayatımda polisle yüz göz olmadım, şimdi sikindirik bir kavgadan her bokumuz çıkacak diye düşündüm.


turuncu v yakalı yaklaştı, sıfatımı sikeceğini söyledi,iki üç hoşnutsuz laf etti, gazella elinin tersiyle doğru yere iyi bir tokat geçirdi, arkadaki diğer king konglarda hareket edince, epey bir kargaşa oldu.kim dayak yedi kim pert oldu bilmiyorum ama köşede yanımızda bir travestinin omuzlarına dayanmış ayakta durmaya çalışıyorduk.

bir kaç kişi de bize girişti, travesti bir adamı feci yaralamıştı, adamın göbeğinde kan akıyordu oluk oluk.

gazella durumu görünce tuttu kolumdan, kalk siktirgit buradan çabuk dedi.

çünkü orada kalsaydım şu anda tahminen bir koğuşta sigara tütününe sabun tozları serpip bir şeyler yapmaya çalışıyordum, emin olun.

ihalenin oradaki herhangi birine çıkacağını biliyordum.

ama şu da var ki bu kavga dönüm noktam olmuştu. düşüşüm ani gelmişti, dünyalı kaybolmuştu. yoktu ortalıkta.bir daha da bulamadım zaten.

o zaman tam anlamıyla ayılmıştım,her allahın günü üç taneden az ot dolu cigara içmeyen ben, dudağıma slim sigara bile koyamıyordum.

her şeyden önemlisi anlaşabildiğim bir dünyalıyı da dünyanın en gereksiz şeylerinden birinde kaybetmiştim, yine kahpeme anlatacaktım anlayacakmış gibi yapacaktı.

aslında yapmamız gereken budur bana sorarsanız.

bizi anlayanlara değil, anlıyormuş gibi yapanlara hitap etmeliyiz, çünkü bizi anlayan insanlar bir gün hadi eyvallah dediğinde yarrak görmüş yeni gelin gibi kalakalıyoruz. sürekli yeni insan arama ihtiyacımız da bu yüzden ve nitekim aşk denen mevzu da.

kimse bizi anlamasaydı şu güne kadar kimse kimseye çıkma teklifi etmek için kıvranmazdı, kimse kimsenin önünde diz çöküp tek taş uzatmak zorunda hissetmezdi kendini.

evliliği uzun süren çiftler birbirlerini anlıyormuş gibi yaparlar, erkenden boşananlar ise kendilerini anlayan kişiyi bulmuş ve altına yatmıştır, veya üstüne çıkmıştır. bilinmez.69 bile yapmış olabilir edepsiz şerefsizler.

müptezelliğe ara vermeye başlamıştım, kimseye bir şey satmıyordum, almıyordum,içmiyordum daha doğrusu içemiyordum. bir ayda zor toparladım kendimi.


ayağa kalkıp etrafa baktığım gün, yine dönmek istedim bu tarz şeylere. ancak telefonumun bir hafta boyunca çalıp ertesi haftalarda bir mesaj bile almaması döndürmüştü beni bu yoldan.

ne gazella ne kerem ne goril ne ps kafenin sahibi.

güntekin bile artık rüyama girip " ben bir şey yapmadım abi, kendisi atladı " demiyordu ağlayarak. kahpemle iyiydik, ancak birbirimiz için evdeki herhangi bir biblo gibi olmaya başlamıştık, birisi gelip kırsa ziyanı yok derdik. yenisi alınır.

ancak ikimiz de birbirimizi piyasaya yeniden arz edecek halde değildik, talep de yoktu. uzun zamandır hiç bir kadınla kesişmiyordum, kimsenin gözüne hoş gözükebilmek için göbeğimi içime çekmiyordum. ancak kahpeyle oturup iki kadeh rakı içip biraz sarmalamak hoşuma gidiyordu. hangimiz hangimizin çarşafı, hangimiz hangimizin zıvanasıydı anlayamadık yıllarca, seneler aktı gitti.

gazella kimyager olacak yavşağı yanına almıştı,en son yanlarına gittiğimde ki bir kaç ay oluyor, iyice işi büyütmüşlerdi.her boku harman edip satıyorlardı. kimyager de diksiyonunu ve dünya görüşünü düzeltmiş olacak ki iyi pazarlıyordu bu boku, gazella yine bir yığın travestiyle gezip dolaşıyordu.

daha sonra bu travestilerin onun köpeği olduğunu anladım. gazella da kar tanesi kadar yürek yoktu.bir damla gururu bile taşıyamazdı. şehire iş aramaya gelen doğuluları, hafif meşrep üniversite gençlerini ve hatta otobüs şöförlerini bile kendi emri altına sokmuştu adam.o potansiyel vardı zaten adamda. kimyager bir travestiyle baya muhabbet etmişti en son görüştüğümüzde ne iş lan dedim sen de mi asansörcü oldun.yok abi dedi,iyi anlaşıyoruz dedi. adam bildiğin kanlısını bulmaya gelmiş istanbula, gazellayla tanışmış travesti olmuş... o hikayeyi duyduktan yirmi dakika kadar sonra kalktım, döndüm yurduma.

kerem piçi de artık bana ihtiyaç duymuyordu. gazellayla bağlantısı vardı yetiştirdiği otları her türlü pazarlıyordu. artık eskisi gibi her gün evde değildi, aksine her gün yollarda olabildiğince insan tanımaya çalışıyordu. sırf 2 haftasını çeşitli illere gidip gelerek otobüs seferlerinde yanında oturan insanlarla tanışmak için harcamış anlattığına göre.

saygı duydum hepsine.

goril ve ps kafenin sahibi sadece resmiyete dökmedikleri ilişkilerini gönüllerince yaşıyorlardı,bir gün tek başıma beyoğlunda gezerken yolda karşılaştım alakasız bir yerde saat 9 civarlarında el ele geziyorlardı. yanlarına gelip tokalaştığımda bize yaklaşan üç beş adam gördüğümde tamam dedim, bunlar olmuş abi.

bildiğin birisi gelip bunlara laf etmesin tatları kaçmasın diye adam tutmuşlardı.ps kafenin sahibi bildiğin yolda görseniz orospu bu diyeceğiniz bir hal almıştı. yüzünde bir gram sakal yok,dar pantolon ve aşırı geniş yakalı bir tişörtle geziyordu. ancak bildiğiniz " ibne " diye sıfatlandırdığımız türdendi.

babasının yanında regular fit gorilin yanında superslim di orospu çocuğu.

onlar da artık köşelerine çekilmişti.

bir ayda çok şey değişmişti. kimseden bana ihtiyaç duymasını beklemedim. daha doğrusu şimdilerde böyle düşünüyorum o zaman nedir ne değildir diye analiz etmezdim olayları akışına bırakırdım akarsa ekime akmazsa sikime kadar derdim.

kahpem girdiğimiz bu yeni dünyayı farketti ve açıköğretimden sikindirik fakat istihdam alanı geniş bir alana yazıldı,az kaldı bitirmesine.

aslı ?

aslının durumu berbattı.

kocasından ayrılmış çocuğuyla birlikte istanbula tekrar dönmüştü.o göremediğim aralıklarda da kanadaya yine dönüş yapmışlardı sanırım.bir gün oturup konuşma fırsatım oldu,

aslı ben ve kahpe.

önceki entrylerde düşülen hatayı anlayıp, affetme seansından sonra hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağından bahsetmiştim.bir kere bitti mi bitmiştir, sonradan yeni bir dünya yazsan bile ilki kadar tutmaz. herkes bilir bunu.yok denecek kadar nadir değil nadir denecek kadar yoktur.

babası ondan nefret etmeye başlamıştı iyice,dul bir kadındı sonuçta. babası da " bu kızın hala gideri var ama çocuklu kimseye kakalayamam " diye düşünüyordu eminim. hayvan evladı. kanadaya resmen itelemişti kızı. gün gelip aslı kanada da bir gecede 4 cigarayı yakıp söndürünce sinir krizine girmiş kocasını boğmaya kalkmıştı nedense.

adam da amerikalı zihniyeti var zaten ne kadar türk de olsa. yılanın götünü dillediğini anlayınca götüne yılan kaçmadan sallamıştı aslıyı. nafakasız bir şekilde.

direkt olarak yurduna, evine anasının kucağına dönmüştü.

anası da bildiğiniz gibi her anne gibi baba ve çocuk arasında git gel yaşaya yaşaya ikisini de memnun etmeye çalışa çalışa erken yaşlanmıştı.

aslı gözümün önünde çürüyüşünü anlatıyordu, çocuğunun ilkokula yazılma yaşı gelmişti. ancak çocuk babasını çok sevdiği için ağzını açıp tek kelime etmiyordu, artık annesine düşman büyüyecekti. babası çocuğu da siktiretmişti anlayacağınız.

amerikalılar böyledir,her boku yerler ancak yine en medeni en iyi yaşayan onlar olur. amerikan rüyasını kabusa çevirenlere ise barbar derler. halbu ki barbarlar kendilerini ifade edemedikleri zaman gerçeğe dikkat çekmek için şiddete başvuranlardır.

şiddetli bir hayatı dinlediniz siz de.

aslında yazacağım çok şey vardı ama bitirmem isteniş ben de uzun uzun atlayarak geçtim hepsini.o dayağı yemeden önce de çok şey olmuştu tabi. ancak baktım da kendi düşündüğüm şeyleri paragraflara sıkıştıra sıkıştıra uzatmışım, hikaye ağır işlemeye başlamış.

sizi de sıkmak istemedim.

kısacası böyle işte.ilk önce aslıyla beraber ayakta durmayı öğrendim, sonra tek başıma yürüdüm en sonunda da tek başıma sayılabilecek şekilde yeniden düşüp kalktım.

kahpe de olmasaydı kaçardım bu siktiğimin yerinden.en yakın polisi yakasından tutup kafa atardım.bir düğmesine 6 ay isteniyorsa eğer, müebbet hapis almak için bir polisi çırılçıplak soyup metrobüs durağına atabilirdim.

ama birisi vardı. kafamı duvara yaslayıp cigara yakıp avizeye kitlenmiyordum kısacası. beni kendine çeken birisi vardı.

güzeldi, güzel bitti. yaralar geçti, seneler geçti. güzel bir birikimim oldu. klasik insanların yöneldiği yatırımlarımı yaptım, ailem iyice uzaklaştı benden. evimizi satmışlardı babamın masrafları için sanırım.bir takım şeyler olmuş yine, parça pinçik duydum oradan buradan, istanbulun köy denilecek yerlerinden birine göçmüşlerdi.

bana da bu işlerden kar kalan bir tek araba ve kahpe oldu.

bir kaç gram da öksürük.

size tavsiyem,bu boku alacağınız kişiye dikkat edin, eğer al ver muhabbetindeyse almayın, size çok fazla samimiyet gösteriyorsa " biz yine dolaşalım gelicez " deyin pahalı bir pantolon satan apaçiye dediğiniz gibi.

ama orta ayarda, ilginç konuşan insanlar bulursanız alın ve içeceğiniz insanlara dikkat edin.tek başına içip kafa oldum diyen yalan söyler,bu bokun kafası hep dediğim gibi dumanı içerken duyulan kelimelerdedir.

bir kişi karşınızda kovadan bir kapak alıp battaniyeyi üstüne çektiğinde " aha sardı kefen gibi " deyin,o ölüm muhabbetiyle yaşayacağınız en güzel kafalardan birini yaşayın.

güldürenden sakinleştirici haplara kadar her boku deneyin.

ama ilerde bir gün pişman olacaksanız hiç denemeyin, siktirolun gidin.ya da benim gibi zevk haline getirin. bağımlılık diye bir şey yok. ihtiyaç duymak diye bir şey var.

o televizyonlardaki kok müptelalarının da amına koyayım. kendilerini rezil ediyorlar. bağımlı olduğunuzu düşünmeyin yeter, kimseye diz çökmenize gerek kalmaz.

bu dünyada sigarayı bırakmaya çalışan gerizekalılar var gerçi.tek zevki sigara olan adam sigarayı bırakacağım deyince en büyük sigarayı yakıyor, farkında değil.

zaten akciğerler tadıyor bir kere, hertürlü çıkıyor bu bok sizden acısıyla.o yüzden zevk alın yaşadığınız bu boktan mizansenden.



böyle oldu bittiye getirmek istememiştim, ancak cidden fazla uzattım sanırım kusura bakmayın, kendi fikrimi söyleyeceğim diye tır parketmişim resmen başlığa.

ama zaten aralıkta olan şeyler de hep aynıydı hemen hemen.

tekrar herkese eyvallah diyorum.